Sardalya kutusunda gülme krizi

Sardalya kutusunda gülme krizi

Sardalya kolonisiyle birlikte belli bir tempoda ilerliyordu Kartonpierre. Her uyarıyı, her levhayı tekrar tekrar kontrol ediyordu. Doğru yerde ve doğru yönde miyim? Çünkü zaten çok vakit alıyordu bir yerden bir yere gitmek ve daha fazla vakit kaybetmek istemezdi, para da.

Neyse bir sardalya kutusuna sığdı en sonunda. Diğer sardalyalarla kayışarak ve bazen de bir kenarına dayanarak yolculuk ediyordu ki, camda iki kadının kikirdeştiklerini görüp neşelendi. Birileri gülebiliyor demek, ne hoş.

Kadınların etrafındaki erkekler ve erkekler gibi kaskatı kesilmiş kadınlar ters ters bakıyordu neşeli kadınlara. Kadınlar kikirdemelerine engel olamıyor, bazen kendilerini tutamayarak mini kahkahalar atıyordu. Ayıptır çünkü böylesi sınırsız gülmek bu akvaryumda. Ancak gülmelerine engel olamıyorlardı. Anlaşılan gülme krizi eşiği aşılmıştı çoktan. Bu saatten sonra ne desen gülünür, nasıl baksan kahkaha atılır zaten.

Dişi sardalyalar tek kollarından asılı oldukları direkte kıvranıyor, vücutlarını büküyor ve acı duyan yüz ifadeleriyle ağlar gibi gülüyorlardı, gözlerinden yaşlar bile süzülüyordu. Birbirlerini dürte dürte metrobüsün titreşimini artırıyorlardı. Dümdüz uzun yolda hoplaya zıplaya giden şoförün olan bitenden haberi yoktu ancak diğer sardalyalar iyiden iyiye bilenmeye başlamışlardı kadınlara.

Güzelliklerine baktı Kartonpierre. İkisi de ne kadar güzeller. Ama kessinler artık seslerini!! Kesseler ya. Bu toplum bu kadar neşeyi kaldırmaz, işte şimdi içlerinden biri “yeter!!” diye bağıracak ve onları kıracak ama kimse de bağırmıyor. Herkes tahammül ediyor gülme krizlerine. Hepimizin krizi başka, varsın onlar gülme krizine girsinler. Şimdi herkes hatırlamaya çalışıyor, en son ne zaman gülme krizine girmiştim? Ki, kadınlar gülmeye devam ediyorlar, kim bilir ne kadar saçma bir şeye gülüyorlar.

Erkek sardalyalardan takım elbiseli olan bağırdı bağıracak. Kendi kendime bileniyorum, ola ki kadınların neşesini kaçıracak bir şey derse ona ağzının payını veririm. Zaten bu saat olmuş henüz günlük kavgamı etmemiştim. Bugünü kurtaracak bir kavga olmalıydı muhakkak çünkü bünyem alıştı buna. Olmadığında geriliyor, kasılıp kalıyorum.

Şu kadınlar da fazla oldular artık. Tamam, güldük eğlendik yeter artık.

Sustular galiba. Tam sustular derken yeniden bakışıp gülüşmeye başladılar. O turuncu kafalı kışkırtıyor öbürünü. Dursun artık, zaten sıkış tepişiz bu sardalya kutusunda bir de onların kıvranıp durması, üff. Yeter artık, yeter.

Hahh. Az sonra ineceği durağa geleceğini fark etti Kartonpierre. Sadece bir durak kalmış meğer. Ama o da ne, diğer durağa gelmek üzereyken adım adım ilerlemeye başladı trafik. İnip daha hızlı gitme şansı yok çünkü inilmez. Yasak.

Hala gülüyorlar, iyice sinirleri bozulmaya başladı Kartonpierre’in. Şu Alman kadın asker giyimli Ulrike gibi düşünüyor kafası artık. Olsa olsa Ulrike olmalı adı. Ayakkabısının renginden ve eteğinin deseninden, boyundan belli.

Hohh, adım adım gidilen yolda nihayet durağa yaklaştı. Böylece neşe dolu kadınlara çıkışıp neşelerini kaçırmaktan kurtuldu Kartonpierre. Tam alt geçide doğru yönelmişti ki metrobüsteki kıkırtının kahkahası patladı arkasında. Dönüp baktı, onlardı!! O neşeli kadınlar!! Onlar da aynı durakta inmişti demek.

Kocaman bir gülümsemeyle “neşeniz bol olsun hanımlar” dedi tüm içtenliğiyle. Kadınların gülmesi durdu birden ve ciddi bir tebessümle teşekkür ettiler. Ve tebrik etti kendini Kartonpierre, neşeyi boğmadığı için.

Az sonra dar bir koridorda ilerleyip yönünü bulmaya çalışırken bir ayının yaktığı sigarayı fark etti ve ayının üzerine üzerine yürümeye başladı.

Söndür onu!!

Ayı dona kaldı. Cüce bir ayıydı bu ve hoyratlığına karışan Kartonpierre asabını bozdu.

– Sana ne oluyor be, seni rahatsız eden bir şey mi var?

– Tabii ki var, dumanın beni boğuyor!!

– Yürü git, akşam akşam asabımı bozma!

–  Söndür o sigarayı.

–  Ya gitt!!

–  Söndür!! Söndür yoksa bir güvenlikçi çağırıp seni şikâyet edeceğim.

–  Hani, yasak olduğuna dair bir şey mi var?

–  Aha bak, burada yazıyor. Ayı!!

–  Bana bak, susmazsan dayağı yiyeceksin ha!!

–  Ha!! Ya dayak yiyeceğim ya dumanını soluyacağım öyle mi? Senden kaçma şansım yok yani?

Merdivenleri tırmanmaya başladı ayı sırtında küfesiyle ve ayıca küfürler savurduğu için hiçbir şey anlamadı Kartonpierre. O da insanca bağırdı arkasından, AYI!!

Ve sonra büyük bir avluya çıktı. Şık giyimli insanlarla birlikte bu sefer onu yukarılara taşıyacak sardalya kutusunu beklemeye koyuldu. Sıraya yetişen ve oh çeken, nefes nefese kalmış insanlar da kendisinden sonraki metal kutudan inmiş olmalıydı.

Her neyse, kalp atışını sakinleştirip gecesinin mahvolmaması için 30’dan geriye saymaya başlamıştı ki dikey sardalya kutusu geldi ve bu sefer tam arkasından şık giyimli bir dişi ayı dalıverdi en önden sardalya kutusuna ve kapının önünde dikiliverdi çünkü hemen de inmek istiyordu. Vay ayı vay.

“Bu neydi şimdi” dedi diğer sardalyalar birbirine. Dişi ayının kulağında kulaklık olduğundan ve dünya da umurunda olmadığından sırası geldiğinde indi ardına bakmadan. Şaşa kaldı diğer sardalyalar ve sakin kalmaya çalıştılar. Altı üstü her gün defalarca uğradıkları hak tecavüzlerinden biri daha gerçekleşmişti. Bu dünya böyleydi, bu hayat böyleydi ve onlar insanlardı sardalya kutularında.

İnsan kalmaya çalışıyorlardı bu tip geniş salonlarda, kırmızı perdelerin önünde dizilerek. Perde açıldığında belirenler, sensin doğru olan, sen onlara bakma diyorlardı ve sakinleşiyordu hepsi birden bir müddet daha. Doğru olan benim, doğru olan benim.

Genişçe bir salona girdi Kartonpierre ve kırmızı perdedeki yaprak desenli ışıkların ahengi bir anda değiştiriverdi havasını. Şov başladı. O hala sardalya kutusundaki kahkahada, ayının dumanında, kutudaki ayıdaydı. Ne zamanki duydu sopranonun çığlığını, sanki yeni bir insan evladı katılmış gibi hayata, derin bir nefes aldı ve gevşedi Kartonpierre.

Kişisel not: Yaşam hırsızlarından alacağımız var.

Nur Betül Aras
Latest posts by Nur Betül Aras (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir