Barınma krizinin nedenleri, etkileri ve çözüm önerileri

Barınma krizinin nedenleri, etkileri ve çözüm önerileri

Barınma krizinin oluşmasında, birçok neden olsa da hükümetin irrasyonel ekonomi politikaları ve konut hakkına ilişkin yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi başrol oynadı. Barınma krizinin ekonomik, sosyal, psikolojik ve hukuki birçok etkisi mevcut ve söz konusu kriz daha da derinleşmeden çözülmesi için hükümetin rasyonel politikalara dönmesi ve konut hakkına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor.

 Dünya Adalet Projesi’nin “Hukukun Üstünlüğü” indeksinde Türkiye 142 ülke içerisinde 11. sırada yer aldı.[1] Hukukun üstünlüğü skalasında sıfır en zayıf, bir ise en güçlü olanı gösterirken, Türkiye 0,41 puanla Angola, Fildişi Sahili gibi birçok ülkenin gerisinde, oldukça düşük bir sıralamada kaldı. Hukukun üstünlüğünün bu denli zayıf olduğu ülkeler, farklı alanlarda ciddi sorunlarla karşılaşıyor ve tam da bu nedenle Türkiye’de de önemli problemler mevcut.

Gündelik hayatta karşımıza çıkan önemli problemlerden biri ve bu yazının odaklandığı konu “Barınma Krizi”dir. 2019 yılına kadar kazanılan ücretle, sağlıklı bir çevrede yaşayabilme toplumun geniş bir kesimi için mümkündü.[2] Ancak 2019’dan bu yana emlak değerlerindeki hızlı artış, konut ve kira fiyatlarında patlamalara neden oldu. Metrekare bazında yüzde 713’lere[3] ulaşan artışlar bir barınma krizine yol açtı. Bu krizin nedenlerini altı başlıkta inceleyebiliriz.

Barınma krizinin temel nedenlerinden biri; 2019’a kadar uygulanan ekonomik politikalardan radikal sapmaların gerçekleştirilmesidir. Enflasyonun belirli düzeyde tutulması, ücret artışlarının sağlanması gibi konularda belirli bir çerçeveye dayalı yürütülen politikaların yerini, daha keskin ve geri dönüşü zor politikalar yer aldı. Alım gücü düştü; gıda, akaryakıt fiyatları arttı. Dolar başta olmak üzere yabancı para cinsleri, Türk Lirası karşısında -Türk Lirası’nın değer kaybı sebebiyle- ciddi değer kazandı.

BARINMA KRİZİNİN NEDENLERİ

Bu krizin nedenlerini altı başlıkta inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi 2019’a kadar uygulanan ekonomik politikalardan radikal sapmaların gerçekleştirilmesidir. Enflasyonun belirli düzeyde tutulması, ücret artışlarının sağlanması gibi konularda belirli bir çerçeveye dayalı yürütülen politikaların yerini, daha keskin ve geri dönüşü zor politikalar yer aldı. Alım gücü düştü; gıda, akaryakıt fiyatları arttı. Dolar başta olmak üzere yabancı para cinsleri, Türk Lirası karşısında -Türk Lirası’nın değer kaybı sebebiyle- ciddi değer kazandı. Göstergelere bakarsak doların Türk Lirası karşısındaki yükselişinin grafiği, ülkemizdeki birçok ekonomik grafikle benzer olduğu için, 2019’daki politika değişikliğinin hayatın her alanına sirayet ettiği anlaşılmaktadır:

Şekil 1: TL-USD Grafiği 2019-11/2023

Politika değişikliği birçok alanda fiyatları arttırırken kazanılan ücretler benzeri miktarda yükselmediği için alım gücü düştü. Örneğin, her alandan ürün, mal veya hizmete yüzde 50 zam gelirken, kazanılan ücretteki artış yüzde 20’de kaldığında; bir alandaki fiyatın artışının, genel artış miktarının üzerine çıkabileceğini hesaplamadan da anlayabiliriz. Kazanılan ücretteki artış miktarı, yaşam maliyetindeki artışın gerisinde kaldığında hayat pahalılığı artar. Benzer artışların yaşandığı dönemde, beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçların yaşam maliyetindeki yüzdesi yükselir ve yaşam standartlarında düşüşler yaşanır. Türkiye’de yaşam standartları, 2019’dan beri düşüşte olmasına rağmen özellikle Kasım 2021’den itibaren bu düşüş daha sert ve daha geniş kitleyi etkiledi. Barınma krizinin etkileri, yaşam standartlarının düşüşüne paralel olarak kötüye gitti.

Barınma krizinin ikincisi nedeni, konut politikalarının günü kurtarma üzerine kurulması ve barınma problemini çözmek yerine inşaat ekonomisine öncelik vererek oluşturulmasıdır. Bu politikaların başlangıcı olarak 2019’u işaret etmek mantıklı değil. İnşaat sektörü söz konusu olduğunda Türkiye’nin son yirmi yılı, bu sektör için oldukça hareketli geçti. 2010’lu yılların ortalarına kadar inşa edilen binaların ciddi bir kısmı yeni yapılardı ve kentsel dönüşümden ziyade şehirlerin büyümesiyle bu yapılar inşa edildi. Örneğin, İstanbul’da 2010’lu yıllardan itibaren Ataşehir, Beylikdüzü, Çekmeköy gibi birçok bölgede yeni binalar inşa edilerek şehir büyüdü.

Ancak 2020’li yıllarda inşaat sektörü, maliyetlerin aşırı artışından ötürü ciddi bir bunalıma girdi. Örneğin, 2019 yılında inşaat demirinin tonu 2 bin 850 Türk Lirası iken, 2021 yılının mayıs ayında ise 7 bin 250 seviyesine yükseldi. 2023 yılında ise inşaat demirinin tonu 20 bin Türk Lirası’nı aştı.[4] Demir fiyatlarındaki yaklaşık yüzde 700’lük artış, piyasayı derinden etkiledi ve diğer ürünlerde de fiyat artışı hızla gerçekleşti. Maliyetlerin hızla artması, orta ve orta alt sınıfı hedefleyen yeni yapıların inşa sürecine ket vurdu. Metrekare bazında fiyatlar olağanüstü bir şekilde yükseldi ve bu da hem konut fiyatı hem de kira fiyatlarının kısa süre içinde artmasına yol açtı.

Hükümet bu noktada çözüm olarak kamu bankalarından düşük faizli ev kredisi vermeye başladı. Haziran 2020’de yüzde 0,64 faizle verilen krediler, hali hazırda ev sahibi olmayanlar için fırsat olarak sunulsa da umulan gerçekleşmedi[5]. Faiz oranları düşmesine rağmen konut fiyatları arttığı için 180 ay vadeli kredilerin aylık taksitleri asgari ücretin üzerinde kalmaya devam etti ve bu da kredi yönteminin çok da elverişli olmadığını gösterdi. Örneğin, 2020’nin aralık ayında 180 ay vadeli kredinin aylık taksit oranı, aynı dönemdeki asgari ücretin 4 katına denk geliyordu.[6] Aralık 2020’deki asgari ücretin 4 katı, mevcut asgari ücrete çok yakın olsa da bu riske giren kişi sayısı sınırlı oldu. Şu anda ise hangikredi.com üzerinden farklı bankaların konut kredilerine bakıldığında; 1 milyon 500 bin Türk lirası 120 ay vadeli konut kredisinin aylık ödeme tutarı Akbank 46.196, İNG 44.132, İş Bankası 44.543 ve Vakıf Katılım 51.798 Türk lirası olarak karşımıza çıkıyor. 1 milyon 500 bin Türk Lirası konut kredisinin toplam ödeme tutarı ise Akbank 5 milyon 559 bin, İNG 5 milyon 309 bin, İş Bankası 5 milyon 360 bin ve Vakıf Katılım 6 milyon 225 bin Türk Lirası.[7]

Şekil 2: Hangikredi.com’dan alınmıştır.

Bununla birlikte, döviz ve Türk Lirası cinsinde parası olan bireyler, hükümetin döviz bozdurma yönlendirmesi ile varlıklarını koruma amacıyla konut piyasasına yatırım yaptılar. Yatırım amaçlı alınan evlerin bir kısmı boş kaldı, bir kısmı ise yüksek kira bedelleriyle kiraya verildi. Boş evlerin artması özellikle şehir merkezlerinde kira fiyatlarının daha da yükselmesine neden oldu. Yaşananların sonucunda varlık sahipleri varlıklarının değerini korudu ancak bu strateji, emlak değerlerinin artışının ikincil nedenlerinden biri haline geldi.

Barınma krizinin oluşumunda konut politikasının diğer bir problemi ise yabancıların Türkiye’deki emlak piyasasına kontrolsüz girişleridir. Yabancılar, İstanbul gibi kentlerde vatandaşlık almak amacıyla konut yatırımı yaparken, Antalya gibi sahil kentlerinde yerleşme amacıyla konut edindiler. Vatandaşlık için satın alınan konutların iskân amaçlı kullanılmaması, evlerin boş kalmasına ve boş kalmaya bağlı olarak da fiyat artışına neden oldu. Antalya gibi sahil kentlerindeki yerleşim amaçlı hareketlenme, bölgede belirli düzeyde kalan arz karşısında artan talep nedeniyle konut ve kira fiyatlarının artmasına sebep oldu. Hükümetin yabancıların emlak piyasasını olumsuz etkileyen hareketlerine karşı önlem almaması, bu etkinin piyasayı uzun vadeli etkilemesine olanak tanıdı.

Barınma krizinin oluşumundaki dördüncü neden, yurt dışından Türkiye’ye düzenli ve düzensiz göçlerin yapılmasıdır. Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre yaklaşık 5 milyon göçmen Türkiye’de bulunuyor.[8] İstanbul Büyükşehir Belediyesi, su kullanım ve atık su hatları üzerinden yaptığı incelemeye göre İstanbul’da 2.5 milyon göçmenin yaşadığını dile getirdi.[9] Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’a göre, kayıtsız göçmenlerle birlikte göçmen sayısı 10 milyona yaklaşıyor. Ayrıca, Göç İdaresi Başkanlığı’nın 16 Temmuz 2023 tarihli açıklamasına göre, yabancı yoğunluğunun Türk vatandaşı sayısının %20’sini aştığından dolayı 1169 mahallenin yeni yabancı kaydının kapatıldığını açıkladı.[10] Mekânsal yoğunlaşmanın yaşandığı bölgelerde konut ve kira fiyatlarının artışında göçün etkisi karşımıza çıkmaktadır.[11]

Beşinci neden ise iklim krizinin etkilerinin hissedilmesidir. İklim değişikliğinin kriz boyutuna gelmesiyle aşırı hava olayları daha sık yaşanır hale geldi. Buna durum, nüfusun yoğunlaştığı ve aşırı hava olaylarının yaşandığı bölgelerde kırılganlıkların artmasına neden oldu. Aşırı hava olaylarından biri, aşırı sıcak hava dalgalarının etkisini arttırmasıdır. Dr. Ümit Şahin’in içinde bulunduğu bir grup araştırmacıya göre, İstanbul’da 2015, 2016 ve 2017 yıllarında yaşanan toplam 14 günlük aşırı sıcak havanın etkisinin hissedildiği 23 günde 419 kişi hayatını kaybetti.[12] Keza, 2023 yazında Avrupa’nın birçok kenti aşırı sıcak hava nedeniyle alarmdaydı. Örneğin, Londra’da 60 yaşın üzerindeki insanların belirli saatlerde sokağa çıkmaması gibi bir dizi önlemler alındı. Aynı dönemde Türkiye’de “Eyyam-ı Buhur” olarak adlandırılan aşırı sıcak havanın etkileri hissedildi.

Aynı zamanda iklim krizine bağlı olarak aşırı hava olaylarından kaynaklanan ve kısa sürede gerçekleşen yağışların sebep olduğu sellerin sayısı arttı ve sel felaketlerinin insanların hayatına mal olmasa da son yıllarda sıkça görüldü. Özellikle Akdeniz havzasındaki ülkelerde kısa sürede yüksek miktarda yağan yağışın neden olduğu seller sonucu Libya ve Yunanistan gibi ülkelerde binlerce insan hayatını kaybetti. Hatta bu felaketlerin ardından bazı alanlarda coğrafi özelliklerin değiştiği tespit edildi. Selin akabinde Yunanistan’da kalıcı göllerin oluştuğu saptandı. Türkiye’de benzer çapta ve etkide sel felaketi ve sele bağlı yıkımlar olmasa da; Marmara Bölgesi’nde de insanlar metro, kütüphane[13] ve hastanede[14] mahsur kaldı, birçok ev ve iş yeri su altında kaldı ve onlarca insanın yaşamını yitirdi.

Bunların yanı sıra iklim krizinin bir sonucu olarak kuraklık da yaşanmaktadır. Özellikle yüksek sayıda ziyaretçi ile nüfusa ev sahipliği yapan ve kilometrekare başına düşen insan sayısının fazla olduğu bölgeler, örneğin İstanbul, Bodrum gibi önemli merkezler su sorunu yaşamaktadır. Yazının yazıldığı esnada Bodrum’da, belediye su deposu dağıttığı[15], İstanbul’da da tasarruf çağrısı yapıldığı ve 40 günlük suyun kaldığı medyaya yansıdı.[16] Bu nedenle, aşırı hava olaylarının daha az etkili olduğu yerleşim yerlerine olan talep artmakta ve bu da bu bölgelerde konut ve kira bedellerinin yükselmesine sebep olmaktadır.

Özetle, iklim krizi nedeniyle aşırı sıcaklar, sel ve kuraklıkların sık sık yaşanması, kırılganlığın yüksek olduğu bölgelerde güvenli ve sağlıklı yaşam ortamına imkân vermemektedir.

Altıncı ve son neden ise doğal afetleri yaşanmasıdır. Örneğin, 6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş Depremi gibi son dönemde yaşanan depremler, özellikle deprem bölgelerinde konut ve kira bedellerinde önce sert bir düşüşe ardından da ciddi artışa neden olmaktadır. Yakın dönemde yaşanan Kahramanmaraş Depremi’nin ardından yaklaşık 10 ilde ciddi yıkım gerçekleşti ve birçok insanın kalacak yeri kalmadı. Çadır temin edebilen ve temin edilen kişiler çadırda yaşamaya çalıştılar, ancak afetin ardından bölgede çok ciddi barınma sorunu olduğu ülke gündeminde yer aldı.[17]

Deprem için verdiğimiz örneği sel üzerinden de verebiliriz. Özellikle 2021 yılının yaz aylarında art arda yaşanan sel felaketlerinin ardından, sel bölgelerinde de ciddi bir barınma problemi ortaya çıktı. Kastamonu’nun Bozkurt ve İnebolu ilçelerinde yaşanan sel felaketinin ardından selzedelerin barınma sorunları bölgedeki halkın dayanışması ve geçici çadır süreçleri ile çözülmeye çalışıldı. Ancak selzedeler kısa ve orta vadede bölgeyi terk etti. Bunun da temel sebebi, felaketin ardından yaşamak için güvenli bir konutun olmamasıydı. Kısaca özetlemek gerekirse; doğal afetlere karşı alt ve üst yapı tedbirlerinin alınmaması, afet sonrasında ciddi bir barınma sorununa yol açmaktadır.

Barınma krizini yaşayan ve etkilenmeyen arasındaki uçurumu yani toplumsal eşitsizliği arttırabilir. Aile evi, öğrenci evi vb. yerlerde yaşayan toplulukların sosyal ilişkileri zedelenebilir. Hatta aile ve topluluk içi şiddetin artışına sebep olabilir. Evsiz sayısında artış yaşanabilir. Sokakların güvensizliği artabilir ve sokaklarda hijyen problemlerinin ortaya çıkabilir.

 BARINMA KRİZİNİN ETKİLERİ

Yukarıdaki nedenlerden ötürü ortaya çıkan barınma krizinin etkilerini dört başlıkta derleyebiliriz: ekonomik, hukuki, sosyal ve psikolojik etkiler.

Ekonomik Etkiler:

Hane halkı harcamalarında barınmaya ayrılan miktarın artmasından kaynaklı bireylerin yaşam standartları düşebilir ve maddi yoksunlaşmaya neden olabilir.

Maddi açıdan yoksunlaşan kişi ve grupların, bütçe yetersizliğinden ötürü borçlanmaların artmasına yol açabilir.

İnsanlar, sadece barınma ve benzeri temel giderlerini karşılamak için daha düşük ücretlerde çalışabilir ve enflasyonun artışındaki zamlarını kabul etmek durumunda kalabilir.

Bölgesel asgari ücret, barınma yardıma vb. uygulamaların olmaması, kamuda çalışanları barınmanın daha maliyetli olduğu şehirlerden uzaklaştırabilir ve orta vadede kamu hizmetlerinin aksayabilir.

Sosyal yardımlara muhtaç olan insan sayısında artış ve bu sebeple sosyal yardımların kamu harcamalarındaki payı istenilmeyen boyutlara ulaşabilir.

Çocukların eğitimden uzaklaşarak çocuk işçi sayısının ve okumaya devam ederken çalışan üniversiteli öğrenci sayısının artabilir.

Sosyal Etkiler:

Barınma krizini yaşayan ve etkilenmeyen arasındaki uçurumu yani toplumsal eşitsizliği arttırabilir.

Aile evi, öğrenci evi vb. yerlerde yaşayan toplulukların sosyal ilişkileri zedelenebilir. Hatta aile ve topluluk içi şiddetin artışına sebep olabilir.

Evsiz sayısında artış yaşanabilir. Sokakların güvensizliği artabilir ve sokaklarda hijyen problemlerinin ortaya çıkabilir.

Kent merkezlerinde barınma krizinin etkisi altında olan kesimler barınma sorununu çözebilmek için yaşama uygun olmayan evlerde -daha kötü koşullar altında- yaşamaya başlayabilir. Bu, ilgili kesimin afetlere karşı kırılganlıkları artabilir.

Toplu konutlara ve yurtlara talebin artmasıyla birlikte ilgili tesisler talebi karşılayamayabilir. Barınma talebinin karşılanamaması ise, toplumsal gerilime ve talep eden kişilerde haksızlık hissine yol açabilir.

Psikolojik Etkiler:

Bireylerin maddi yoksunluk ve ekonomik belirsizlik içinde olmaları, onların gelecek kaygısını ve stresini arttırabilir ve bireylerin psikolojik olarak daha kötü bir ruh hali içinde olmasına neden olabilir.

Barınma sorunu bireylerde bir yere ait hissedememe, sokakta kalma korkusu vb. durumlardan ötürü bireylerin anksiyeteleri artabilir.

Bireyin maddi yoksunluktan ötürü kendine yabancılaşmasına ve toplumdan kendisini izole etmesi etmesine yol açabilir.

Bireyin barınma krizini çözemediği veya barınma krizi ile karşı karşıya kalmak istemediği durumlarda intihar oranlarında yükselişler meydana gelebilir.

Hukuki Etkiler:

Kiracı-kiralayan ile konut sahibi-konutu satan kişiler arasında anlaşmazlıkların sayısı artabilir. Konut satışı sözleşmesi, konut kiralama sözleşmeleri ve tahliye taahhüdü gibi hukuki temaslara dair yasal sıkıntılar artabilir. Bu durum da icra daireleri ve mahkemelerin iş yükünü arttırabilir.

Konut satışı, kiralama, sosyal yapıların barınma amaçlı kullanılması vb. alanlarda hukuki düzenlemeler yetersiz kalabilir (örneğin konut kiralarının artışındaki %25 sınırı gibi) ve bu alanların revize edilmesi gerekebilir.

Hukuki temaslarda anlaşmazlıkların artması ve tarafların birbirleri ile doğrudan teması sonucunda, ceza hukukunu ilgilendiren adli vaka sayısını arttırabilir.

Toplumsal eşitsizliğinin artması sebebiyle gelir seviyesi düşük insanlar daha az nitelikli veya niteliksiz hukuki destek alabilir. Bu durum da ilgili kişilerin hukuki süreçlerinin sağlıksız ilerlemesini sağlayabilir.

Evsizlik durumunun artmasının akabinde suç oranlarını yükselebilir ve kamu düzeni ile kamusal güvenlik olumsuz etkilenir.

Hükümet, çözüm için herhangi alanda irrasyonel politikalar yürütmemelidir. Akla ve mantığa uygun olmayan her politika, toplumu daha da geriye götürür. Toplumsal eşitsizliği azaltıcı, maddi yoksunluğu giderici ve alım gücünü arttırıcı etkin sosyal ekonomi politikaları oluşturulmalıdır. Hükümetin konut politikası, insan ve doğa odaklı olmalı ve barınma krizine neden olan unsurlardan kaçınmalıdır.

BARINMA KRİZİNİN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN ÖNERİLER

Barınma krizinin nedenleri ve etkileri, hükümetin uyguladığı politikalarda köklü değişiklerin olması gerektiğini göstermektedir. Hükümetin ekonomi politikalarındaki keskin ve irrasyonel değişiklikler sadece ekonomik alanda değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliği ve maddi yoksunluğu arttırmış, piyasa dengesini bozmuş ve sonucunda barınma krizinin oluşmasına neden olmuştur.

Öncelikle, hükümet herhangi alanda irrasyonel politikalar yürütmemelidir. Akla ve mantığa uygun olmayan her politika, toplumu daha da geriye götürür. Toplumsal eşitsizliği azaltıcı, maddi yoksunluğu giderici ve alım gücünü arttırıcı etkin sosyal ekonomi politikaları oluşturulmalıdır.

Hükümetin konut politikası, insan ve doğa odaklı olmalı ve barınma krizine neden olan unsurlardan kaçınmalıdır.

Bölgeler arası yaşam maliyeti farklılıkları nedeniyle bölgesel asgari ücret uygulanmalı ve aynı zamanda Avustralya’daki “Commenwealth” tipi kira yardımları yapılmalıdır.

Kamu çalışanlarına yönelik lojman imkânları arttırılmalıdır.

Barınma krizinin etkilerini azaltmak için, konut sahibi olmayan insanlara kamu bankalarından verilen konut kredi taksitleri, krediyi kullanan insanlar açısında karşılanabilir miktarlarda olmalıdır.

Sosyal konutların inşasını teşvik etmek ve kentsel dönüşümü kolaylaştırmak amacıyla inşaat maliyetini düşürecek teşvikler ve vergi muafiyetleri uygulamalıdır.

Bölgesel kira üst sınırı uygulaması yapılmalıdır.

Yabancıların vatandaşlık kazanmak amacıyla konut satın almaları engellenmeli veya bu tür alımlar için “barınma ücreti” gibi sadece barınma krizini çözmede kullanılacak ek ücretler ve konutun boş kalmamasına ilişkin yükümlülükler getirilmelidir.

Uzun süredir kiralanan konutu kullananlar ile mülk sahibini korumak ve istikrarlı barınmayı sağlayabilmek için uzun süreli kiralamaları teşvik edici, vergi indirimi politikaları oluşturulmalıdır.

Kent merkezi içerisinde yazlık gibi yapıların dışındaki kiralanmaya uygun ve belirli süredir boş tutulan konutlara boş konut vergisi getirilmelidir.[18]

İki veya daha fazla boş evi bulunan kişilerin konutları, belirli sürenin üzerinde boş kalmaları halinde yerel yönetim tarafından barınmaya açılmalıdır. Şehir merkezlerinde bulanan boş ve konuta dönüşebilecek iş yerleri için de benzeri düzenleme yapılmalıdır.

İmar planları akla, gerçekliğe ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde hazırlanmalı ve imar planları akla ve hukuka aykırı olarak delinmemelidir.

Kentsel dönüşüm, sürecin taraflarının kâr amacı güttüğü bir süreçten güvenli konutların inşa edildiği bir sürece dönüştürülmelidir. Ayrıca kentsel dönüşüme ihtiyacı olan yapıların dönüşümü sonrasında sürecin, sosyolojik olarak soylulaştırmaya dönmemesi için tedbirler alınmalıdır.

Sosyal konut ve yurt sayısı arttırılmalı ve bu tür barınma alanları yerel yönetimler tarafından kiralanmalıdır. Özellikle öğrenciler, afetzede ve ihtiyaç sahipleri gibi gruplara öncelik verilmelidir.

Sosyal konutlar ve yurtlar, asgari yaşam standartlarına uygun şekilde düzenlenmelidir. Aynı zamanda ikamet eden kişi sayısına oranla psikolog ve psikolojik danışman bulundurulmalıdır.

Özel sektörün konut inşa süreci, yönetmeliklere uygun olup olmadığı denetlenmeli ve gereken durumlarda yaptırımlar uygulanmalıdır.

Kırılganlığın yüksek olduğu kent merkezlerinde, iklim krizi ve doğal afetlere karşı koruma önlemleri alınmalıdır.

Kuraklıkla mücadele için etkili bir su politikası uygulanmalıdır.

Barolar vasıtası ile barınma krizinden etkilenen kişilerin nitelikli hukuki bilgiye erişimi ve adli yardım hakkında bilgilenmesi için seminerler verilmelidir.

Göç konusunda barınma krizini olumsuz etkilemeyecek ve insan onuruna yakışır bir göç politikası benimsenmelidir. Bunun yanı sıra, göçmenlerin yerleşim yerlerine kontrolsüz bir şekilde yerleşmelerini önlemek -örneğin İstanbul’a yığılmalarını- için uygun önlemler alınmalıdır.

SONUÇ

1982 Anayasası’na göre Türkiye Cumhuriyeti, herkesin güvenli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu bir ülkedir ve bu hakkın kullanımı için devlet, elverişli ortamı oluşturmakla yükümlüdür. Hükümetin, konut hakkı kapsamındaki yükümlülüklerini göz ardı ederek oluşturduğu politikalar, ekonomide uygulanan irrasyonel politikalar ve diğer nedenlerle birlikte barınma krizi meydana geldi.

Barınma krizinin oluşmasında, birçok neden olsa da hükümetin irrasyonel ekonomi politikaları ve konut hakkına ilişkin yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi başrol oynadı. Barınma krizinin ekonomik, sosyal, psikolojik ve hukuki birçok etkisi mevcut ve söz konusu kriz daha da derinleşmeden çözülmesi için hükümetin rasyonel politikalara dönmesi ve konut hakkına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor.

Özgür Özdemir, Hukukçu, Yeşil Gazete Yayıncısı

 

[1] https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/global/2023/Turkiye/

[2] Toplumda her dönem barınma sorunu yaşayan insanlar vardır. Bkz: Öğrenciler, mevsimlik işçiler, göçmenler vb.

[3] https://www.gazeteduvar.com.tr/kiralar-4-yilda-istanbulda-yuzde-713-turkiye-genelinde-yuzde-583-artti-haber-1620044

[4] https://www.demirfiyatlari.com/arsiv/demir

[5] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ev-almak-isteyen-yurttas-icin-yuzde-064-faizli-konut-kredisi-avantajli-olmaktan-cikti-1750616

[6] Elif Güler- H. Ekrem Cunedioğlu, “Barınma Krizi: Çözüm Arayışında Nelere Dikkat Etmeliyiz?”, TEPAV, 2023; 5

[7] https://www.hangikredi.com/kredi/konut-kredisi

[8] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/goc-idaresi-baskanligindan-carpici-aciklama-siginmaci-sayisi-5-milyona-yaklasti-2100271

[9] https://www.patronlardunyasi.com/haber/iski-istanbul-da-2-5-milyon-yabanci-yasiyor/293085

[10] https://www.goc.gov.tr/istanbulda-39-ilcenin-yabancilarin-ikamet-izinlerine-kapatildigi-iddialarina-iliskin-basin-aciklamasi

[11] Dünyanın farkı yerinde göçmenlerin yerleştiği yerlerde konut ve kira fiyatlarında şehir diğer bölgelerine kıyasla düşüşler görünse de 2019’dan bu yana bu etki Türkiye’de mekânsal yoğunlaşmanın yaşandığı mahallerde tersine döndüğü gözlemlenmektedir.

[12] Günay Can- Ümit Şahin vd, Excess Mortality İn İstanbul During Extreme Heat Waves Between 2013 And 2017, C. 16, S. 22, 2019, IJERPH

[13] https://www.youtube.com/watch?v=kG82puBr3nc

[14] https://www.cnnturk.com/turkiye/basaksehir-cam-ve-sakura-sehir-hastanesini-su-basti

[15] https://www.bodrum.bel.tr/haber.php?id=9507/BELEDIYEDEN_VATANDASLARA_SU_DEPOSU_DESTEGI

[16] https://www.ekonomim.com/gundem/istanbulda-alarm-40-gunluk-su-kaldi-haberi-713706#:~:text=%C4%B0stanbul%20Su%20ve%20Kanalizasyon%20%C4%B0daresi,40%20g%C3%BCnl%C3%BCk%20su%20kald%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20duyurdu.

[17] https://bianet.org/haber/hatay-da-barinma-sorunu-cadir-kent-bosaltilacak-dediler-simdi-ne-yapacagiz-281861

[18] Boş konut vergisi, konutun kiralanamamasından kaynaklı boş kalmasını değil bilerek boş tutulmasını esas almalı ve yazlık tipi dönemlik kullanılan evleri kapsamamalı.

One thought on “Barınma krizinin nedenleri, etkileri ve çözüm önerileri

  1. özgür beyi yeşil gazete tv’deki yayınlarından beri takip ediyorum. yine dopdolu bir içerik. ağzınıza, kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir