Güvenlik Uzmanı Burak Yıldırım, Meclis’in İsrail tehdidi üzerine toplanmasının ne anlama geldiğini yazdı. Yıldırım; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail Eldeki veriler ışığında AKP açık bir şekilde kendi iktidarının bekasını güvenlikleştirmektedir. AKP elitleri siyasi vadelerinin Erdoğan’dan sonra dolmasını engellemeye çalışmaktadır.” tespitini yaptı.
TBMM Başkanı’nın davetiyle bugün ülkemize yönelik dış tehditlerle ilgili kapalı bir oturum gerçekleştirilecektir. Oturumun ana gündemi -iktidar partisinin iddiası olan- İsrail’in ülkemize yönelik ürettiği tehditler olacaktır.
Kamuoyuna yansıdığı gibi; sayın cumhurbaşkanı, İsrail’in siyasi ve askeri harekat tarzının sonraki hedefleri arasında Türkiye’nin de bulunduğunu iddia etmiştir.
Bu denli üst düzey ve önemli bir iddiayla ilgili şüphesiz ki ortaya nesnel veriler konulması; toplumumuzun birlik ve beraberlik içinde tedbirler alması gerekmektedir. Sayın cumhurbaşkanının iddiası, ülkemizin bekasıyla ilgili doğrudan aleyhte bir risk bulunduğuna işaret etmektedir.
Bildiğiniz gibi; sayın cumhurbaşkanı, dış politik süreçleri iç politikadaki sıkışıklıklarını aşmak için araçsallaştırmayı adet edinmiştir. Bu bağlamda hükümetin ve tüm yürütme erkinin kamuya açık şekilde iddia ettikleri riskleri net bir şekilde temellendirmeleri gerekmektedir. Bu tür bir temellendirmenin dayanağı, İsrail hükümetinin ve güvenlik bürokrasinin ülkemizin aleyhinde icra etmeyi planladıkları harekatlarla ilgili somut istihbarat çıktıları olmalıdır.
Mitolojik soslu hamasi sloganlardan arındırılmamış her bilgi bahsettiğimiz türde bir temellendirmenin nesnesi ya da öznesi olamayacaktır, devlet ciddiyetine ters düşecektir.
Özetle; AKP hükümeti iddiasıyla ilgili tartışmaya mahal vermeyecek kanıtlar sunmalıdır. Diğer türlü tüm gayesinin iç siyaset odaklı olduğu bir kez daha kanıtlanacaktır.
Diğer yandan 22 yıllık kesintisiz bir iktidarın ülkemize yönelik dış tehditlere karşı caydırıcılığı tesis etmesi makul bir beklentidir. Bölgemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde ülkemizin caydırıcılığının yetersiz kalmasıyla ilgili tüm sorumluluk hükümete aittir.
Tüm güvenlikçi politikalar ve bu politikalar üzerinden üretilen siyasi propaganda mesajları kamuoyunun siyasi tercihlerini büyük oranda şekillendirmektedir. Bu propaganda mekanizmasının ürettiği bilgiler doğruysa İsrail yahut başka bir ülkenin bu tür bir tehdit üretmesi mümkün olmamalıdır.
Eğer İsrail’in ülkemize yönelik bu tür bir beka tehdidi ürettiği doğruysa hükümet açık bir şekilde “düşmanın lojistik yeteneklerini ve savaşma azmini” güçlendirmeye devam etmektedir. Şüphesiz ki düşmanın bu tür stratejik ihtiyaçlarını karşılamanın siyasi ve askeri bir izahı olamayacaktır.
Bu hususta silahlı kuvvetlerimizin envanterinin % 80’inin hala 2002 öncesinde edinildiği, geriye kalanın da büyük çoğunluğunun 2002’den önce başlatılan projelerin çıktısı olduğu hatırlanmalıdır.
Ayrıca hala hava kuvvetlerimizin muharip jet sorununun çözümüyle ilgili somut bir adım atılamamıştır. Mevcut durum devam ederse; 2040 yılından sonra hava kuvvetlerimizin işletebileceği herhangi bir muharip jet bulunmayacaktır. Muharip jet temini ve tam operasyonel kabiliyete erişilmesi için edinim planlaması hemen bugün yapılmalıdır. Aksi takdirde hava kuvvetlerimiz ve silahlı kuvvetlerimiz stratejik yetenek kaybı riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Son olarak; ülkemizden transit olarak geçen ve endüstrimizin ürettiği stratejik mamüller son kullanıcı olarak İsrail’e ulaşmaktadır. Bu mamüller İsrail savunma sanayisinin ve askeri harekat yeteneğinin ihtiyaç duyduğu en hayati ürünleri de içermektedir. Petrol ve çelik gibi mamülleri de içeren bu ticaret hala devam etmektedir.
Eğer İsrail’in ülkemize yönelik bu tür bir beka tehdidi ürettiği doğruysa hükümet açık bir şekilde “düşmanın lojistik yeteneklerini ve savaşma azmini” güçlendirmeye devam etmektedir. Şüphesiz ki düşmanın bu tür stratejik ihtiyaçlarını karşılamanın siyasi ve askeri bir izahı olamayacaktır.
Bir diğer husus da Türkiye’nin NATO üyesi olduğu gerçeğinin iktidar tarafından yok sayılmasıdır. Şartlar ve koşullar ne olursa olsun; bir NATO üyesi ülkeye yönelik herhangi bir askeri angajmanın yaratacağı sonuçlar olacaktır.
NATO’nun bu bağlamda paydaşına yönelik tehditlere cevap verememesi Batı güvenlik doktrinin tüm taraflarınca sorgulanmasına sebep olacaktır.
NATO paydaşlarının bu tür bir riski alması mümkün gözükmemektedir. Bu konu Türkiye’nin güvenliğinden daha çok üye ülkelerin güvenliğiyle ilgilidir. Bir tehdit varsa bertaraf edilmesiyle ilgili bu tür diplomatik araçlarımız da vardır, bu araçlara başvurulmalıdır.
Meclis oturumunda teknik açıdan birkaç konuya da dikkat çekilmelidir. Ukrayna’da verimliliği tartışmalı hale gelen S400 sisteminin yeterliliği bir kez daha tartışılmalıdır.
Şayet İran’ın İsrail’e yönelik son balistik füze saldırısının ölçeğinde bir saldırı Türkiye’ye karşı icra edilirse, Türkiye bu salvonun yarısına bile karşı koyamayacaktır. Bu bağlamda çok büyük bir envanter açığımız bulunmaktadır.
Mevcut yerli hava savunma sistemlerinin henüz balistik füze önleme kabiliyeti bulunmamaktadır. Üretilen sistemler de henüz kolordu seviyesinde bile envantere girememiştir. Savunma sanayisi projelerinin neredeyse tamamı henüz seri üretime girememiştir.
Her kademede personel ihtiyacı bulunmaktadır. Personel temin ilanlarına ihtiyaç duyulan sayı kadar bile başvuru alınamamaktadır. Yani ordumuzun hem teçhizat hem de personel sorunu zirveye ulaşmıştır.
Eldeki veriler ışığında AKP açık bir şekilde kendi iktidarının bekasını güvenlikleştirmektedir. AKP elitleri siyasi vadelerinin Erdoğan’dan sonra dolmasını engellemeye çalışmaktadır.
Yorum Yazın