Başçarşı’da iki yüz metre yürüdüğünüzde hem cami hem sinagog hem de Ortodoks ve Katolik kiliseleri görüyorsunuz ki çokkültürlülük açısından bu şehrin ne kadar zengin olduğunu gösteren örneklerden biri bu.Saraybosna’nın Boşnakçası Sarajevo, bu kelime, Sarayova’nın buradaki söylenişinden türemiş.Bu ince tepeden uzun şehre baktığınızda ovayı görmek mümkün.Eski adı Vrhbosna olan şehir, 1462’de burada inşa edilen Beylerbeyi Sarayı’ndan sonra Saraybosna diye anılır olmuş.Saraybosna’yı tanımlayan sözlerden biri “Avrupa’nın Kudüs’ü”.Başçarşı’da iki yüz metre yürüdüğünüzde hem cami hem sinagog hem de Ortodoks ve Katolik kiliseleri görüyorsunuz ki çokkültürlülük açısından bu şehrin ne kadar zengin olduğunu gösteren örneklerden sadece biri bu.Saraybosna’daki pek çok tarihi yapının çifte hikâyesi var; misal Latin Köprüsü: 1565’te inşa edilmesi bir yana 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açan suikast burada işlendi. Veya Kütüphane binası: Avusturyalıların şehre kendi damgalarını vurmayı amaçlayan bir yapıyken Sırplar tarafından içinden elyazmalarıyla birlikte yakıldı…Latin Köprüsü’nün yanında -Kütüphane istikametinde- Hünkâr Camii, Fatih Camii ve İsabey Hamamı’nı görürüz.Hünkâr Köprüsü’nden geçelim ve Başçarşı’ya girelim, Başçarşı Camii karşımızda, şimdi altında dükkânlar yer alan kervansaray az ilerde.Küçücük bir alanda çok sayıda caminin varlığı bir Osmanlı kentinde olduğunuzu hissettiriyor.Tabii bunların en önemlisi Gazi Hüsrev Bey’in cami ve külliyesi.1531’de tamamlanan cami, Sinan’ın eseri.Kanuni devrinde Bosna Sancakbeyi olan Gazi Hüsrey Bey’in İslam’ı yaymak amacıyla kurduğu kurumlar bugün bile hâlâ çalışıyor.Bunlardan biri olan umumi tuvalet, Avrupa’daki en eski örneklerinden biri olarak hâlâ kullanılıyor, yine Hüsrev Bey’in şehre hediyesi olan fırın da her gün pişirdiği ekmekleri ücretsiz dağıtmaya devam ediyor.Gazi Hüsrev Bey’in naaşı caminin avlusunda yer alan türbeye gömülü.Yine Hüsrev Bey’in adını taşıyan büyük kütüphane, Saraybosna’nın kültür hayatını yüzlerce yıldır derinden etkilemiş.Şehri gezerken Gazi Hüsrev Bey’in ya da vakfının adını taşıyan çok sayıda imaret görmek mümkün.Saat kulesi yine külliyenin içinde.Ezani saati gösteren bu kule de Saraybosna’daki hemen her şey gibi birkaç hikâyeye sahip: Banisi Gazi Hüsrev Bey, ama bu gördüğümüz orijinali değil zira birkaç kere yanmış yıkılmış.Yakıp yıkanlardan biri de Savoy Prensi Eugen, hani şu tabyanın yanında adına yer inşa edilen.Madem geziyoruz, birkaç dükkâna da özellikle uğramak istiyorum.Bunlardan biri, Kazancı Hidic, yani “Kazandzijska Hidic”, bu dükkânda eski usul üretim devam ettiği gibi dikkat çekici bir de hediyelik eşyası var: Kuşatma sırasında şehre atılan binlerce bombadan üretilmiş vazolar, şemsiyelikler…
Hünkâr Köprüsü’nden geçelim ve Başçarşı’ya girelim, BaşçarşıCamii karşımızda, şimdi altında dükkânlar yer alan kervansaray az ilerde. Küçücük bir alanda çok sayıda caminin varlığıbir Osmanlıkentinde olduğunuzu hissettiriyor.Yine bu dükkânlarda ahşap işlemeciliğinin çeşitli ürünlerini bulmak mümkün.Çok ilgi çekici bir başka dükkân da üretim tekniğini muhafaza ederek küçücük atölyesinde ayakkabı, kıyafet fırçalamak, masaj yapmak ya da şişe temizlemek için at kılından fırçalar yapan adamınki: Çizmeciluk sokağında, Balagic Remzija.Buradan kendime iki tane şişe temizleme fırçası aldım, bugüne kadar böyle bir ihtiyaç hissetmemiş olmak bundan sonra da şişe temizlemek istemeyeceğim anlamına gelmez diye düşündüm.Başçarşı’nın dükkânlarında saf yünden yelekler ve hırkalar ve envaiçeşit kıyafet almak da mümkün.Saraybosnalılar iki şeyleriyle övünüyorlar; ormanları ve suları.Dolayısıyla, bu ormanlardan elde edilen ürünlerden çok sayıda eşya üretiyorlar, bu konuda çok gelişmiş oldukları iddiasındalar.Dünyanın en kaliteli suyunun kaynağının yine Bosna-Hersek dağlarında olduğuna hemfikirler.Madem su dedik, şehrin alametifarikalarından Sebil’den devam edelim.Rivayete göre, bu sebilden su içenlerin yolu Saraybosna’ya yeniden düşecektir.
Bakmayın, Saraybosna küçük yer bir günde gezilir diyenlere…Hiçbir yer bir günde gezilemez, ama Saraybosna’nın sadece Başçarşısı’na bile bir gün yetmez.Böylece yavaş yavaş Başçarşı’nın Avusturya kısmına geçiyoruz ve Hotel Europe’u göreceğiz.Hiç şüphesiz şehrin en görkemli, en şık binalarından biri -içindeki Viyana kahvesi de öyle.Yine şöyle birkaç adımlık mesafede Ferhadiye Camii’ni, Ortodoks kilisesini ve Katolik katedralini gezebiliriz.Kilisenin karşısındaki parkta Boşnak yazarlarının en meşhurları olan Meşa Selimoviç ile Ivo Andriç’in de büstleri yer alıyor.Andric’in epey bir kitabını okudum ama Selimoviç’in sadece Dervişve Ölüm’ünü biliyorum.Bakmayın, Saraybosna küçük yer bir günde gezilir diyenlere…Hiçbir yer bir günde gezilemez, ama Saraybosna’nın sadece Başçarşısı’na bile bir gün yetmez.Bosna-Hersek yazıları serisinin dördüncü yazısını okumak için lütfen tıklayınız…
Yorum Yazın