Anormalliklerin normalleştirilmesine hizmet eden bir enflasyon raporu

Anormalliklerin normalleştirilmesine hizmet eden bir enflasyon raporu

Etkinliği yüksek bir para politikası için gerekli koşullardan olan bağımsızlığı, siyasetin ülkedeki her türlü ekonomik karar sürecinde “içselleştiği” bir dönemde, sorunsuz bir şekilde uygulanabileceğine inanmak istendi. “…Mış” gibi davranmayı tercih etti piyasa aktörleri. Bu tek kelimeyle anormalliklerin normalleştirilmesidir.

Sıradan bir enflasyon raporu sunumu olacağını bekliyordum. Her ne kadar Merkez Bankası başkanı uzun süren tartışmaların ardından görevden alınmış ve yerine gencecik bir iktisatçı başkan olarak atanmış olsa da herkes gibi ben de bazı değişiklikler olur mu diye de merak ediyordum içten içe.

Bir önceki Başkan gibi, yeni Başkan’ın da iyi “diplomaları” vardı. Fakat bırakın özel bir bankayı, TCMB gibi büyük, “siyasi” bir kurumun sorumluluğunu alabilecek düzeyde bir yönetim tecrübesi maalesef yoktu. Kamuoyu tarafından bu çok önemsenmedi; detay olarak görüldü.

Soruyorum şimdi: Acaba ülkemizde kaç holding sahibi bu durumda birini şirketlerinin en tepesine endişe duymadan oturtabilir?

Çok olmasa gerek. Ülkemizde konu kamu olunca her türlü özensizliğe tolerans gösterebiliyor kamuoyu.

Eh ülkemizin tarihinde Enver Paşa gibi tecrübeler de var zaten…

Ancak bizimkisi gibi kuralsızlığın yaygınlaştığı, bunun neticesinde de herkesin her göreve çok kolay talip olabildiği bir ülkede, en azından iyi eğitim aldığı düşünülen birinin Başkanlığa atanmış olması kamuoyu için yeterli görüldü. Hatta Başkanın kısa bir süre Fed’de görev yapmış olması da atanmasında avantaj olarak görüldü.

Malum giden başkan da bu göreve atanırken, gitmesine neden olan özellikle tüm çıplaklığı ile ortadayken, bunlar görünmez gelinerek olumlu yönleri abartılı bir şekilde kamuoyunun dikkatine sunulmuştu.

Şimdi de durum bundan farklı değil maalesef.

Tam olmasa da büyük ölçüde piyasaların görmek istediği niteliklerde bir başkandı.

Tabii piyasaların yeni başkan bu olumlu bakışı, başta Sayın Mehmet Şimşek’in, ardından da Sayın Cumhurbaşkanının kredisini arttıran bir gelişme oldu.

Böylece ne yerli ne de yabancı hiçbir iktisatçı Sayın Hafize Gaye Erkan’ın görevden ayrılmasını para politikasında bir değişimin göstergesi olarak algılamadı. O yüzden piyasalar bu değişime tepki de göstermedi.

Büyük ölçüde Hafize Gaye Hanımın ayrılışın nedeni olarak uygulanan politikalar konusunda iktidarla düştüğü herhangi bir görüş ayrılığı olmadığına inanılmasının piyasanın bu değişime tepkisiz kalmasındaki payı büyüktür.

Fakat biz iktisatçıların merak ettiği tek bir konu kalmıştı.

O da çok yüksek çıkan ocak ayı enflasyonundan sonra, yerel seçimlerin iç talep üzerinde oluşturacağı olumsuz etkiler görülmeye başlayınca, ister istemez Bankanın yılsonu enflasyonunda bir revizyona gidip gitmeyeceğiydi. Aslında böyle bir revizyon aynı zamanda politika faizlerinde yeni artışların da habercisi olarak görülecekti.

İktisadi olarak böylesine siyasi risklerin yüksek olduğu bir dönemde TCMB yetkililerinden beklenilen bu hedefi koruyarak, faizlerle iç talep üzerinde kontrol inşa etmeye çalışmalarıydı.

Maalesef sonuç böyle olmadı. Anlaşılan Bankanın böyle bir tercihte bulunmamasının kendine göre anlaşılabilir sebepleri vardı.

Yeri geldiğinde kurumsallığın ve kurala dayalı ekonomi yönetiminin önemine vurgu yapanlar, ülkemizdeki iktidarın her şeyi siyasallaştırdığı ve kurumlara hiçbir bağımsız hareket alanı bırakmadığı bir ortamın para politikası üzerinde oluşturduğu riskleri görmezden gelmişlerdir.

Komik olan ise, Sayın Başkan Yardımcısı Osman Cevdet Akçay’ın da vurguladığı gibi, kamuoyu bu sebepleri merak etmemiş ve ilgililerine toplantıda bunu sormamışlardı.

Bir an için kurumsal manada Türkiye’de her şeyin normal olduğunu varsaydılar herhâlde. Onlara göre herhangi bir gelişmiş piyasa ekonomisinin kurumsal işleyişi ile ülkemizdeki arasında bir fark yok.

Yeri geldiğinde kurumsallığın ve kurala dayalı ekonomi yönetiminin önemine vurgu yapanlar, ülkemizdeki iktidarın her şeyi siyasallaştırdığı ve kurumlara hiçbir bağımsız hareket alanı bırakmadığı bir ortamın para politikası üzerinde oluşturduğu riskleri görmezden gelmişlerdir.

Belki de içinde bulundukları iyimse havanın da etkisiyle “tek adam rejimi” altında para politikası gibi, büyük “öngörülemezlik” riskini içinde barındıran bir yönetim aygıtının siyasi etkilerden bağımsız bir para politikası yapılabilmesine olanak sağlayacağına inanmak istemişlerdir.

Aslında böylesi “iyimser” beklentilere sahip olmak, mevcut rejimin kamuoyu nezdinde normalleştirilmesine ve kabulüne hizmet eden son derecede tehlikeli beklentilerdir. Yaşanan kötü gelişmelerin mevcut yönetim modeliyle bağlarının koparılması olanak sağlayarak, rejimin oturmasına hizmet etmektedir.

Diğer bir deyişle, etkinliği yüksek bir para politikası için gerekli koşullardan olan bağımsızlığı, siyasetin ülkedeki her türlü ekonomik karar sürecinde “içselleştiği” bir dönemde, sorunsuz bir şekilde uygulanabileceğine inanmak istendi. “…Mış” gibi davranmayı tercih etti piyasa aktörleri.

Bu tek kelimeyle anormalliklerin normalleştirilmesidir.

Maalesef sunumu canlı olarak izleyemedim. Sonradan raporu okuma, bazı konuşmaları medyada dinleme olanağı buldum.

Ekonomi kamuoyu sunumu ve başkanın performansını beklenildiği gibi olumlu buldular.

Artık bir rapor sunumunda belirleyici olan neyi görmeyi bekliyorlarsa?  Ya da bu rapor sunumunun önceki başkanın sunumundan ne farkı varsa?

Sanırım geçmişte çok kötü başkan ve bakanlar gördüğümüz için “makulü” görmek iyimserlik yaratıyor kamuoyunda.

Ama onlar da haklı…

Açık edilmese de kamuoyu bu toplantıda iki önemli gelişmenin ardından TCMB yönetiminin takınacağı tutumu merak ediyordu.

TCMB, oluşturmaya çalıştığı güvenilirliği tesis edilebilmek için yılsonu hedefini değiştirmeye yanaşmadı. “Normal” bir kurumsal yapı altında, bu anlaşılabilir bir davranış olarak kabul edilebilir.

Bu gelişmelerden birincisi, ekonomide o denli döviz açığı varken ve Sayın Şimşek dışarıdan sermaye bulmakta zorlanırken, iktidarın 2024 yılında ciddi bir bütçe açığı vermeyi öngörmesinin enflasyona yapacağı etkiye Bankanın nasıl bir tepki göstereceğiydi.

İkincisi ise, Ocak 2024’de TÜİK’in açıkladığı beklentilerin üzerinde çıkan %6,7’nin aylık enflasyona karşı bankanın vereceği tepkiydi.

Yine bankanın koyduğu hedefler doğrultusunda ya yılsonu enflasyon beklentisinin yenilenmesi, ya da bu beklenti değiştirilmeden ek sıkılaştırma yapılacağının mesajının verilmesi bekleniyordu.

Banka bunların hiç birini yapmadı. Kanımca ciddi bir risk aldı. Hem de kendi kontrolünde olmayan, siyasetçilerin yarattığı önemli bir riski yüklenmeyi tercih etti. Normal koşullarda böyle riskleri yüklenmek yerine, bağımsız merkez bankaları faizleri arttırarak siyasetçileri cezalandırırlar ve böylece onların harcama davranışlarına bir sınırlama getirmeyi tercih ederler.

TCMB, oluşturmaya çalıştığı güvenilirliği tesis edilebilmek için yılsonu hedefini değiştirmeye yanaşmadı. “Normal” bir kurumsal yapı altında, bu anlaşılabilir bir davranış olarak kabul edilebilir.

Ama bu davranışıyla Banka, böylesine büyük kamu açıklarının yaratacağı talebin arzulanan sıkılaştırma düzeyine erişememe riskini göz ardı etmiş oldu. Zira böyle bir riskin giderilmesi, bankanın beklentileri karşılayıp, piyasada güven inşa edebilmesi için ilave sıkılaştırma ve faiz artırımına gerek duyulmasına yol açabilirdi. Banka bu yönde de ikna edici bir mesaj vermedi.

Dahası mevcutta geçerli olan “anormal” siyasi yapımızın oluşturduğu kısıt altında ortaya çıkan bu “anormal” durum kamuoyu tarafından da iyimserlikle karşılanıp, genel kabul gördü.

Ama ortaya çıkacak açıkların finansmanı için ek vergi düzenlemeleri ve buna bağlı fiyat güncellemelerinin yapılabileceğinin imasında bulunuldu. Yani Banka ek sıkılaştırma yapmayarak ortaya çıkan mali yükün geniş kitlelerin sırtına yükleneceğine işaret etti.

Sayın Akçay, dolaylı yoldan da olsa, geçmiş uygulamaların etkisiyle TCMB’nin para politikasının etkinliğinde zayıflama olduğunu ifade ederek, politika faizi ile mali piyasaların tepkileri verme davranışları arasında olması gereken bağın kaybolduğunu söyledi. Bunun anlamı para politikasının mali sektörü ve tabi ekonominin genelini yönlendirebilme kabiliyeti, nasıl olduysa kaybolmuştur.

Gerçekten bu politikanın kısa dönemde nasıl sonuç vereceğini görmeyi merak ediyorum.

Bu raporu hazırlayan Banka yöneticilerinin Türkiye’nin böyle bir kurumsal reflekslere dayanan, siyasetten bağımsız politika tercihleri yapabilen bir Banka yönetimi varmış gibi davranmaya çalışmalarını takdirle karşılıyorum.

Aslında bu olması gereken. Ama bunun olması için gerekli siyasetten steril bir ortam yok ki ülkemizde…

Bir ölüde de olsa, Bankanın Başkan Yardımcılarından Sayın Osman Cevdet Akçay’ın itiraf mahiyetindeki açıklamaları ekonomideki anormal bir durumun varlığına dikkat çekti. Dahası bu açıklamaları yaparak mali piyasalardaki bazı olgulara dikkat çekerek, kendince kamuoyunu gerçekçiliğe davet etti.

Sayın Akçay, dolaylı yoldan da olsa, geçmiş uygulamaların etkisiyle TCMB’nin para politikasının etkinliğinde zayıflama olduğunu ifade ederek, politika faizi ile mali piyasaların tepkileri verme davranışları arasında olması gereken bağın kaybolduğunu söyledi. Bunun anlamı para politikasının mali sektörü ve tabi ekonominin genelini yönlendirebilme kabiliyeti, nasıl olduysa kaybolmuştur.

Bu raporu hazırlayan Banka yöneticilerinin Türkiye’nin böyle bir kurumsal reflekslere dayanan, siyasetten bağımsız politika tercihleri yapabilen bir Banka yönetimi varmış gibi davranmaya çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Aslında bu olması gereken. Ama bunun olması için gerekli siyasetten steril bir ortam yok ki ülkemizde…

Onun açıklamalarına göre, bu bağların işlemediği durumda, TCMB para politikası mali sektörler bakımından dışsal bir parametreye dönüşmüştür. Önceliklerinin bu bağları tekrar inşa etmek olduğunu söylemiştir. Ama bu bağları koparak ve işbaşında olanların bu bağları inşa etme sürecine tekrar müdahale edip etmeyeceği konusundaki soruları cevapsız bırakmıştır.

Zaten kimse de bu soruyu sormamıştır.

Eğer gerçek durum buysa, o zamanda bizler de soruyoruz elbet.

Bahsi geçen bağları kurarak, para politikasına etkinlik kazandıramaya yönelik karar almalarına elverecek kurumsal bağımsızlığınız mıdır?

Ayrıca piyasaların para politikasına göstereceği tepkilerde “dışsal” olduğu söylenen faizlerin hedeflenen enflasyon düzeylerine ulaşmada nasıl bir işlev görmesi beklenmektedir?

Bunun gibi sorular çok. Ama şimdilik, en azından bu sorular cevabı hak etmektedir.

Öner Günçavdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir