8. yargı paketiyle gelenler

8. yargı paketiyle gelenler

Adına reform ya da devrim deseler de, “öksüz kızın çeyizine yama” yapmaktan öteye geçemeyen bir başka tadilat, birkaç haftaya kadar yürürlüğe girecek ve özellikle Strazburg’daki dostlar yargımızı alışverişte görecek. Vatandaşın hakları ve adalet duygusu derseniz, iktidar ondan vazgeçeli çok oluyor.

Artık paket üstüne paket, reform üstüne reform şeklinde sağlı sollu ataklarla gelen, alışılan ve kanıksanana yargı tadilatlarına bir yenisi ekleniyor. 8.yargı paketi olarak adlandırılan kanun değişiklikleri teklifi 15 farklı kanun ile bir KHK’da değişiklik yapılmasını öngören 42 maddelik bir değişiklik önerisi olarak bu günlerde mecliste görüşülüyor. Önce komisyonda sonra de genel kurulda oylanarak şubat ayı sonunda Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmeyi bekliyor.

Paketteki maddeleri tartışmaya önce Medeni Hukuk alanıyla başlayalım. 2023 yılı Nisan ayında Anayasa Mahkemesi (AYM), kadının evlenince kocasının soyadını alacağı yönündeki Medeni Kanun’un 187.maddesini eşitlik ilkesine aykırılık oluştuğundan iptal etmiş, yürürlüğe giriş için ise 9 aylık bir süre belirleyerek bu aralıkta yeni bir düzenleme yapmak için hükümete süre tanımıştı. Pakette bu konuda bir düzenleme yapılması bekleniyordu ve hukuken de gerekliydi, ancak böyle bir hükümle karşılaşmıyoruz. Sırf bu durum bile paketin “reformizm seviyesi” konusunda bir fikir verebilir.  Belli ki riyaset ikna olmamış! Yine, Avukatlık Kanunu’nda 2 no’lu barolar için getirilen adli yadım ödeneğiyle de ilgili bu pakette hüküm yok.  Hakaret suçlarının uzlaşma kapsamından çıkarılması da bir süredir üzerinde tartışma yürüyen bir başlıktı; ondan da bir iz göremiyoruz.

Geçen hafta Adalet Bakanı Tunç’un demecinde “60 maddeden oluşan paket”ten söz etmesi akla gelince, 42 maddelik bu paketin aslında başka maddeler de içerdiği, tam seçim arifesinde oluşabilecek tartışmaları önlemek bakımından kimi maddelerin paket dışına çıkarıldığı sonucuna ulaşıyorum. Mesela ön ödeme, mahsup ve uzlaştırma konusunda yapılması planlanan ancak bu metne eklenmesinden vazgeçilen başlıkları da bu çerçevede düşünebiliriz. “Seçimden sonra, 9.pakette buluşuruz” demek istiyorlar… Bu olmayanları akılda tutarak, pakette neler var, şimdi bunlara bakalım.

Benim görebildiğim en “ilerici” değişiklik, CMK m.141 çerçevesinde, hepsinden değil, bazı koruma tedbirlerinin haksız uygulanmasından ötürü tazminat talep edilebiliyordu. Haksız gözaltı, haksız yakalama, haksız tutuklama ve haksız el koyma olarak sayılabilen bu nedenlere haksız uygulanan adli kontrol uygulamasından ötürü de tazminat talep edilebileceği kuralı ekleniyor. Örneğin konutu terk etmeme, madde bağımlılığı gerekçesiyle hastaneye yatma dahil muayeneyi kabul mecburiyeti ya da belli zamanlarda karakola gidip imza verme biçiminde uygulanabilen adli kontrol hükümlerinin kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararıyla haksız olduğunun anlaşılması durumlarında, uygulanan tedbire bağlı olarak değişecek oranlarda tazminat istenebilecek.

Benim görebildiğim en “ilerici” değişiklik, CMK m.141 çerçevesinde, hepsinden değil, bazı koruma tedbirlerinin haksız uygulanmasından ötürü tazminat talep edilebiliyordu. Haksız gözaltı, haksız yakalama, haksız tutuklama ve haksız el koyma olarak sayılabilen bu nedenlere haksız uygulanan adli kontrol uygulamasından ötürü de tazminat talep edilebileceği kuralı ekleniyor.

Hukuk devleti açısından iyi bir gelişme, ancak 16-17 ayrı tedbirin beşinden ötürü haksız uygulama sonucunda tazminat talep edilebilen bir ülkede, ne kadar sevinmeliyiz emin değilim. Mesela savcılık kararıyla 6 ay tüm iletişiminiz denetlendi, telefonlarınız dinlendi ve kayıt altına alındı. Hatta bir 6 ay daha uzatma kararı vererek 1 yıl süreyle tüm özel hayatınıza vakıf oldular, neticede beraat ettiniz; “siz benim tüm özel hayatımı ihlal ettiniz” diyerek tazminat isteyemezsiniz. Kanunda buna ilişkin bir belirleme yok da ondan. Reformist atmosferin en üst düzeyini yaşadığımız ülkemizde böyle şeylerden şikayetçi olmamak lazım aslında, zira diktalarda şikâyet olmaz, ancak memnun olunur.

Bir başka hata, CMK m.231’de düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumunda yapılacak değişiklikte ortaya çıkacak. Teklife göre HAGB kararıyla birlikte müsadere kararının hukuki sonuçları uygulanabilecek. Ortada verilmiş ve açıklanmış bir hüküm olmadığına göre, bir fer’i sonuç ya da fer’i ceza niteliğindeki müsaderenin nasıl ve hangi mantıkla hukuki sonuç doğurabileceğini yalnızca Adalet Bakanlığı’nın teori bilmeyen bürokratları açıklayabilirler. AYM’ye yeni bir iptal gerekçesi vermekten başka bir işe yaramayacak bu hamleden sonra, AYM’ye iptallerden sonra kızıp köpüren sayın Cumhurbaşkanının görevden alacağı bürokrat ve bakanlar da yavaş yavaş belli oluyor… İşini bilmeyen çavuşlar bana kızmasınlar, çalışsalar öğrenirler. Eski uygulamanın tersine, teklifte artık sanığa HAGB’yi kabul edip etmediğinin sorulmaması, mahkemenin re’sen HAGB kararı verebilmesi usulü getiriliyor.

HAGB’nin kabul edilmesiyle sanığın istinaf kanun yolundan vazgeçtiğinin kabul edilmesi gerektiği yönünde görüşler ve eleştiriler vardı, hatta bunlar kısmen AYM’nin verdiği HAGB kararının gerekçesinde de tartışılmıştı. Teklifle HAGB sonrası kanun yolu olarak istinaf belirleniyor ve iradi olmayan bir HAGB’nin istinafla giderilmesi yoluna geçiliyor, ki bu da ayrı bir hak ihlali oluşturacak. Büyük bir beceriksizlikle sisteme eklenen HAGB’den kurtulmadıkça bu ihlaller ve AYM iptalleri bitmeyecek, yamanın en fazla 6 aya kadar dikişleri patlar, benden söylemesi.

AYM’nin Mart 2023’te CMK m.247/3 üzerine verdiği iptal kararı doğrultusunda, sorgusu yapılmayan kaçak hakkında artık yalnızca mahkûmiyet değil, ceza verilmesine yer olmadığı kararı da verilemeyecek. Anayasal suçsuzluk karinesiyle uyumlu bir değişiklik.

AYM’nin Haziran 2023’te verdiği iptal kararıyla, basit yargılama usulünde itirazın düzenlendiği CMK m.252’nin iptali üzerine getirilen bir başka yama ile, itirazı kararı veren mahkemenin değil, tevziye göre başka bir asliye ceza mahkemesinin vermesi sağlanıyor. Bununla birlikte, AYM kararının gerekçesinde belirtilen diğer bazı unsurların karşılandığını düşünmüyorum. Ceza muhakemesinde basit yargılama usulünün başka sorunları var ve bunlar hâlâ baki.

AYM’nin Mart 2023’te CMK m.247/3 üzerine verdiği iptal kararı doğrultusunda, sorgusu yapılmayan kaçak hakkında artık yalnızca mahkûmiyet değil, ceza verilmesine yer olmadığı kararı da verilemeyecek. Anayasal suçsuzluk karinesiyle uyumlu bir değişiklik.

İtiraz, istinaf ve temyizde süreler iki haftaya çıkarılıyor, daha doğrusu çoğu süre çıkarılıyor, ancak CMK m.173/3’teki kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz gibi önceden 15 gün olan bazı süreler de indiriliyor. Sürelere ilişkin en azından bir geçiş hükmü öngörmüş olmaları takdire şayan, duvar bile öğrenebiliyor demek ki…

6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun m.1’de öngörülen değişiklik ile kanunun amacının ve adının değiştirilerek “Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun” yapılması ve 6384 sayılı Kanunda buna dair değişiklikler yapılması öngörülmektedir. Özellikle makul sürede yargılanma hakkının ihlali niteliğindeki başvurular artık “Neyse parası verelim, patırtı çıkarmayın” komisyonuna yapılacak. Ne büyük bir devrim gerçekten! Davan 8 yıl sürdü, makul sürede yargılanma hakkının ihlali oluştuğunu düşünüyorsun, ama komisyon en fazla 50 bin verip çırak çıkarabilir. Yersen ye, yemezse jarse…

Bu usul değişikliklerinden sonra maddi hukuka da bakalım. Yine AYM’nin Ekim 2023’te TCK m.220/6 hakkındaki iptali, yani “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili suçunu iptaliyle birlikte, çağdaş bir hukuk düzeninde bulunmaması gereken bir başka suçun tekrar ve inadına sisteme eklendiğini görüyoruz. Bu anlamsız suçun TCK m.314 ile ilişkilendirilerek yalnızca silahlı örgüt için uygulanacağının belirtilmesi, ne yazık kı AYM kararında belirtilen belirlilik ilkesine aykırılıkları gidermeye yetmemektedir. Bir başka AYM iptali kaçınılmaz görünmektedir. Yalnızca formel uydurma çabasının işin esasını düzeltemediği açıktır. TCK m. 314’e yapılan 3 fıkra eklemesiyle suçun “bağımsız ve ayrı bir suç” haline getirilmesinin, AİHM’in  İmret, Işıkırık, Daş ve Bakır kararları ile Venedik Komisyonu’nun 2016’da verdiği görüş karşısında pratik bir önemi bulunmamaktadır; özellikle gazeteci yargılamalarındaki artış göz önüne alındığında bu tadilat da Türkiye’nin pozisyonunu iyileştirmeye yetmeyecektir, zira “cezalandırma nedeni olabilecek potansiyel fiillerin çok geniş olması dolayısıyla, ulusal mahkemeler tarafından çok geniş yorumlanması da göz önüne alındığında maddenin lafzının, kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı yeterli korumayı sağlayacak önlemler içermediği” gerekçesi dimdik ayakta durmaktadır.

Yine AYM’nin Ekim 2023’te TCK m.220/6 hakkındaki iptali, yani “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili suçunu iptaliyle birlikte, çağdaş bir hukuk düzeninde bulunmaması gereken bir başka suçun tekrar ve inadına sisteme eklendiğini görüyoruz. Bir başka AYM iptali kaçınılmaz görünmektedir.

Ayrı bir uzmanlığı gerektiren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) çerçevesinde getirilen değişiklikler ise bir başka yazıda ayrıca değerlendirilmek durumundadır.

Bu öneride infaz mevzuatı konusundaki değişikliklerin seçim öncesi iktidar açısından olumsuz sonuçları olabilecek bir tartışmayı tetiklememek adına dışarıda bırakıldığını gözlemliyoruz. Toplumdaki cezasızlık algısının ne kadar ciddiye alındığını sayın Adalet Bakanı neredeyse her demecinde tekrarlıyordu. Seçim ise o kadar önemli ve sayın Bakanı da aşacak nitelikte bir konu ki, bu algının bir müddet daha “devamına “ karar vermişler.

Adına reform ya da devrim deseler de, “öksüz kızın çeyizine yama” yapmaktan öteye geçemeyen bir başka tadilat, birkaç haftaya kadar yürürlüğe girecek ve özellikle Strazburg’daki dostlar yargımızı alışverişte görecek. Vatandaşın hakları ve adalet duygusu derseniz, iktidar ondan vazgeçeli çok oluyor.

Günal Kurşun
Latest posts by Günal Kurşun (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir