Güney Avrupa’nın iki ucunda sol siyaset

Güney Avrupa’nın iki ucunda sol siyaset

Avrupa’nın güneyinin iki ucunda yolsuzluk, kimlik ve göçmen meseleleri sıcak gündemler olarak karşımıza çıkıyor. CHP kurultayının ardından geçen bir aylık sürede Türkiye’de ekonomik kriz olanca hızıyla devam ederken, yolsuzluk gündemi siyasetin dışında şekillendi.

Kasım ayı, Avrupa’nın güneyinde sosyal demokrat partiler için hareketli geçti. Güney Avrupa’nın doğu ucunda CHP, büyük umutlarla girdiği Mayıs 2023 seçimlerinde, muhalefetin 2014’ten beri aldığı %48’lik oyu artırmayı başaramayınca genel başkan değişikliği yaşadı. Batı ucundaki İber Yarımadası’ndan ise, bir istifa ve bir de anlaşma haberi geldi. Portekiz’de Sosyalist Parti’nin (PS) sosyal demokrat başbakanı Costa, yakın çevresinin adı yolsuzluk soruşturmalarına konu olunca istifa etti; komşusu İspanya’da da PSOE ve Sumar azınlık koalisyonunu kurabilecek formül olarak, yasaklı Katalan siyasetçilere af çıkarma stratejisini buldu. Dünyada aşırı sağın yükselişini konuştuğumuz bir dönemde, Akdeniz’in kuzeyindeki sol partilerde yaşanan bu hareketliliğin sonuçlarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Üç ülkede de gündemi belirleyen temel konular birbirine yakın. Portekiz’de yaşanan yolsuzluk gündemi, İspanya ve Türkiye’de de yakın zamanlarda haber bültenlerinin ilk konusuydu. Keza İspanya’daki Katalan meselesi üzerinden yürütülen kimlik tartışmaları, Türkiye’de Kürt meselesi, Portekiz’de Roman kimliği üzerinden yaşanıyor ve sağ partilerin bu konu üzerinden sosyal demokratları suçlama ve marjinalleştirme çabası üç ülkede de benzer. Akdeniz’in iki ucunda ortaklaştırabileceğimiz üçüncü konu ise, aşırı sağın yükselişinin de temel nedenlerinden biri olan göçmenler. Bu üç konuda da Güney Avrupa’nın batısına bakıp, Türkiye solunun çıkarabileceği dersler var.

İspanya ve Portekiz’de yolsuzluk gündeminin seçimler üzerindeki belirleyiciliğini göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’yi tamamıyla ayrı bir noktada değerlendirmek gerekmektedir. Zira siyasetçilerin, bürokratların ya da onlarla ilişkisi olduğu görülen iş insanları ve tanınmış kişilerin adının karıştığı yolsuzluk ya da rüşvet iddialarının gündem olmasına rağmen seçim sonuçlarına etkisi olmadı.

PORTEKİZ VE İSPANYA’DA YOLSUZLUK İDDİALARI SİYASETİ DÖNÜŞTÜRDÜ, TÜRKİYE’DE ETKİSİZ KALDI

Portekiz’de Başbakan Costa’nın adının bulaşmadığı bir yolsuzluk tartışması sonrası “Başbakanlık görevinin saygınlığı; başbakanın dürüstlüğü, ahlakı ve hatta suç teşkil eden herhangi bir eylemde bulunduğu şüphesi ile bağdaşmaz.” diyerek istifa etmesi siyasi etik açısından takdire şayan bir davranıştı. Önceki dönemde Costa’nın başbakan olduğu azınlık hükümeti, 2021 yılı sonunda bütçe görüşmelerinde güvenoyu alamadığı için düşmüştü. PS’nin istikrar ve tek başına iktidar söylemleriyle girdiği 30 Ocak 2022 seçimlerinden sonra, 230 sandalyeli mecliste sandalye sayısı 108’den 120’ye yükseldi. Costa yeniden başbakan oldu. Yeni hükümet henüz ikinci yılını doldurmadan gücünü kaybetmeye başladı. 2023 yılının ağustos ayında, Covid salgını sürecinde başarılı bir performans sergileyerek takdir toplayan Sağlık Bakanı gerekçesini açıklamadan istifa etti. 7 Kasım günü ise enerji sektöründe yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla bakanların, başbakan özel kaleminin ve üst düzey devlet yetkililerinin de şüpheli olduğu soruşturmalar başladı. Ardından Başbakan Costa, vicdanının rahat olduğunu söyleyerek istifa etti ve 10 Mart 2024 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar verildi.

Benzer bir süreci 2018 yılında İspanya’nın merkez sağ partisi PP (Halk Partisi) yaşamıştı. Ancak Costa’nın tutumundan farklı olarak, PP lideri ve Başbakan Rajoy, ekibine yönelen yolsuzluk iddialarına kulak tıkamıştı. Hükümet, muhalefet partilerinin verdiği gensoru önergesi güvenoyu alamadığı için düşmüştü. Bunun üzerine kendisi de partisinden istifa etmişti. Rajoy’un yolsuzluk tartışmalarına dönük umursamaz tavrı ve üzerini örtmeye çalışan imajı partisine büyük zarar verdi. Bu krizin ardından PP’nin 2016’da %33 civarında olan oy oranı 2019’da %16, hükümetin kurulamaması sonrasında tekrarlanan seçimlerde ise %20 civarında kaldı. Merkez sağdaki yıkım, 2017’deki gayri resmi Katalan bağımsızlık referandumundan beri büyüyen aşırı sağın oy oranının %15’e ulaşmasına neden oldu.

Portekiz solunun bugünkü durumu, 2018 İspanya sağına benzemekle beraber, Costa’nın tavrı Rajoy’un o dönemki tavrından açıkça ayrışmakta. Costa, konu ortaya çıktıktan sonra, azınlık hükümeti olmamasına rağmen istifa etti ve yeniden aday olmayacağını açıkladı. Costa’nın sergilemeye gayret gösterdiği şeffaf ve kendine güvenen tavrın Portekiz siyasetindeki karşılığının ne olacağı 10 Mart’ta görülecek. Kuşkusuz bunda PS’nin yeni liderinin tavrı da belirleyici olacak. Kasım ayında yapılan anketler göz önünde bulundurulduğunda PS’nin yaklaşık 4-5 puanlık bir düşüş yaşadığı, buna karşılık merkez sağ parti PSD (Sosyal Demokrat Parti) ve aşırı sağ parti Chega’nın (Yeter) yükselen ivmesinin sürdüğü görülüyor. İspanya ve Portekiz’de yolsuzluk gündeminin seçimler üzerindeki belirleyiciliğini göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’yi tamamıyla ayrı bir noktada değerlendirmek gerekmektedir. Zira siyasetçilerin, bürokratların ya da onlarla ilişkisi olduğu görülen iş insanları ve tanınmış kişilerin adının karıştığı yolsuzluk ya da rüşvet iddialarının gündem olmasına rağmen seçim sonuçlarına etkisi olmadı.

Akdeniz’in iki ucunda yolsuzluğun siyasete etkisi bakımından büyük bir zıtlık olsa, da kimlik tartışmalarındaki benzerlik çok kuvvetli. Türkiyede Kürt, İspanya’da Katalan ve -diğerlerine göre daha az olmakla beraber- Portekiz’de Roman kimliklerinin siyasetteki yeri oldukça önemli.

“ÖTEKİ” VATANDAŞLAR SİYASETİ DOĞRUDAN ETKİLİYOR: ROMAN, KATALAN, KÜRT KİMLİKLERİ

Akdeniz’in iki ucunda yolsuzluğun siyasete etkisi bakımından büyük bir zıtlık olsa, da kimlik tartışmalarındaki benzerlik çok kuvvetli. Türkiye’de Kürt, İspanya’da Katalan ve -diğerlerine göre daha az olmakla beraber- Portekiz’de Roman kimliklerinin siyasetteki yeri oldukça önemli. Chega, ülkedeki Romanların, suç ve şiddete eğilimleri olduğunu iddia ederek, Portekiz toplumunun huzuruna tehdit oluşturduğunu savunuyor. Öte yandan Romanları, sosyal yardımlarla geçindiği iddiasından hareketle, ekonomiye yük olmakla suçlayarak, milliyetçi söylemini antiziganist (Roman karşıtı) bir biçimde kuruyor. Daha açık bir ifadeyle Portekiz’de aşırı sağ, Roman kimliğini terörize etme gayretinde. Buna karşılık PS, yurttaş temelli bir siyasetin savunuculuğunu üstlenerek, birleştirici ve Portekiz’in ulusal bütünlüğüne vurgu yaparak pozisyon alıyor.

Türkiye ve İspanya’da ise, Kürt ve Katalan kimliklerini terörize etme gayretinde olan sadece aşırı sağ partiler olmuyor. İspanya’da aşırı sağın Katalan siyasetçileri terörist gibi kodlayan dili, merkez sağ tarafından da benimsenerek, sol koalisyona bir eleştiri olarak yöneltiliyor. Bunun arka planında, 2017’de ayrılıkçı Katalanların düzenlediği, Madrid hükümeti tarafından tanınmayan bağımsızlık referandumu sonrasında milliyetçiliğin ana ideoloji haline gelmesi var. Bu durum, bir yandan aşırı sağın güçlenmesine yol açtı diğer yandan merkez partileri bu konuda pozisyon almaya zorladı. O dönemde, İspanya’nın bütünlüğünü savunmakla beraber ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı olduğunu söyleyen sol popülist parti Podemos gibi net tavır takınamayan partiler ise güç kaybetti. PSOE, 2019 seçimlerine kadar ayrılıkçı hareketlerle temastan kaçındı. Ancak 2019’da Sumar ile kurduğu azınlık koalisyonuna güvenoyu almak için Katalan ve Bask partilerinin desteğine ihtiyaç duyması, pozisyonunu revize etmesini gerektirdi. Herhangi bir açık anlaşma yapmadan meclis desteğini aldığı bu partiler sayesinde 2023 yılına kadar da iktidarını sürdürebildi. Ancak 2023 seçimleri sonrasında meclis aritmetiği Katalan ve Bask vekillerini anahtar konumuna getirince, Katalanlar, azınlık koalisyonunu desteklemek için 2017 gayri resmi referandumu sonrası ceza alan Katalan siyasetçilere af şartını öne sürdü ve Başbakan Sanchez de bu şartı kabul ederek, 16 Kasım günü meclisten güvenoyu aldı.

PSOE, 2023 seçimleri sonrasında ülkeyi yeniden seçime götürmemek ve yeniden bir sol koalisyon kurabilmek için 2019’dan beri en çok eleştiri aldığı konuda önemli bir risk almış oldu. Af kararının PSOE’ye oy kaybettireceğini öngörmek hiç zor değil. Ancak iktidarda olmanın avantajı ile yoksul sınıflara dönük siyasetin başarıya ulaştırabilir ve ekonomik istikrarı sağlarsa bu kaybı önleyebilir. Yani iktidar olması PSOE’ye bu kaybı önleyebilecek siyasi enstrümanlar veriyor. Katalan siyasilere af meselesini, Türkiye’de 19 Ekim 2009’da Habur sınır kapısından giren PKK’lıların viral olan görüntülerine benzetmek mümkün. AKP de Türkiye siyasetinde büyük eleştirilere neden olan bu görüntünün neden olduğu memnuniyetsizliği iktidarda olmanın açtığı manevra alanlarını kullanarak bertaraf edebilmişti.

CHP’NİN PSOEDEN FARKI

Sanchez’in af karşılığı güvenoyu oylamasında Katalan siyasetçilerden destek aldığı günlerde, CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel’in HEDEP’li siyasetçi ve sanatçılarla teması, Akdeniz’in iki ucundaki sosyal demokratların kimlik siyasetindeki simetrik hareketleri gibiydi. Ancak benzemez olan PSOE’nin iktidarda kalabilmek için oy kaybetme pahasına yaptığını, CHP iktidar olabilmek için yapmasıydı. Dahası PSOE’nin Katalan siyasetçilere af çıkarırken, iş birliği yaptığı parti yine siyasi yelpazenin solundaki Sumar oldu. Ancak Türkiye siyaseti CHP için böyle bir alan açmadı. Ne CHP’nin tek başına oyları buna yetti ne de seçim öncesinde, “Solda yeni bir güç merkezi oluşturabilir mi?” sorularına konu olan Türkiye İşçi Partisi (TİP), bekleneni karşıladı. Dolayısıyla CHP, Sumar’ın PSOE’ye yaptığı katkıya benzer bir katkıdan mahrum kaldı. Üstelik, Kürt meselesine dair demokratik yaklaşımı, Cumhur İttifakı paydaşları ve Zafer Partisi gibi siyasi yelpazenin sağında bulunan partiler tarafından hedef gösterildi, marjinalleştirildi. Adaylık tartışmaları ve seçim sonrası dönemde İyi Parti ile bozulan ilişkilerin ardından CHP’nin hamle kapasitesi iyiden iyiye azalmış oldu. Özel’in genel başkan olduktan sonra ilk siyasi hamlesini buradan yapması ise, CHP’nin değiştiğini vurgulama gayreti bakımından değerli olsa da ilk mücadelesini en zayıf noktasından başlatmasına neden oldu.

İspanya ve Portekiz’deki sosyal demokrat partiler AB vizyonu ile hareket edip sınırlarındaki güvenliği artırırken, Türkiye’de CHP, “önce insan hakları” perspektifinden göçmenleri kabul eden bir politika geliştirmeye çalıştı.

KİMLİK SİYASETİNİN VATANDAŞ OLMAYAN ÖTEKİSİ: GÖÇMENLER

Avrupa’nın sınır kapısı görevinde olan bu üç ülkede de göçmen meselesi özel önem taşımakta. Suriye’de başlayan savaştan bu yana üç ülkenin de göçmen siyasetindeki öncelikli görevi Avrupa sınırlarını düzensiz göçe karşı korumak oldu. İspanya ve Portekiz bu görevini ülkelerine düzensiz göçmen almayarak; Türkiye ise, düzensiz göçmenleri ülkesinde tutup Avrupa’ya sokmayarak ifa ediyor. Bu görevin ideolojiler üstü olduğunu da eklemek gerekiyor. Zira İspanya’nın sosyal demokrat başbakanı, 2022 yılının haziran ayında ülkeye Fas sınırından girmek isteyen göçmenlerin üzerine rastgele ateş açan ve 37 göçmenin ölümüne neden olan polis memurlarını görevini yaptığı için takdir etti. Buna karşılık, dünyadaki siyasi akrabaları olarak sayılabilecek Trump, Orban gibi mülteci karşıtı liderlerin aksine Erdoğan, Suriye’den gelen göçmenlere açık kapı politikası uyguladı, ülkeye giren milyonlarca göçmenin AB sınırını geçmesine izin vermeyerek, Türkiye’de tuttu. Vatandaşların olumsuz görüşlerine rağmen takındığı bu tavır, kendi siyasetinin de zayıf karnını oluşturdu.

İspanya ve Portekiz’deki sosyal demokrat partiler AB vizyonu ile hareket edip sınırlarındaki güvenliği artırırken, Türkiye’de CHP, “önce insan hakları” perspektifinden göçmenleri kabul eden bir politika geliştirmeye çalıştı. 2018’den itibaren ise, parti metinlerinden, entegrasyon başta olmak üzere, göçmenlerin kalıcı olacağını ima eden kelimeleri ayıkladı, sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin ülkelerine geri gönderileceğine dair siyaset üretmeye başladı. Bu tutum, seçim sürecinde daha net ve kesin ifadelerle duyurulmaya çalışıldı. Ancak geç kalınmış ve ikna edici eylem planıyla desteklenmeyen bu söylemin seçimlere etkisi, sonuçları değiştirecek boyutta olmadı. Göçmen meselesinde, ulusal çıkarı ve yoksul sınıfları önceleyen tavrı propagandasında çok geç kullanan Kılıçdaroğlu, ikinci tur öncesinde bu geç kalınmışlığı, Zafer Partisi ile yaptığı kontrolsüz ve gizli bir anlaşma aracılığıyla aşmayı denedi; fakat bu, faydadan ziyade zarara neden oldu. CHP’nin yeni lideri ise, AKP’nin zayıf karnını oluşturan göçmen meselesinde henüz yüksek perdeden bir söylem üretmedi.

İBERYA’DAN TÜRKİYEYE DERSLER

Avrupa’nın güneyinin iki ucunda yolsuzluk, kimlik ve göçmen meseleleri sıcak gündemler olarak karşımıza çıkıyor. CHP kurultayının ardından geçen bir aylık sürede Türkiye’de ekonomik kriz olanca hızıyla devam ederken, yolsuzluk gündemi siyasetin dışında şekillendi. Fenomenlerin sanık olduğu davalar ile spor dünyasının mağdur olduğu “saadet zinciri” davaları kamuoyunda tartışılırken siyaset, önceki dönem kadar yolsuzluk ve kayırmacılık tartışmalarının içinde değil. Seçim öncesinde bilhassa “beşli çete” söylemiyle gündemde tutulmaya çalışılan yolsuzluk meselesi, yeni yönetimin birinci ayında ana gündem maddesi olmadı. Son beş yılda hem İspanya’da hem Portekiz’de hükümet düşüren yolsuzluk iddiaları Türkiye’de etkisiz kaldı.

CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’in henüz gündem haline getir(e)mediği bir diğer önemli konu ise göçmen meselesi oldu. Yerel seçimlere giden süreçte, Suriyeli ve Afgan başta olmak üzere, sayısı milyonlarla ifade edilen sığınmacı ya da göçmene dönük söylenecek sözlerin seçime etki etme potansiyeli taşıdığı hem Türkiye hem de Avrupa siyasetinden hareketle rahatlıkla söylenebilir. Fakat yeni yönetim bu konuyu da ilk ayında kullanmayı tercih etmedi. Bunların yerine, Özel’in bir aylık genel başkanlık serüveninde öne çıkardığı gündem, Kürt siyasetçilerle ilişkiler oldu. Oysa yukarıda diğer ülkelerdeki örnekleri ile karşılaştırmalı olarak ele aldığımız üç gündem içerisinde iktidar partisinin söylem üstünlüğünü ele alabileceği ve CHP’nin hareket alanının kısıtlı olduğu gündemin de bu olduğu açık.

Celal Oral Özdemir, Dr. Öğr. Üyesi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir