31 Mart 2024’e Giderken: Yerel hayattan başka her şey

31 Mart 2024’e Giderken: Yerel hayattan başka her şey

Yerel seçim sathı mailine girdiğimiz şu aşamada özellikle Cumhur İttifakı yine camilerde yapılan siyasal açıklamalar, hilafet ve şeriat çağrıları gibi yerel hayatla uzaktan yakından ilgili olmayan bir söylem ile kampanyalarını başlattı.

Giriş: Yerel Seçimlere Yaklaşırken

31 Mart 2024’te ülkemizde yerel seçimler olacak. Ancak bu seçimlerin adı dışında  herhangi bir şeyi pek de yerel olmayacakmış gibi görünüyor. Özellikle kamuoyunda en çok önem veriliyormuş gibi görünen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde en çok oy alması beklenen adaylardan ikisi İstanbul’da doğup büyümüş değil. AKP ve Cumhur İttifakı adayı Murat Kurum Konya’lı bir babanın Ankara’da doğmuş ve Ankara, Mardin ve Konya’da çeşitli eğitim kurumlarında öğrenci olarak bulunmuş, Üniversite mezuniyeti sonrasında 2006 – 2008 yılları dışında, İstanbul’da çalışmamış bir geçmişi var. Kariyerinde merkezi hükümet bürokrasisi ve Bakanlık ön planda olduğundan yerel yönetim deneyimi görece olarak sınırlı ve yerel yönetime yaklaşımı merkezi hükümet gözlükleriyle olan bir aday.

DEM Parti’nin İstanbul için çıkartmayı önerdiği aday olan Başak Demirtaş da Diyarbakır’da doğmuş ve büyümüş bir aday. Eşinin ünlü bir siyasetçi olarak hapsedilmiş olması dolayısıyla adeta onu da temsilen 2018’de seçimlerde de rol oynayan Başak Demirtaş İstanbul’da uzun yıllar yaşamış ve çalışmış bir aday değil. Sadece CHP adayı Ekrem İmamoğlu İstanbul’da yerel siyasette uzun süreli ve önemli mevkilerde bulunmuş olan, İstanbul’da yaşamış ve çalışmış bir aday olarak öne çıkıyor. Bu görüntü İzmir’deki adaylarda da bir ölçüde varmış gibi görünüyor.

Yine yerel hayat ve yerel yönetim ikincil hatta üçüncül bir önem sahipmiş gibi bir görüntü sergilemeye başladı. Kültürel kimlikler, memler ve ayrışma üzerinden çatışmacı bir böl ve yönet yaklaşımına dayalı siyasal propaganda yaklaşımı ön aldı. 

BÖL YÖNET YAKLAŞIMI ÖN ALDI

Üstelik, yerel seçim sathı mailine girdiğimiz şu aşamada özellikle Cumhur İttifakı yine camilerde yapılan siyasal açıklamalar, hilafet ve şeriat çağrıları gibi yerel hayatla uzaktan yakından ilgili olmayan bir söylem ile kampanyalarını başlattı. Bir süredir şehit haberleri Kuzey Irak’tan gelmeye başladı.  Bu hususta hemen muhalefetin terörizm konusundaki tutumunu düşmanlaştırıcı bir dille eleştirme eğilimi içine giren Cumhur İttifakı’na karşı, muhalefet de ölen askerlerin ailelerinin yoksulluğu üzerinden ülkedeki adaletsizlik, artan yoksulluk olgularına vurgu yapan bir söylem başlattı. Yine yerel hayat ve yerel yönetim ikincil hatta üçüncül bir önem sahipmiş gibi bir görüntü sergilemeye başladı. Kültürel kimlikler, memler ve ayrışma üzerinden çatışmacı bir böl ve yönet yaklaşımına dayalı siyasal propaganda yaklaşımı ön aldı.

Yerel siyaset seçimlerinde biz yine yerel seçim kisvesinde ulusal bir seçim yarışı mı yapacağız? Bunun yerel siyaset açısından anlamı ve önemi ne olabilir?

YEREL HAYATIN YÖNETİLMESİ ÜZERİNE

Her ülkenin siyasal kültüründe yerel siyasal hayatın ve onun yönetilmesinin yeri ve önemi farklılık içerir. Örneğin, Amerikan Congress’inin Temsilciler Meclisi eski Başkanı Tip O’Neill yazdığı bir kitaba “Her Türlü Siyaset Yereldir” (All Politics is Local)[1] başlığını koyarken, Amerikan siyasetinde geçerli olan yaklaşımı da vurgulayarak, Amerikan siyasal hayatının adem-i merkeziyetçi (federal) bir demokrasi olduğuna vurgu yapmıştır. Oysa, Fransa veya Birleşik Krallık’ta olduğu gibi Türkiye’de de her türlü siyaset merkezi / ulusal düzeyde yapılmakta olup, yerel siyasal hayatın onun gölgesinde ve ikincil bir alan olarak düzenlendiği bilinmektedir. Bu devletler üniter bir yapıda olup, yerel siyasal hayatı sadece ikincil olarak değil, Fransa’da Korsika, Birleşik Krallık’ta da Kuzey İrlanda ve İskoçya’da olduğu gibi potansiyel ayrılıkçı milliyetçiliklerin beşiği olarak bir tehlike veya tehdit olarak da görebilmektedirler. Türkiye’de de yerel siyasal hayat benzer bir ayrılıkçı milliyetçiliğin tehdidi altında görülerek 1960’lara kadar büyük ölçüde yok sayılmıştır. 1961 Anayasası’nın sağladığı özgürlükçü ortamda ilk kez belediye başkanlıkları seçimle belirlenmeye başlamıştır.

Türkiye’de siyasetin kitleselleşmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki temel olgu tarafından etkilenmiş ve şekillenmiştir. Bunlar demokratikleşme ve kentleşme ve sanayileşmenin temel unsurlarını oluşturduğu toplumsal değişimdir. 1950’lerde başlayan 1970’lerde hızlanan ve 1990’larda en yüksek düzeye varan bir kente göç olgusu, demokratikleşmeyle birlikte kentlerde siyasal iktidara yönelik hizmet talebi yığışması veya patlamasına yol açmıştır. Kent altyapısı, iş, okul, hastane, köyden göçenlerin yaptığı binaların (meskenlerin) hukuki statüsünün iyileştirilmesi, konut gibi istek ve talepler hem yerel hem de ulusal siyasetin gündeminde, 1990’lardan itibaren daha büyük yer kaplamaya başladı. Kitleselleşen kent siyaseti ve demokratikleşmenin tüm kesinti ve aksamalarına karşın sürmesi, siyasal katılmayı, özellikle yerel seçimlere katılmayı yüksek düzeye taşıdı. Yerel siyaset alanında etkili olmaya başlayan siyasetçiler, bunu bir atlama tahtası yaparak ulusal siyasette de milletvekili, bakan, başbakan v.b. önemli roller oynamaya başladılar. Kentler aynı zamanda sanayi yatırımlarının da merkezi olarak geniş iş ve ekonomik girişim alanları oluşturmaya başladılar. Nüfuslarının artmasıyla kültürel yaşamları da değişen kentler, aynı zamanda toprak ve gayrımenkul fiyatlarının da artmasına sahne oldular. Yerel siyasal hayat aynı zamanda önemli gelir kaynaklarının yaratıldığı ve bölüşüldüğü alanlar haline dönüştü. Bu da yerel siyasetteki yarışı, mücadeleyi ve ona olan popüler ilgiyi artırdı.

1960’lar ve 1970’ler boyunca yerel siyasal parti teşkilatlarının etkili olduğu seçim yarışlarıyla adayların saptandığı ve desteklendiği süreçler, 1982 Anayasası uygulamaya konduktan sonra değişim gösterdi. Siyasal parti merkezleri ve liderlerinin de özel ilgisine mazhar olmaya başlayan bu yarışlar, aynı zamanda 1984’ten itibaren değiştirilen belediye yasasıyla Büyükşehirler, kentler, belde belediyeleri, köy ve mahalle birimlerinde olan çeşitli siyasal mevkilere sahip oldular. 2010’larda bir kez daha ve defaten yapılan değişikliklerle de Büyükşehirlerin yönetim erki 30 ilde tüm il sınırlarına kadar genişletilince, artık yerel seçim sonuçlarının hem siyasal hem ekonomik etkileri bir hayli arttı. Şimdi bu koşullarda bir yerel seçime daha gidiyoruz.

Yerel siyasetin güçlenmesi ayrıca demokrasinin de güçlenmesine yarayacak bir olgudur. Seçmenler her gün içinde yaşadıkları beldedeki siyasal kararların alınmasında kendi etkilerini görmek olanağına sahiptirler. Oysa Ankara’da cereyan eden ulusal siyaset seçmenlerin pek çoğu için oldukça uzak ve izlenmesi güç bir içeriktedir.

YEREL SEÇİMDE SEÇMENİ BELİRLEYEN TERCİHLER

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde 30 Büyükşehir ile geri kalan 51 il merkezindeki kent ve daha küçük yerleşim birimlerinde seçmeni bekleyen tercihler de çeşitlendi. Başta İstanbul olmak üzere Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan nüfus Türkiye’nin tamamının nüfusunun neredeyse üçte ikisi kadar ve milli gelirin ise daha fazlası buralarda üretiliyor. Bunlara, Ankara, Eskişehir, Diyarbakır gibi Büyükşehirleri de eklersek, bu 30 Büyük Şehirde yapılacak seçimlerin ulusal seçimlerden pek farkı kalmıyor. Bu seçimler hem iktidarın gösterdiği siyasal yönetimin bir değerlendirilmesi hem ekonomik kaynakların denetiminin nasıl olacağı ile ilgili olan sonuçlara sahip olacak demektir.

Aynı zamanda yerel ekonomik kaynakların yerel gereksinimlere kullanılmını temin için de bir mesaj verilebilmesi açısından önem arzediyor. Bu durumda ilk tercih illerimizin ve Büyük Şehirlerimizin yerelden mi, yoksa merkezden mi yönetilmesini istediğimizi oylayacağız. Bu tercihi daha görünür kılmak için de zaten özellikle İstanbul ve İzmir’de Cumhur İttifakı adayları merkezi iktidar ve bürokrasinin gözlüğüyle bu kentlere bakacak olan adaylardan oluşuyor. Onlara oy veren seçmen kentlerinin merkezden yönetilmesini, merkezin projelerinin kentlerinde yapılmasını, kendilerinin yerel hassasiyetlerine öncelik verilmemesine oy vermiş olacaktır. O kentin bir evladı olarak seçime katılan adaylara oy veren seçmen ise yerel kaynakların kendisi için kullanılması ve yerel hassasiyetlere öncelik verilmesine oy verecektir.

Merkezden yönetilme ile yerelden yönetilme dışında bir diğer temel fark da merkezi yönetimin ülkenin kaynaklarını ne ölçüde kendi bünyesinde toplayıp, kendi siyasal çıkarlarının gerçekleştirilmesi için seferber edilmesine kullanabileceği ile ilgilidir. Özellikle İstanbul’da 2019 sonrasında anlaşıldığı gibi, 2019 öncesindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaynaklarının önemli bir miktarının merkezi iktidarda bulunan siyasal parti veya partilerin destekçisi olan çıkar grupları olan vakıf, dernek ve kuruluşlara tahsisi söz konusudur. Bunun sürmesi durumunda yerel kaynaklar belediye hizmetlerine değil, bazı özel siyasal çıkarlara hizmet edecek şekilde kamu yararından uzak bir biçimde kullanılacak demektir. Kamu çıkarı yerine özel siyasal çıkarlara kaynak kaydırmak isteyenler iktidar parti veya partilerine, aynı kaynakların yerel halkın çıkarına yönelik olarak kullanımının sağlanması için ise yerel hayatın içinden gelen aday ve partilere oy vermek olanağına sahip olacaktır.

Yerel siyasetin güçlenmesi ayrıca demokrasinin de güçlenmesine yarayacak bir olgudur. Seçmenler her gün içinde yaşadıkları beldedeki siyasal kararların alınmasında kendi etkilerini görmek olanağına sahiptirler. Beldelerinde yapılanları gün be gün izlemek, bunlara ilişkin olarak fikir oluşturmak, ifade etmek, siyasal kararlara katılmak için siyasal yetkililerle görüşmek, dilekçe vermek, girişim başlatmak olanaklarına sahiptirler. Oysa Ankara’da cereyan eden ulusal siyaset seçmenlerin pek çoğu için oldukça uzak ve izlenmesi güç bir içeriktedir. Ona ilişkin siyasal katılma etkinliği ve olanağı daha düşük düzeydedir. Siyasal kararlar seçmenin yaşadığı beldeye, mahalleye, sokağa ne kadar yaklaşırsa, onların izlenmesi ve onlara tepki verilebilmesi daha kolay bir hale gelir. Yerel siyaset doğası gereği daha demokratik olmaya adaydır. Eğer demokrasi önemseniyorsa, seçmenin bunu göstermek için bir fırsatı da yerel siyasette kendi kenti, beldesi, mahallesinden aday olan, o kentin evladı olarak temayüz eden adayı veya adayları desteklemekle olacaktır. Onlara daha sonra ulaşbilmesi her zaman merkezin temsilcisi olarak kendisine sunulan adaydan daha kolay ve etkili olacaktır. Siyasetin yerelleşmesi, genellikle demokratikleşmesi demektir[2].

10 milyon oy verilen İstanbul’da bir aday, eğer oy iyice parçalanırsa 2 veya 3 milyon gibi küçük bir azınlığın oyuyla kazanabilir. Onun için seçmenler yerel siyaseti, merkezin tasallutundan korumaya gönüllü iseler, parti gözetmeksizin, yerel siyasetin içinden gelip de en fazla kazanma şansı olan adaya tercih belirtmeleri kritik olacaktır.

İSTANBUL VE YEREL SİYASETİ MERKEZİN TASALLUTUNDAN KORUMAK

Son olarak, seçmenlerin karşı karşıya olduğu seçim sistemi tek turlu ekseriyet diye ifade edebileceğimiz, en fazla oyu alan (çoğunluğu değil) adayın kazandığı bir kurala dayanmaktadır. İpi ilk göğüsleyen adayın kazandığı bir koşu yarışı gibi düşünülebilir. Bu yarış ne kadar uzun olursa olsun, en ufak bir farkla bile (üç – beş oy gibi) daha fazla alan aday seçimi kazanacaktır. Bu seçimlerde temsil hiçe sayılır. Burada esas hesap sorma kolaylığı (accountability) olup, oyun çoğunluğunun çöpe gitmesi engellenemez. 10 milyon oy verilen İstanbul’da bir aday, eğer oy iyice parçalanırsa 2 veya 3 milyon gibi küçük bir azınlığın oyuyla kazanabilir. Onun için seçmenler yerel siyaseti, merkezin tasallutundan korumaya gönüllü iseler, parti gözetmeksizin, yerel siyasetin içinden gelip de en fazla kazanma şansı olan adaya tercih belirtmeleri kritik olacaktır. Bunu dikkate alan siyasal partiler özellikle geniş ittifaklar kurarak, çeşitli pazarlıklarla başka partilerle anlaşarak kendi adaylarının oy toplama şansını artırmaya çalışmaktadırlar. Yerel seçimler partizanlık duygularının fazla kullanılmasını gerektirmeyecek içeriktedir; çünkü temel olan yerel siyasal hayatın nasıl şekilleneceği, yerel siyasal yetkililere ne derece kolayca erişilip erişilemeyeceği ile ilgili olacaktır; partizanlıkla yerellik arasında da bir tercih mevcutmuş gibi durmaktadır.

Sonuç: Yerel Seçim Deyip Geçmemek

Yerel seçimler sadece yerel seçim değildir. Ulusal (genel) seçimlere yakın olan yerel seçimler aynı zamanda merkezi yönetimdeki iktidar partisi veya partilerinin yönetim karnesi hakkında bir değerlendirme fırsatı oluşturduklarından ulusal siyaset hakkında bir barometre işlevi de görürler. Seçim olduğu ve yerel seçimlerde de ulusal partiler yarıştığı için partizan seçmen, özellikle bir tutkuyla bir partiyi tutmaktaysa, yukarıda saydığımız tüm duyarlılıkları görmezden gelip partizanca davranabilir. Zaten aynı gün yapılan genel ve yerel seçimlerde, örneğin 1999’da siyasal partilerin genel ve yerel seçimlerde aldığı oy arasında %90 mertebesinde paralellik vardır (TUIK, Yüz Yılın Göstergeleri: Ekim 2023: Tablo 7.1 ve 7.4). Ancak, 1973 ve 1977 seçimleriyle karşılaştırıldığında bu benzerliklerin azaldığı da görülmektedir (aynı eser). İki seçimin arasına zaman girdiğinde, (örneğin 2007 genel ve 2009 yerel seçimlerinde olduğu gibi), farklar daha da açılabilmektedir. Onun için partizanlık düzeyi çok yüksek olmayan seçmen için bu seçimler yerel duyarlılıklara öncelik tanımak ve iktidardaki partiler için bir ikaz mesajı vermek için idealdir.

Yerel seçimler neticeleri itibarıyla yerel kaynakların yerel hayata yöneltilmesi, yerel kaynakların yerinde, kente / beldeye harcanması, özel çıkarlara seferber edilip edilmemesi ile ilgili olacaktır. Yerel siyaset ancak seçmen kendi beldesine sahip çıkma azim ve iradesi gösterirse, gelişecek ve demokrasinin de kök salmasını sağlayacaktır.

SEÇMEN, BELDESİNE SAHİP ÇIKARSA YEREL SİYASET KÖKLEŞİR

Seçmenlerin arif olup yerel hayatlarına ve yerel siyasete sahip çıkması, Türkiye’nin içinde bulunduğu aşırı merkeziyetçi (hiper – merkeziyetçi) ve kişiselleşmiş siyasetten, kurallar, yasalar, yapılar ve kurumlar eliyle yönetim biçimi olan demokratik bir yönetime dönebilmesi için bir fırsat oluşturacaktır. Yerel seçimler neticeleri itibarıyla yerel kaynakların yerel hayata yöneltilmesi, yerel kaynakların yerinde, kente / beldeye harcanması, özel çıkarlara seferber edilip edilmemesi ile ilgili olacaktır. Yerel siyaset ancak seçmen kendi beldesine sahip çıkma azim ve iradesi gösterirse, gelişecek ve demokrasinin de kök salmasını sağlayacaktır. Seçmenlerin böyle bir azim ve iradeye sahip olup olmadıklarına da 31 Mart 2024’te tanık olacağız.

 

Ersin Kalaycıoğlu, Prof. Dr., Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

 

 

[1] Tip O’Neill ve Gary Hymel, All Politics Is Local: and Other Rules of the Game (New York, NY: Random House, 1995).

[2] Eğer bir seçim çevresinde bir aşiret, tarikat, cemaat veya başka bir zümre büyük bir yoğunluğa sahipse, doğal olarak oy verenlerin çoğu o toplumsal katmanın ağırlığı altında karar alacaktır. Bu durumda yerelleşmenin demokratikleşme getirmediği, hatta o toplumsal katmanı güçlendirerek daha otoriter bir yönetime de sebep olabileceği düşünülebilir. Ancak, özellikle büyük kentlerde bu tür etkiler o kadar yaygın ve etkili olmadığından, özellikle Büyükşehirlerde seçmenin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi yerelleşen siyasetle birlikte artmak eğilimindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir