Çok “Özel” bir kurultayın ardından…

Çok “Özel” bir kurultayın ardından…

Pekiyi, değişimciler değişim getirecek mi? Yaz boyunca -bence de fazlasıyla- tartıştık, değişim denilen şey ya lider ya söylem ya da strateji değişimiyle mümkün olabilirdi. “Önce lider değişsin, istim arkadan.” gelir diyenler şimdilik haklı, Özgür Özel gibi CHP müesses nizamının bir parçasının yeni genel başkan olması diğer beklentileri de karşılayacak mı göreceğiz. Her hâlükârda değişim güzel bir şeydir.

Yeterince sabırlı olursanız ve uzun yaşarsanız tabii, Türkiye siyasetinde her şeyi görmeniz mümkün oluyor. 5 Kasım 2023 ilk saatlerinde de “olmaz” dediğimiz şey oldu, bir siyasi partide genel başkan seçimi rakibine kaybetti.

Önce neden “olmaz” dediğimize bakmak ve hatamızla yüzleşmek gerek: Türkiye’de siyasi partiler lider partisi olduğundan ve genel merkez adını verdiğimiz oluşum parti içi demokrasiye karşı neredeyse sıfır tolerans gösterdiğinden; kongre-kurultay benzeri pratikler daha çok “dostlar alışverişte görsün” diye yapılır, pek de değişim getirmez. Parti apparatusu yeri geldiğine kapı kapı dolaşacak, afiş asacak; bunun karşılığında da mikro ya da makro iktidarlardan nasiplenecek bir tür çekiç gibi gözükür, böyle bir yapının da kendisine ait fikirleri olması pek hoş karşılanmaz. Zamanında bir siyasi parti genel başkanının, daha sonra başbakan, kendi partisinin kongresinin askeri nizamla yapılmasıyla övündüğünü hatırlıyorum; bana kalsa bayi toplantısı gibiydi. Hal böyleyken, “genel merkez” diye cisimleştirilen parti içi elitin kendi düzenlediği seçimi kaybetmesi de pek mümkün olmaz, CHP kurultayı bunun istisnalarından birini gösterdi.

CHP’nin parti içi demokrasiye benzer bir şeyi hala denemesini takdirle karşılamak lazım. Geçen yaz birkaç parti sessiz sedasız kongrelerini yaptılar, kimsenin ruhu duymadı. CHP’deyse mahalle seçimlerinden başlayan ve Ankara’da sonuçlanan bir kıran kırana yarış seyrettik, seçim adrenalini bağımlılarını mağdur etmedi parti. Bu demokrasi girişiminin geniş kapsamlı önseçim ve izleyen süreçlerde de kendisini göstermesini umuyoruz, her ilk adım bir adımdır işte. 12 Eylül’ün verdiği ürkeklik devam ediyor, apartman toplantılarında bile kavga edebilen bizler siyasi partilerde kavga tartışma görünce irkiliyoruz, “Aman” diyoruz, “anarşi geri mi geldi?”. Oysa partilerde kavga gürültü de çeşitlilik de iyidir, bunlar olmasa gündelik siyaset hayli sıkıcı olur. ABD’de ön seçimlerde adaylar birbirine olmadık lafları saydırıyorlar, reyting yapıyorlar, bu sayede de nedense salı günleri yapılan bir seçim olduğunu kimse hatırlamıyor. Rekabet, siyasete ilgiyi çekmenin en halis yolu.

Eğer aşılması gereken birinci engel Mart 2024 seçimleriyse, yeni genel merkezin kendisine özgü çözümleri olacağını düşünmek zorundayız. Bu çözümler şimdilik küs olunan eski dostlarla barışmayı da içerebilir ya da dün dünde kaldı canım” denerek yeni sözler ve yollara da başvurulabilir. Göreceğiz…

CHP’de “değişimcilerin” seçim kazanmalarının sebepleri çok tartışılacak, en sık zikredilecek “halkın değişim isteği yansıdı” ya da “demokrasi şahlandı” gibi açıklamaları baştan çizelim; muhtemelen parti içi elitlerden bir kısmı taraf değiştirmiştir. Nasıl otoriter rejimlerden demokrasi içerisinde kurtulabilmenin yolu yönetici elit arasındaki klikleşmenin sürdürülemez olmasıyla mümkünse, daha aşağı kalmayan siyasi partilerimizde de değişim/devir ancak böyle mümkün oluyor, yarın öbür gün öğreniriz işin esasını.

Pekiyi, değişimciler değişim getirecek mi? Yaz boyunca -bence de fazlasıyla- tartıştık, değişim denilen şey ya lider ya söylem ya da strateji değişimiyle mümkün olabilirdi. “Önce lider değişsin, istim arkadan” gelir diyenler şimdilik haklı, Özgür Özel gibi CHP müesses nizamının bir parçasının yeni genel başkan olması diğer beklentileri de karşılayacak mı göreceğiz. Her hâlükârda değişim güzel bir şeydir. Bir otomobil fabrikasında deney yapıyorlarmış, aydınlatmayı arttırmışlar, işçilerin daha mutlu olduğunu görmüşler; aydınlatmayı eski düzeye getirmişler, işçiler yine daha mutlu olmuş. Hiçbir şey yapmadan da değişim insanda olumlu duygular uyandırıyor, bunu not edelim.

Değişiminin hedefi ne olacak? Yanıtlamamız gereken bir başka soru da bu. Nihai hedef tabii ki 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ni kazanmak, içinde bulunduğumuz başkanlık rejimi iktidara gelmek için bir alternatif sunmuyor bize. 2028 seçimlerine gerçekten çok var, o zamana kadar şapkalardan ne tavşanlar çıkacak, görürüz. Yine de sevdiğimiz filozof Nassim Taleb der ki, “Öngöremezsin ama hazır olabilirsin”. Belki de 2028 seçimlerini kazanmanın yolu olası her türlü değişime hazır olan bir yapıyı hazırlamak olabilir. Bu hazırlık sürecinde 2023’te ne başarılamadı diye düşünerek işe başlanabilir, ben bir ipucu vereyim, “%50+1 alınamadı”. Buradan düşünmeye başlayabiliriz.

Daha kısa vadeli bir hedef var tabii, üstelik daha heyecan verici… Artık neredeyse bir mite dönüşmüş olan 2019 yerel seçim başarısının tekrarlanması, hatta daha iyisinin başarılması. İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin ve Adana’yı yeniden kazanmak yetmez; buna Erzurum, Sivas ve Konya’yı da ekleyelim diyebilirsiniz. Birileri de bütün karamsarlıklarıyla, “Türkiye’de yerel seçim sonuçlarının üçte ikisi şimdiden belli, rekabetçi nokta sayısı 200 civarında” diyebilir, o başka. 2019 zaferinin tekrarlanabilmesi için sihirli formülün geniş tabanlı koalisyon ve Kürt seçmenlerin oyları olduğunu söyleyenler de çıkacaktır, adayın karizması yetmez diye düşünmek sağlıklı olabilir.

Ancak Demirelin de söylediği gibi siyasette yirmi dört saat çok uzun bir zamandır ve seçime kadar olan beş ay çok daha uzun bir zamandır. Böyleyken, nasıl olsa rüzgâr döner” kolaycılığına sapmadan hazırlanmaya girişmekte yarar var, çünkü rüzgârın neyi ne tarafa döndüreceğini kestirmek kahinlere düşer, biz de o konuda pek başarılı olmadığımızı defalarca gösterdik.

Karamsarlardan olmak zorunlu değil, bu rakamlar ve iddialara karşı da başka bir başarı öyküsü yazılabilir. CHP kongresine gelen süreçte yarışan tarafların 2024 Mart iddialarını nasıl gerçekleştireceklerine dair çok net bir şey duyamadık, tartışma daha çok yarım yamalak bir muhasebeyle iktidar vizyonları arasındaki farka odaklandı. Oysa bazıları da strateji ve taktik de tartışılmasından çok memnun olabilirdi. Örneğin İstanbul’da 28 Mayıs 2023 seçimlerinde Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında 400 bin oyluk bir fark gözlemledik, 14 Mayıs’taysa AKP %36, CHP %28 almıştı. Yani herkes kendi adayıyla seçime girerse, kimin kazanacağı belli. O zaman, yanıtlanması gereken soru şu: “hangi aday, hangi strateji ve hangi koalisyonla seçime girilmeli?” ki bu fark kapansın, hatta aşılsın. Bu soru CHP’nin kıl payı önde olduğu Antalya ve Mersin’de de geçerli, Adana’daysa başa baş bir yarış görüyoruz.

Eğer aşılması gereken birinci engel Mart 2024 seçimleriyse, yeni genel merkezin kendisine özgü çözümleri olacağını düşünmek zorundayız. Bu çözümler şimdilik küs olunan eski dostlarla barışmayı da içerebilir ya da “dün dünde kaldı canım” denerek yeni sözler ve yollara da başvurulabilir. Göreceğiz… Ancak Demirel’in de söylediği gibi siyasette yirmi dört saat çok uzun bir zamandır ve seçime kadar olan beş ay çok daha uzun bir zamandır. Böyleyken, “nasıl olsa rüzgâr döner” kolaycılığına sapmadan hazırlanmaya girişmekte yarar var, çünkü rüzgârın neyi ne tarafa döndüreceğini kestirmek kahinlere düşer, biz de o konuda pek başarılı olmadığımızı defalarca gösterdik.

Bu yazı CHP’nin Gelecek Seçimi Dosyası‘nda yayımlanmıştır.
Dosyanın diğer yazıları için buraya tıklayınız.

Emre Erdoğan
Latest posts by Emre Erdoğan (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir