Hasan Bitmez’in ardından

Hasan Bitmez’in ardından

Voltaire’e atfedilen (ama aslında onun doğrudan dile getirmediği) meşhur söz, “Söylediklerinize katılmayabilirim, ama hayatım pahasına o sözleri söyleme hakkınızı savunurum.” tam da Bitmez’in ve kürsüde ölümüyle ilgili düşündürdüğü… “Parlamento”, etimolojik anlamıyla da, “konuşulan yer”. O Meclis, “konuşulamayan”, konuşana saldırılan yer haline gelmişse, o ülkenin siyasi kültürü, dönüştüğü hal ile ilgili ne diyebiliriz?

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez’in hayatını kaybetmesi, son günlerdeki sarsıcı olaylar zincirine bir halka daha olarak ekleniverdi. Hasan Bitmez’in Meclis kürsüsündeki yaklaşık 20 dakikalık konuşması, son dönemlerde TBMM Genel Kurulu’nda en sert tepkilerle karşılaşan konuşmaydı. AK Parti sıralarından milletvekillerinin, sıralara vurarak ve sözleriyle yaylım ateşine tuttular; özellikle de İsrail ile ilgili kısımlarda tansiyon yükseldikçe yükseldi.

Hasan Bitmez’in kürsüde yer yığılmadan önce son sözleri şair Sezai Karakoç’tan olmuştu malum:

“Onlar sanıyorlar ki;
Biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki biz sussak, tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak.

Onlar sanıyorlar ki;
Bizden kurtulsalar mesele kalmayacak.
Halbuki bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar.
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar.
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar!”

Ve Bitmez, milletvekillerini saygıyla selamladığını söyledi ve yere yıkıldı.

Meclis’te stenograflar, Genel Kurul’daki oturuma başkanlık eden Meclis Başkanı veya Grup Başkanvekili, oturumu kapatana kadar tüm duyduklarını tutanaklara geçirmeye devam ediyorlar. Bitmez’in konuştuğu oturumda da, oturuma başkanlık eden CHP Grup Başkanvekili ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, “Birleşime 20 dakika ara veriyorum” diyene kadar kayıt alınmaya devam edildi.

TBMM tutanaklarına şöyle geçti o anlar:

“(Hatibin kürsüde bayılıp yere düşmesi)

(AK PARTİ sıralarından “Allah’ın gazabı böyle olur işte! Allah’ın gazabı böyle!” sesi)

BAŞKAN – Birleşime 20 dakika ara veriyorum.”

Bitmez’in kürsüde düştüğünü gördüğüm an içim parçalandı. Kendisine edilen sözleri duyunca, daha da üzüldüm; içime oturdu Meclis tutanağına geçen “Allah’ın gazabı böyle olur işte! Allah’ın gazabı böyle!” sözleri…

DAHA AĞIR SÖZLER SÖYLENMİŞ, KAYDA GEÇMEMİŞ…

Bu sözlerin TBMM’nin resmî kayıtlarına geçmesiyle, Bitmez’in son sözlerindeki “tarihin azabı” kısmı hayata geçmiş oldu en azından… Genel Kurul’da olaylara tanıklık edenler, stenograflar kayda devam etseler daha da kayda geçecek ağır sözler; bela okumalar olduğunu ifade ediyorlar.

Bitmez’in siyasi görüşleri, temsil ettiği çizgi veya dile getirdikleri ters gelebilir. Ama inandığını, düşündüğünü gayet saygıyla, milletvekili haklarını kullanarak yaptığı konuşma esnasında, linç edersine hakaretler, sataşmalar, sıralara vurmak yoluyla kendisine sataşmak neden?

Bitmez’in politik çizgisi, dış politikaya bakışındaki birçok yön benim de siyasi görüşlerime uymuyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin toplumsal ahlakımıza aykırı bir çerçeveye sahip olduğunu düşünmüyorum.

Fakat, Bitmez’in kürsüde düştüğünü gördüğüm an içim parçalandı. Kendisine edilen sözleri duyunca, daha da üzüldüm; içime oturdu Meclis tutanağına geçen “Allah’ın gazabı böyle olur işte! Allah’ın gazabı böyle!” sözleri…

Tanıyan herkes Bitmez’in çok dürüst ve düzgün bir insan olduğunu söylüyor.

Voltaire’e atfedilen (ama aslında onun doğrudan dile getirmediği) meşhur söz, “Söylediklerinize katılmayabilirim, ama hayatım pahasına o sözleri söyleme hakkınızı savunurum.” tam da Bitmez’in ve kürsüde ölümüyle ilgili düşündürdüğü…

“Parlamento”, etimolojik anlamıyla da, “konuşulan yer”. O Meclis, “konuşulamayan”, konuşana saldırılan yer haline gelmişse, o ülkenin siyasi kültürü, dönüştüğü hal ile ilgili ne diyebiliriz?

Daha çok kadın siyasetçi, daha çok kadın aday; ama liyakat sahibi, eş dost ve “yürü ya kulum” şeklinde yükseltilmeyen gerçekten başarılı kadın politikacı ve aday.

NASIL KADIN SİYASETÇİ?

Kadınların siyasette eşit temsil edilmesi gerektiğini hep söylüyoruz. Fakat, bu kadın siyasetçi, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in o, “Allahın gazabı böyle olur işte!” diyen kişi olduğuna bilfiil şahitlik eden milletvekilleri var.

Hadi biz onların tanıklıklarına değil de, Zengin’in kendi sözlerine inanalım:

“İnkâr edilemeyen” utanç verici olaylar karşısında, “açıklamalarla”, hafifletici sebepler devreye sokulmaya çalışılıyor.

 “Bazı arkadaşlarımız arkalarda olduğu için olayın ne olduğunu hemen anlayamamış olabilirler” diye o sözleri hem aklamaya çalışıyor hem de sorumluluklarını “arka sıralara” atıyor. Bir de, bu sözlere tepki gösterenleri suçluyor: “Dışarıdan izleyenlerin, bir zalimlik içerisinde konuya yaklaştığını okuyorum, görüyorum.”

“Zalim” olan, bu sözlere tepki gösterenler olmuş… Bitmez’in kalbine indirecek kadar ona bağıra çağıra yüklenenler değil.

En acısı, Zengin’in tavırları Bitmez’i ölüme götüren kürsüdeki o 20 dakikadan hiç ders alınmadığını gösteriyor. Tele1’de, Zeynel Lüle’nin programına beraber katıldığımız Gelecek Partisi TBMM Grup Başkanı (bu arada umarım Saadet-Gelecek Grubu bir şekilde sürdürülebilir), Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, o gün orada yaşananları kendi tanıklıklarına dayanarak aktardı. Özdağ, Başkanvekili Zengin’in Bitmez’in konuşması sırasında dışarıdaki AK Parti vekillerini de kalabalık biçimde tepki vermeye çağırdığını dile getirdi. Bu da, benim deyişimle, Zengin’in gayet “proaktif” ve hatta “reaktif” bir tutum içinde olduğunu düşündürdü.

“Hicap duymak”, “pişmanlık” ve “hatadan ders almak” bu kavramlar demek bazılarının lûgatında yok.

Gündemdeki diğer bir kadın vekil, AK Parti’nin üçüncü sıradan milletvekili seçilen Suna Kepolu idi. O da, herhangi bir siyasi icraatı veya kendisine temsiliyet hakkı kazandıran Diyarbakır halkının bir sorununu çözmek için değil; Meclis bahçesinde verdiği “şiş kebap ziyafeti” ile gündeme geldi.

Kepolu da, aynı Genel Kurul ortamını teneffüs ettiği Bitmez, hastanede ölümle pençeleşirken TBMM bahçesinde mangal partisi vermekten vazgeçemedi. Gerçi, bir gün ertelemiş partiyi ama…

Suna Kepolu da, kendisini eleştirenleri suçlu buldu:

“Ben gösterişten asırlarca uzak kalmış, Diyarbakır halkının malumu, bir ailenin Mahmut ağanın kızıyım. Mecliste bütçe görüşmeleri esnasında her partiden milletvekillerinin yaptığı gibi ben de bir ikramda bulunmak istedim… Gerçi böyle bir iddiada bulunulmadı ama ben yine de söyleyeyim. Sosyal medyada ve bazı basın yayın organlarında ima edilmeye çalışılan kasıtlı haberlerin aksine, kamu kaynaklarının bir kuruşu dahi bu işe dahil edilmemiştir. Herkes bilir ki benim karakterim ve asaletim böyle bir şeye müsaade etmez.”

Halbuki, haberlerde, “Halk, ekonomik krizden kırılırken Meclis bahçesinde mangal partisi yapılması” vurgusu vardı. “Asilzade” Kepolu’nun, halktan ve kendi ülkesinin insanlarından kopuk bir dünyası olmalı ki; ortadaki sorunun, mangal partisinin maliyetini cebinden karşılayıp karşılamaması olduğunu sanıyor. Kepolu gibi, “babası Mahmut Ağa” olduğundan, bir küçük Avrupa ülkesi büyüklüğünde arazilere sahip bir feodal derebeyliği ailesinden geldiğinden ötürü, mangal masraflarını karşılaması gayet normaldir.

Fakat Adalet Partisi ve Anavatan Partisi’nden milletvekilliği yapmış Mahmut Kepolu, bugünleri görse herhalde hicap duyardı.

Daha çok kadın siyasetçi, daha çok kadın aday; ama liyakat sahibi, eş dost ve “yürü ya kulum” şeklinde yükseltilmeyen gerçekten başarılı kadın politikacı ve aday.

Sezin Öney

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir