Yoksulluğun sessiz yüzü: Çocuklar

Yoksulluğun sessiz yüzü: Çocuklar

Yoksulluk içinde ve seslerini duyuramayan çocukların haklarının korunması yönelik bütüncül sosyal politika setlerinin oluşturulması, Türkiye’nin en önemli sorundur. Toplumda sosyal adaletin sağlanması yanında şartlar ve fırsatlar bakımından eşitliğin korunması için çocukların yoksulluk ile mücadele edebilmelerinde bu çözümler, hem gelişimleri hem de gelecekteki yetişkinlik yaşamlarının şekillenmesinde güçlü etkilere sahip olacaktır.

Yoksulluk, tarihsel süreç içerisinde sosyal, siyasi ve iktisadi bir sorun olmakla birlikte aslında “sınıfsal” bir temelde karşımıza çıkmaktadır. Kavramın ortaya çıkışı 16. yüzyıl ile başlasa da küresel bir soruna evrilmesi 20. yüzyılın son çeyreğidir. Yoksulluğun bu derin arka planına karşın yoksulluğa dair çalışmalar, Bretton Woods Anlaşması’nın 2. Dünya Savaşı sonrasında meydana getirdiği dünyada, Dünya Bankası ve bağlı uluslararası politikalarına bağlı olarak şekillenmiştir. Bununla birlikte bu süreç, hâkim güçlerin çıkarları doğrultusunda zaman içerinde dalgalanmalar göstermiştir. Bu bağlamda refah devletinin “Altın Çağı” olarak belirtilen 1945-1979 yılları arasında iktisadi sistemin gereklerinin yanı sıra, komünizm tehlikesine karşı refah politikaları ile yoksulluğa karşı güçlü sosyal koruma mekanizmalarının gelişmesini sağlamıştır. Öte yandan, 1980’lere gelindiğinde özellikle Reagan ve Thatcher’ın başını çektiği neoliberal iktisadi politikalara bağlı olarak yeniden kurgulanan dünya ekonomisi, yoksulluğa karşı sosyal korumada aşınmalara neden olmuştur. 2000’li yıllara gelindiğinde bu aşınmanın şiddetli etkileri anlaşılmakla birlikte, buna koşut güçlü söylemlere karşın somut uygulamalar çok zayıf kalmıştır.

Kısa girizgahtan sonra yazımızın asıl sorunu olan “yoksul çocuklar” ise, aslında uzun yüzyıllar boyu yoksulluğun içinde görünmemişlerdir. Çocuk yoksulluğuna dair çalışmalar, geçen yüzyılın başlarında Britanya kökenli araştırmalarda gözlenmektedir. Türkiye’de yoksulluk çalışmalarına olan ilgi, 1990’ların sonunda Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın yürüttüğü çalışmalar ile kendini göstermeye başlamıştır. Çocuklar ise, yoksulluk bağlamında çok az odaklanılan grup olmuştur. Özellikle yıllara göre aşağıda değineceğim veriler bunu açıkça anlatmaktadır.

Seslerini duyuramayan ve kendi hakları konusunda kolektif bir bilinç ve tavır gösteremeyen yoksul çocukların ekonomik ve sosyal anlamda güçlendirecek sosyal politika setlerinin ivedi olarak hayata geçirilmesi, Türkiye’nin en önemli gündemi olmalıdır.

Yoksulluğun meydana getirdiği çeşitli yoksunluklar ise, bu çocukların gelecekte de bir yoksulluk döngüsü içerisinde yaşamalarına neden olmaktadır. Yoksunluğun ölçütü olarak maddi yoksunluk oranları, yaşanan çocuk yoksulluğunun şiddetini de gözler önüne sermektedir.

VERİLERLE TÜRKİYE’DEKİ YOKSULLUK HARİTASI

2006-2020 yıllarına göre yaptığım analize göre, Türkiye’de çocuk (0-17 yaş) yoksulluk oranı (göreli yoksulluk), ortalama %32 gibi yüksek bir düzeyde ve kemikleşmiş bir yapıdadır. Bu da bize, her üç çocuktan birinin yoksulluk içinde yaşadığını göstermektedir.  2021 yılı verilerine göre ise bu oran %32,6’dir ve buna göre 7,4 milyon çocuk yoksulluk riski altındadır. 18-64 yaş grubunda yoksulluk %17,9, 65 yaş ve üzerinde ise %11,4’tür. Bu bakımdan Türkiye’de yoksulluk ile karşı karşıya kalan grup, en fazla çocuklardır. Cinsiyete göre ise, kız çocuklarının yoksulluk oranı %33,4, erkek çocukların ise %31,8’dir.

Türkiye İstatistik Kurumu Düzey-1 bölgelere göre çocuk yoksulluğu ise, bölgeler arası uçurumun durumunu açıklamaktadır. Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Kuzeydoğu Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri’ndeki çocuk yoksulluğu oranları sırasıyla %63,8, %59,5, %54,5 ve %41 ile Türkiye ortalaması olan %32,6’nın önemli düzeyde üzerinde gerçekleşmektedir.

Çocuk yoksulların hane yapılarına baktığımızda ise güvencesiz, düzensiz ve a-tipik işlerde çalışmanın da yine hane ve çocukları yoksul bıraktığı anlaşılmaktadır. Bu hanelerde yaşayan çocukların hane sorumlularının işteki durumları incelendiğine %67,1’nin yevmiyeli işlerde, %22’sinin ücreti-maaşlı işlerde, %0,4’nün kendi hesabında ve %10,5’nin ise ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı ortaya çıkmaktadır.

Eğitimin de bireyleri ve çocuklarını yoksulluğa mahkûm ettiği bir gerçek olarak karşımıza çıkmıştır. Yoksul çocukların yaşadığı hanelerdeki anne ve babanın eğitim düzeyi %85,7 oranında ortaokul ve dengi olmakla birlikte, %5,1’i ise herhangi bir okul bitirmemiştir.

Yoksulluğun meydana getirdiği çeşitli yoksunluklar ise, bu çocukların gelecekte de bir yoksulluk döngüsü içerisinde yaşamalarına neden olmaktadır. Yoksunluğun ölçütü olarak maddi yoksunluk oranları, yaşanan çocuk yoksulluğunun şiddetini de gözler önüne sermektedir. 2020 yılı verilerine göre Türkiye’de %41,8 oranında çocuk, beslenme yoksunluğu çekmektedir. Yani iki günde bir et, tavuk veya balık eti gibi protein içeren herhangi bir besin ile beslenememektedir. 9,4 milyon çocuk bu bağlamda fiziksel, zihinsel, bilişsel ve ruhsal gelişim gerilikleri riski ile karşı karşıyadır. Öte yandan, yoksul çocukların %37,1, beklenmedik harcamaların (hastalık, taşınma, tamirat, vb.) karşılanamadığı hanelerde yaşamaktadır. %36,4’ü ise kira, konut kredisi ve fatura ödemelerinin yapılamadığı hanelerde çok temel sorunlarla karşı karşıyadır. Keza temel bir insani hak olan ısınmaya ise bu çocukların %25’i erişememektedir. 14,7 milyon çocuk ise (%65,1), hayatları boyunca hiç tatil yapmadılar.

Tüm veriler ışığında sosyal politikaların ve sosyal koruma sistemimizin bu çocuklarımızı nasıl koruduğunu anlamaya çalışalım. Bu noktada primsiz sistem olan sosyal yardımlar, temel bir sosyal koruma olarak karşımıza çıkmaktadır. 2022 yılındaki doktora tezi çalışmamda ulaştığımı bilgilere göre, kamu kaynaklı sosyal yardımların 2006-2020 yıllarında çocuk yoksulluğunu azaltmadaki etkisi ortalama olarak sadece %0,7 (binde 7) düzeyindedir. Diğer taraftan kamu dışı sosyal yardımların çocuk yoksulluğunu azaltmadaki etkisi ise, aynı dönemde %1,9 oranında, yani kamunun iki katının üzerindedir. Aslıdan bu verilerin bize söylediği, Türkiye’de çocukların yoksulluktan korunmasına yönelik kamu politikalarının hem kapsam hem de nicelik olarak ciddi anlamda yetersizliğidir.

Çocuk yoksulluğu ile mücadelede bütüncül sosyal politikaların oluşturulmasının gerekliliği, ülkemizin geleceği açısından en önemli sorundur. Bütüncül sosyal politikaların kurgulanması zamana yaygın olan ve ideolojik tartışmaların çerçevesinde şekilleneceğinden ve bu bağlamda bu süreçte çocukların yoksulluktan korunması için kademeli bir geçiş, bu çocuklar ve gelecekleri için önem teşkil etmektedir.

İHTİYACIMIZ OLAN BÜTÜNCÜL SOSYAL BİR YAKLAŞIM

Yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalan çocukların karşılaştığı sonuçlar ise, yaşam kalitesindeki yetersizlikler, fiziksel ve gelişimsel gerilikler, çocuk emeği ve istismarı olarak yapılan alan çalışmalarında görülmektedir. Tüm sonuçlar ise, yoksulluk döngüsü içine sıkışmış geleceğine yetişkinlerini oluşturacaktır.

Çocuk yoksulluğu ile mücadelede bütüncül sosyal politikaların oluşturulmasının gerekliliği, ülkemizin geleceği açısından en önemli sorundur. Bütüncül sosyal politikaların kurgulanması zamana yaygın olan ve ideolojik tartışmaların çerçevesinde şekilleneceğinden ve bu bağlamda bu süreçte çocukların yoksulluktan korunması için kademeli bir geçiş, bu çocuklar ve gelecekleri için önem teşkil etmektedir.  Özellikle ilk aşamada hane gelirini güçlendirici ivedi ve gelir temelli çözümler gerekmektedir. Avrupa Birliği’nde uygulanan asgari gelir garantisi bu süreçte önemli yoksunlukların önüne geçebilecektir. Bunun yanı sıra bütüncül sosyal politikalarda, kadınların çalışma hayatına katılımında, özellikle bakım yüklerini ortadan kaldıracak kamu kaynaklı kreş, vb. kurumların yaygınlaştırılması günümüzde bir zorunluluktur. Öte yandan çocukların sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimlerinde kreş ve okullarda beslenmelerinin ücretsiz sunumu, tüm yaşamlarına dönük fırsat eşitliği sağlayacaktır.

Covid-19 pandemisi ise, çocukların eğitimdeki yaşadığı eşitsizlikleri açıkça ortaya koymuştur. Çalışmalar, çocukların %20’sinin akıllı telefon, tablet veya internet bağlantısı bulunmamasından dolayı bu süreçte eğitime erişemediğini göstermektedir. Yoksul çocukların eğitimi içeren tüm bileşenlere ücretsiz erişimi sosyal devlet olmanın gerekliliğidir.

Çocuk yoksulluğunun önemli sonuçlarından biri olan çocuk emeği ve istismarı da çözüme muhtaç diğer bir konu olarak durmaktadır.

Yoksulluk içinde ve seslerini duyuramayan çocukların haklarının korunması yönelik bütüncül sosyal politika setlerinin oluşturulması, Türkiye’nin en önemli sorundur. Toplumda sosyal adaletin sağlanması yanında şartlar ve fırsatlar bakımından eşitliğin korunması için çocukların yoksulluk ile mücadele edebilmelerinde bu çözümler, hem gelişimleri hem de gelecekteki yetişkinlik yaşamlarının şekillenmesinde güçlü etkilere sahip olacaktır. İlk olarak hızlı bir biçimde gelir temelli sürekli desteklerin kurgulanarak, sonrasında ise bütüncül sosyal politikaların eklemlenmesi gelecek kuşakların yoksulluk ve yoksunluklarının önüne geçebilecektir.

Kerem Berkman, Dr., Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi

Ucu bir yandan “iktidar”a bir yandan “bölüşüm”e, bir yandan da “adalet”e dokunan çok katmanlı bir mesele yoksulluk.

Bir bakıma çağımızı bir yoksulluk çağı olarak tanımlamak mümkün.

Hem küresel hem de yerel iktidarların neo-liberal politikalarının altında giderek ezilecek bir yerleri kalmayan yoksullar.

Bu dosyada yoksulluğu ele alıyoruz; daha adil ve eşit bir dünyanın mümkün olduğu umuduyla…
Dosyanın diğer yazılarını buradan okuyabilirsiniz.

Kerem Berkman
Latest posts by Kerem Berkman (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir