Umut balonu

Umut balonu

Yorucu bir günün ardından evine dönüyordu Kartonpierre. Metroya inen engelli asansöründe sıra beklerken “Hepimiz engelli adayıyız” dedi. Duygusuz espriler yapmasa yaşayamazdı bu iğrenç hayatta. Zalim bir dünyada yaşayabilmek için duygulardan değil, duygusuzluktan güç alıyordu.

Asansörün kapıları kapanmak üzereyken bir baloncu yetişti ve neşeyle doldurdu küçücük kabini. Asansördeki beş kişinin her biri farklı dünyalardan farklı dünyalara doğdu iniyordu. Bir balon almaya karar verdi Kartonpierre. İçi havayla dolu bu renkli lastik balon yeğeni için büyük bir sürprizdi.

Her daim süratle hareket ederdi Kartonpierre. Akıp giden trafiğin içinde yavaşça hareket etmek hayvanlara ait olması gereken ahmakça bir özellik gibi geliyordu. Hızla yürürken biri kız, biri erkek iki dilenci çocuk gördü. Kız çocuğu birden balona hamle yaptı sevinçle.

“Ha! Balon!! Bana verir misin? Nolur.”

Hiç tereddüt etmeden verdi balonu Kartonpierre. Bu şekilde nasıl dileneceksin şimdi diye düşünmeden edemedi. Küçücük, yüzü gözü kir içinde, saçları keçeleşmiş, kış günü ayakları çıplak bu kız çocuğunun elinde bir balonu vardı şimdi. Absürtlükler silsilesi dolaşmaya başladı beyninde. O çocuklara verdiği her kuruşun onları köleliğe mahkûm eden bir zincir olduğunu biliyor ve onlara para vermiyordu ancak bir balonun ne zararı olabilir? Soğuk kış gününde ayakkabısız olması gereken bir işte çalışıyordu küçük kız. Patronu muhtemelen anne, babası yahut mahalleden bir abisi. Neşesinin hâlâ sürüp sürmediğini görmek için arkasına dönüp baktığında balonu baloncuya uzattığını gördü küçük kızın. Bakakaldı Kartonpierre. Üstelik baloncu ona balon karşılığında para bile vermemişti. Küçük kız neşeyle seke seke yürümeye devam ediyordu.

Az sonra genç bir erkeğin etrafına doluşmuş dilenci çocukları gördü ve patronlarının neye benzediğini öğrenmiş oldu. Metro istasyonunun içindeki tatlıcının önüne dizilmiş, her biri almak istediği tatlıya işaret ediyordu. Abileri onları aldığı tatlıya tamah etmeye zorlamıyor, her birinin ne istediğini öğreniyordu. Arkalarında kalan küçük kız ve oğlan ise çalışmaya devam ediyorlardı. Belli ki mola süreleri farklıydı. O sırada baloncudan balon alan birini gördü Kartonpierre. Kızcağız tüm içtenliğiyle balon alan kişiye yaklaştı ancak bu sefer yüzünü asıp boynu bükük bir şekilde görev yerine dönmek zorunda kaldı. Balonu vermeyen kadın yüzünde öfkeli çemkirik bir yüz ifadesiyle merdivenlere yöneldi. Kadının hemen ardından balonuna bakarak iniyordu Kartonpierre.

Hayatta hâlen şaşılacak bir şeyler olması ne hoş. Sonraki sefer Kartonpierre de vermeyecekti balonunu ve sıkı sıkı tutacaktı elinden. Sisteme entegre olmuştu bir defa daha, elektrik kablosuyla sağlamlaştırıldığını hissetti.

Bir şekilde hayatta kalmak acıttı canını. Duygular olmadan, yüzeysel ve her şeyi olması gerektiği gibi yaparak hayatta kalmak. Hayalleri, idealleri, insanların çıkar çarkları arasında çatır çutur kırılıyor, eziliyor ve öğütülüyordu. İnsanlığından geriye ne kalmıştı. Yerde dura dura pörsümüş ve havası kaçmış bir balon kadar iyi biriydi artık ama diğerleri yüzünden. Onlar iyi ve merhametli olmasına izin vermiyordu ki.

Ne olurdu yani şu kız çocuğu o balonla sevinseydi ve o gece yatağının başucuna balonunu iliştirseydi ve Kartonpierre biraz olsun kendini iyi hissedebilseydi. Çıplak ayakları için yapabileceği bir şey yoktu. Onu sömürmek isteyenler en yakınları ve en yakınlarını bir çocuğu sömürecek kadar kayıtsız, vicdansız kılan yaşadıkları sistemin merhametsizliğiydi. Bir başınaydı hepsi açlık kamplarında ve kural yoktu bu kampta. Bir başınaydılar bu kampta. Herkes kendi komününü ve kurallarını geliştirip dilediği yöntemle hayatta kalabilirdi. Yeter ki toplaşıp rejim gözcülerinin önüne dikilmesinler. İsterlerse birbirlerini yesinler ama rejim gözcülerinden uzak dursunlar.

Öyle yapıyordu herkes tüm dünyada. Birbirleriyle didişiyor, birbirlerini yiyor ama rejim gözcülerine ilişmiyorlardı. Çünkü onlar en kötüleriydi, ellerinde diledikleri zaman ateşleyecekleri silahları, diledikleri zaman piyasadan çekecekleri paraları vardı. İşte bu yüzden onlarla mücadele edilemezdi. Bu yüzden birbirleri ile mücadelede her gün öğrendiklerine bir yenisini eklemeliydi Kartonpierre. Küçük kızlara acıma ve yoluna devam et.

Hayır, bunu ezberlerim arasına eklemeyeceğim. Yapılmamış ödevler kutusuna attı bunu Kartonpierre. Birbirimizi yemeyerek mücadele edebiliriz belki. Her şeye rağmen insan kalarak hı? Silahlara ve paralara rağmen onlardan olmayarak. Duygularıma, heyecanıma ve gözyaşlarıma sahip çıkarak. Ağlamaya başladı Kartonpierre kınayan bakışlara aldırmayarak. Bir başına olmadığını biliyordu. Evlerinde ve odalarında ağladıklarını sonra ertesi gün tap taze yenilenip sisteme karıştıklarını. Özgürce duygularını yaşamak büyük bir eylemdi bu yüzden. Güvenmek büyük bir eylemdi, her ihtimale karşılık güvenmek. Yanılacağını, aldatılabileceğini bile bile. Güvendiği insanlar hayretle ve coşkuyla selamlardı çoğu zaman Kartonpierre’i. Hemen çözülüverirdi politik dilleri. Anlatmaya başlarlardı dertlerini ve gösterirlerdi yaralarını. Gönüllü yarenleri olurdu Kartonpierre. Kimse dinlemese de o dinlerdi dertlerini ve inanır mısınız, çare bulmaya çalışırdı yaralarına dokunmadan. Her vücudun ve ruhun şifası kendine has çünkü. Fazla yaklaşmamalı ve haddi aşmamalı.

Hassas terazilerde tartıyordu insanlıkları Kartonpierre çünkü kimseler etmiyordu kilolar ve de tonlar. Onlar gramajlar halinde taşıyorlardı dertlerini ve duygularını bu yüzden fazla zahmetli olmuyordu tartmak. Dinler, tartar ve kişiye özel bir ilaç yazardı derhal. Rejim gözcülerine dirayetli olabilecek bir kişi daha, yetişir miydi? Umut az, umut renkli  lastik bir balon kadar ama var.

Nur Betül Aras
Latest posts by Nur Betül Aras (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir