Cumhurbaşkanı, karşısındaki adayı tayin edebildiği sürece CHP’nin iktidar koltuğuna oturması uzak bir hayal gibi duruyor. Kaldı ki İmamoğlu’na kadar uzanacağı öngörülen operasyonların amacı da iktidarın karşısında güçlü bir aday yerine zayıf bir aday profili çıkarmaktır. İmamoğlu ilk elden meydan okuduysa da heybedeki büyük turp çıkmadan önce CHP’nin şapkayı önüne koyup enine boyuna düşünmesi gerekir.
Gün geçmiyor ki yeni bir operasyona uyanmayalım. Son günlerde ülke gündemini malumunuz İstanbul’daki bazı CHP’li belediye başkanlarının peşi sıra tutuklanması işgal ediyor. Söz konusu belediye başkanları, çağrılmaları halinde rahatlıkla ifade vermeye gidebilecek kişiler olmalarına rağmen şafak operasyonlarıyla önce gözaltına alındılar sonra tutuklanarak cezaevine gönderildiler. Ancak başkanların tutuklanma gerekçeleri, kamuoyunu ikna ve tatmin edebilmiş değil. Bu durum belediyelere yönelik operasyonların arkasında başka niyetler olduğuna dair kuşkular uyandırıyor.
Gazetelerde ve televizyonlarda konuşulduğu şekliyle CHP’li belediye başkanlarına düzenlenen operasyonların birbiriyle üst üste binen iki amacı olabileceği üzerinde duruluyor. Birincisi muhalefetin de desteğiyle mevcut cumhurbaşkanının görev süresini uzatabilecek bir anayasa değişikliğinin önünü açmak. Zira bu amaç doğrultusunda baskının dozajının artırıldığı değerlendiriliyor. İkincisi mevcut cumhurbaşkanının en güçlü potansiyel rakiplerinden birisi olduğu düşünülen Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı bırakmak. Esasında cumhurbaşkanlığı için kuvvetli bir adayı elemekle hâlihazırdaki cumhurbaşkanının görev süresini uzatarak en azından bir dönem daha seçilmesini sağlamak arasında pek de uzak bir ilişki olduğu söylenemez.
Cumhurbaşkanlığı için iki dönem kuralını bir şekilde esnetmek ve kazanması muhtemel güçlü bir adaydan kurtulmak maksadıyla böylesi operasyonlar düzenlendiğini düşünmek zor değil elbette. Ekrem İmamoğlu özelinde, arkasında ciddi kitle desteği bulunan bir aday profilini yavaş yavaş yıpratma kampanyası yürütüldüğü söylenebilir. İsmini terörle, yolsuzlukla, yönetememekle ve çeşitli negatif gösteren imgelerle yan yana anarak kamuoyu nezdinde pejoratif bir politikacı profili var edilmeye çalışıldığı görülüyor. Böylece arkasındaki geniş kitle desteğinin zamanla törpülenmesine mesai harcanıyor. Keza belediyelere yönelik operasyonların İmamoğlu’na kadar uzanabileceği de konuşulanlar arasında...
Peki gerçekten bu operasyonlar İmamoğlu’na kadar uzanabilir mi? Belediye başkanlarının tutuklanması hadisesinin arka planındaki niyetler tahmin edildiği gibiyse kanımca uzanır. Zaten hem devletin en tepesi turpun büyüğünü heybede sakladığını söyleyerek bunu sinyalledi, hem de geçmişteki örnekler bize bunu açıkça gözler önüne seriyor. Hatırlarsanız geçmişte Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlayan soruşturmalarda önce düşük rütbeli subaylar tutuklandı, heybedeki turpun büyüğü sonra ortaya çıkarak işler genelkurmay başkanına kadar uzandı. Bunun yanında mevcut cumhurbaşkanı, bir seçim stratejisi olarak her girdiği seçimde bir şekilde ve bazı yönlendirmelerle karşısındaki adayı belirleyebiliyor. Bunun son örneğini geçtiğimiz seçimlerde gördük. Seçimlerden önce yapılan anketlerde İmamoğlu birinci gelirken, anketlerde daha düşük çıkan Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin adayı olarak öne çıktı. Burada İmamoğlu’nun aday gösterilmemesinin temel gerekçesi İstanbul’u iktidar partisine altın tepside sunmamak şeklinde lanse edilse de esasen hakkında açılan davalar olduğunu değerlendirmek güç değil.
Cumhurbaşkanı, karşısındaki adayı tayin edebildiği sürece CHP’nin iktidar koltuğuna oturması uzak bir hayal gibi duruyor. Kaldı ki İmamoğlu’na kadar uzanacağı öngörülen operasyonların amacı da iktidarın karşısında güçlü bir aday yerine zayıf bir aday profili çıkarmaktır. İmamoğlu ilk elden meydan okuduysa da heybedeki büyük turp çıkmadan önce CHP’nin şapkayı önüne koyup enine boyuna düşünmesi gerekir.
O zaman heybedeki büyük turp çıkmadan CHP’nin daha köklü bir çözümün peşine düşmesi gerekmektedir. Bu çözüm ve bence CHP’nin tek çıkış yolu şu; şayet aday İmamoğlu’ysa bir an önce dokunulmazlık zırhına kavuşturulmalıdır.
ADAY İMAMOĞLU’YSA DOKUNULMAZLIK ZIRHINA KAVUŞTURULMALIDIR
Bir kere bu operasyonlar İmamoğlu’na kadar uzanırsa muhtemelen siyasi yasak ihtimali güçlenecektir. Bu illa ki “ahmak davası” üzerinden olacak diye bir şey yok. Başka yollarla hukukun arkasından dolaşarak da siyaset yapması engellenebilir. İsmi sürekli negatif gösteren imgelerle yan yana anılan ve bu vesileyle kitle desteğini önemli ölçüde kaybetmiş bir İmamoğlu profili de iktidarın işini kolaylaştırır. Böyle bir durum ortaya çıkarsa CHP’nin planı sanırım geçmişteki Erdoğan örneğindeki gibi mağduriyet naratifi üzerinden politika üretmek gibi duruyor. Ancak unutmayalım ki tarihsel koşullar 1990’lardaki gibi değil. İmamoğlu siyasetsizleştirilmeye çalışılırsa ne bir yerde miting yaptırırlar, ne de cezaevinden mektup yazdırırlar.
O zaman heybedeki büyük turp çıkmadan CHP’nin daha köklü bir çözümün peşine düşmesi gerekmektedir. Bu çözüm ve bence CHP’nin tek çıkış yolu şu; şayet aday İmamoğlu’ysa bir an önce dokunulmazlık zırhına kavuşturulmalıdır. CHP, muhalefetin diğer paydaşlarıyla da istişare ederek uygun bir il üzerinden bir biçimde ara seçim yaptırmalıdır. Ara seçimlerde İmamoğlu önce milletvekili seçilmeli, daha sonra genel başkanlık koltuğuna oturmalıdır. CHP’nin de, tüm muhalefet paydaşlarının da başka çıkış yolu yoktur. Yoksa seçimlere kadar ellerinde bir aday kalmayacaktır.
Ana muhalefet liderini cezaevine atan veya siyasetin dışına iten ülkelerin hali malum. Türkiye hiçbir zaman özellikle batının gözünde ana muhalefet liderini siyasetsiz bırakan bir görünüm arz etmek istemez.
Yorum Yazın