Prof. Dr. Ergun Özbudun hocamızın ardından…

Prof. Dr. Ergun Özbudun hocamızın ardından…

Geriye dönüp 367 krizinden sonraki gelişmelere bakıldığında Hoca’nın ne kadar basiretli, düşüncelerinin ne kadar isabetli, Türkiye’nin geleceği için duyduğu korku ve endişelerinde ne kadar haklı olduğunu bugün bir kez daha anlıyoruz.

“Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”.

Prof. Dr. Ergun Özbudun, sevenlerini büyük üzüntü içinde bırakarak 1 Kasım 2023 tarihinde aramızdan ayrıldı. Özbudun Hoca’nın Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi alanına neler kattığını bilim dünyası biliyor. Amacım, hocamızın kitaplarını, makalelerini, televizyon konuşmalarını, verdiği röportajları sıralamak değil. Yaşamının yaklaşık son on beş yılında sık sık bir araya geldiğimiz, buluşamadığımız zamanlarda telefon görüşmeleri yaptığımız bir hoca, bir örnek insanın yaşamında tanık olduğum bazı anıları aktarmak istiyorum.

Özbudun Hocamızla ilgili belleğimde yer eden bir anım 367 krizinin yaşandığı günlere denk geliyor. 27 Nisan 2007 tarihinde, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümü nedeniyle verilen kokteyle katılanlar arasında Özbudun Hoca da vardı. O gece başta dönemin Başbakanı, Adalet Bakanı olmak üzere diğer siyasi parti liderleri, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri ile sempozyuma konuşmacı ve davetli olarak katılan birçok bilim adamı da oradaydı. Atmosfer oldukça gergindi. Kimsenin yüzü gülmüyor, 367 krizinin nasıl çözüleceği konusu herkesi endişelendiriyordu. Özbudun Hoca ise bu krizin yapay olduğuna, Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi için özel bir toplantı nisabı öngörmediğini, oylama için aranan nitelikli çoğunluğun toplantı için uygulanamayacağına savunanlardandı.

Salonda DP’nin o dönemki genel başkanını uzaktan gördüm, çok gergindi. Sebebini anlayamadım. Biraz sonra Hoca’yla karşılaştık. Kendisine, DP genel başkanının çok sinirli gördüğümü söyledim. Meğer biraz önce Ergun Hoca’yla genel başkan, DP ve ANAVATAN partilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumları konusunda tartışmışlar. Prof. Özbudun, Genel Başkan’a bu iki partinin oylamaya katılmamalarının tarihi bir hata olduğunu, siyasi krizin çözümünün Meclis dışında değil, Meclis çatısı altında aranması gerektiğini söylemiş.

O büyük krizden günümüze kadar uzunca bir zaman geçti ve Türkiye’de o günden bugüne çok şey değişti. Geriye dönüp 367 krizinden sonraki gelişmelere bakıldığında Hoca’nın ne kadar basiretli, düşüncelerinin ne kadar isabetli, Türkiye’nin geleceği için duyduğu korku ve endişelerinde ne kadar haklı olduğunu bugün bir kez daha anlıyoruz.

Yemek sohbetlerini, anlattığı fıkralarla kahkahalara boğan da Ergun Hoca olurdu. Üç-beş dakika içinde birkaç fıkrayı ardı ardına sıralayabilirdi. Gerçekten müthiş bir hafızası vardı ve kendi beyanına göre 250 civarında fıkra bilirdi.

Prof. Dr. Ergun Özbudun’la sonraki görüşmemiz Amerika’da oldu. 2007 Ağustos ayında Aynur’la birlikte Georgetown Üniversitesi’ne misafir araştırmacı olarak gitmiştik. Kendisiyle yakın dostluğumuz, Hoca’nın New York’a 2007 anayasa taslağını anlatmak için geldiği Anayasa Konferansı’nda başladı.

Hoca’nın New York’a geleceğini haber alınca kendisini Washington DC’ye davet ettik. Ancak Özbudun Hoca, vaktinin sınırlı olduğunu, Washington’a gelemeyeceğini bildirdi ve bizi Colombia Üniversitesi’ndeki toplantılarına çağırdı. O tarihteki Turkish Studies Direktörü David Cuthell ile birlikte New York’a gittik ve toplantıya katıldık. Colombia Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta “Türkiye’nin Yeni Anayasa Taslağı” Prof. Dr. Ergun Özbudun tarafından anlatıldı. Hoca’nın yanında AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Mehmet Fırat, AKP Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel de vardı. Bilindiği gibi, Colombia Üniversitesi’ndeki bu konferans, Türkiye’de büyük yankılar uyandırdı ve çok yanlış mecralarda tartışıldı. Böylece Türkiye’nin sivil, kuvvetler ayrılığına dayalı, dengeli bir anayasa yapımı konusunda yakaladığı bu büyük şans da taslağın AK Parti isteğiyle hazırlanması ve başörtüsü gibi basit gerekçelerle heba edildi.

Konferanstan sonra Hoca’yla birlikte akşam yemeği için Cuthell ve eşinin rezervasyon yaptırdığı bir lokantaya gidildi ve geç vakitlere kadar sohbet edildi. Cuthell çifti, Prof. Özbudun’u gıyaben tanıyorlardı. Ancak o akşam Hoca’nın sohbetine katıldıktan, onun en çetrefil konuları bile yumuşak bir üslup ve anlaşılır bir dille ifade ediş biçiminden, konuşmalarını süslediği nükteleri, fıkraları, içten ve mütevazı tavırlarından çok etkilendiler. İstanbul’a her gelişlerinde o sohbet ortamını yeniden yaratmak için gayret sarf ettiler.

Türkiye’ye döndükten sonra Ergun Hoca ve Serap Hoca’yla ailecek daha sık bir arada olmaya başladık. Bu aile toplantılarına İstanbul ziyaretlerinde Cuthell çifti de iştirak ederdi. Genellikle Rumeli Hisarı bölgesinde bir lokantada buluşulur, Türkiye ve Dünya sorunları tartışılırdı.  Herkes de bu buluşmalardan büyük zevk alır ve memnun ayrılırdı.

O sıralarda Ergun ve Serap Hoca, önce Rumeli Hisarı’nda boğaza yürüme mesafesinde hoş bir evde oturuyorlardı. Sonrasında Anadolu yakasındaki yeni evlerine taşındılar. Bu mekân değişikliği buluşmalarımızı da sıklaştırdı. Aşağı yukarı her ay, bir lokantada akşam yemeklerinde daha sık bir araya gelmeye başladık. Buluşma mekânlarımız bazen Kadıköy Kalkedon, bazen Büyük Kulüp, bazen Hoca’nın favori balık lokantalarından biri olurdu. Hafta sonları Kocaeli/Kartepe, Sakarya/Sapanca taraflarına gidiyor bir akşamımızı civardaki uygun hotellerde geçiriyorduk. Hatta bir hafta sonu birlikte Uludağ seyahatimiz olmuştu. Gittiğimiz yerlerde Hoca’yı gören bölge sakinlerinden de hocaya soru soran, sohbete katılanlar olurdu.

Bu buluşmalarımızın planlaması Serap Hoca ve Aynur tarafından yapılırdı. Nerede, hangi tarihte bir araya gelineceği onlar tarafından belirlenirdi. Oldukça nüktedan ve şakacı bir kişiliğe sahip Hocamız, bu küçük ayrıntıların iç işleri bakanlarınca (eşler) üstlenilmesi gerektiğini, erkeklerin Somali, Orta Doğu sorunları, Türkiye’nin geleceği gibi önemli konularla ilgilenmelerinin uygun olacağını söyleyerek hepimizi güldürürdü. Yemek sohbetlerini, anlattığı fıkralarla kahkahalara boğan da Ergun Hoca olurdu. Üç-beş dakika içinde birkaç fıkrayı ardı ardına sıralayabilirdi. Gerçekten müthiş bir hafızası vardı ve kendi beyanına göre 250 civarında fıkra bilirdi.

Yaşamın anlamı geride unutulmaz eserler bırakmak, gönülleri kazanmak, iyi insan olarak hafızalarda yer etmekse Prof. Dr. Ergun Özbudun, amaca uygun biçimde yaşadı ve aramızdan ayrıldı.

Hocamızı saygıyla, özlemle ve rahmetle anıyoruz.

“Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”.

Mustafa Koçak, Prof., Dr., Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir