İstanbul’un mitolojik izlerinden bir kesit

İstanbul’un mitolojik izlerinden bir kesit

Hristiyanlık öncesi İstanbulda yaşayanlar hangi mitolojik öykülere inanırdı, hangi tapınaklarda sunular yapardı? Toprak altında kalmış tapınakların yerini tahmin edebilmek mümkün olsa da kent içi arkeolojik kazı yapmak çok zor. Ancak tesadüfen karşılaşılan buluntular, yazıtlar, mezarlar ve Eskiçağ yazarları bize bilgi verebiliyor.

Bir kenti tarihi ve değerli kılan unsurların neler olduğu tartışmaya açık olsa da genel hatlarıyla bellidir. Elbette tarihe tanıklık etmiş yapıları ve arkeolojik kalıntıları kadar yüzyılları aşmış mitolojik hikâyelere sahip olması da önemlidir.

Peki, Hristiyanlık öncesi İstanbul’da yaşayanlar hangi mitolojik öykülere inanırdı, hangi tapınaklarda sunular yapardı? Toprak altında kalmış tapınakların yerini tahmin edebilmek mümkün olsa da kent içi arkeolojik kazı yapmak çok zor. Ancak tesadüfen karşılaşılan buluntular, yazıtlar, mezarlar ve Eskiçağ yazarları bize bilgi verebiliyor.

M.Ö 5. yüzyılda yaşadığı kabul edilen Herodotos’un aktardığına göre Pers komutan Megabazos şimdiki Topkapı Sarayı’nın bulunduğu arazinin güzelliğine hayran kalır ve Khalkedon /Kadıköy civarına yerleşenler için “kör olmalılar ki bu güzelliği göremediler” der. Elbette bu şiirsel anlatım arkeolojik gerçeklerle pek örtüşmez. Çünkü yerleşim için suyun daha bol olduğu Khalkedon/ Kadıköy daha uygun coğrafi özelliklere sahiptir.

Herodotos’un aktardığı hikâyeden yola çıkarak İstanbul mitolojisini Kadıköy’den başlayarak anlatmak daha doğru olabilir. Hem Eskiçağ tarihi verileri hem de arkeolojik araştırmalar göstermiştir ki bugün Haydarpaşa’dan Yel değirmeni ve Moda Burnu’na uzanan alanda Antik Çağ’dan buyana insani yerleşim vardır. Bu bölgede özellikle iki “bilici tanrı tapınımı” dikkat çeker. Bu iki bilici tanrı; Apollon ve Hekate’dir.

Kadıköy’deki Apollan ve Hekate’nin tapınakları Antik Çağ’da o kadar önemliydi ki bu tapınakların bilici rahipleriyle görüşme yapmak için uzak şehirlerden gelip, günlerce törenlere katılan, sunular yapan insanlar vardı. Apollon ve Hekate’nin başka bir özelliği de Yunan mitolojisine ait kabul edilseler de gerçekte her ikisinin de Anadolu kökenli olmasıdır.

Yeraltına inip, yeniden yeryüzüne çıkabilen az sayıdaki tanrıçadan olan Hekate, siyah köpeği, yılanlara hükmeden gücüyle defalarca İstanbullulara yardımcı olmuştur.

Hekate emrindeki zehirli yılanlara, kadınlara destek olması için uyarıda da bulunmuştur. Fidelya önderliğinde kadınlar tanrıçanın isteğini yerine getirerek İstanbulun çevresindeki zehirli yılanları toplayıp gece yarısı İstinyede bulunan İskit askerlerinin çadırlarına bırakır. Sabaha karşı askerlerin çoğu yaşamını kaybetmiştir ve İstanbul işgalden kurtulmuştur. 

HEKATE’NIN SİYAH KÖPEĞİ

Hikâyeye göre bir bahar mevsiminde Kral Byzas ve ordusu Trakya’ya sefere giderler. Şehirde sadece kadınlar, yaşlı erkekler ve çocuklar kalır. Oysa kente kuzeyden gizlice yaklaşan büyük bir İskit ordusu vardır. Kralın kentte olmamasından istifade ederek hem o dönemin İstanbul’unu ele geçirmeyi hem de kadınlarını kendilerine köle yapmayı planlamaktadırlar. İskit ordusu bugünkü İstinye koyu civarına yerleşir. Saldırı için plan yapmaya başlarlar.

Kral Byzas’ın eşi Fidelya ve kentin önde kadınları toplanıp Hekate tapınağına giderler. Baş rahibeden Hekate’yle konuşup kendilerine bir yol göstermesi için ricada bulunurlar. Baş rahibe, bu isteği kabul ederek tanrıçayla konuşur ve Fidelya’ya şöyle söyler “Gidin İstanbul’daki bütün zehirli yılanları toplayıp onları torbalara doldurun. Gece yarısı İskit askerlerinin ordugahına boşaltın.”

Hekate emrindeki zehirli yılanlara, kadınlara destek olması için uyarıda da bulunmuştur. Fidelya önderliğinde kadınlar tanrıçanın isteğini yerine getirerek İstanbul’un çevresindeki zehirli yılanları toplayıp gece yarısı İstinye’de bulunan İskit askerlerinin çadırlarına bırakır. Sabaha karşı askerlerin çoğu yaşamını kaybetmiştir ve İstanbul işgalden kurtulmuştur.

Trakya seferinden dönen Kral Byas, bu haberi öğrenince derhal İstinye civarında bir Hekate tapınağı/ sunağı yaptırır ve burada bulunan koyu kadınlara adar.

Hekate’nin bir başka koruyuculuğu da Büyük İskender’in babası II. Filip ile ilgilidir. II. Filip İstanbul’u almak istemektedir. Günlerce kent surlarının dışında saldırıya uygun anı yakalamak için bekler. Bir gece sabaha doğru aniden ay ve yıldızlar simsiyah bir sis tabakasıyla örtülür. Filip uygun anı yakalamıştır. Bu sırada İstanbul’u koruyan surlardaki nöbetçi askerler de çoktan sızıp kalmıştır.

Ayakta olanlar sadece şehir surlarının dışında saldırı emrini bekleyen II. Filip’in askerleri ve tapınağında olan biteni izleyen Hekate’dir. Saldırının başlamak üzere olduğunu anlayan tanrıça, biraz sonra kılıçtan geçerek ölecek olan İstanbullulara acır ve kentteki siyah köpeklere aynı anda ulumaları için emir verir. Antik Çağın İstanbul’u birdenbire köpek havlamaları, ulumalarıyla sarsılmaya başlar. Tüm şehir sakinleri ayaklanır. Surlardaki askerler, düşman ordusunun saldırı için hazırlanmış olduğunu fark ederek savunma pozisyonuna geçerler. Sonuçta II. Filip’in kuşatması sonuçsuz kalır.

İstanbul Hekate dışında Afrodit, Artemis, Athena ve Medusa’nın da şehridir.

Devamı gelecek…

Ayşe Övür

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir