İmamoğlu’un rakibi kendi partisi mi?

İmamoğlu’un rakibi kendi partisi mi?

Başa baş giden seçimi kazanma olasılığı ciddi olan İmamoğlu’nun esas rakibinin kendi partisi ve sosyal demokratım kimliğinde konuşanlar ve olumsuz propaganda yapanlar olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Bu yazıda İzmir ve Eskişehir’e odaklanarak 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri üzerine yazılarıma devam edecektim.

Bu iki kent çok önem verdiğim kentler.  Bu kentlerde “kent nasıl yönetilmeli” sorusu hep “kenti kim yönetmeli” sorusundan önce gelmiştir.

Özellikle Eskişehir, 1980’lerden bugüne çok önemli ve olumlu bir değişim sürecinden geçtiği için kim yerine nasıl sorusuna yanıt verenlerin seçimleri kazandığı bir kentimiz olmuştur.

Bugün, az sayıda olan “model” kentlerimizden biridir Eskişehir.

İzmir de öyledir.

Bu kentlerimize gelecek yazımda döneceğim.

Tekrar İstanbul ve İmamoğlu-Kurum yarışına, ki başa baş gidiyor, dönmemin nedeni, bu seçimlerin ilginç ve olumsuz bir boyutu olarak tarihe not düşülecek bir gelişmeyi de yaşamamız.

İmamoğlu’nun rakibi kim?

Tabi ki, seçimi kazanmak isteyen diğer güçlü aday Kurum ve AK Parti-Cumhur İttifakı.

Bununla birlikte, iki aday arasında Kurum’un lehine çok önemki bir fark ortaya çıkıyor.

Kurum’u temsil ettiği Cumhur İttifakı tümüyle ve güçlü bir şekilde kendisini desteklerken, İmamoğlu tarafıysa, kazanmasını istemeyenlerden, sürekli olumsuz kara propaganda yapanlardan ve bunu yaparken kendilerini CHP’li ve sosyal demokrat olarak tanıtanları da içeriyor: ya bağımsız aday olarak ya da olumsuz ve zarar verici kampanya yaparak.

Başa baş giden seçimi kazanma olasılığı ciddi olan İmamoğlu’nun esas rakibinin kendi partisi ve sosyal demokratım kimliğinde konuşanlar ve olumsuz propaganda yapanlar olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Demokrasiye inanıyorsak kendi adaylarını çıkartan diğer muhalefet partilerine son kertede bir şey diyemeyiz.

Her partinin kendi adayıyla seçime girdiği ve tek değil çok adaylar arası bir yarıştır demokrasi.

Muhalefet partilerine yaptıklarının stratejik hata olduğunu söyleyebiliriz, ama ana ilke olarak kararlarına karşı çıkamayız.

Vizyon-ilke-etik stratejiden önce gelir. Hele ki, sosyal demokratım, halkçıyım, eşitlik ve adalet temelinde yönetimden yanayım diyorsan.

Ama, İmamoğlu’na kendi partisinden ve partinin temsil ettiği görüşü savunuyorum diyenlerden seçimler öncesi bu kadar olumsuz hamlenin ve olumsuz propagandanın yapılmasını da anlamak ne siyasi ne ahlak, ne de stratejik açıdan anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.

Bu, tümüyle “çıkar, güç ve kim/ben” temelinde siyasetin götürülmesinin ve kararların alınmasının bir tezahürüdür.

Ben ve benim çıkarım-gücüm yoksa seni de kazandırmam demenin bir ifadesidir.

Parti ve ülke sevgisinin ikinci plana ya da hamaset alanına bırakılmasıdır.

Ne kadar haksızlık olursa olsun, bu karar, kim sorusunu nasıl sorusunun önüne koyan, ben yoksam sizi de kazandırmam diyen, Kuruma’a ve Cumhur İttifakına yarayan bir karar olmuştur. Demek ki, ilke, vizyon, ideoloji, kent-ülke yararı değil, aksine çıkar-güç-kim/ben Şükrü Genç’in önceliğiymiş

SARIYER ÖRNEĞİ

Yaklaşık yirmi yıldır Sarıyer semtinde yaşıyorum.

CHP yönetiminde Sarıyer başarılı bir ilçe oldu.

Son dönemlerde Belediye Başkanımız Şükrü Genç’de başarılı bir yönetim gösterdi.

En azından benim başarılı bulduğum bir yönetici oldu.

Halk belediyeciliğine piyasa ve ekonomi belediyeciliğinden daha önem verdi ve takdir kazandı.

Bu sefer CHP yoluna Şükrü Genç yerine Mustafa Oktay Aksu ile devam etme kararı oldu.

Bu karar adil olmayabilir, haksız olabilir ama karar kadar, hatta daha önemli olan Genç’in tepkisiydi.

Evimin karşısındaki parka gidiyorum. Genç’in başarılı bulduğum ufak ama önemli işlerinden biridir bu park. Kim değil nasıl yönetim anlayışına bir örnektir.

Ve aşağıdaki fotografla karşılaşıyorum.

Şükrü Genç’in bu tepkisi ve bağımsız aday olarak şeçime girmesi kabul edilemez ve ben de büyük hayal kırıklığı yaratan bir karar olmuştur.

Ne kadar haksızlık olursa olsun, bu karar, kim sorusunu nasıl sorusunun önüne koyan, ben yoksam sizi de kazandırmam diyen, Kuruma’a ve Cumhur İttifakına yarayan bir karar olmuştur.

Demek ki, ilke, vizyon, ideoloji, kent-ülke yararı değil, aksine çıkar-güç-kim/ben Şükrü Genç’in önceliğiymiş.

Bir parantez açarak söyleyeyim: kendine haksızlık yapıldığını söyleyen İzmir BB Başkanı Tunç Soyer ise Şükrü Genç’in tam tersini yapıyor. Tanıdığım ve takdir ettiğim Soyer’den de bu beklenirdi, o da bekleneni yaptı.

Unutmayalım, yıllar önce Ankara’dayken, sosyal demokrasiden gelen iki aday (ki birisi ODTÜ’de hocamdı) ve ANAP adayı arasında oyların bölünmesi Melih Gökçek’ye seçimi kazandırmış ve bu tür bölünmelerle Gökçek Ankara’yı uzun yıllar yönetmişti.

Sarıyer ve benzeri örnekler bu seçimlerde İmamoğlunun asıl rakibinin kendi partisi olduğu görüşünü güçlendiriyor.

Geçmişten hiç ders almayan bir CHP görüntüsü karşımıza çıkıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kurum ve iktidar yanlısı kanallar bile bu kara propagandadan çok mutlu ve Kemal Kılıçdaroğlu övgüsü içindeler; onu hakkı yenmiş bir “mazlum-sürgün” konumuna koyuyorlar.

OLUMSUZ-KARA PROPAGANDA

İkinci örnek de, Afyon Belediye Başkan adayı ve benzeri adaylardan, kendilerini sosyal demokrat olarak tanıtan TV kanalarındaki yorumculardan, Kemal Kılıçdaroğlu ekibi ve de üzülerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisinden oluşuyor ve sürekli İmamoğlu üzerine olumsuz, hatta kara propaganda yapmayı içeriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kurum ve iktidar yanlısı kanallar bile bu kara propagandadan çok mutlu ve Kemal Kılıçdaroğlu övgüsü içindeler; onu hakkı yenmiş bir “mazlum-sürgün” konumuna koyuyorlar.

İmamoğlu kaybetsin de tekrardan CHP’yi ele geçirelim, yani çıkar-güç-kim/ben onlar için kent, ülke yararı ve ilke-ideolojiden daha önemli.

2023 seçimlerini kaybettirenler, İmamoğlu kaybetsin biz kazanalım çabası içindeler.

Vurgulayalım: Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin tüm seçimleri kazanmasında ve hegemonik aktör olmasında CHP yönetiminin ve siyaset anlayışının başından beri önemli bir rolü vardı.

Bu seçimde de, CHP kendi içinde dağılmış, çıkar amaçlı kliklere bölünmüş bir görüntü içinde ve bu görüntüyü kendine sosyal demokrat diyenler çıkartıyorlar.

Levinas, hep aklımda tuttuğum cümlesinde, “siyasetten önce birincil ve öncül felsefi boyut olan etik ve vicdan muhasebesi gelir” der.

Bunu yapanlar, etik ve vicdan muhasebesini unutmuş görünüyorlar.

Tam da, Mansur Yavaş’tan başlayarak İmamoğlu’nun imzaladığı ve diğer belediye başkan adaylarının da imzalayacağı ve yönetimlerinde tüm ilke ve değerlereine uyacakları sözünü verdikleri “Halkçı Belediyecilik Taahhütnamesi” ve “Mal Varlıklarını Açıklama” gibi seçim kazanmada çok önemli iki hamle gelmişken.

Unutmayalım, Kurum’un performansına karşı İmamoğlu’nun siyaset yapma gücü ve avantajları var ve bu noktada başarılı. Bu da seçimleri kazanma şansını arttıruyor.

Fakat karşısında da Erdoğan gibi siyaseti bilen ve kazanan güçlü bir lider var.

Onun şu açıklamasıyla bitirelim: “Benim için bu -seçimler-bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim son seçimim ama buradan çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak” dedi. Hadi hayırlısı!

Kurum’u güçlü ve tüm olarak destekleyen Cumhur İttifakı ve muhafazakâr alandan tüm desteği, “Veda-Vefa” ile isteyen güçlü bir siyasetçi.

Bu bile bize İmamoğlu’na seçim kaybettirecek asıl rakibinin kendi partisi olduğunu söylemiyor mu?

Şüphesiz son kararı 31 Mart günü sandığa giden seçmen verecek…

Fuat Keyman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir