31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri: Kulturkampf kaybetti

31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri: Kulturkampf kaybetti

Kültürel ayrımlar üzerinden yapılan siyasal mücadeleye teknik bir tabirle, Almanca kulturkampf adı verilmektedir. 2012’den itibaren kulturkampf Türkiye’de siyasetin en önemli ögesi haline gelmiş bulunuyor. Tüketici güven indeksinde görülen düşme ile paralel olarak, 2024 Mart ayında İstanbul’da kuyumculara altın alımı için başlayan hücumun da gösterdiği gibi hükümetin ekonomiyi yönetmesine duyulan güvendeki ciddi aşınma nedeniyle kulturkampf eskisi kadar işe yaramamışa benzememektedir.

Giriş: Yerel Seçimler ve Değişim Rüzgarı

Adeta ulusal bir düzlemde yapılan bir milletvekili genel seçimleri gibi geçen Mahalli İdareler (yerel) seçimleri AKP’nin oy ve belediyeleri kaybıyla sonuçlandı. Seçmenin verdiği oyların 31 Mart 2024 Pazar günü akşamı ortaya koyduğu manzara, şimdi partilerin yaptıkları çeşitli itirazların incelenmesi ve seçim kurulları tarafından karar bağlanmasıyla kesinleşecek. 2018 seçimlerinden 2023’e Cumhur İttifakı’nın kaybettiği %6-7 oranındaki seçmen desteği %42 – 43 mertebesine geriledi. Mayıs 2023’ten Mart 2024’e kadar bir kez daha %6-7 kadar daha eriyerek tüm seçmenin (61.441.882) %35-36 kadarına düştü. 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri, 1 Kasım 2015 tekrar seçimleri hariç, AKP tek başına 2023 Mayıs seçimleri de dahil olmak üzere geçen tüm seçimlerde Meclis çoğunluğunu bir daha elde edemedi. 2019 ve 2023 yerel seçimlerinde de bu eğilim sürdü. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP ilk defa ülke genelinde 16 milyon civarında aldığı oyla ikinci parti haline gelirken, bu oy tüm seçmenin %26 -27’si kadarına tekabül etmektedir. Artık AKP bir azınlığın partisi durumundadır ve seçmenin çok büyük çoğunluğu tarafından desteklenmemektedir. Bu husus hem Mayıs 2023 genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri hem de 31 Mart 2024 Mahalli İdareler seçimleriyle bir kez daha perçinlenmiştir. Bu sonucun ortaya çıkmasında etken olan gelişmeler neler olmuş, nasıl böyle bir sonuç doğmuştur?

AKP lideri ve sözcüleri aynı zamanda muhaliflerinin ve özellikle CHP ve HDP’nin, şimdi de DEM Partinin, bir terör işbirliği içinde olduklarını, pek de kanıtlara başvurmadan, ikincil emarelere, deep fake aracılığıyla üretilmiş dezenformasyon kaynaklı videolara başvurarak ileri sürmekteydiler.

Popülist Böl ve Yönet Yaklaşımının Sınırları Hakkında

AKP lideri ve yönetimi 2007 seçimlerinde başlattıkları ve özellikle 2011 seçim kampanyası sırasında en etkili ve geniş çaplı olarak kullanmaya başladıkları bir popülist söylemle birlikte ülkedeki kültürel toplulukları iyice ayrıştırmaya ve çatıştırmaya yönelik bir böl ve yönet (divide et impera) yaklaşımına başvurdu. Bugüne kadar sürdürdükleri bu yaklaşımla birlikte 2011 sonrasında destek ve oy kazanmasa bile seçmeni kendi iktidar bayrağı etrafında toplayarak, destek kaybını ılımlı düzeylerde tutmayı başardı. Kültürel kimlikler, değer, simge ve mem’lerin etkili kullanımıyla AKP bir yandan kendisine sempati duyan seçmenlere sahip çıkmakta olduğu izlenimi verirken, diğer yandan rakip ve muhaliflerinin ne kadar farklı, habis, hain ve hatta kendi sempatizanlarına, onların yaşam tarzına, hatta Türkiye’ye tehdit oluşturduğunu da vurgulamaktaydı. Muhalifler ve rakipleri AKP sempatizanlarını endişeye düşürebilecek her türlü vasfa sahipti. AKP lideri ve sözcüleri aynı zamanda muhaliflerinin ve özellikle CHP ve HDP’nin, şimdi de DEM Partinin, bir terör işbirliği içinde olduklarını, pek de kanıtlara başvurmadan, ikincil emarelere, deep fake aracılığıyla üretilmiş dezenformasyon kaynaklı videolara başvurarak ileri sürmekteydiler. Bu yolla kendi sempatizan ve seçmenlerine de korku salmayı amaçlıyorlardı. Eğer muhalefet adayları kazanacak olurlarsa, teröristlere iş verecekler, örneğin onların kapı kapı dolaşarak belediyelerin sayaçlarını okumalarına yol açacaklardı. Endişe ve korku kadar, ülkede ortaya çıkan her türlü olumsuzluğun menşei olarak CHP ve liderini de göstererek AKP seçmen ve sempatizanlarının kırgınlık, kızgınlık ve öfkesini CHP ve liderine yöneltmelerini de sağlıyorlardı (Alper, S., 2 Haziran 2023).

Toplumumuzdaki Sünni mutekit – seküler, Sünni mutekit – Alevi dini ve mezhebi ayrıklar olduğu kadar, etnik kimlikler üzerinde Kürt etnik milliyetçilik – Türk etnik milliyetçilik ayrımlarını da kullanarak endişe, korku, kırgınlık ve öfke gibi duyguları da kullanarak 2010’lu yıllardan itibaren artan ölçüde kültürel topluluklar arasındaki bu ayrışmalar üzerinden bir siyasal söylem ve mücadele siyasette ağırlık kazanmış bulunuyordu. Burada türban, alkol, bıyık şekli, kravat, sakal v.b. kültürel mem’ler gayet etkili ayrıştırıcı ve birleştirici olma işlevi görmekteydi. Bu kültürel ayrımlar üzerinden yapılan siyasal mücadeleye teknik bir tabirle, Almanca kulturkampf adı verilmektedir. 2012’den itibaren kulturkampf Türkiye’de siyasetin en önemli ögesi haline gelmiş bulunuyor (Kalaycıoğlu, E., Eylül 2022).

Kulturkampf sürekli olarak kullanılarak ve zaman zaman yeni öğeler içine eklenerek, örneğin COVID – 19 salgını başlarken Mayıs 2000’de İzmir’deki bir camide Çav Bella parçasının hoparlörlerden yayınlanması üzerine buna atfen gönderilen bir tweet mesajına soruşturulma açılması ve mesajı gönderen CHP’li kadın siyasetçinin göz altına alınması veya Cumhurbaşkanı’nın ailenin kutsallığı ve onu tehdit eden LGBT[1] veya feminizme sık sık vurgu yapması suretiyle kulturkampf siyaseten canlı ve etkin olarak kullanılmıştır.

Kültürel kimlik, değer ve mem’ler üzerinden yapılan endişelendirme, korkutma ve öfkelendirme kadar, siyasetin patronaja dayalı olarak temin ettiği somut çıkarlar da seçmenin seferber edilebilmesinde (mobilizasyonunda) etkili olmuşa benzemektedir. Demokratikleşmenin başından itibaren siyasetin doğası Türkiye’de seçmenle onu temsil etme iddiasındaki siyaset erbabı ve partiler arasında delege, parti teşkilatı üyeliği ve oy desteği karşılığından seçmen bloklarına çeşitli çıkarlar temin etme üzerine kurulu olan bir popülist patronaj ilişkisi içeriğindedir (Sunar, İ., 2004: 121 – 134).

Kulturkampf ve ondan etkilenerek oluşan siyasal parti tutma ile örtüşen patronaj ilişkileri ağının etkisiyle seçmen davranışları belirlenme eğilimi içinde olduğundan, iktidarın etkili olarak kullanabildiği mali olanak ve fonların getirisi de önemli olmaktadır.

Kulturkampf ve ondan etkilenerek oluşan siyasal parti tutma ile örtüşen patronaj ilişkileri ağının etkisiyle seçmen davranışları belirlenme eğilimi içinde olduğundan, iktidarın etkili olarak kullanabildiği mali olanak ve fonların getirisi de önemli olmaktadır. Ancak, iktidarda olmanın siyasal partilere avantajı olduğu gibi maliyeti de vardır (Cuzan, A. G., Temmuz, 2015: 416). Ekonomik büyüme dönemleri iktidar parti veya partilerine avantaj sağlarken, ekonominin daralma dönemleri de tersine maliyet yükler. Salgınla birlikte zorlanan ekonomide iktidarın izlediği çeşitli karar değişikliklerinin doğurduğu belirsizlik ve güvensizlik ortamı, ekonominin büyümesini akamete uğratmış, Merkez Bankası’nın yönetiminin bağımsızlığının da aynı dönemde sona ermesiyle birlikte başlayan uygulamalar Banka’nın onlarca milyar açık vermesine neden olmuştur. Bu dönemde eldeki mali olanak ve fonların azalmasıyla birlikte patronaj ilişkileri ağı zorlanmaya başlamış, kulturkampfın ürettiği kültürel ayrıklar üzerinden husumetle örtüşen bir çıkar temini edememeye başlamıştır. Tüketici güven indeksinde görülen düşme ile paralel olarak, 2024 Mart ayında İstanbul’da kuyumculara altın alımı için başlayan hücumun da gösterdiği gibi hükümetin ekonomiyi yönetmesine duyulan güvendeki ciddi aşınma nedeniyle kulturkampf eskisi kadar işe yaramamışa benzememektedir.

Ekonomik sorunların iyice ağırlaşmasının, özellikle çok yüksek tüketici enflasyonunun ürettiği pahalılık olgusu ve algısı, ücret ve maaşlardaki aşınma, gelir dağılımındaki bozulma, (ki 2021 gibi Gini indeksi %43’e dayanmıştır[2]), genç işsizliğinin, özellikle 15 – 29 yaş grubundaki kadınlar için OECD’nin en üst sıralarında olmasıyla da birleştiğinde, hem 2023 Mayıs hem 2024 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın 2018 ve 2019 seçimlerine göre yukarıda zikredildiği gibi oy kaybetmesiyle paralel seyrettiği görülmektedir. Böylece AKP ilk kez 31 Mart 2024 seçimlerinde ikinci parti olarak çıkmış ve CHP 1977’den beri ilk kez birinci parti konumuna ulaşmış bulunmaktadır.

Sonuç: Siyasal, Ekonomik Rejim ve Yönetim Sorunu

Son derecede etkili olacak savıyla yapılan bir propaganda ile OHAL ortamında muhalefetin oldukça susturulduğu bir ortamda yapılan 16 Nisan 2017 halk oylaması ve orada kullanılan mühürsüz oyların, seçim mevzuatında kural çok açıkken temel bir hukuk ilkesi olan açık olan kural yorumlanmaz ilkesinin[3] YSK tarafından çiğnenmesiyle alınan bir kararla sayılmasıyla yapılan bir halk oylamasıyla değiştirilen anayasa ve siyasal rejimle başkanlık rejimi görüntüsünde bir neo-patrimonyal sultanizm rejimi ihdas olunmuştur (Kalaycıoğlu, E., 2021: 117 – 121). Tüm siyasal kararları tek başına ve şahsi takdiriyle, yürütme olan Cumhurbaşkanının (Anayasa madde 8) aldığı bir hükümette müthiş bir merkezileşme, kişiselleşme, tüm anayasa, yasa ve kurallardan uzak bir yönetim ortaya çıktı. Bu durumda kamu bürokrasisinin de işlevsizleşmesi söz konusu olurken, tüm kararların Bakanlıklardan ve ilgili kamu yapılarından, TC Merkez Bankası gibi, Cumhurbaşkanlığı’na aktarıldığı bir sistemde kamu politikası oluşturmak ve izlemek de olanaksız hale gelmiştir. Kişisel ve şahsi takdirle alınan kararlar öznel bir içerik taşımaya, Merkez Bankası politika faizinin belirlenmesindeki nass esasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı’nın düşüncesi, inançları, veya şahsi kaygıları göre oluşmuş ve sık sık değişmeye başlamıştır. Bu durumda bir ekonomi politikası da oluşturmak ve uygulamak mümkün olmamıştır. Ekonomik uygulamalar sık sık değişirken, ortaya çıkan büyük karar istikrarsızlıkları da ekonomi yönetimine olan güveni aşındırmıştır. Bunun doğal sonucu bozulan ekonomik göstergelerin düzeleceğine olan umudun zamanla ortadan kalkması olmuştur.

Kulturkampf bozulan ekonomik uygulamaların etkilerinin hızla topluma yayılmasını engellemiş, iktidardaki ve muhalefetteki siyasal partiler arasındaki münavebenin ortaya çıkmasını geciktirmiştir.

Kulturkampf bozulan ekonomik uygulamaların etkilerinin hızla topluma yayılmasını engellemiş, iktidardaki ve muhalefetteki siyasal partiler arasındaki münavebenin ortaya çıkmasını geciktirmiştir. Bu arada anayasa bir kez daha tuhaf bir yorumla bizzat YSK tarafından madde 101 değiştirilerek (değişik yorumlanarak) Cumhurbaşkanı sadece iki kere aday olabileceği seçimlerde üçüncü kez aday yapılmıştır. İlk turda kazanamayan Erdoğan, kulturkampf üzerine oturan söylemlerin bir kez daha kullanıldığı seçimleri 28 Mayıs 2023’te ikinci turda kazanmıştır. Ancak, aynı söylemler 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP’nin oylarındaki %6-7 oranındaki ekstra bir azalmayı önleyememiştir. Ekonomik kaygıların özellikle emekliler, esnaf, çiftçi ve üniversite mezunu gençler üzerindeki etkisi ciddi boyutlara erişmiş bulunmaktaymış gibi durmaktadır.

Şimdi temel sorular kulturkampfın artık eskisi kadar kitleleri etkilemediği bir ortamda, ekonomi yönetimine olan güven iyice aşınmışken, iktidar olmanın maliyeti daha fazla artmayacak mıdır? Bu maliyetin artışı devam ederse, bir dahaki seçimde AKP’nin oyundaki azalma sadece %6-7 mertebesinde kalacak mıdır? Güveni ve desteği azalmakta olan bir siyasal iktidarın anayasayı değiştirip sultanizm rejimini daha köklü (otoriter) hale getirmeye çalışması toplumsal bir destek bulabilecek midir?

Sultanizm rejiminde hükümet yönetiminin maliyeti giderek ağırlaşmaktadır. Çok dar bir yandaş kitlesi dışında iktidar olmanın artık avantaj sağladığı görülmemektedir. Bu durum ne kadar sürdürülebilirdir?

Türkiye bir şeytan üçgeninin içine düşmüş gibi durmaktadır: Siyasal rejim (sultanizm), siyasal kültür (kulturkampf) ve ekonomik rejim (ahbap çavuş kapitalizmi) fevkalade yakıcı bir yoksulluk, yozlaşma, yolsuzluk ve yasaklar, baskı sarmalı üretmiştir. Bundan çıkabilmek için siyasal ve ekonomik rejimleri acilen değiştirmek zorunludur. Kültür kısa bir sürede değişmeyecektir, ancak çatışmacılık yerine, ayrımcılık yapmamaya, günah keçileri yaratmamaya, düşmanlaştırmamaya, ötekileştirmemeye itina gösteren bir söylem ve davranışlar manzumesiyle kültürel yapının farklılıklarının siyasette mücadele ve çatışma üreten içeriği de değiştirilebilir. Aksi yönde yol almaya çalışmak tam bir felaket senaryosu olup, bundan iktidarın da pek bir yararı olmayacaktır. Yol yakınken, için düştüğümüz şeytan üçgeninden çıkıp hukuk devletiyle çalışan bir demokrasi (liberal demokrasi) ve çağdaş bir sosyal piyasa ekonomisi kurmanın ve yaşatmanın yolunu bulmak durumundayız. Eğer yerel seçimler bunun için bir zemin oluşturacaklarsa, bu Türkiye için büyük bir kazanım olacaktır.

 

Kaynakça

Alper, Sinan (2 Haziran 2023) “Kaybedilmiş Seçimin Sosyal Psikolojik Otopsisi” https://medium.com/@sin.alper/ kaybedilmi%C5%9F-se%C3%A7imin-sosyal-psikolojik-otopsisi-10152f073167).

Cuzán, Alfred G. (Temmuz 2015) “Five Laws of Politics,” PS: Political Science and Politics, vol. 48, no. 3: 415 – 419.

Gözler, K. (19 Nisan 2017) “MÜHÜRSÜZ OY PUSULASI TARTIŞMASI YSK’nın 16 Nisan 2017 Tarih ve 560 Sayılı Kararı Hakkında Bir İnceleme” (www.anayasa.gen.tr).

Kalaycıoğlu, Ersin (2021) Halk Yönetimi: Demokrasi ve Popülizm Çatışmasında Dünya, (Ankara: Efil Yayınları).

Kalaycıoğlu, Ersin (Eylül 2022), “Kültürel Kimliklerin Ürettiği Ayrıklar ve Siyaset” (Istanbul: TÜSİAD, Küresel Siyaset Forumu Makale Dizisi, no. 3).

Sunar, İlkay (2004) State, Society and Democracy in Turkey (İstanbul: Bahçeşehir University Publications).

[1] “Bu CHP LGBT’ci midir, bu HDP LGBT’ci midir, bu İyi Parti LGBT’ci midir, yanındaki o bazı ufaklıklar var onlar da LGBT’ci midir? Peki AK Parti’ye LGBT sızabilir mi? Cumhur İttifakı’nın diğer üyelerine sızabilir mi? Bizde aile kutsaldır.” (Erdoğan’ın 28 Mayıs 2023 gecesi İstanbul’daki Balkon konuşmasından) (Alper, S., 2 Haziran 2023).

[2] https://tr.euronews.com/2024/03/12/gelir-dagilimi-esitsizligi-avrupa-lideri-turkiye-dunyada-130-ulke-icinde-28-sirada#:~:text=Eurostat’ta%20T%C3%BCrkiye’ye%20ait,i%C3%A7inde%20ilk%20s%C4%B1rada%20yer%20al%C4%B1yor.

[3] “… Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan bir oy pusulasıyla kullanılmış bir oy geçersizdir; çünkü 298 sayılı Kanunun 101’nci maddesi bu oylar geçersizdir demektedir.

Kanunun hükmü açıksa, yorum yapılmaz. ln claris non fit interpretatio[4]. Mecellenin dediği gibi “tasrih mukabelesinde delalete itibar yoktur” (m.13) ve “mevrid-i nassda içtihada mesağ yoktur” (m.14). Hepsi bu!” (Gözler, K., 19 Nisan 2017)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir