Derin yara: Yoksulluk

Derin yara: Yoksulluk

Gelir dağılımındaki eşitsizlik, maddi yardım ihtiyacının yaygın olması, ekonomik kriz ve yüksek enflasyon gibi sorunlar karmaşık ve çok boyutlu bir konu. Yoksulluktan çıkışın reçetesi, uzun vadeli ve kapsamlı bir strateji gerektirir. Türkiye’nin buradan çıkabilmek için çerçevesi iyi çizilmiş, alt gelir gruplarını koruyan bir sürdürülebilir kalkınma hamlesine ihtiyacı var.

Türkiye, ekonomik olarak zor zamanlardan geçiyor. Yüksek enflasyon, gelir dağılımını her geçen gün daha kötü hale getiriyor. Üstüne üstlük talebi kısmak ve bütçe açığına kapatmak için iktidar, dolaylı vergilere abanınca durum daha da vahimleşti. Nitekim Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, bir gazeteye verdiği röportajda, daha fazla sıkmanın mümkün olmadığını, yeterince halkı sıktıklarını ifade etti. Bir bakıma yoksulluk son iki yılda izlenen hatalı politikalarla derinleşmişken, tedavi için başvurulan yolda, bırakın sorunun çözümüne yardımcı olmayı, yoksulluk yarasını daha derinleştirdi. Yaklaşık 20 milyon kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için maddi yardım aldığını biliyoruz.

Yoksulluğun azaltılması konusu hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonomilerin en önemli gündem maddelerinden. İnsani kalkınmanın en temel amacı küresel yoksulluğun azaltılması. Bu noktada, yoksullukla mücadele politikalarının başarı şansının arttırılmasında yoksul olarak kimin tanımlandığı ve yoksulluğun ölçülmesinde hangi göstergelerin ön plana çıktığı önem taşıyor. Literatürde son dönemde yoksulluğu yalnızca gelir yetersizliği üzerinden tanımlayan anlayışın yerini, yoksulluğu çok boyutlu bir sorun olarak değerlendiren yaklaşım aldı.

Söz konusu yaklaşımda, yoksulluk, basit bir gelir yetersizliğinden ziyade, yaşam standardına ilişkin çeşitli göstergeler üzerinden tanımlanan, sosyal dışlama, gelir dağılımı ve insani kalkınma konularıyla da yakından ilişkili olan bir kavram. Yoksulluğun tanımlanmasındaki söz konusu değişiklik, yoksullukla mücadele politikalarının oluşturulmasında ve sonuçlarının değerlendirilmesinde daha kapsamlı bir anlayışı gerekli kılıyor.

Küreselleşme süreci ile birlikte bazı gelişmekte olan ülkelerde yaşanan hızlı büyüme performansı, her ne kadar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gelir farklılıklarının azaltılmasına katkıda bulunsa da, ülke içi gelir eşitsizlikleri, söz konusu süreçte küresel eşitsizliği arttıran bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, Türkiye ekonomisinin de en önemli ekonomik ve toplumsal sorunlarından birini oluşturmakta. TÜİK (2022), Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2021 sonuçlarına göre, 2021 yılında 11 milyon 936 bin kişi göreli yoksulluk sınırının altında yaşarken, göreli yoksulluk oranı %14,4 olarak gerçekleşti.

Gelir eşitsizliği ve yoksulluk, Türkiye ekonomisinin de en önemli ekonomik ve toplumsal sorunlarından birini oluşturmakta. TÜİK (2022), Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması-2021 sonuçlarına göre, 2021 yılında 11 milyon 936 bin kişi göreli yoksulluk sınırının altında yaşarken, göreli yoksulluk oranı %14,4 olarak gerçekleşti. Göreli yoksulluk, hane halkı gelirinin ortama ulusal gelirin altında kalmasıyla birlikte, bireylerin bazı temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz durumda olmasını ifade eder.

Aynı dönem için TÜİK tarafından hesaplanan maddi yoksulluk oranı ise %27,2 oldu. Maddi yoksulluk oranı, finansal sıkıntıda olma durumunu ifade ederken yoksulluk, gelir yoksulluğundan daha geniş anlamda tanımlamakta; çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanamama durumu ile ilgili hane halklarının algılarını yansıtarak, yoksulluk sorununu çok boyutlu ve sübjektif olarak ele alıp, bireylerin sahip olduklarını gelir ile neleri yapabildiklerine odaklanır.

Nüfusun yüzde 34,3’ü izolasyondan dolayı ısınma sorunu, yüzde 33,9’u sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri vb. problemler yaşıyor. Okur-yazar olmayan bireylerin %24,1’i, bir okul bitirmeyenlerin %24,4’ü, lise altı eğitimlilerin %13,8’i, lise ve dengi okul mezunlarının ise %7,5’i, üniversite mezunlarının %2,5 yoksul.

Gelir dağılımındaki eşitsizlik, maddi yardım ihtiyacının yaygın olması, ekonomik kriz ve yüksek enflasyon gibi sorunlar karmaşık ve çok boyutlu bir konu. Yoksulluktan çıkışın reçetesi, uzun vadeli ve kapsamlı bir strateji gerektirir. Türkiye’nin buradan çıkabilmek için çerçevesi iyi çizilmiş, alt gelir gruplarını koruyan bir sürdürülebilir kalkınma hamlesine ihtiyacı var. Özellikle yeşil ekonomiyi ve büyük pazarlara yakın bölgede üretme avantajını kullanarak Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında bir başarı hikâyesi yazmalıyız. Vergi, hukuk ve eğitim reformu, sosyal güvenlik ağlarını ve sosyal yardım programlarını genişletme, tarımsal destek programları ve nitelikli işgücü eğitim ve beceri kazandırma projelerine derhal hayata geçirmeliyiz. Daha fazla zaman kaybına bu ülkenin tahammülü kalmadı.

Milletin sırtından doyan doyana, doyan doyana
Gönül bu oyuna nasıl dayana, nasıl dayana?
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi
”.

Ucu bir yandan “iktidar”a bir yandan “bölüşüm”e, bir yandan da “adalet”e dokunan çok katmanlı bir mesele yoksulluk.

Bir bakıma çağımızı bir yoksulluk çağı olarak tanımlamak mümkün.

Hem küresel hem de yerel iktidarların neo-liberal politikalarının altında giderek ezilecek bir yerleri kalmayan yoksullar.

Bu dosyada yoksulluğu ele alıyoruz; daha adil ve eşit bir dünyanın mümkün olduğu umuduyla…
Dosyanın diğer yazılarını buradan okuyabilirsiniz.

Turgay Bozoğlu
Latest posts by Turgay Bozoğlu (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir