Seçimden çıkarılmayan dersler

Seçimden çıkarılmayan dersler

Muhalefetin geçmişten kopamadığı ve aynı hataları tekrarladığı bir ortamda iktidar gerçekten de değişebilir mi?

Mayıs seçimlerinin üzerinden 6 aydan fazla vakit geçti. Şimdi yeni bir seçime gidiyoruz hatta. Siyaset yerel seçim ateşiyle ısınmaya başladı. Muhalefet Mayıs seçimlerini bir varlık-yokluk mücadelesi gibi koydu ortaya. Türkiye ya özgürlükçü bir rejimi yeniden tesis edecek ya da biçimsel anlamda bile demokrasi olmaktan çıkacaktı. Seçim kaybedildi. Muhalefet hiçbir şey olmamış, o büyük lafları kendisi söylememiş gibi kendi liyakatsizliği ve baskıcı dili içinde gün doldurmaya devam ediyor. Seçimden çıkarılmayan dersleri, muhalefetin belli başlı unsurları için yeniden yorumlayalım.

CHP’de lider değişikliği oldu. Kâğıt üstünde yeni bir şeyleri deneme iradesine en çok sahip parti ana muhalefet partisi. Ancak Özgür Özel genel başkanlığına geldiğinin 2’inci ayında tüm umutları tüketti. “Kılıçdaroğlu gitti; Özel geldi!” diye büyük bir heyecan dalgası kaplamıyor içimizi. Ayrıca verilen sözler tutulmadı. Demokrasi yine oligarşiye kurban edildi. Önseçimden vazgeçti yeni CHP liderliği. Belediye başkanları, eskiden olduğu gibi, genel merkez oligarşisi içi pazarlıklarla belirleniyor. Çok az yerde teamül yoklaması yapılacak. Ama bu yeterli değil. Çünkü önseçimi aslında en iyi adayı seçmek için yapmıyoruz. Önseçim, parti içi demokrasinin gereği. Aşağıdan yukarıya gerçek bir demokratik siyasi parti kültürü istiyorsak önseçimi savunmak zorundayız. Ne yazık ki değişimciler daha ilk sınavda sınıfta kaldı. Dahası sorun sadece demokrasiye yönelik inancın zayıflığı değil. İdeolojik savrulma eskisi gibi devam ediyor. Bir gün Şeyh Said’in acılarına sahip çıkan CHP lideri, öbür gün Tuzla Piyade Okulu’ndaki Atatürk karşıtı tarikat tipi örgütlenmenden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Yani hem Atatürk’e silah çekenlerin hassasiyetleri korunuyor hem de Atatürk rozeti takmayanlar üzerinden bir resmi ideoloji savunması yapılmakta. Bu ikisi aynı anda mümkün mü?

Sağ partilerle olan sorunlu ilişkinin de aynen devam ettiğine tanıklık ettik. Daha düne kadar CHP’nin sağ partilere 39 milletvekili vermesini eleştiren Özel ve ekibi, Saadet Partisi grubu düşmesin diye bir vekilini o gruba kaydırdı. CHP, küçük sağ partileri besleyen milletvekili havuzu olmaya devam ediyor. Son bildiri meselesi de ayrıca tartışmalı. Ana muhalefetin, devletin güvenlik siyaseti karşısında hükümeti hesap vermeye davet etmesi şüphesiz ki meşrudur. Ancak bu tutum, PKK terörü karşısında TBMM ortak bildirisine imza atmamayı makul ve maruz hale getirmez. Atılmayan o imza, “Yeni CHP” liderliğini Anadolu’da çok zor durumda bırakacak. Özgür Özel’in memleketi Manisa’da camii avlusundan polis korumasıyla çıkacak konuma gelmesi gelinen durumun üzücü bir özeti.

Ana muhalefetin, devletin güvenlik siyaseti karşısında hükümeti hesap vermeye davet etmesi şüphesiz ki meşrudur. Ancak bu tutum, PKK terörü karşısında TBMM ortak bildirisine imza atmamayı makul ve maruz hale getirmez. Atılmayan o imza, Yeni CHP” liderliğini Anadoluda çok zor durumda bırakacak. Özgür Özelin memleketi Manisada camii avlusundan polis korumasıyla çıkacak konuma gelmesi gelinen durumun üzücü bir özeti.

İyi Parti ise başka bir alemde. Galiba Akşener, doğru şeyleri yanlış zamanda yapma konusunda büyük bir usta. Kılıçdaroğlu’na karşı çıkması doğruydu. Ama o yaptığı şeyi son dakika değil, seçimden aylar önce yapmalıydı. Masadan kalkıp tekrar oturarak kendisini de dahil olduğu grubu da zor durumda bıraktı. Şimdi de benzer bir süreç işliyor. İyi Parti’nin CHP’den bağımsız bir muhalefet stratejisi çizmesi ve ittifak sistemine karşı bir üçüncü yol siyasetini zorlaması son derece anlamlı ve değerli şeyler. Ancak zamanlama çok yanlış. Yaklaşan yerel seçim pragmatik kaygıları ön plana çıkarıyor. Ayrıca İyi Parti’nin ne örgütü ne de ideolojisi aynı anda hem CHP hem de AKP’yle mücadele edecek ölçüde güçlü değil. Bu iki büyük parti, İyi Parti’yi parçalıyor.

DEM, geçmişteki hataları tekrar eden bir çizgide ısrar ediyor. Bu hareket 2015 seçimlerinde zirveyi gördü. % 13 oya karşı 6 milyon aşkın seçmenin desteğini kazandı. Bu sene yapılan seçimde ise son 8 yılda seçmen sayısı artmış olmasına rağmen oy sayısı 4 milyon 800 bine, oy oranı ise % 8,8’e geriledi. Bu durumu sadece siyasi iktidarla olan çatışma üzerinden açıklamak imkânsız. Kürt hareketi koşulsuzca muhalefetin yanında saf tuttuğu, Kürt kökenli vatandaşların, özellikle de gençlerin yeni siyasal sosyolojik eğilimlerini iyi okuyamadığı ve PKK ile arasına mesafe koyamadığı için kaybediyor. Yönetim yenilendi. HDP’nin eş başkanları yok DEM’de. Ama heyecan ve geleceğe dair motivasyon çok eksik. Bu eğilimler devam ederse DEM, Kürt hareketinin başladığı yere, yani % 5-6 aralığına doğru ivme kaybedecek.

Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti’de ise, geçen sene bu zamanlar sorun neyse o vaziyet aynen devam ediyor. Şüphesiz ki bu partilerde çok değerli kadrolar var. Ama seçmen gözünde o kadroların karşılığı son derece sınırlı. Yeniden Refah ve Zafer Partisi’nin ulaştığı kitlesellik düşünüldüğünde, sağ blok partilerinin siyaseten başarısız olduğu açıkça ortada. AKP’nin geniş oy havuzundan kendilerine oy çekemiyorlar. Zayıf liderlik kapasitesi ve motivasyonu düşük örgütler bu dört partinin dün olduğu gibi bugün de kaderi.

Son söz bilinen bir gerçeğin hatırlatılmasıyla ilgili olacak: Muhalefetin geçmişten kopamadığı ve aynı hataları tekrarladığı bir ortamda iktidar gerçekten de değişebilir mi?

Armağan Öztürk
Latest posts by Armağan Öztürk (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir