Eros ve Piroz: Türkiye ve İran’da ölümleriyle insanları birleştiren hayvanlar

Eros ve Piroz: Türkiye ve İran’da ölümleriyle insanları birleştiren hayvanlar

Tıpkı Eros’un katledilmesinden sonra Türkiye’de oluşan tepki gibi, Piroz’un ölmesi de İran halkında büyük bir tepki ve öfke seline dönüştü. Ülkeler farklı olsa da; iki hayvanın ölümü aynı tepkilere sebep oldu ve farklı kesimlerden insanları birleştirdi.

Neredeyse her gün ülkenin farklı bir yerinden hayvanların katledildiği haberleri geliyor ve önümüze düşen görüntülerle bizler yine başkalarının adına utanmaya devam ediyoruz. İnsanlıktan nasibini almamış kişilerin kedileri, köpekleri, kuşları öldürüp kendi içlerinde çocukluklarından bu yana biriktirdikleri hastalıklı hali savunmasız hayvanlara işkence yaparak ve cinsel istismarda bulunarak dışa kustuğunu görüyoruz.

İstanbul Başakşehir’de “Eros” isimli kediyi tekmeleyerek katleden İbrahim Keloğlan isimli failin yaptıkları çok büyük bir infiale neden oldu. Hayvan hakları bilinci bağlamında gerçekten de umut veren bir tepki seli ortaya çıktı.

TÜRKİYE’DE EROS İÇİN TEPKİ SELİ

İstanbul Başakşehir’de “Eros” isimli kediyi tekmeleyerek katleden İbrahim Keloğlan isimli failin yaptıkları çok büyük bir infiale neden oldu. Özellikle sosyal medya üzerinden örgütlenen binlerce kişi bu katilin peşini bırakmadı, ifşa etti, resimlerini şehrin farklı yerlerine astı ve kendisinden yargı önünde hesap sorulması için elinden geleni yaptı. Hayvan hakları bilinci bağlamında gerçekten de umut veren bir tepki seli ortaya çıktı.

Geçtiğimiz gün İbrahim Keloğlan hakkında ikinci kez karar verildi. Keloğlan, ‘iyi hal’ indirimi uygulanarak ‘Kasten hayvan öldürme’ suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. İbrahim Keloğlan hakkında yurt dışı çıkış yasağı getirildi. Kendisi ifadesinde “Ben ve eşim insan içine çıkamayacak hale geldik. Ben bir suç makinesi değilim. Yaşadığım bir anlık psikolojik çöküntüden dolayı öfke ve cinnet haliyle hayatım boyunca unutamayacağım bir hata yaptım. Olaydan sonra dağlarda ve barınaklarda hayvanlara yardım ettim” dedi. Duruşmayı takip eden hayvan severler verilen karara ıslık ve alkışlarla tepki gösterdi ve verilen cezanın yetersiz olduğunu vurguladı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise “Verilen ceza, Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında bugüne kadarki en yüksek cezadır” dedi. 

Hayvanları öldürme suçunda İbrahim Keloğlan’a verilen ceza 4 yıl olan üst sınırdan uygulanmadığı için Keloğlan da serbest kaldı ve yaptığı yanına kâr kaldı. Yasal bazı mevzuat olsa da, Türkiye’de yargı erkinin hayvan haklarıyla ilgili caydırıcı biçimde bir yaptırımı yok.

TÜRKİYE’DE HAYVAN HAKLARIYLA İLGİLİ CAYDIRICI YAPTIRIM YOK

Hayvanlara tecavüz suçunda cezanın üst sınırı kanunda 3 yıl olarak belirlendiği için failler serbest kalıyorlar. Hayvanları öldürme suçunda ise İbrahim Keloğlan’a verilen ceza 4 yıl olan üst sınırdan uygulanmadığı için Keloğlan da serbest kaldı ve yaptığı yanına kâr kaldı. Şunu net olarak söylemek lazım; yasal bazı mevzuat olsa da, Türkiye’de yargı erkinin hayvan haklarıyla ilgili caydırıcı biçimde bir yaptırımı yok. Hayvanlar bir can olarak değil, sahiplenilen bir eşya gibi algılanıyor hala ve hayvanların canları pek de umursanmıyor. Toplumsal baskı olmasa kıllarını bile kıpırdatmazlar! Öte taraftan; Meclis’in de görevini yapmadığını ve hayvanları korumak ve hayvan haklarını desteklemek için caydırıcı önlemleri içeren yasaların çıkması için adım atmadığını görüyoruz.

Hayvanları korumak ve haklarına sahip çıkmak “insanların insafına” bırakılmamalı çünkü bu toplumda herkes hayvanlara karşı insaflı olmayabiliyor. Caydırıcı önlemlerin ve cezaların olduğu yasal mevzuatın oluşması ve insanların hayvanlarla birlikte yaşadığı gerçeğini idrak edebilmeleri için kültürlerini geliştirme faaliyetleri elzem. Şunu unutmamak gerekir; bugün hayvanlara tecavüz edip işkenceyle öldüren failler yarın mutlaka insanlara da bulaşıp aynı emellerini tekrar edecekler! Yani; hayvanlara uygulanan şiddet ve tecavüzü hafife almamak, düşük hapis cezaları vermemek, cezaları ertelememek ve para cezasına çevirmemek hayvanları koruduğu kadar insanları da koruyacaktır.

Türkiye’de Eros’un katledilmesinden sonra ortaya çıkan tepki seli sadece bir kedinin katledilmesine verilen bir tepkiye indirgenmemeli. Eğer bir kedinin vahşice katledilmesi pek çok kesimden insanı bir araya getiriyorsa ve onları davanın yeminli ve öfkeli takipçileri haline getiriyorsa bu durum bir toplumsal kırılmanın ve biriken bir öfke patlamasının yaşanmakta olduğunu gösteriyor. Aslında insanlar; hayvanları korumayan devlete karşı, caydırıcı yasaları çıkarmayan Meclis’e karşı, faillere gerekli cezayı vermeyen yargıya karşı, serbest kalan hayvan katillerinin bir gün insanları da tehdit etmesini önlemeyen mekanizmaya karşı tepkilerini ortaya koyuyorlar. Yani böylesi toplumsal patlamalara sadece duygusal bir tepkiden öte, olgusal boyutta da bakılması gerekenler var. 

İran’da Turan Milli Parkın’da iki kardeşiyle birlikte doğan ve hayatta kalmayı başaran Piroz, İran’da mücadelenin bir sembolü haline geldi çünkü ilk günlerde hayatını kaybeden iki kardeşinin aksine Piroz hayatta kalmak için büyük bir çaba vermişti ve başarmıştı. İran halkı tarafından rejime bir hayli toplumsal baskı uygulanmış ve halk an be an Piroz’un hayatını ve gelişim sürecini takip etmişti

 İRAN HALKI, PİROZ İÇİN REJİME BASKI UYGULADI

Buna benzer bir durum İran’da yaşandı ve olayın kahramanı “Piroz” adında bir çita yavrusuydu. İran’da Turan Milli Parkın’da iki kardeşiyle birlikte doğan ve hayatta kalmayı başaran Piroz, İran’da mücadelenin bir sembolü haline geldi çünkü ilk günlerde hayatını kaybeden iki kardeşinin aksine Piroz hayatta kalmak için büyük bir çaba vermişti ve başarmıştı. Piroz’un korunması ve hayatına devam edebilmesi için İran halkı tarafından rejime bir hayli toplumsal baskı uygulanmış ve halk an be an Piroz’un hayatını ve gelişim sürecini takip etmişti ve Asya Çitası’nı koruma projesi Piroz’la can bulmuştu.

Bu durum özellikle İran’ın muhalif kesimleri arasında benimsenmiş ve Piroz sembolik olarak sahiplenilmişti. İran’da 2022’de Mahsa Amini’nin Ahlak Polisi tarafından öldürülmesinden sonra başlayan geniş protestolarda da Piroz’un mücadelesinin verdiği ilham alanlarda kendine yer bulmuştu. Piroz’un hayatta kalma mücadelesi muhalif söylemelere, marşlara, şiirlere konu olmuştu ve dünyaca ünlenen “Baraye” şarkısında da Piroz vardı. Peki, sonra Piroz’un başına ne geldi dersiniz? Aynı tanıdık kader onu da buldu; kendisine yanlış bir ilaç enjekte edildiği için öldü! İran rejimi Piroz’a bile katlanamadı, umursamadı, ilgilenmedi çünkü halkın ilgisine mazhar olan ve muhalif bir simgeye dönüşen şey yavru bir çita bile olsa affedilmiyor ve yaşam hakkı tanınmıyor!

Tıpkı Eros’un katledilmesinden sonra Türkiye’de oluşan tepki gibi, Piroz’un ölmesi de İran halkında büyük bir tepki ve öfke seline dönüştü. Ülkeler farklı olsa da; iki hayvanın ölümü aynı tepkilere sebep oldu ve farklı kesimlerden insanları birleştirdi. Otoriter ve totaliter rejimlerde böylesi öfke ve tepki sellerini sadece hayvanların ölümünden kaynaklı bir üzüntüye indirgemeden okuma yapıldığında aslında insanların toplumsal olarak kendi hayatlarında yaşadıkları adaletsizliğe ve ülke olarak devletler eliyle düşürüldükleri duruma isyan ettikleri görülecektir. Son tahlilde; hayvanların güvenliğine sahip çıkmak aslında insanların kendi hayatlarının güvenliğine sahip çıkmaları demektir.

Savash Porgham

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir