Türk siyasetinin genel çerçevesi açısından şimdi ikinci bir 7 Haziran 2015 seçimi yaşadı ülke. O seçimden sonra yaşananlar halen toplumun hafızasında. Her ne kadar ekonomik kriz derinleşmekteyken bu senaryo zor olsa da, benzer bir toplumsal mühendislik projesine toplumun tüm kesimleri tepki göstererek izin vermemeli. Seçim sonuçları ülkemize hayırlı olsun, 31 Mart 2024 siyasette bambaşka dinamikleri ortaya çıkaracak.
Büyük sürprizlere sahne olan 2024 yerel seçimlerinin ardından, farklı siyasi duruşlara ve iktidarla konumlanma realitelerine sahip kesimler kendi pencerelerinden seçim sonuçlarını yorumladı. Herhangi bir siyasi çevreyle ilişkisi olmayan bağımsız bir gözlemci olarak, ben de elimden geldiğince objektif bir şekilde kendi gözlemlerimi ve geleceğe dair öngörülerimi okuyuculara sunmak isterim:
- Öncelikle seçimlere katılım oranlarının düşük oluşu dikkat çekiyor. 31 Mart'ta %78 olarak ölçülen katılım oranı, son yıllarda oldukça yüksek oranlarda seyreden sandığa gitme oranlarının bariz şekilde altında gerçekleşti. Örneğin 2019'da yani bir önceki yerel seçimde bu oran %85'e yaklaşmışken, 2014'te ise %89'un üzerindeydi.
Sandığa gitmeyen seçmenin öncelikle iktidar kanadına yakın seçmenler olduğunu tahmin etmek zor değil, nitekim il ve ilçe bazlı incelemeler de bunu büyük oranda doğruluyor. Ancak seçimlere katılım oranlarının düşmesi, demokrasinin kalite ve olgunluğu açısından son derece problemli bir trende işaret ediyor.
SANDIĞA GİTMEYEN ÖNCELİKLE İKTİDAR KANADINA YAKIN SEÇMEN
- Sandığa gitmeyen seçmenin öncelikle iktidar kanadına yakın seçmenler olduğunu tahmin etmek zor değil, nitekim il ve ilçe bazlı incelemeler de bunu büyük oranda doğruluyor. Ancak seçimlere katılım oranlarının düşmesi, demokrasinin kalite ve olgunluğu açısından son derece problemli bir trende işaret ediyor ki bunun geçici bir durum olmasını temenni edelim.
- Muhafazakâr seçmenin (bu ifadeyle Cumhur İttifakı'dan daha geniş bir çerçeveye işaret ediyorum) Cumhurbaşkanı Erdoğan ile partisi arasında bariz bir ayrım yaptığını görmek zor değil. Nitekim sadece on ay önce %52 ile seçilen Erdoğan'ın partisinin bu seçimde, üstelik ortağı MHP ile birlikte, %40'ı güçlükle geçebilmesi ayrı bir realiteye işaret ediyor; bu erime krizle birlikte daha da hızlanabilir
- Bu sonuçların oluşmasında herkes kendi politik duruşuna göre bir faktörü öne çıkarıyor, ancak benim kanaatim şu parametrelerin her birinin farklı düzeylerde etki ettiği yönünde:
i) ekonomik krizin ve yoksullaşmanın derinleşmesi, başta emekliler ve asgari ücretli kesim olmak üzere artan memnuniyetsizlik
ii) 22 yılın ardından gelen bıkkınlık hali ve yeni alternatif arayışları
iii) aday tercihleri (örneğin İmamoğlu ve Yavaş gibi güçlü figürlerin karşısına düşük profilli ve tartışmalı isimlerin çıkarılması)
iv) muhafazakâr seçmenin önemli bir bölümünde görülen iktidar partisiyle yabancılaşma realitesi (bunda İsrail'le ticaretin sürdürülmesine tepki ve Gazze katliamındaki pasif duruşun etkisi de yadsınamaz)
v) özellikle CHP'nin yeniden güçlü bir alternatif olarak kendini var etmesi, doğru aday tercihleri ve halkla ilişkiler başarısı
vi) Yeniden Refah Partisi'nin teşkilatlanma becerisi ve üçüncü parti konumuna gelmesinin etkisi
vii) iktidar kibri; kimlik siyaseti, güvenlikleştirme ve algı yönetiminin ülkeyi idare etmeye –bu sefer- yetmemesi
CHP hemen her kesimden oy alabilen merkez bir parti durumuna geldi, 47 yılın ardından bir seçim zaferi kazandı ve kurulduğu 2001'den beri AKParti'yi ilk kez yendi. Katı seküler söylemden uzaklaştıkça daha farklı kesimlere ulaşabildi.
CHP AÇISINDAN 47 YILIN ARDINDAN BİR İLK
- Seçim sonuçlarına göre CHP hemen her kesimden oy alabilen merkez bir parti durumuna geldi, 47 yılın ardından bir seçim zaferi kazandı ve kurulduğu 2001'den beri AKParti'yi ilk kez yendi. Katı seküler söylemden uzaklaştıkça daha farklı kesimlere ulaşabildi ve her toplumsal kesimden oy alabilecek merkezi konuma erişti. AKParti de ilk kurulduğu dönemlerde bu profile sahipti, ama sonradan bu konumunu hızla yitirip kimlik siyasetiyle bu krediyi bitirdi. CHP bu ivmeyi sürdürebilir ve bir erken seçim söylemiyle iktidara geri adım attırabilirse Meclis'teki mevcut tabloyu daha da şekillendirebilecek bir zemine ulaştı.
- Türk siyasetini en iyi bilen ve yöneten isim Cumhurbaşkanı Erdoğan, son beş yıldır özellikle görmezden gelip küçümsediği Ekrem İmamoğlu'na karşı 2019'dan beri İstanbul'daki üç seçimi de kaybetti. İmamoğlu her kesimden oy alabilen güçlü bir politik figüre dönüşürken, Mansur Yavaş da %60'ı geçen başkent oyuyla ayrı bir merkezi lidere dönüştü. Kişisel gözlemim, aday olabilmesi halinde dahi Erdoğan'ın her iki isme karşı da İstanbul ve Ankara'yı kazanamayacağı yönünde. Her iki isim de bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en güçlü doğal adaylar artık ve seçimlerin 2028'e kalmadan yapılmak zorunda kalınacağı artık bir sır değil.
- Aslında benzer bir tablo 2023 Mayıs seçimleri öncesinde de vardı, ancak CHP eki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun o dönemki yanlış adaylık ısrarı bu neticenin geçtiğimiz yıl alınmasının önüne geçmişti. Altılı Masa'daki liderlerin tamamının –yaptıkları ve yapmadıklarıyla- bu seçimde başarısız olması da keza bu durumun somut göstergesi.
- Milliyetçi siyasetin yabancı karşıtı sloganik düzlemden kapsamlı program üretebilen kapsayıcı bir çerçeveye ulaşamaması, seçimlerdeki başarısızlıkla birleşince yeni bir realiteye işaret ediyor. Hem İyi Parti hem Memleket ve Zafer Partileri açısından konjonktürel çıkışların ve hamasi söylemlerin ekonomik krizler zamanında seçmende somut bir karşılığı olmadığı gerçeği, iyi okunmazsa her üç partiyi de siyasi hayatın marjına savurabilir.
- Kuruluşu henüz çok yeni olmakla birlikte 2023 Mayıs seçimlerinde başarılı bir sonuç alan Yeniden Refah Partisi, bu başarısını yerel seçimlerde de sürdürdü. Bir büyükşehir, bir şehir ve 39 ilçeyi kazanan partinin yeni dönemde AKParti'den soğuyan/kaçan muhafazakâr seçmen için öncelikli alternatif olacağı aşikâr. Partinin söylemlerinin etkisi ve teşkilatlanma becerisi, siyasi oluşumlar açısından önemli dersler barındırıyor. Ancak yakın geçmişte Has Parti'nin yaptığı hataları tekrarlaması halinde, yakaladığı bu krediyi hızla tüketebileceği de keza aşikâr.
- DEM Parti, İstanbul ve Ankara'da (bir ölçüde İzmir'de de) yüksek profilli adaylarla seçime girmesine rağmen, parti tabanı tercihlerini rasyonelleştirerek, parti yönetiminden farklı olarak CHP adaylarını tercih etti. Partinin tabanıyla yönetimi arasındaki bu rasyonel bakış farkını bir süredir gözlemliyorum ve başlı başına ilginç buluyorum. Partinin Doğu ve Güneydoğu illerinde kazandığı belediyelere kayyum atama geleneğinin yine sürüp sürmeyeceği meçhul, bu konuda yeni çözüm süreci ihtimalleri ve CHP'nin kayyum meselesindeki tavrı da hükümetin tutumu üzerinde belirleyici olacak.
Birkaç kelime de sözde “kamuoyu araştırma ve anket” firmalarına: Seçim öncesi ortaya çıkan ve hem yayınladıkları sonuçlar hem de demeçleriyle bazı partiler/adaylar için adeta reklam ajansı gibi çalışan bu firma ve sahiplerini seçmen ve partiler ademe mahkum etmeli ve ciddiye almayarak cezalandırmalıdır. Zira bu, bir toplum mühendisliği ve reklam/pazarlama operasyonuna dönüşmüş durumda artık.
KAMUOYU ARAŞTIRMA ŞİRKETLERİ VE TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ
- Birkaç kelime de sözde “kamuoyu araştırma ve anket” firmalarına: Seçim öncesi ortaya çıkan ve hem yayınladıkları sonuçlar hem de demeçleriyle bazı partiler/adaylar için adeta reklam ajansı gibi çalışan bu firma ve sahiplerini seçmen ve partiler ademe mahkum etmeli ve ciddiye almayarak cezalandırmalıdır. Zira bu mesele oy tercihleri ve seçmen davranışlarını ölçmekten çıkıp, bir toplum mühendisliği ve reklam/pazarlama operasyonuna dönüşmüş durumda artık. Bundan sonrası muhalefet ve CHP için artık daha zor; elde edilen belediyelerde –bilhassa büyükşehirlerde- halka bir önceki dönemden daha fazla hizmet götürmek zorundalar ve bunun için merkezi idareyle gerekirse kavgaya tutuşacaklar. Hükümetin bilhassa İstanbul-Ankara-İzmir büyükşehir belediyelerinin bazı büyük altyapı projelerinin finansmanında geçen dönemki kadar blokaj uygulayabileceğini düşünmüyorum; zira halkın sandıkta cezalandırdığı bir davranış da hükümetin bu seçmen iradesini tanımayan tavrı oldu. Türk siyasetinin genel çerçevesi açısından şimdi ikinci bir 7 Haziran 2015 seçimi yaşadı ülke. O seçimden sonra yaşananlar halen toplumun hafızasında tazeliğini koruyor. Her ne kadar ekonomik kriz derinleşmekteyken bu senaryo zor olsa da, benzer bir toplumsal mühendislik projesine toplumun tüm kesimleri tepki göstererek izin vermemeli. Sonsöz; seçim sonuçları ülkemize hayırlı olsun, 31 Mart 2024 siyasette bambaşka dinamikleri ortaya çıkaracak.
Yorum Yazın