Muhalefetimsi muhalefet zamanı değil

Muhalefetimsi muhalefet zamanı değil

Kendisini iktidar blokunun hayal ettiği Türkiye’nin karşısına konumlandıran tüm muhalefet seçmenlerinin 31 Mart’ta sorumluluğu vardır. Umudumuz muhalefetimsi muhalefet değil gerçekten bu düzen değişmeli diyen siyasetin nesnesi değil öznesi olan bireylerde…

Her ne kadar yerel seçimlerde belediye başkanları seçecek olsak da; sonuçları açısından sadece bir yerel seçim olmayacak. 1 Nisan 2024, Türkiye için zor dönemin ilk günü olacak.

Seçim sonuçları muhtemelen Türkiye’nin bölünmüş kimlik fay hatlarını bir kez daha hepimize gösterecek.

Ekonomide son dönemde gelen sinyaller, iktidar blokunun bütün gölgelemesine rağmen verilerin iyi olmadığını söylüyor. Sadece döviz fiyatlarının artışı değil, enflasyondan işsizliğe her veri ölçülenden çok daha yüksek olduğunu herkes kabul ediyor.

Dahası 1 Nisan sonrasında ekonomik verilerin daha da kötüleşeceği yönünde bir beklenti var.

Diğer yandan iktidar bloku seçim sonrası enerjisini anayasa değişikliğine verecek.

Kuşkusuz bu anayasanın en belirleyici özelliği ülkeyi demokratikleştirmek değil, Erdoğan’a sınırsız biçimde cumhurbaşkanı aday olmasının yolunu açmak olacak.

Yine bu anayasanın ikinci önemli özelliği de, kendisine eleştirel bakanlara karşı rıza üretme amaçlı yasal baskıyı arttıracak olması olacak.

Nitekim son günlerde ortaya çıkan “Anayasal Monarşi” söylemleri bu açıdan tesadüf olmasa gerek.

HEDEF DAHA ÇOK DENETİM

Siyasi iktidar blokunun yerel seçimlerde olabildiği ölçüde fazla seçim çevresinden başarılı olmak istiyor. YRP ile yaşadıkları krizin temelinde bu var.

İktidar için kuşkusuz ilk hedef İstanbul.

İstanbul’u sadece sahip olduğu kaynaklar için değil, muhalefetin siyasi olarak tüm direncini kırmak istiyor.

Bunu 1 Nisan sonrası daha da derinleşecek ekonomik krize olabilecek tepkileri de kontrol etmek için de istiyor.

İktidar bloku için yerel seçimlerde kazanılacak başarı, yerelde de merkezi iktidar pratiklerini sürdürmek anlamına gelecek.

O yüzden Türkiye’deki tüm seçim çevrelerinde adaylar var olsa da, hiçbiri AKP genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölgesine kurtulamıyor. Bu açıdan Ekrem İmamoğlu, AKP Adayı Murat Kurum’u özellikle Kanal İstanbul konusu üzerinden eleştirirken haklı. Çünkü yerel de olsa, “büyük siyasete” ilişkin tüm kararları seçildiğinde Kurum değil, Erdoğan verecek.

İktidar blokunun yerel seçimdeki başarısı, yerelde var olan temel hak ve özgürlüklerin de ortadan kalkması anlamına gelecektir.

O yüzden bu seçimde aday çıkarmış olsalar da, muhalefet partilerinin siyasi adımları önem kazanacaktır.

Bu seçim, mevcut düzenin, sistemin değişmesini isteyen ve yakın zamana kadar aynı masada oturan partilerin kendi toplumsal güçlerinin test edebilecekleri bir seçim değildir.

Kaldı ki, yerel seçimlerin böyle bir özelliği de yoktur.

Hata Altılı Masa deneyiminde değil, sonrasında süreçte yaşanan sorunların, hataların, aksaklıkların üzerine giderek büyük iktidar hedeflerini sürdürmek yerine parti içi iktidarlarını koruma tercihi yapmalarındadır.

ALTILI MASA HATA MIYDI?

Son günlerde televizyon programlarında sık sık, Altılı Masa girişiminin, yaşanan sürecin hata olduğu yönünde sık sık yorumlar yapılmaktadır.

Açıkçası bu hem Türkiye siyaset geleneğini bilmemek hem de Türkiye’de siyasi pratiklerin nasıl bir hedef içinde olduğunu görmemekten kaynaklanmaktadır.

Altılı Masa deneyimi, pek çok açıdan önemliydi.

Çünkü çok partili hayata geçmesinden bu yana evrensel ölçülerde siyaset yapmamış yani toplumsal taleplerin karar süreçleri ile kesişip sorunların çözülmediği ve bu süreçte bir kurumsallaşma olmadığı; var olan siyasetin sürekli biçimde belli güçlerin “vesayetinde” olduğu bir ülkede, birbirinden farklı siyasi görüşteki partileri en temelde, 2018’de hayatımıza giren mevcut sistemin değişmesi için bir araya gelmesi olamayan siyasetin üretilmesi için bir fırsattı.

Siyaset sonuçta öğrenilen bir şey. Siyaset öğrenmeye adım atanların aynı masada oturduğu diğer liderlere güvenmeyip, kendi küçük iktidar alanını korumak ve genişlemek için çabalaması bu deneyimin başarısızlığının temel nedenidir.

Bir araya gelinen onlarca toplantıda birbirlerinin yüzlerinde söyleyemediklerini ikili toplantılarda ya da kamuoyunda açıklamaları toplumu duymak istediği “güven”i tamamen ortadan kaldırdı.

Seçimden sonra Altılı Masa üyeleri, süreçte yaşanan sorunların, hataların, aksaklıkların üzerine giderek büyük iktidar hedeflerini sürdürmek yerine parti içi iktidarlarını koruma tercihlerini yapması; küçük iktidar hasatlığının tüm partiler ve liderleri kuşatmış olduğu gerçeğini bize hatırlatmıştır.

Hata Altılı Masa deneyiminde değil, masadaki liderlerin küçük iktidarını koruma çabalarındadır.

Bunun temel nedeni de Türkiye’de siyasetin olmamasıdır.

Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, muhalefet adına “bu düzen değişebilir” umudunu korunması demektir. O yüzden kendini siyaseten iktidar blokunun hedeflediği Türkiye’nin karşısında konumlayan tüm partilere de, partilerin seçmenlerine de sorumluluk düşmektedir.

İSTANBUL’U KAZANMAK DEMEK

Altılı Masa deneyimin başarısızlığı sonuç olarak pek çok ilde iddialı olsun olmasın neredeyse tüm partilerin aday çıkarması ile sonuçlandı.

Kuşkusuz bu süreçte en kritik kent İstanbul’dur.

İstanbul’un iktidar tarafından kazanılması demek İktidar/devlet blokunun sürdürdüğü toplum mühendisliğinin başarıya ulaşması ve Türkiye’nin tüm demokratik kazanımlarının ortadan kalkması anlamına gelecektir.

Oysa muhalefetin ve muhalefetin en güçlü adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, muhalefet adına iktidar blokunun hedeflediği Türkiye’ye “dur” demek, o süreci yavaşlatmak anlamına gelecektir.

Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, iktidar blokunun daralttığı siyasi alanın genişlemesi, demokrasini alanının genişlemese de korunması demektir.

Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, muhalefet adına “bu düzen değişebilir” umudunu korunması demektir.

O yüzden kendini siyaseten iktidar blokunun hedeflediği Türkiye’nin karşısında konumlayan tüm partilere de, partilerin seçmenlerine de sorumluluk düşmektedir.

Sonuç olarak yerel yönetimlerde salt bir partinin başarı meselesini tartışmıyoruz.

Tartıştığımız, muhalefetin yerel seçimlerde elde edeceği başarıyla iktidar karşısında 1 Nisan sonrası için siyasal bir denge oluşturup oluşturamayacağıdır.

Ve tabi ki, en önemli sorumluluk da kuşkusuz kazandığı takdirde Ekrem İmamoğlu’nun omzunda olacaktır.

Onu zaten sonrasında uzun uzun tartışacağız.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir