Yargıtay’ın AYM çıkışı: Şimşek için yolun sonu mu?

Yargıtay’ın AYM çıkışı: Şimşek için yolun sonu mu?

Yargıtay’ın AYM çıkışı derin bir tartışmayı yeniden gün yüzüne çıkardı, anlaşılan o ki hukuk-ekonomi ilişkisini anlatan tezler eskisi gibi işlemiyor, bugünü anlamak için yeterli değil, yeni başka bir anlatıya ihtiyaç var.

Aşağıda sıralayacaklarımın hemen hepsi bu hafta içinde ve hepsi bir günde yaşandı:

  • Kamuoyunda kentsel dönüşüm yasası olarak bilinen ve mala mülke çökme yasası” olarak nitelendirilen kanun teklifi Mecliste kabul edilerek yasalaştı. Riskli alanların dönüştürülme sürecini hızlandırmayı amaçlayan yasanın rezerv alanlara ilişkin maddeleri, “mülkiyet hakkının ihlali” gerekçesiyle eleştirileri de beraberinde getirdi. Yasanın açıkça Anayasa’ya aykırılık taşıyan düzenlemeler getirdiğine dikkat çekiliyor. Örneğin, yasayla, bir yerin rezerv alanı olabilmesi için “üzerinde yapı olmaması ve meskûn mahal dışında yer alması” şartı da kalktı. Kent merkezlerinde üzerinde yapı bulunan alanlar, özel mülkiyetler, parklar ve askeri alanlar da “rezerv alan” ilan edilebilecek.
  • Anayasa Mahkemesi, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören düzenlemenin iptal istemini oy çokluğuyla reddetti. CHP, düzenlemeyle ilgili iptal ve yürürlüğün durdurulması isteminde bulunmuştu. Kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesine ekleme yapılarak, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu ihdas edildi. Düzenlemenin içeriği tamamen belirsiz olduğu gibi, öngörülebilirlik vasfından da çok uzak. Bu düzenleme de kamuoyunda eleştirilerinde odağında yer alıyor.
  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım’da Can Atalay’ın mahkûmiyet kararını onayan bir önceki kararın doğru olduğunu belirterek, AYM’nin ihlal kararına uymayı AYM’nin “Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını” kaydeden Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti. Kamuoyunda büyük tartışma yaratan bu karar, hukukçular tarafından Anayasa’ya karşı “darbe girişimi” hatta “kalkışma” olarak nitelendirildi.

Türkiye’nin ikinci yüzyılının ilk birkaç haftasında neler deneyimledik diye sorulacak olursa şu özeti yapabiliriz:

Kentsel dönüşüm adı altında mülkiyet hakkının akamete uğratılarak mülksüzleştirme hamlesi endişe verici, temel hak ve özgürlükler bağlamında sansür düzenlemesi endişe verici, anayasal düzene kafa tutanlar, AYM kararlarını yok sayanlar daha da endişe verici.

Bu gelişmelerin tartışıldığı güne düşen bir diğer not ise şöyleydi:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i işaret ederek, “Mehmet Bey nerede? Ben Mehmet Bey’e karışmıyorum, o kendisi karar veriyor.” dedi.

Bu son gelişmelerle birlikte Mehmet Bey ne karar verecek?

Göreve geldiği günden bu yana yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek için Şimşek pek çok temasta bulundu, 120 günde 52 bin kilometre yaparak sekiz ülke gezdi.

Şimşek’in Evliya Çelebi misali seyahat trafiği sürüyor.

“Ekonomi hukuka endeksli midir yoksa değil midir?” tartışmasının alevlendiğini günlerde Şimşek için yolun sonu görünmüş olabilir mi, göreceğiz.

Akıllardaki en meşru soru şu: Özellikle son Yargıtay kararıyla birlikte Şimşek’in kaynak arayışları boşa mı çıkacak?

Bu bir ezber mi yoksa değil mi?

Türkiye’ye gelmesi istenen sıcak para ise eğer, o zaten epeydir gelmiyor. Yabancıların Türkiye’ye gelebilmek için belli bir faiz seviyesini bekledikleri, tahvilde alıma geçebilmek için beklemede kaldıkları sır değil.

Açıkçası sıcak para getirecek olanlar, gazeteciler sansür yasasıyla hizaya mı getirilmeye çalışılıyor, mala mülke mi çökülmeye çalışılıyor onlara pek bakmıyor.

Eğer bahsedilen sıfırdan sermaye yatırımıyla, ortaklıkla ya da özelleştirme yoluyla yatırıma gelme niyetinde olanlar için hukukun, mülkiyetin ve ifade özgürlüğünün güvenliği önemli hale gelir.

Finans kapitalin aradıkları çok farklı, cazip bir ortamın oluşması halinde portföy yatırımcısının gelmesi mümkün.

Bu son gelişmelerle birlikte esas bakmamız gereken yer, enflasyonla mücadelenin nereye gideceği olmalı. Enflasyon-kur-faiz sarmalındaki ekonomiye etkisi ne olur, Mehmet Bey ve ekibi hangi aşamada pes eder, göreceğiz.

Esas sorulması gereken soru şudur:

Türkiye’ye sadece yabancı sermaye gelsin diye mi demokrasi, hukuk, ifade özgürlüğü isteyeceğiz?

Elbette, ekonomik ilişkileri analiz ederken mutlaka onu yöneten ve yönlendiren siyaset kurumlarını dikkate almak bir gereklilik. Bu da ekonomi disiplinini, “politik ekonomi” olarak düşünmenin mecburiyetini ortaya koyuyor. Ekonomilerin kalkınma seviyelerini belirleyen onu yöneten siyaset kurumlarının yapısıdır.

Her demokratik hak talebini sermayeye bağlamak, bu demokrasi tanımını yapanın bakış açısının darlığını gösterir.

Aydın kesimlere en büyük baskıların gerçekleştiği, muhalif seslerin tutuklandığı, akademinin, gazetecilerin, hukukçuların susturulmadığı çalışıldığı dönemlerde sırf sığınmacıları tutması için Türkiye’ye milyarca euro akıtıldı.

Her ne kadar çok eleştiri almış da olsa Prof. Dr. Daron Acemoğlu, “Ulusların Düşüşü” kitabındaki tezinde, “Hukuk olmayan ülkeye sermaye gitmez” çıkarımının yanlış olduğunu örneklerle anlatır.

Yargıtay kararı çok derin bir tartışmayı yeniden gün yüzüne çıkardı, anlaşılan o ki hukuk-ekonomi ilişkisini anlatan tezler eskisi gibi işlemiyor, bugünü anlamak için yeterli değil, yeni başka bir anlatıya ihtiyaç var.

Bu son gelişmelerle birlikte esas bakmamız gereken yer, enflasyonla mücadelenin nereye gideceği olmalı. Enflasyon-kur-faiz sarmalındaki ekonomiye etkisi ne olur, Mehmet Bey ve ekibi hangi aşamada pes eder, göreceğiz.

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir