Kira geliri ile geçinenler “versus” kirayı ödedikten sonra geçinemeyenler

Kira geliri ile geçinenler “versus” kirayı ödedikten sonra geçinemeyenler

Işıklı KYK Kız Öğrenci Yurdundaki asansör

 faciasında sıkışarak genç yaşta yaşamını yitiren

Zeren Ertaş’in anısına, saygıyla…

Covid-19 pandemisi ile dünyanın tüm ülkelerinin yaşadığı ekonomik sarsıntılar ülkemizde de etkisini göstermiştir. Bununla birlikte; döviz kurlarındaki ani değişimler ve faiz politikaları, yüksek enflasyon, yabancılara emlak satışı karşılığı vatandaşlık kazanma hakkı, düzensiz göç, işsizlik, ekonomik kriz, anılan sebeplere bağlı olarak yükselen inşaat maliyetleri ile daralan konut arzı, kentsel dönüşüm seferberlikleri, afetler, hükümetin kira ve emlak satışına dair regülatif hamleleri ve derinleşen yoksulluk gibi nedenler; büyükşehirlerde geniş spektrumlu bir barınma krizinin oluşmasına sebep oldu. Oysaki “konut hakkı”, anayasal haklardan bir tanesi olup; sosyal, siyasi, hukuki, ekonomik, teknolojik, psikolojik anlamda birçok etkisi ve yönü mevcuttur. Bu nedenle, barınma krizinin etkilerinin çok boyutlu oluşu ciddiye alınarak krizin çözümüne yönelik somut ve gerçekçi çözümler getirilmelidir.

Yakın bir zamanda evinizden taşınmak zorunda kaldınız mı veya yakın olduğunuz biri için civardaki konut fiyatlarını hiç araştırdınız mı? Ailenizden kalan evde, piyasa fiyatının çok altında oturan kiracınız, size “gıcıklık”, “çokbilmişlik” yaptı mı? Kendi malınızla rezil oldunuz mu? Ev sahibiniz, yan apartmanınızdaki bir dairenin oldukça yüksek bir bedelle kiraya verildiğini duyduğu için kira sözleşmenizin 4. yılında kiranızı piyasa fiyatına getirmeye çalıştı mı? Kardeşiniz şehir dışında üniversite kazanmasına rağmen şehirde kalması için ikna etmeniz istendi mi? Maaşınızla yapacağınız birikimin hiçbir zaman ortalama bir ev almaya dahi yetmeyeceği endişesine kapıldığınız oluyor mu? Evlerini ayıracak ve ayrı evlerde yaşayacak maddi gücü olmadığı için boşan(a)mayan tanıdıklarınız var mı? Taşınmayı düşündüğünüz 30 yıllık ev için tahliye taahhütnamesi, 2 kefil, maaş bordrosu, findeks raporu, emlakçı komisyonu ve 2 kira bedeli depozito istendi mi? Mahallenizdeki apartmanlardan herhangi birinde yakın zamanda taşınan kiracının yerine hiç kimse taşın(a)madığı için boş kalan evler var mı?

Bunların herhangi birine dahi olsa “evet” cevabını verdiyseniz tebrikler, barınma krizinin etkisindesiniz!

Covid-19 pandemisi ile dünyanın tüm ülkelerinin yaşadığı ekonomik sarsıntılar ülkemizde de etkisini göstermiştir. Bununla birlikte; döviz kurlarındaki ani değişimler ve faiz politikaları, yüksek enflasyon, yabancılara emlak satışı karşılığı vatandaşlık kazanma hakkı, düzensiz göç, işsizlik, ekonomik kriz, anılan sebeplere bağlı olarak yükselen inşaat maliyetleri ile daralan konut arzı, kentsel dönüşüm seferberlikleri, afetler, hükümetin kira ve emlak satışına dair regülatif hamleleri ve derinleşen yoksulluk gibi nedenler; büyükşehirlerde geniş spektrumlu bir barınma krizinin oluşmasına sebep oldu. Oysaki “konut hakkı”, anayasal haklardan bir tanesi olup; sosyal, siyasi, hukuki, ekonomik, teknolojik, psikolojik anlamda birçok etkisi ve yönü mevcuttur. Bu nedenle, barınma krizinin etkilerinin çok boyutlu oluşu ciddiye alınarak krizin çözümüne yönelik somut ve gerçekçi çözümler getirilmelidir.

Günümüzde, toplumumuzdaki hemen herkes bu krizin bir parçası haline gelmiştir. Kendi evinde oturan, memleketinden dışarı adımını atmayı dahi düşünmeyen bir emekli iseniz bile, günün birinde çocuğunuz üniversite okumak için veya büyük bir şirketten iş teklifi alarak çalışma amacıyla şehir dışına taşınmak isteyebilir. Ebeveyniniz daha iyi tıbbi tedavi olanakları olduğundan bahisle başka bir şehirde ev kiralamak zorunda kalabilir. Depremde eviniz yıkılabilir, aile apartmanınızla birlikte yaşadığınız şehir de yok olduğundan geniş ailenizle birlikte doğduğunuz topraklarla vedalaşmak zorunda kalabilirsiniz. Elinize hiç beklemediğiniz bir anda orta segment araba alabilecek kadar para geçtiyse ve artık kiracılıktan, taşınmaktan sıkıldığınız için ev satın almak istiyorsanız; emlak fiyatlarıyla şoka uğramış olabilirsiniz. Sayılanların hepsi son üç senede emlak piyasasında yaşanan değişimlerin birer sonucudur.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre 2023 yılının birinci çeyreğinde, Nominal Konut Fiyatları Endeksi sıralamasında Türkiye 957 puanla 47 ülke arasında birinci olmuştur.[1] Hükümet yaşanan sorunun gerçekliğini kabullenerek çözüme dair somut adımlar atmadıkça “kent yoksulluğu”nun şiddeti artarak büyümeye devam edecek, insanlar yalnızca hayatta kalabildikleri bir yaşamı sürdürmeye mahkûm olacaktır. Ev kirasını ödeyebildiği için memnun hisseden, öğle yemeğini yanında taşıyarak gıda zehirlenmelerine maruz kalan ve ayda bir iki kez dışarıda vakit geçirebildiği için ruhsal sıkışmalarını erteleyebilen insanlar, ülkenin geleceği ve hepimizin genel refahı için belirleyici olmaya devam edecektir.

Herkesin çevresinde yakınan” en az bir insan vardır. Bunlardan bazıları ev sahibi, bazıları ise kiracı/müstakbel kiracıdır. Ev sahipleri, yaygın kullanılan emlak sitelerine girerek yıllar önce kiraya vermiş olduğu gayrimenkulün güncel kira rayicini kontrol ediyor, her seferinde (mevcut kiracısının ödediğinden) daha yüksek kira bedelleriyle karşılaşıyor. Bunun üzerine kabaca bir hesap yaparak mahrum kaldığı kazancı düşünüyor.

HERKESİ İKNA EDEBİLMEK

Herkesin çevresinde “yakınan” en az bir insan vardır. Bunlardan bazıları ev sahibi, bazıları ise kiracı/müstakbel kiracıdır. Ev sahipleri, yaygın kullanılan emlak sitelerine girerek yıllar önce kiraya vermiş olduğu gayrimenkulün güncel kira rayicini kontrol ediyor, her seferinde (mevcut kiracısının ödediğinden) daha yüksek kira bedelleriyle karşılaşıyor. Bunun üzerine kabaca bir hesap yaparak mahrum kaldığı kazancı düşünüyor. Bazen bir asgari ücretten de fazla olan bu kazancı elde edememesinin tek sorumlusunun mevcut kiracısı olduğuna ve hükümetin de buna meydan verdiğine kanaat getiriyor. Yan apartmana yeni taşınan kiracı ile aynı dönemde ev kiralamadığını, bu nedenle piyasa yükselse dahi kiracılarının çeşitli hukuki korumalarının olduğunu, bunun sorumlusunun kiracıları olmadığını hesaplamadan; bir an önce mevcut kiracılarından “kurtulmayı” hedefliyor.

Ev sahipleri evlerini piyasa değerinin üstünde bir bedelle kiraya verse bile, yüksek enflasyon nedeniyle bu paranın bir senenin sonuna yaklaşırken değerini yitireceğinden, serzenişlerinde belli düzeylerde haklılık payı da bulunmakla birlikte; kendilerinin içinde bulunduğu durumun tek sorumlusunun kiracısı olduğunu düşünerek mağduriyetinin tamamını kiracısına fatura etme hali gerginliği körüklemektedir.

Kiracılar ise; en temel insani ihtiyaçlarından birini giderebilecekleri, yalnızca işe gidip gelmeye devam ettikleri/çocuklarının aynı okula devam edebileceği bir şehir yaşantısını sürdürmeyi, maaşına %30-35 zam gelirken oturduğu evin kirasının %100 zamlanmayacağı, senede bir kere taşınmak zorunda kalmayacağı ve dolayısıyla taşınma için harcayacağı 50-60 bin Türk Lirası’nın cebinde kalmasını, öngörülebilir ve rutin bir hayat dilemekteler. Maalesef ki dönemsel olarak ani artışlar gösteren “kira balonu” yüzünden çoğu kiracı bu hakkından faydalanamamaktadır.

Tam da bu yüzden Türk Borçlar Kanunu’nda vücut bulan “mevcut kiracıyı koruma” ilkesinin sade ve anlaşılır bir nedeni var: Anayasanın 57. maddesinde düzenlenen konut hakkı. Hatta bu hakkın korunması konusunda ilgili maddede devlete pozitif bir yükümlülük yüklenerek devletin, “konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alma” eylemliliğinde olması gerektiği belirlenmiştir.  Bu nedenle de bireylerin anayasal haklarını koruma amacıyla devlet tarafından gerekli adımların atılması beklenmektedir.

Her iki tarafın da kendine göre haklı olduğu menfaat çatışmaları sağlıklı yönetilemeyip hukuk yoluyla çözülemeyince basına yansıyan pek çok nahoş olay yaşanmaktadır. 10haber’in 18 Eylül 2023’teki derlemesine göre[2] kiracı ve ev sahipleri arasında yaşanan şiddet olayları neticesinde son bir yılda en az 11 kişi öldü, 46 kişi de yaralandı.

2023 yılı başında İstanbul Anadolu Adliyesinde kira uyuşmazlıklarına ilişkin açılacak bir davada duruşma gününün en erken 8 ay sonrasına verildiği bir dönem yaşadık. Bu dönemde bazı avukatların hatırlı bir yakınları olmadığı müddetçe, uzun süreceğine kesin gözüyle bakılan kira uyuşmazlık dosyalarını almadığı da konuşulur oldu.

ADLİYELER KİRA UYUŞMAZLIKLARINA YETİŞEMEZKEN

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2019’da dava türü “Kiralananın Tahliyesi” olan 37.287 dava varken bu sayı 2022’de 42.031’e yükselmiştir. “Kira” davalarının sayısı ise 3 yılda 10 katına çıkmıştır: 2019 yılında 2.655 olan dava sayısı 2022 yılında 26.540’tır.[3]

2023 yılı başında İstanbul Anadolu Adliyesi’nde kira uyuşmazlıklarına ilişkin açılacak bir davada duruşma gününün en erken 8 ay sonrasına verildiği bir dönem yaşadık. Bu dönemde bazı avukatların hatırlı bir yakınları olmadığı müddetçe, uzun süreceğine kesin gözüyle bakılan kira uyuşmazlık dosyalarını almadığı da konuşulur oldu. Ancak genel anlamıyla avukatlık ofislerinin dosya yoğunluğuna yetişemediği, bazı ev sahibi ve kiracıların “kendini haklı bulduğundan avukatla temsile ihtiyaç duymadığı”, sulh hukuk mahkemelerinin ikişer dakika arayla duruşma saati verdiği bir süreç yaşandı. Vatandaşlar da umutsuzca (televizyonda gündüz kuşağı programlarındaki tavsiyeler, yakını bir avukattan karşılıksız şekilde aldığı danışmanlık ve Google’da okuduğu tartışmasız (!) doğru bilgilerle) adliye koridorlarını aşındırdı.

“Geç gelen adalet, adalet değildir.” şiarı ve adliyelerde biriken iş yükünü bir nebze olsun azaltma gayretiyle, 5 Nisan 2023 tarihli ve 32154 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7445 sayılı “İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda yapılan değişiklikle Eylül 2023 itibariyle “kira uyuşmazlıklarına ilişkin açılacak davalarda zorunlu arabuluculuk” uygulaması getirildi. Kira davaları açılmadan önce tüketilmesi gereken bir dava şartı olarak arabuluculuk sürecinin getirilmesi, derdest davaların hedef yargılama süresine ulaşılması ve açılacak yeni davaların görülmesinde usuli bir “hız tümseği” görevi görmektedir. Ayrıca uyuşmazlıkların bir kısmı da arabuluculuk aşamasında (arabuluculuk tutanağına mahkemeden verilmesi talep edilecek icra edilebilirlik şerhiyle) ilam niteliğinde bir belgeyle çözümlenecektir. Ülkemizde her ne kadar 10 yılı aşkın bir süredir arabuluculuk uygulamaları çeşitli konularda mevcut olsa da[4] kira uyuşmazlıkları yönünden yeni uygulanmaya başladığından mevcut yığılmaların açılması ve arabuluculuk marifetiyle anlaşmaların kanun sistematiğindeki “kiracı lehine yorum” ilkesine uygun ilerleyip ilerlemediğini ve bu çözüm yolunun sürece etkilerini ilerleyen zamanlarda görebileceğiz.

Bununla birlikte, çatılı iş yeri kiralarının %25 sınırlamasından muaf olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu alanların kira artışları taraflarca kararlaştırılabilse de Türk Borçlar Kanunu’nun 344. maddesindeki sınırlamalara tabidir. İş yerlerinin %25 sınırlamasına tabi olmaması ve çatılı iş yeri kiralarına dayalı uyuşmazlıkların sayısının konut kiralarına ilişkin uyuşmazlıklardan rahatlıkla fark edileceği üzere daha az olması da dikkat çekici bir gerçekliktir. Konut kiralarına yapılacak zamlarda %25 üst sınırı uygulamasından vazgeçilerek Türk Borçlar Kanunu’nun (eskiden uygulanan ve 1 Temmuz 2024’te konut kiralarında %25 üst sınırı uygulaması bir kere daha uzatılmazsa yeniden uygulanacak olan) “yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalarda, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerli olduğu” hükmünü öngören 344. maddesinin konutlar yönünden de geçerli olacağı uygulamaya geri dönülmesi de konut kira uyuşmazlıklarını nispeten rahatlatacak bir çözüm alternatifi olabilecektir.

İSTANBULU KAZANMAK

Kısa bir zaman önceye kadar, üniversite sınavına hazırlanan gençlerin büyük bir kısmının en büyük hayali üniversiteyi İstanbul’da okumaktı. İstanbul’un imkânlarının çeşitliliği, küresel pazarın içerisinde yer alması, çok renkli şehir dokusu, gençler için eğlenceli vakit geçirme imkânlarının varlığı, kültürel zenginliği ve İstanbul’daki üniversitelerin akademik yeterliliği ile İstanbul’da yaşama ideali son yıllara kadar cazibesini korudu. Ancak özellikle Covid-19 pandemisi sonrasında başlayarak 2021 yılında hız kazanan barınma krizi, bugün Anadolu’nun bir köşesinde yaşayan çalışan, işçi ve memur çocukları -ki yazımın tamamında barınma sorununun “orta direk”in bir krizi olması hasebiyle sıklıkla bu aile örneği vereceğim- bu hayalden gittikçe uzaklaştırmaktadır. Ortalama kiraların 25 bin lirayı bulduğu semtlerde yalnızca ev tutmak değil, yaşamak da ciddi bir külfet. Çalışan, işçi ve memur anne/babalar, kendileri yaşayamadıkları semtlerde ev tutarak çocuklarını buraya yerleştirmek ve okumaya göndermekte zorlanıyor.

Ayrıca 1980’lerden itibaren uygulanan ve AK Parti Hükümeti’yle de hız kazanan “Her İle Bir Üniversite Politikası” kapsamında nüfusu oldukça az, bozkırın ve hiçliğin ortasında, bir öğrencinin kendini hem akademik hem de sosyal anlamda geliştirerek farklı kültürlerle etkileşim sağlayabilmesinin imkansız olduğu beldelere ve mahallelere de üniversite yerleşkeleri oluşturulmuştur (bkz. taşra üniversiteleri sorunu). Bir gencin taşrada üç ayda bir tiyatro oynatılan, sosyal imkanların sıfıra yakın olduğu, üniversite öğrencilerinin kampüs ve çevresine kıstırılarak yerel halk tarafından rant kapısı olarak görüldüğü bir şehirde 4 sene geçirerek elde edeceği kazanımlar nelerdir? İstanbul’da aynı odanın içerisinde 12 kişi ile birlikte yaşamak zorunda bırakılan, kendine ait bir çalışma masası olmayan, yalnız kalıp dinlenemeyen, hiçbir mahrem alanı kalmamış öğrenci için o şehir “imkânlar deryası” olsa bile 4 yılın sonunda kendine ne katabilir?

Şüphesiz ki yarınlarımızı inşa edecek genç nesillerin de insan onuruna yakışır, yalnız kalabileceği, sağlıklı şekilde fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlayabileceği, depreme dayanıklı, güneş gören, karşılığında bütün servetini kira olarak ödemeyeceği kişisel alanlara ihtiyacı vardır. Bu sorunun ivedilikle giderilmesi iktidarın öncelikli problemi olmalıdır.

KYK YURTLARINDA NELER OLUYOR?

Cumhuriyet gazetesinde “TİP’li Öğrencilerden ‘Barınma Raporu’: Devlet Yurtlarında Psikolog Yerine 711 İmam” başlığıyla haberleştirilen[5] iddialar, binlerce öğrencinin bir arada, aynı odada ikiden çok kişi kaldığı yurtlara “manevi danışman” adı altında din görevlisi atandığını öne sürmektedir. Bununla birlikte maalesef ki pek çok üniversitenin mediko-sosyal ünitesinde ruh sağlığı birimi yok. İntiharın çok yönlülüğü ile birlikte, depresyon kaynaklı intiharların ruh sağlığı uzmanlarınca engellenebileceği açıkken, bu kadrolara sayılı üniversitede olması gereken sayıda ruh sağlığı uzmanlarının atanması da, Ekim 2023’te gerçekleşen öğrenci intiharlarının anlaşılmasından ne denli uzak olduğumuzun bir nişanesidir.

Endeksa verilerine göre[6] son 4 yılda en fazla kira artışı yaşanan iller sırası ile Antalya (%1109), Mersin (%963), Muğla (%935), Ankara (%713) ve İstanbul (%713) oldu. Sayılan illerdeki kira artış oranınca maaşına zam gelen kaç çalışan vardır? Buralarda yaşamak zorunda olan öğrenciler, maaş karşılığı çalışan kimseler, yaşlılar konut ihtiyacını nasıl karşılamaktadır?

Öncelikle sıralamadaki ilk üç şehrin turizmin ana arterini oluşturması, yabancı yerleşimlerinin bu kentlerde yaygınlık göstermesi akıllara yabancılara mülk edinme kotasının uygulanıp uygulanmadığını getirmekte ve hükümetin bir politikası haline gelen “yabancılara konut karşılığı ikamet izni ve vatandaşlık satışı”nın bir yansıması olduğunu düşündürmektedir. En başından beri toplumsal düzeyde eleştirilere maruz kalan bu uygulama her şehirde o bölgede uzun yıllardır mukim, o şehirlere ruh katan, emlak vergisini veren, diğer mali ve sosyal yükümlülüklerine katlanan halkının hayatını oldukça zorlaştırmaktadır. Örneğin, Mersin Üniversitesi’ni kazanan bir öğrencinin şehir merkezinde tek başına, KYK bursu ile ev tutabilmesi mümkün görünmemektedir. Aynı şekilde, Akdeniz Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi’nde ya da Bursa Teknik Üniversitesi’nde okumaya hak kazanmış bir öğrencinin eğitim hakkından faydalanabilmesinin mümkün olan yolları devlet yurtlarında kalmak, aylık 10.000-TL vererek 4 kişinin aynı odada yaşadığı özel yurtlarda yaşamaya mecbur kalmak, cemaat yurtlarına kaydolmak ya da bir akrabanın yanında 4 sene boyunca misafir hayatı yaşamaktan geçmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin Cengiz Yetgin Kararı’na[7] göre, cezaevi koşullarında bile asgari yaşam alanının, her mahpus için kişi başı minimum 4 metrekarenin altında olmaması (bu sınırın altına düşüyorsa da kısa ve geçici süreli olması) gerekmektedir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), “Orchowski v Poland” pilot kararında da bir mahpusun hücresinde en az 3 m² kişisel alandan yoksun bırakıldığı tüm durumların Sözleşme’nin 3. maddesinin (İşkence Yasağı) ihlal edildiğine dair güçlü bir belirtiye yol açtığını kabul etmiştir. (Orchowski/Polonya, § 98) Kimi devlet yurtlarında 10-15 öğrencinin aynı odayı paylaşması, insan onuruna açıkça aykırılık oluşturduğu gibi birey olmaktan doğan en temel hakların da ihlaline yol açmaktadır.

Şüphesiz ki yarınlarımızı inşa edecek genç nesillerin de insan onuruna yakışır, yalnız kalabileceği, sağlıklı şekilde fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlayabileceği, depreme dayanıklı, güneş gören, karşılığında bütün servetini kira olarak ödemeyeceği kişisel alanlara ihtiyacı vardır. Bu sorunun ivedilikle giderilmesi iktidarın öncelikli problemi olmalıdır.

GENÇ YETİŞKİNLER YALNIZCA İŞE GİDİYOR

Üniversite mezunu, meslek sahibi ve çalışma hayatına yeni katılmış genç-yetişkinler iş bulamıyor ve/ya emeğinin karşılığından çok daha düşük ücretlerle yoksulluğa mahkûm ediliyor. Aynı nedenle pek çoğu aile evinde yaşamak zorunda kalıyor, bu birliktelik de, ya genç yetişkinin evlenmesiyle ya da maaş zammı/terfi sonucu birkaç kişi ile birlikte tuttuğu “kalabalık evler”e taşınmasıyla son buluyor. Maslow’un tabiriyle kendini gerçekleştirebileceği bir hayat kurmak için ilk ve temel adım olan “yuvadan uçma” pek çoğu için imkânsız. Zihinsel sermayesiyle üretim yapan, maaş karşılığı çalışan pek çok gencin ise ev alma gibi bir hayali de kalmıyor. Kazandıklarıyla konaklıyor, yemek yiyor, bazı hafta sonları arkadaşlarıyla birkaç saatliğine dışarıda takılıyorlar; ev alamayan genç-yetişkinler ellerindeki hiçbir şeye değmeyecek o ufacık paralarla sanıldığı gibi “carpe diem” türünden bir hayat da sürdür(e)müyor.

Şekil-1: X Platformu @bbbirey adlı kullanıcının hesabında paylaşılan fotoğraf[8]

Kiracılar yine de oturdukları evlerin kentsel dönüşüme girmemesi için duacı oluyorlar. Çünkü aynı evin kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmiş halinin yeni kiracısının kendileri olamayacağının da farkındalar. Bu yönüyle kentsel dönüşüm bir soylulaştırma projesi işleviyle kentlerde mukimleri, o şehirlerin çeperlerinde yaşamaya ve işlerine gidip gelebilmek için günün 3-4 saatini toplu taşımada geçirmeye itiyor.

KALABALIK EVLERDE YAŞAMAK

“Kalabalık evler”[9], hayat pahalılığıyla ve barınma kriziyle mücadele eden meslek sahibi yetişkinlerin bulduğu bir çözüm yolu. İki veya daha fazla yetişkinin; ilan sayfaları veyahut tesadüfi tanışmaların neticesinde ev giderlerini bölüşmek üzere yaptığı bir barınma anlaşmasını ifade ediyor. Herkesin ayrı ve bazı kişilerin aynı odayı paylaştığı kalabalık evler özetle; eski ve depreme dayanıksız, ancak birkaç kişinin ortaklığı ile ulaşabilir hale gelen fiyatlardaki kiralık evlerin, birbirini tanımayan birkaç kişinin ortak yaşam alanı haline gelmesini tanımlıyor.

Kalabalık evlere giden süreç her zaman olumlu bir şekilde ilerlemiyor. Malum emlak sitelerine girip ortalama bir araştırma yaparsanız rahatlıkla “Bayan ev arkadaşı aranıyor.” ilanlarıyla karşılaşabilirsiniz. Bunlardan bir kısmı şöyle “renkli” detaylara da sahiptir: Bir kadınla yaşamak isteyen, bu istek uğruna gelecek olan kadın kiracıdan kira ücreti bile almayacağını söyleyen erkekler, kendi evinde oturan yaşlı annesinin yanına taşınacak kiracıya hem annesine baktıracak hem de kiracıdan gelir elde edecek evlatlar, yalnızca yabancılarla ev arkadaşlığı yapmak isteyenler, gelecek kişi için sayfalarca, tabiri caizse, “eş arar gibi” kriter belirleyenler ve tek başına yaşayan masum kız öğrencinin arada bir eve gelmesini baştan peşinen kabul etmeniz beklenen erkek kuzeni…

Yine malum sitelerdeki güncel ilanlarda -mevcut ekonomik koşullar nedeniyle- son zamanlarda sayıları artmaya başlayan başka bir fenomen ise ev arkadaşı arayan çocuklu aileler! İstanbul gibi metropoller daima ortalama bir küçük şehre kıyasla bir miktar -şu an her ne kadar büyükşehirler arasındaki bu fark kapansa da- yüksek kira ortalamasına sahipti. Ancak hiçbir zaman ortalama gelire sahip bir ailenin kiralarını karşılayamadığı için ev arkadaşı aradığı dönem olmamıştı. Acaba bu süreç geniş ailelerin yeniden bir arada yaşamasına doğru gidiyor mu?

Bir şekilde ev arkadaş(lar)ı bulanlar da başka sorunlarla yüzleşiyor: Kalabalık bir evde, kendilerine yabancı bir kültürle büyümüş, kendilerinden farklı alışkanlıkları olan, temizlik anlayışlarının dahi birbirinden farklı olduğu insanlarla uyumlu bir şekilde “konaklamaları” gerekiyor.

Bütün bunlara ek olarak, depreme dayanıksız ve çok eski binalarda konaklayarak aynı zamanda bu binaların kronikleşmiş sorunlarıyla mücadele ediyorlar. Eskimeye bağlı olarak adım başı başka bir yerinin değişmesi gereken ev için mülk sahibine uzun uzun dert anlatılan telefon görüşmeleri yapılıyor. Bir de ev sahibi ile kiracı arasında önceden kira bedelinden doğmuş bir husumet varsa geçmiş olsun, o bakım/onarım kışın ortasında bile olsa haftalarca kiracıyı süründürerek bir lütufmuş gibi yaptırılıyor.

Kiracılar yine de oturdukları evlerin kentsel dönüşüme girmemesi için duacı oluyorlar. Çünkü aynı evin kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmiş halinin yeni kiracısının kendileri olamayacağının da farkındalar. Bu yönüyle kentsel dönüşüm bir soylulaştırma projesi işleviyle kentlerde mukimleri, o şehirlerin çeperlerinde yaşamaya ve işlerine gidip gelebilmek için günün 3-4 saatini toplu taşımada geçirmeye itiyor.

Genç-yetişkinler de, ebeveynlerinin krediyle ev aldıkları yaşta evinin kirasını ödeyebilmek için birkaç yabancıyla aynı evi paylaşmak zorunda kalıyor. Mülksüzleşme yaygınlık kazanıyor. Gençler pek çok temel mal veya hizmete tek başına sahip olamıyor, çevrimiçi ders platformlarının aylık ücretini dahi aralarında para toplayıp “bölüşme” yöntemiyle kiralayabiliyor. Genel anlamda bireylerin aidiyet hislerinden günden güne uzaklaştığı ve geçiciliğin yaygınlaştığı bir dönemde bulunmaktayız. Bununla birlikte yoklukta ve yoksullukta eşitlenme söz konusu.

İnsanların İstanbul’dan ayrılma sebeplerinden en önemlisi ise yüzde 22,1 ile “daha iyi konut ve yaşam koşulları” olmuştur. Beklenen “Büyük İstanbul Depremi” ve pandemi dönemiyle yaygınlık kazanan “uzaktan çalışma modeli” de İstanbul’da uzun yıllardır yaşayanların şehirden ayrılmasında ciddi bir etki göstermiştir. Peki, gidenlerin yerlerine kimler geldi? Bu sorunun cevabı sanıyorum ki İstiklal Caddesi’nde, Galataport’ta saklı.

BÜYÜKŞEHİRLERDE YAŞAM

Uğruna barınma savaşı verilen şehirlerimiz ise günden güne daha da kalabalıklaşıyor, kamu hizmetlerinden faydalanmak ise her geçen gün daha da zor hale geliyor. Göç İdaresi Başkanlığı’nın 12 Ekim 2023 verilerine göre İstanbul’da geçici koruma altında bulunan -sadece- Suriye uyruklu yabancı sayısı 532 bindir. İstanbul’un nüfusu ise Suriyelilerle birlikte 16 milyon 440 bindir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe’nin açıklamasına[10] ve İSKİ su tüketim verilerine göre İstanbul’da yaklaşık 2,5 milyon yabancı yaşamaktadır. Ek olarak 6 Şubat 2023 depremi, kayıt dışı yaşayan yabancıların sayısının artması, kentleşme sürecinde büyükşehirlerin aldığı iç göç gibi çeşitli diğer sebeplerle büyükşehirlerin nüfusu yükseliş halindedir.

Büyükşehirlerin kalabalıklaşmasına rağmen resmi verilere göre tersine göç de inkâr edilemeyecek seviyede artış göstermektedir. TÜİK verilerine göre 2018-2022 yıllarını kapsayan son 5 yılda 2 milyon 182 bin kişi İstanbul’dan göç etmiştir. 2018’de 596 bin olan bu sayı 2019’da 378 bine düşse de takip eden yıllarda tekrar kademeli artışa geçerek 2022’de 418 bini aşmıştır. İnsanların İstanbul’dan ayrılma sebeplerinden en önemlisi ise yüzde 22,1 ile “daha iyi konut ve yaşam koşulları” olmuştur.[11] Beklenen “Büyük İstanbul Depremi” ve pandemi dönemiyle yaygınlık kazanan “uzaktan çalışma modeli” de İstanbul’da uzun yıllardır yaşayanların şehirden ayrılmasında ciddi bir etki göstermiştir. Peki, gidenlerin yerlerine kimler geldi? Bu sorunun cevabı sanıyorum ki İstiklal Caddesi’nde, Galataport’ta saklı.

Öte yandan silüeti değişen bu kalabalık şehirlerde kamu hizmetlerinden faydalanabilmek de oldukça güç. Tekerlekli sandalye kullanmak durumunda olan bir bireyin, muhafazakâr bir kadının, bir çocuğun (İstanbul örneği verecek olursak) sabah saat 07.30-09.00 saatleri arasında T1 tramvayı ile Kabataş yönüne gitmesi hem balık istifinde, Tetris oynar gibi yolcular arasındaki sıfır boşlukla yolculuk yapmanın imkânsızlığından hem de bulaşıcı hastalıklar ve güvenlik endişesinden dolayısıyla neredeyse mümkün değil.

Plansız kentleşme, beklenmedik ve yasadışı şekilde artış gösteren yerleşik kişi sayısı, tasarım aşamasında öngörülen kapasitelerin bugünkü ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı toplu taşıma araçları gibi nedenlerle dezavantajlı herhangi bireyin ulaşım hakkını kullanarak mevcut kamu hizmetinden faydalanması mümkün olmuyor. Bu durum dahi toplumdaki asayişi bozan gerilimleri besliyor. Bu nedenle şehirlerin kapasitelerine ve ihtiyaçlarına uygun kamu hizmetleri planlanmadıkça insan onuruna yakışmayan bu hal sürmeye devam edecektir.

Özetle, barınma krizinin çözümünde hükümetin, Anayasa’da belirtilen konut hakkı doğrultusunda yükümlülükleri bulunmaktadır. Yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında öncelikle yabancılara konut satışı karşılığında vatandaşlık kazandırma politikasından ivedilikle vazgeçilmesi, konut kiralarına yapılacak artışlarda %25 artış sınırının kaldırılması, boş konutlara ilişkin -8 Eylül 2023 tarihli İrfan Değirmenci ile Halk Meydanı programında dile getirdiğim- vergi uygulamasının düzenlenmesi, öğrenciler için daha fazla yurt imkânının sunulmasına yönelik işbirlikleri ve yatırımların geliştirilmesi, kredi ve bursların insani yaşam giderlerini karşılayabilir hale getirilerek öğrencilerin insani koşullarda yaşamalarına hizmet edecek her türlü tedbirlerin alınması, şehirlerde yabancılara mülk edinme kotasına bağlı kalınması, düzensiz göçle mücadele edilmesi, kamu hizmetlerinden herkesin eşit ve adil bir şekilde faydalanmasının sağlanması ve bütün bunların finansmanının sağlıklı şekilde yürütülebilmesi için yüksek enflasyon yüksek faiz yüksek kur politikasından vazgeçilmesi gerekmektedir.

Öykü Gülsaran, İstanbul Barosu’na Kayıtlı Avukat

[1] https://data.oecd.org/price/housing-prices.htm

[2] https://10haber.net/2023/09/18/savas-degil-ev-sahibi-kiraci-kavgalarinin-bilancosu-bir-yilda-en-az-11-olu-46-yarali

[3] https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/29032023141410adalet_ist2022cal%C4%B1sma100kapakl%C4%B1.pdf

[4] Yılmaz, M. E. (2012). TÜRKİYE’DE ARABULUCULUK UYGULAMALARI . İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi , 1 (3) , 7-16 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/itobiad/issue/8759/109288

[5] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/tipli-ogrencilerden-barinma-raporu-devlet-yurtlarinda-psikolog-yerine-711-imam-2122699

[6] https://www.endeksa.com/tr/blog/yazi/turkiye-genelinde-kira-bedeli-en-yuksek-iller-mugla-istanbul-antalya-izmir-vecanakkale

[7] (Cengiz Yetgin [GK], B. No: 2019/39068, 14/6/2023, § …)

[8] https://x.com/bbbirey/status/1713949405156368392?s=48&t=6-lwGoOqJ7MMGCX39VTYsA

[9] “Kalabalık evler” tabiri benim ürettiğim bir kavramdır.

[10] https://twitter.com/gokcebugra/status/1714221190913359981

[11] https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ic-Goc-Istatistikleri-2022-49727

One thought on “Kira geliri ile geçinenler “versus” kirayı ödedikten sonra geçinemeyenler

  1. Günümüzün en önemli konusunu çok sade bir dille anlatmışsınız .Umarım yazınızda kullandığınız kaynaklara ve çözüm önerilerinize yetkililer’de kulak verir.Tek eleştirim yazının uzunluğu , 2 bölüm olabilirdi diye düşünüyorum.Ayrıca bu konunun bir parçası olan emlak komisyoncularını da unutmamak gerekir 😂 Kaleminize , emeğinze ve yüreğinize sağlık .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir