Dolandırıcı fenomen enflasyonu ve Ponzici tamahkâr futbolcuların düşündürdükleri

Dolandırıcı fenomen enflasyonu ve Ponzici tamahkâr futbolcuların düşündürdükleri

Ortada büyük bir tamahkârlık, tefecilik ve suç üzerinden gelir elde etme faaliyeti olduğu çok açık. Ülkenin içine sürüklendiği suç iklimi, liyakatsizlik, yandaşlık, zorbalık, tamahkârlık, bedava para kazanma arzusu ve yolsuzluğun kanıksanması gibi olgular ortadan kalkmadığı sürece biz daha çok tokatlayan” ve tokatlanan” göreceğiz…

Haftalardır gündemimizi dolandırıcı “fenomenler” ve “Fatih Terim Fonu” üzerinden milyonlarca dolar parayı hesapsız kitapsız bir şekilde Seçil Erzan isimli bir banka müdürüne veren futbolcular meşgul etmiş durumda. Dosya ilerledikçe ve kazıldıkça inanılmaz detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor; yasak aşktan darba, adam kaçırma ve alıkonulmaktan tefeciliğe, soyadını değiştirenlerden yurt dışına kaçanlara varıncaya kadar pek çok karanlık ağ deşifre olmaya devam ediyor.

Bu durum aslında münferit bir dolandırıcılık veya sosyal medya üzerinden yapılan “tokatlama” faaliyetinden çok daha öte. Hem “Fatih Terim Fonu” olayında yaşananlar hem de kendine fenomen diyen bazı kıymeti kendinden menkul kişilerin örgütlü olarak işledikleri büyük bir suç ağı var. Öte taraftan; özellikle para kaptıran futbolcuların dosyası incelendiğinde olay genel olarak Seçil Erzan üzerinden yürüse de ortada aracılardan tefecilere pek çok ayağı olan bir suç örgütünün varlığı aşikâr.

Bu olanlar aslında “zamanın ruhu” ile çok uygun çünkü son 21 yıllık siyasi iktidarın Türkiye’yi getirdiği durum ortada. Ülke artık mafyanın cirit attığı, suç örgütlerinin hâkim savcı satın alarak parayla karar aldırdığı, liyakatin değersizleştiği, emek vermeden kazanç sağlandığı, güç odaklarına sadakat ve yandaşlığın geçer akçe olduğu, yolsuzluğun “çalıyor ama çalışıyor” gibi bir saçmalıkla kitleler tarafından kanıksandığı, sırtını bir yerlere dayayanların işini kanun dışı da olsa torpille halledebildiği bir çürümüşlük içinde boğuluyor!

Yani tüm bu yaşananlar politiktir ve ortada ciddi bir “suç gelirini aklama” faaliyeti var. Türkiye’nin FATF Genel Kurulu tarafından 21 Ekim 2021 tarihinde gri listeye alınmış olması da pek çok şeyi ortaya koyuyor zaten.  Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force – FATF) 1989 yılında suç gelirlerinin aklanması, terörizmin finansmanı ve kitle imha silahlarının finansmanının önlenmesi amacıyla İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (Organization for Economic Co-operation and Development – OECD) tarafından kurulan bir organizasyon.

Dünya genelinde 200’den fazla ülke FATF tavsiyelerine uyacağını taahhüt etti. Türkiye de 1991 yılında FATF tavsiyelerini kabul ederek teşkilata üye oldu. Bu kapsamda, finansal ve finansal olmayan kuruluşlardan suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesiyle ilgili veri toplamak, şüpheli işlem bildirimlerini almak, analiz etmek ve gerektiğinde detaylı inceleme yapmak veya yaptırmak amacıyla 1997 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinde Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) kuruldu. Fenomenlerin dosyalarında da MASAK raporlarını görüyoruz..

Öte taraftan “Varlık Barışı” gibi saçma sapan bir adımla Türkiye kara paranın aktığı bir cennet haline geldi. Üstüne bir de konut alana vatandaşlık verilmesiyle birlikte bölgesel ve küresel suç örgütü üyeleri Türkiye’de konut alıp vatandaşlık hakkı kazandılar. Adalet ve yargı mekanizmasının çöküşüyle birlikte “voleyi vurup en fazla üç beş yıl yatar çıkarım ve sonrasında da tokatladığım paralarla keyfime bakarım” zihniyeti ve “kolay yoldan köşeyi dönme” isteği toplumsal kokuşmuşluğu ortaya koyuyor.

Bunca parayı bankacılık sistemi dışından elden vererek %253 faiz bekleyen futbolcular gerçekten mağdurlar mı?! Böylesi bir faiz gelirine normal piyasa şartlarında ulaşmak yıllar sürebilecekken nasıl oluyor da 20-30 günlük vadelerde bu kadar büyük bir kazanç beklentisine sahip olabiliyorlar?!

Hiçbir nitelikli eğitimi olmayan, hiçbir uzmanlığı olmayan, katma değer yaratan hiçbir işleri olmayan ne idüğü belirsiz kişiler nasıl oluyor da milyonlarca takipçiye sahip olabiliyorlar?! Dijital medya okuryazarlığı olmayan veya düşük olan kitlelerin yarattığı bu kişiler kazandıkları “sanal statü” üzerinden kendilerinde her türlü şeyi yapmayı hak olarak görmeye başlıyorlar. Candan Kardeşler olarak bilinen kadınların anneleri Instagram’da Bahar soytarılık yaptıkça tıklandı, tıklamasalardı. Bahar Candan’ı onlar ortaya çıkardı Bahar gerçek bile değil her şeyi sahte. Soytarılık yaptıklarında tıklamasalardı.” derken toplumun bir kesiminin satın aldığı niteliksizliği ve kalitesizliği ortaya koyuyor.

Şatafatlı hayatlar, pahalı kıyafetler, ultra lüks evler, son model arabalar, uçaklar, helikopterler, tekneler, yatlar, balya balya paralar elbette toplumun bir kesiminde “ben de o fenomenler gibi olayım” hissini yaratıyor ancak fenomenlerin yolsuzluk dosyalarında da anlaşılacağı üzere bu “kolay paraların” hepsi yolsuzluk üzerinden kazanılıyor ve kitleler de “tıklamalar” ile bu trafiğin bir parçasıdırlar aslında.

Yine “zamanın ruhu” ile uyumlu bir diğer olgu da tüm bu kişilerin suçlarını örtmek için din, iman, bayrak, devlet gibi şeylere sığınması. Örneğin; Candan Kardeşlerin anneleri Kendileri Allah’ın izniyle, ilahi adaletle, Türkiye Cumhuriyeti adaletine sonsuz güveniyorum, onlar çıkacak Allah’ın izniyle. Allah yardım edecek çocuklarıma. Allah bir, bu kadar net” diyor. Dilan Polat, “Allah beni seviyor, sizi sevmiyor. Ülkesine döviz sokan insanlarız biz. Herkes denetleniyor, rahat olun. Sen denetleniyorsan ben yüz denetleniyorum, rahat ol. Sen benim devletimi bu şekilde küçümseyemezsin, devletim herkesi denetler, kurban olduğum devlet” diyor.

Gazeteci İsmail Saymaz’ın aktardığına göre parasını kaptıran bazı futbolcular da çareyi “devlete” sığınmakta bulmuş. Emre Belözoğlu, Arda Turan ve Muslera ile Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşme yapmışlar. Bunun üzerine Erdoğan, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya Olaya bir bakın, Hakan Ateş’e söyle, bu işi çözsün. Gereken uyarıları yapın” demiş. Bankacılık sistemi dışında elden ödenen ve %253 faiz oranının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu bilen “devlet” nasıl “çocukların işini çözün” diyebiliyor?! Asıl soru şu; bunca parayı bankacılık sistemi dışından elden vererek %253 faiz bekleyen futbolcular gerçekten mağdurlar mı?! Böylesi bir faiz gelirine normal piyasa şartlarında ulaşmanın yıllar sürebileceği bir iklimde söz konusu futbolcular nasıl oluyor da 20-30 günlük vadelerde bu kadar büyük bir kazanç beklentisine sahip olabiliyorlar?!

Son tahlilde; ortada büyük bir tamahkârlık, tefecilik ve suç üzerinden gelir elde etme faaliyeti olduğu çok açık. Ülkenin içine sürüklendiği suç iklimi, liyakatsizlik, yandaşlık, zorbalık, tamahkârlık, bedava para kazanma arzusu ve yolsuzluğun kanıksanması gibi olgular ortadan kalkmadığı sürece biz daha çok “tokatlayan” ve “tokatlanan” göreceğiz…

Savash Porgham

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir