Başımızın belası

Başımızın belası

Ekonomik istikrarın sağlanması ve belirlenen hedeflere ulaşmak için dengeli ve etkili bir ekonomi politikası gerekli. Politika yapıcıları, bu notlar ışığında politika kararlarını almalı ve gerektiğinde ayarlamalar yapmalıdır. Bunun için maliye politikasının hem gelir hem harcama tarafı para politikasını destekliyor olmalı. Adil bir vergi düzeni kurmadan, kayıtdışılığı makul düzeye çekmeden ve tasarruf yapmadan bu da pek mümkün olmaz.

 

1980’li yılların başı… Mülkiye’de ikinci sınıf öğrencisiyim. Sevgili hocam Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “Para Politikası” dersinin final sınavında sorduğu soru hiç aklımdan çıkmaz. Final sınavı tek bir sorudan oluşuyordu. Financial Times’da Türkiye ekonomisi ile ilgili bir yazı çıkmıştı ve makro ekonomik göstergelere yer verilmişti. Hala hatırımdadır; yüksek enflasyon, yüksek bütçe açığı ve işsizliğin olduğu bir tablo. Hocamız, bu verilere dayanarak IMF’ye bir niyet mektubu yazmamızı istemişti. O zamanlar Türkiye kendi verilerini yeterince düzenli tutmuyor ve bu verilere pek güvenilmiyordu. O günlerden bu yana verileri tutma ve ölçme anlamında çok yol aldık. Ama verilerin güvenilirliği hala tartışmalı. Yine o zamanlardan bu yana enflasyon kısa dönemler hariç hep başımızın belası oldu.

Ülkeyi kasıp kavuran enflasyon ateşinin yanına ödemeler dengesinde kriz riski eklenince 5 ay önce ekonomi yönetimi değişti. Yeni ekip, para politikası tarafında politika faizini yukarıya çekmeye başladı ve kontrollü de olsa kuru dalgalanmaya bıraktı. Maliye politikası tarafında özellikle de dolaylı vergilerde yüksek artışlar yapıldı. Talebi kısarak enflasyonu kontrol altına alırken, faiz ve kur politikasıyla da döviz bulmaya çalışıyorlar. Döviz bulamamak sadece cari açığın finansmanında sorun yaratmaz. Aynı zamanda Kur Korumalı Mevduat’ın dövize geri dönmesi ve kurların yukarıya gitmesi gibi bir felaket senaryosuna yol açar. Kurların yukarıya doğru hızlı bir şekilde gitmesi de fiyatlar üzerinde maliyet baskısı yaratır. Zor bir denge. Geçmişte o kadar çok hata yapıldı ki, bugün toplamak kolay değil. Merkez Bankası geçtiğimiz hafta 2023 yılının 4. enflasyon raporunu yayınladı. Ben de geleceğe ilişkin bu raporun içinde ipuçları aradım.

Raporda, yıllık tüketici enflasyonunun 2023 yılı üçüncü çeyreğinde 23,3 puan artarak yüzde 61,5 seviyesine ulaştığı ifade edilmiş. Mevcut Enflasyon Raporu döneminde sektörler geneline yayılan belirgin fiyat artışları gerçekleşmiş. Rapora göre, “Bu gelişmede, Türk lirasında yaşanan yüksek değer kaybı, ücret düzenlemeleri, vergi ve yönetilen/yönlendirilen kalemlerdeki fiyat artışlarının yanı sıra başta ham petrol olmak üzere küresel enerji fiyatlarında hakim olan yukarı yönlü hareketler belirleyici olmuştur. Bu dönemde enflasyon beklentilerinde de önemli bir artış gözlenmiştir. Başta Türk lirasındaki değer kaybı olmak üzere, fiyat belirleme davranışlarını etkileme gücü yüksek gelişmelerin bir arada gerçekleşmesi, şokların hızlı bir şekilde fiyatlara yansımasına neden olmuştur. Bu gelişmelere ek olarak, son üç aylık dönemde mevsimsel eğilimlerinin oldukça üzerinde artış sergileyen taze meyve ve sebze fiyatları enflasyonist baskıları artıran bir diğer unsur olmuştur.

2024 yılı enflasyon hedefi de yüzde 33den 36ya çekilmiş. Büyüme hedefi gelecek yıl için yüzde 4. Bütün ekonomik dengelerin bozulduğu bir ortamda hem büyümek hem enflasyonu kontrol altına almak kolay değil. Ekonomiyi soğutmak şart gibi görünüyor. Zaten talebi kısacaklarını defalarca ifade ettiler.

Bir başka deyişle, ekonomi yönetimi, “Yaptıklarım enflasyonu yükseltti ama bunların etkileri geçmek üzereyken enerji fiyatları yükseldi, bir de beklentiler bozuldu.” diyor. Aslında bu açıklamada bir itiraf var. Merkez Bankası, “Enflasyonu körükleyen unsurlardan biri olan beklentileri yönetemedim.” diyor. Bunun altında iletişim kadar izlenen ekonomi politikalarına piyasa aktörlerinin güvenmemesi yatıyor. Enflasyon beklentilerini ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmayı engelleyecek kararlılıkta politika faizi için bir patika oluşturulamaması, güçlü bir maliye politikası ortaya konmaması ve büyüme ile ilgili hedefler, beklentilerin olumluya dönmeme nedeni.

Merkez Bankası’nın politika tercihleri, Türkiye’nin ekonomik istikrarı ve büyüme hedefleri üzerinde önemli bir etkiye sahip. Merkez Bankası’nın ekonomi politikalarının yeterliliği ve özellikle enflasyonla mücadeledeki performansı göz önüne alındığında, bazı önemli konuları değerlendirmenin zamanı geldi.

2024 yılı enflasyon hedefi de yüzde 33’den 36’ya çekilmiş. Büyüme hedefi gelecek yıl için yüzde 4. Bütün ekonomik dengelerin bozulduğu bir ortamda hem büyümek hem enflasyonu kontrol altına almak kolay değil. Ekonomiyi soğutmak şart gibi görünüyor. Zaten talebi kısacaklarını defalarca ifade ettiler. Talebin bu derce baskılandığı bir ortamda ihracat kaynaklı büyüme mümkün. O da ihracatımızın performansı ve jeopolitik gelişmelerin yarattığı risklerle pek olası değil. Ayrıca yatırım ve yapısal dönüşüm ihtiyacı var. Kaldı ki başka bir risk daha var.

2024 Mart’ında bir yerel seçim yapılacak. Bu tür seçimler dönemsel olarak ekonomi politikaları üzerinde baskı yaratır. Politika yapıcıları, seçim döneminde ekonomik istikrarın sağlanması ve enflasyonun kontrol altına alınması konularına fazla odaklanmazlar. Bu dönemde sıkı para politikası izlenmesi, yerel seçimlerin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini minimize etmek için bir yaklaşım olabilir. Ancak, bu siyasetçiler sıkı para politikasından hoşlanmaz. Seçim dönemlerinde kesenin ağzı açılır. Seçim geçtikten sonra fazlasıyla acısı halktan çıkarılır. Ancak bu sırada enflasyon hedefinden uzaklaşılır ve ülke ekonomisine olan maliyetler artar.

Ekonomik istikrarın sağlanması ve belirlenen hedeflere ulaşmak için dengeli ve etkili bir ekonomi politikası gerekli. Politika yapıcıları, bu notlar ışığında politika kararlarını almalı ve gerektiğinde ayarlamalar yapmalıdır. Bunun için maliye politikasının hem gelir hem harcama tarafı para politikasını destekliyor olmalı. Adil bir vergi düzeni kurmadan, kayıtdışılığı makul düzeye çekmeden ve tasarruf yapmadan bu da pek mümkün olmaz. Ayrıca, yerel seçimlerin maliye politikalarına genişletici etkisi göz önünde bulundurulduğunda enflasyonun ateşi pek düşeceğe benzemiyor.  Başımızın belasıyla birlikte yaşamak da daha derin yoksulluk ve bozuk gelir dağılım demek.

Turgay Bozoğlu
Latest posts by Turgay Bozoğlu (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir