Demokrasi hüdayı nabit bir rejim değildir; yaşaması O’nun için mücadele etmeyi gerektirir

Demokrasi hüdayı nabit bir rejim değildir; yaşaması O’nun için mücadele etmeyi gerektirir

Liberal demokrasi bir siyasal sistemde kendiliğinden doğan ve her koşulda kendisini sürdüren, adeta hüdayı nabit bir olgu değildir. Onun kurulması ve sürdürülebilmesi için toplumdaki siyasal güçlerin, başta siyasal partiler ve liderleri, diğer siyasal örgütler, sivil toplum girişimleri ve geniş seçmen kitlelerinin duyarlılığı ve desteği elzemdir.

Giriş: Liberal Demokrasi Zor bir Zanaat

Dünyada ve ülkemizde demokrasi rejimlerinin, özellikle liberal demokrasinin, yani hukukun üstünlüğü ile bağdaşık olan demokrasi uygulamalarının ciddi bir biçimde saldırıya uğradığı, aşındığı ve yozlaştığı bir dönem yaşıyoruz. Çok uzun süredir liberal demokrasi ile yönetilen Birleşik Krallık, ABD, Fransa, İskandinav ülkeleri, bağımsız devlet olarak kurulduğundan beri demokrasi ile yönetilen Hindistan gibi birçok örnekte görüldüğü gibi liberal demokrasi ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya. Macaristan, Türkiye, Venezuela, Nikaragua, Tunus gibi ülkelerde demokrasiden melez rejimlere, oradan da güçlü bir sürüklenişle otoriter rejimlere doğru geçilmeye başlandı.

Bu sayılan ülkelerin hepsinde aynı nedenlerle ortaya çıkan demokrasi yozlaşması (decadence) olgusu söz konusu değil. Pekişmiş (consolidated) demokrasilerde demokrasiye meydan okuma aşırı sağ veya soldan geliyor. Sığınmacı ve göçmen karşıtlığı özellikle yoksullaşmanın, hatta sosyal sınıf statüsü kaybının (pauperization) yaşandığı ortamlarda en güçlü demokrasiler bile cazibelerini kaybediyorlar. Buna bir de Sanayi Devrimi’nin müthiş bir başarısı olarak ortaya çıkan teknolojik ilerleme, otomasyon, üretim ve hizmet için robot kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak işsizliğin yaygınlaşması ve aynı anda birçok meslek dalının da yok olması eklendiğinde adeta bir devrimsel başkaldırı ortamı ortaya çıkıyor. 

Geç yaşlarda işsiz kalan ve mesleğini de yitiren kitleler ümitsizlik, kırgınlık, öfke ve korku karışımı bir ruh haliyle kendilerine bir kurtarıcı aramaya başlıyorlar. Bu çağrıya her türlü kural, anayasa, yasa ve kurumu, pozitif bilimi, aklı ve dünyevi gerçekliği inkar edebilen bir keyfilik içinde, en olamayacak şeyleri bile yapacağını ileri süren, halkın gerçek kahramanları olarak kendilerini takdim eden popülist siyaset erbabı cevap veriyor. Bu siyasetçiler belirli toplumsal kesimleri saf ve temiz halkın düşmanı, kendileriyle yarışan siyasal rakiplerini de bu yoz ve istismarcı olarak takdim ettikleri halk düşmanı kesimlerin siyasetteki uzantıları, sözcüleri veya ajanları olarak tanımlıyorlar. Tüm rakiplerini halk düşmanı olarak itibarsızlaştırarak, onları seçmen nezdinde güvenilmez, itibarsız, halk karşıtı gündemleri olan siyasal hareketler olarak seçmenlere sunuyorlar. Bu sunumlar ve mesajlar yeterince geniş bir kitle tarafından kabullenilirse, artık demokrasinin tüm kural ve kurumlarının sayılı günleri kalıyor.

Demokrasi yıkımı popüler oyla iktidar olan, seçmenin tercihinde milli iradenin tezahürüne kadar geniş bir yelpazede takdim edilen gerekçelere dayanarak yönetme hakkını aldıklarını savunan liderler iktidarlarında anayasa ve yasaları istedikleri gibi, genellikle keyfi bir çıkarcılıkla yorumlamaya yöneliyorlar.

Demokrasi yıkımı popüler oyla iktidar olan, seçmenin tercihinde milli iradenin tezahürüne kadar geniş bir yelpazede takdim edilen gerekçelere dayanarak yönetme hakkını aldıklarını savunan liderler iktidarlarında anayasa ve yasaları istedikleri gibi, genellikle keyfi bir çıkarcılıkla yorumlamaya yöneliyorlar. Demokrasi bu koşullarda seçmenin popüler oyuna indirgeniyor. Eğer seçmenin desteği sürüyorsa, her türlü anayasa veya yasa maddesi, mahkeme kararı, hak veya özgürlükler ortadan kaldırılıyor veya yokmuş gibi davranılabiliyor. Amerikan eski Başkanı Donald Trump’ın avukatları mahkemede Başkan’ın rakibi olarak gördüğü kişi veya kişilere suikast yapmak hakkı olduğunu savunmaktan geri durmadılar. Trump ve avukatları Başkan’ın siyasal ayaklanmada da bulunabileceğini, dokunulmazlığının bunları kapsayan bir mutlaklıkta olduğunu iddia ettiler. Bu iddialar şimdilik ABD yargısı tarafından kabul edilmemiş olsa bile, demokrasinin ve insan haklarının yazılı ve yazısız tüm ilke ve normlarını yok sayan bu öneriler 240 yıllık ABD Başkanlık demokrasisinin karşılaştığı popülizmin içeriği hakkında bilgi sunması açısından önem taşımaktadır. 

Atlantiğin karşı sahillerindeki Birleşik Krallık’ta da yakın zamanlarda benzer bir söylemi kullanarak yaşanan bir Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci (Brexit) ve sonrasında ülke tarihinde ilk kez bir başbakanın (Boris Johnson) Parlamento’yu üç hafta kadar (19 gün) tatil ederek (prorogue) aklına estiği gibi ülkeyi yönetmeye yönelmesine tanık oldu. Aynı başbakan Parlamento’ya, salgın sırasında herkesi eve kaparken, kendisi ve yakın çalışanlarıyla partiler düzenlediği halde bunlardan haberi olmadığı yalanını söylediği ve bunun üzerine bizzat kendi partisinin (Muhafazakar Parti, Tory) milletvekilleri tarafından liderlikten ve dolayısıyla başbakanlıktan düşürüldüğüne tanıklık ettik. Onun yerine seçilen ve ülke tarihinde 49 gün süren Başbakanlığı ile en kısa süre o görevde kalan siyasetçi rekorunu kıran Liz Truss’ın da kendi yanlış kararları ile yitirdiği destek yerine, hiçbir kanıt olmadığı halde ne olduğu belirsiz bir Britanya derin devleti tarafından görevden düşürüldüğünü iddia etmesine de tanıklık ettik. Ancak, gerek ABD gerek Birleşik Krallık’ta siyasal partiler, yargı, medya ve basın gibi güçlerin gelişmiş bir kurumsallık düzeyinde olduğu ve bu tür meydan okumalara karşı demokrasiyi korumayı başarabildikleri görülüyor. Buna rağmen Donald Trump’ın yeniden 2024 seçimlerinde aday olmak ve Başkanlık yarışını kazanmak gibi bir şansı bulunuyor. Kıta Avrupasında da çeşitli aşırı sağcı, etnik milliyetçi – ırkçı – faşist partilerin iktidara gelme şanslarının ciddi olarak arttığına tanıklık ediyoruz. Bu girişimler zaman zaman başarılı oluyor. Şimdi karşılaştığımız temel sorun liberal demokrasi yıpranır ve hatta yok olursa tekrar gerisin geriye gelebilir ve yeniden ülkenin temel rejimi olabilir mi?

Demokrasi bir halk yönetimi şekli olduğu için doğal olarak halkın ilgisi ve desteği olmadan da sürdürülmesi imkansız olmasa bile oldukça zordur.  Öncelikle halkın, uygulamada seçmenlerin çoğunluğunun liberal demokrasi uygulamalarının siyaset erbabı tarafından görmezden gelinmesi, ihlal edilmesi, dikkate alınmaması veya ortada kaldırılmaya çalışılması girişimlerine etkin ve güçlü tepki vermek suretiyle onları korur.

Liberal Demokrasiyle Yönetilmek Duyarlı bir Mücadele İstiyor

Liberal demokrasi hukukun üstünlüğü ilkelerini içeren kural ve yapılara ve zamanla onların kurumlara dönüşmesiyle oluşan bir siyasal düzenek (sistem) içerisinde hayat bulan ve yaşayabilen bir uygulamadır. Demokrasi bir halk yönetimi şekli olduğu için doğal olarak halkın ilgisi ve desteği olmadan da sürdürülmesi imkansız olmasa bile oldukça zordur.  Öncelikle halkın, uygulamada seçmenlerin çoğunluğunun liberal demokrasi uygulamalarının siyaset erbabı tarafından görmezden gelinmesi, ihlal edilmesi, dikkate alınmaması veya ortada kaldırılmaya çalışılması girişimlerine etkin ve güçlü tepki vermek suretiyle onları korur. 

Ancak bu zor, zahmetli, sürekli ve düzenli ilgi gerektiren bir olgu olduğu gibi, çağımızın kitlesel siyasetindeki başta siyasal partiler olmak üzere çeşitli siyasal örgütler aracılığıyla siyasal katılma ve temsilin gerçekleştiriliyor olması nedeniyle de zorlaşmaktadır. Özellikle partizan yarış ve mücadele ortamında geniş seçmen kitleleri kendi partizan tutkuları, dayanışmaları, sempatileri nedeniyle kendi siyasal parti liderleri ve örgütlerinin yaptıkları ve söylediklerine büyük bir duygu yükü ile yaklaşmaktadır. Onların liberal demokrasi dışına kayan uygulamalarını da partizan gözlükle bakarak değerlendirmekte ve genellikle sadece hoş görmekle kalmamakta, aynı zamanda desteklemektedir. Böylece demokrasinin temel unsuru olan siyasal partiler ve onların seçilmiş temsilcileri eliyle, içeriden liberal demokrasi yozlaştırılabilmekte ve çökertilebilmektedir. Yukarıdaki satırlarda ABD’nde Donald Trump’a ve Birleşik Krallık’ta Johnson ve Truss örneklerinde demokratik yozlaşmanın en pekişmiş, birkaç yüz yıllık liberal demokrasilerde bile nasıl ortaya çıkabildiğine dikkat çekilmiştir. 

Daha yeni olan demokratikleşme örneklerinde bu tür kusur veya defolar daha kolay ortaya çıkabilmekte, demokratikleşme sürecini ve demokrasi uygulamalarını daha kolayca rayından çıkartabilmektedir. Nitekim, Avrupa’da 1991’de biten Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan demokrasilerden Macaristan, Polonya, Slovakya, Moldova, Bulgaristan gibi örneklerde demokrasinin kusurlu hale gelmesi ve çökmeye başlaması söz konusu olmuştur. Latin Amerika’da Peru, Paraguay, Brezilya, Nikaragua, Venezuela da Soğuk Savaş sonraında benzer yozlaşma veya çöküş yaşamışlardır. Asya’da en uzun süreli ve dünyanın en kalabalık demokrasisi olan Hindistan şu anda benzer bir süreç yaşamaktadır. Filipinler’de Duterte Başkanlığı’nda, Tayland, Malezya, Pakistan benzer süreçler yaşayan Asya ülkeleri olmuşlardır. Arap Baharı sonrasında liberal demokrasi yolunda ilerleyen Tunus da 2022’de tökezlemiş, Afrika’da Güney Afrika Cumhuriyeti adeta hegemonyacı bir tek parti rejimine dönüşmüş, Kenya, Tanzanya gibi ülkelerde demokratik seçimlerin yapılması bile sorunlarla karşılaşmaya başlamıştır. Türkiye de 12 Eylül 2010 halk oylaması sonrasında hızla liberal demokrasi yolundan sapmaya başlamış ve 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla geçtiği neo-patrimonyal sultanizm rejimiyle demokrasiden çok otoriter bir içerikte olan melez bir siyasal rejim uygulamasına dönüşmüştür. 

Liberal demokrasi yoluna tekrar dönebilmek için seçmen ikna edilebilir mi? Bunun imkansız olmadığına Ekim 2023’te Polonya’da yapılan seçimlerde de tanıklık ettik.  2015’ten beri Polonyayı yönetmekte olan aşırı sağcı ve popülist Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) seçimleri kazanamazken, Polonya tekrar liberal demokrasi uygulamalarına doğru dönmüştür.

Bu durumda liberal demokrasi yoluna tekrar dönebilmek için seçmen ikna edilebilir mi? Bunun imkansız olmadığına Ekim 2023’te Polonya’da yapılan seçimlerde de tanıklık ettik.  2015’ten beri Polonyayı yönetmekte olan aşırı sağcı ve popülist Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) seçimleri kazanamazken, Polonya tekrar liberal demokrasi uygulamalarına doğru dönmüştür. PiS’in 2019’da %44 olan oyu 2023’te %35’e gerilerken, seçimlerden yine birinci parti olarak çıkmıştır. Ancak, orta sağ, merkez ve orta sol partilerin PiS2e karşı durmayı becermeleri ve Tusk’u destekleyen bir koalisyon kurabilmeleri liberal demokrasiye dönüşü mümkün kılmıştır.  Daha önce de Ekim 2022’de Brezilya’da aşırı-sağcı popülist Jair Bolsonaro’yu Başkanlık seçimlerinde yenen Luiz Inácio Lula da Silva, ülkesinin liberal demokrasi yoluna dönmesini sağlamıştı. Bu listeye Afrika’dan kusurlu bir demokrasi örneği olan, kişi başına gelirin sadece $385 olduğu Malawi’deki çalınmış 2020 seçimlerini değiştirmeyi başaran muhalefetin ülkeyi liberal demokrasiye doğru döndürmesi örneğini de ekleyebiliriz. Tabii, ABD ve Birleşik Krallık’taki demokrasiyi yozlaştırıcı örneklere karşın onun savunulmasında başarılı bir biçimde sınav veren siyasal partiler ve yargı örneklerini de bu listeye ekleyebiliriz. 

Liberal demokrasileri aşırı sağcı veya solcu bir popülist liderleri destekleyen partiler ve seçmenler eliyle yozlaştırmaktan kurtarmak, yine demokrasinin kural ve yapılarını kullanarak, seçmenleri desteğini almak suretiyle mümkün olduğu görülmektedir. Ancak, en pekişmiş demokrasilerden olan ABD veya Birleşik Krallık’ta olduğu gibi liberal demokrasiye geri dönüş tek bir seçim kazanılarak da kolayca olmamaktadır. Bugün de ABD demokrasisi 2016 yılındakinin bir benzeri olan Donald Trump ve onu destekleyen Cumhuriyetçi Partili siyasetçiler ve seçmenler eliyle tekrar popülist bir yozlaşma tehdidi altına girebilmektedir. Onun için liberal demokrasinin yaşatılabilmesi için seçmenlerin aşırı sağ ve sol popülist siyasetçilerin gerçek-ötesi söylemleri veya demagojilerinin ürettiği bilgilendirme kirliliği (dezenformasyon ve misinformation) karşısında aydınlatılabilmesi ve kandırılmalarının önlenebilmesi gerekiyormuş gibi duruyor.

Liberal demokrasiye meydan okuyanlar seçmenlerin kırgınlık, kızgınlık, aldatılmışlık, adam yerine konmamak duygusu türünden psikolojik ruh hallerine atfen duygusal olarak, (özellikle korku ve öfke ile), seferber edebilmektedir. Bu amaçla kültürel değerler ve mem’ler gayet etkili olarak kullanılarak orta sağ ve sol ile merkezde yer alan siyasal parti ve politikacıların itibarsızlaştırılmaları ve onlara olan güvenin ortadan kaldırılmasını hedefleyen çalışmalar içine girmektedirler. Bu amaçla gerçekle bağlantısı olsun veya olmasın her türlü iddia sürekli ve düzenli olarak tekrar edilerek yayılmaktadır. Bu süreç sonunda hakikatın itibarsızlaştırılması mümkün olmakta; hatta gerçeğin seçmen tarafından görüldüğü gibi olmayıp, popülist politikacıların ifade ettiği gibi olduğuna geniş seçmen kitleleri inandırılabilmektedir. Bu amaçla ideolojik bakış açıları, din, mezhep, etnik milliyetçilik, ırkçılık v.b. kullanılarak muhalefet partilerinin halkın düşmanı olduğu fikri ve inancı yayılmaya çalışılmakta ve %35 – 45 gibi yeterince büyük bir azınlığın bunlara ikna edilmesi mümkün olabilmektedir. 

Yukarıda sunulan örneklerde, bu söylemlerin ve onları kullanarak iktidara gelen partiler ve liderlerinin uygulamalarının işe yaramadığının seçmene gösterilebilmesi popülizmin liberal demokrasiyi yozlaştırmasının önüne geçebilmesi yolunu açmaktadır. Polonya’da Tusk, Brezilya’da Lula’nın başarısı seçmene popülistlerin öfke ve korku üzerine dayalı demagojilerinin boşluğunu ve çalışmadığını gösterebilmelerinde olduğu görülmektedir. Zaten popülistlerin iktidara gelirken yapmayı başardıkları eleştiriler, iktidarlarında uygulayabildiklerinin başarılı olmasını da sağlamamaktadır. Popülist yönetimlerin iktidar dönemleri, özellikle makro ekonomide hiçbir başarı içermediği gibi, uzun dönemde seçmeni tatmin etmekten de uzak görünmektedir. Dolayısıyla, popülistlerin bu hükümet etme başarısızlıklarını göstererek seçmenin ikna edilebilmesi mümkün olabilmektedir. Ancak bunun için de siyasal partilerin etkili ve geniş bir teşkilat yapısını işlevsel hale getirebilmeleri, bıkmadan usanmadan bunu geniş seçmen kitlelerine anlatarak onları ikna edebilmeleri gerekmektedir. 

Bir seçimlik liberal demokrasi projesiymiş gibi bir görüntü veren altılı masa girişimi gibi girişimlerle fazla yol alabilmek mümkün değildir. Liberal demokrasi yeniden kurulmaya çalışılacak ve özellikle sürdürülebilir olacaksa, onu benimseyen, özümseyen, savunan ve korumak için gerekli duyarlılığı gösterebilecek siyasal parti ve liderlere, sivil toplum desteğine ve geniş seçmen kitlesi katılımına gerek vardır.

Sonuç: Türkiye’de Liberal Demokrasinin Mezarına Yazıt

Polonya başta olmak üzere Brezilya, Malawi, hatta ABD örneklerinde olduğu gibi çeşitli seçmen kesimlerini de içine alan geniş tabanlı liberal demokrasi ittifakları kurmak önemli bir demokratikleşmeye geri dönüş başarısı için gerekliymiş gibi duruyor. Onun için Türkiye’de 2018 sonrasında muhalefetin kurduğu altılı masa gibi ittifaklar, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi modeli gibi bir somut projeyi de ortaya koyarak çok önemli, hatta kritik bir adım atmışlardı. 2019 yerel seçimlerinde de bu ittifak sayesinde önemli bazı başarılar elde etmişlerdi. Ancak, 2023 seçimlerine giderken büyük bir başarısızlık göstererek masada sorunlar olduğu görüntüsünün yayılmış olması, iktidarın değiştirdiği seçim yasasına uygun bir dayanışma esaslı davranış gösterilememesi ve hepsinden önemlisi olarak özellikle kırsal bölgelerde seçimlerde sandık bilgilerine muhalefet partilerinin ulaşamaması veya sandık başlarında yeterli temsilci bulunduramamaları onlara 2023 seçimlerini kaybettirmişe benzemektedir.

Daha vahim olanı seçim biter bitmez muhalefet partilerinin birbirine muhalefet etmeye başlamaları, aralındaki dayanışmayı bozmaları sonucunda liberal demokrasiye geri dönüş olasılığımızın bir hayli zayıfladığı görülmektedir. Yerel seçimlere gitmekte olduğumuz bu günlerde demokrasi ve hukuk devletinde artık sorun kalmamış gibi davranılmakta, bu kavramlar ve güçlendirilmiş parlamenter demokrasi projesinden artık hiç söz edilmemektedir. Bir seçimlik liberal demokrasi projesiymiş gibi bir görüntü veren altılı masa girişimi gibi girişimlerle fazla yol alabilmek mümkün değildir. Liberal demokrasi yeniden kurulmaya çalışılacak ve özellikle sürdürülebilir olacaksa, onu benimseyen, özümseyen, savunan ve korumak için gerekli duyarlılığı gösterebilecek siyasal parti ve liderlere, sivil toplum desteğine ve geniş seçmen kitlesi katılımına gerek vardır. Yoksa seksen yıldır bir türlü beceremediğimiz gibi, Türkiye daha birkaç kuşak boyunca sandıksal demokrasi ile popülist otoriterlik arasında gidip gelen rejimlere sahip olmaya devam edecekmiş gibi durmaktadır. 

Liberal demokrasi bir siyasal sistemde kendiliğinden doğan ve her koşulda kendisini sürdüren, adeta hüdayı nabit bir olgu değildir. Onun kurulması ve sürdürülebilmesi için toplumdaki siyasal güçlerin, başta siyasal partiler ve liderleri, diğer siyasal örgütler, sivil toplum girişimleri ve geniş seçmen kitlelerinin duyarlılığı ve desteği elzemdir. Bunların olmadığı ortamlarda demokrasi sadece bir seçim kazanma oyunu ve ona dayalı olarak kamu kaynaklarının yandaşlara tahsisi için patronaj ağları kurmak ve yönetmeye indirgenmektedir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, etki ve ahlak kaygılarının pek de rol oynamadığı böyle bir uygulamaya liberal demokrasi demeyi bırakın, demokrasi demek bile güçtür.  

 

Ersin Kalaycıoğlu, Prof. Dr., Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi 

 

One thought on “Demokrasi hüdayı nabit bir rejim değildir; yaşaması O’nun için mücadele etmeyi gerektirir

  1. Hocam günaydın,
    Bir solukta okudum. Demokrasi farkındalığını koruma ve geliştirme amaçlı sivil örgütlemelerin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu farkındalığın yalnız seçmen değil parti ve sendika düzeyinde de yeterli olmadığını görüyoruz. Saygılarımla..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir