Pembe tavşanı sakın denize fırlatmayın

Pembe tavşanı sakın denize fırlatmayın

Kendimi kibre kaptırmadan, paniğe kapılmadan, serinkanlı, özgüvenli, barışçı bir tutumla… her kutlamaya katılma eğilimindeyim. “Yeni yılınız kutlu olsun” dediğim gibi “Mutlu Noeller” de diyebilirim. Düşmansız hayat projesinden yanayım ve kutlamaların düşmanlığa uzak, giderek düşmanlığı yatıştıran, silen bir tesiri olduğunu düşünüyorum. 

 

“Önemli olan, yaşamdan ne beklediğimiz değil, yaşamın bizden ne beklediğidir. Bunu, umutsuz insanlara kavratmamız gerekiyor.”

 

VIKTOR FRANKL, İnsanın Anlam Arayışı

 

ÖNCE, İYİ DİLEKLER

Yeni yıl kutlu olsun.

2024’te sıhhatle, müjdelerle, sevinçlerle yaşayasınız.

Dilerim… grameriniz kusursuzlaşsın.

Kendinizi daima emniyette hissedin.

Özgürlüğün, kamusallığın, çoğulculuğun, uzlaşmanın, elbirliğinin, dinginliğin tadına varın.

Zihin açıklığı, dikkat ve enerji diliyorum.

İtimada şayan, kalender, itaatsiz, eşitlikçi kişilerle muhatap olasınız.

İlminiz, toleransınız, özeleştiriniz, neşeniz, şevkiniz, artsın.

Adil, barışçıl, müreffeh, bereketli bir yıl geçiresiniz.

Rasyonel, eleştirel, analitik düşüncenin yeni imkanlarına kavuşasınız.

Sivil iradeniz güçlensin.

Herkesten herdaim nezaket, şefkat ve ihtimam göresiniz.

Onurlu, liyakatli, bilinçli dostlarla haşırneşir olasınız.

Feyiz alasınız, yüceltilesiniz, değişesiniz.

Dehanızla aranızdaki engeller kalksın.

Diyalogdan, şeffaflıktan, paylaşımdan, sürdürülebilirlikten, merhametten, mühendislikten, saygıdan nasibinizi alasınız.

Hak yerini bulsun.

İyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun diyarında yaşayasınız…

KITLIKTA LEZZET ARAYIŞI

[2023, 2024’e umutla bakmayı zorlaştıran, siyah-beyaz bir seneydi… 6 Şubat Depremi’nin yaraları kapanmadı. Ülkedeki her 4 kişiden 1’inin yaşadığı İstanbul’da depremi bekliyoruz ve şehir nüfusunun azaltılması, insanların tahliyesi gündemde değil… Şoke edici bir hızla yoksullaşıyoruz ve yoksullaşmanın getirdiği felaketleri [cehalet, suç, psikolojik çöküş…], bu çok yönlü yıkımdan kurtulmanın yollarını konuşamıyoruz… Gelgelelim, Yeni Arayış’ın Yayın Yönetmeni Murat Aksoy, bendenizden “umut veren” bir yazı rica etti. Bakalım, acı gerçeklerin azameti karşısında dehşete düştüğüm halde bu işin üstesinden gelebilecek miyim? Mutfak tamtakırken, misafire leziz bir ikramda bulunabilecek miyim?] 

GERÇEK UMUTSUZLAR

Türkçe’mizde ilgiye değer bir söz var: “Çıkmadık candan umut kesilmez.” Umut öyle bir şey ki, umutsuzluk arttıkça, belirginlik kazanıyor. S.J. Lec [1909-1966] “Umuttan umut kesilmez” diyordu; Jean Racine [1639-1699] ise “Gerçek umut, tam bir umutsuzluktan doğar.” Türkçe’ye dönersek, umut kelimesini olumsuz bir bağlamda kullanamadığımızı görürüz. “Umut dolu bir katil” ya da “umut veren bir hırsız” diyemeyiz mesela. Türkçe, umudun daima bir meşruiyet zemininde yeşereceğini söylüyor bize. Bu durumda, gerçek umutsuzların, gayrimeşru yollara sapanlar olduğunu biliyoruz.

Gabriel Marcel’e göre umut olumsal değil, şarttır. Umutsuzluğa kapılmak, bireyin kendi varlığını inkar etmesidir. Varlığı bir problem değil, sır olarak algılamak lazımdır… 

“Kimseye haksızlık etmeden yaşayabilir miyim?” Bu sorunun ardından hissedilir bir sessizlik gelecektir. Çenemi tutacağım. Kimseyi linç etmeyeceğim, suçlamayacağım. Korkularımın, yönünü şaşırmış bir öfke şeklinde tezahür etmesine izin vermeyeceğim. Böylece kimsenin zamanını boşa harcamayacağım…

 

OLUMLU CÜMLELER KURMAKTAN KAÇIŞ

Yeni Zelanda veya Norveç halkına hitap etmediğimin farkındayım.

Bu yazıyı yazmayı kabul ettim, çünkü bir semere elde edemeyişimizin başlıca sebebi, bana göre, olumlu cümleler kurmayışımız. Durum öyle bir hal aldı ki, şükre benzer, iltifatı çağrıştıran, umut ihtiva eden, tebessüm ihtimali doğuran bir söz sarfetmek; yalancılık, oyunbozanlık, inkarcılık… addediliyor.

Halbuki umuda, ferahlığa, sevince dair ipuçları aramak; vahameti, sefaleti, rezaleti görmezden gelmeyi gerektirmez.

Eleştirelliğimizi de eleştiriye tabi tutmalı belki? Kamu yararına varmayan eleştirinin mahiyeti sorgulanmalı?

BAŞLANGIÇ ÖNCESİZDİR

Yeni yıl, yeni ay, yeni hafta, yeni gün… hep bir ‘başlangıç’ tadı taşır.

Başlangıç ise, öncesizliğin adıdır.

Mazide çok fazla hata, yanılgı, şiddet… birikti. Kabahatin büyüğü zamanda, dönemde mi, bizde mi? “Yeni yıl bize müjdeler getirecek mi?” Haydi diyelim “Noel Baba’nın şefkati, neşesi, hediyeleri bizi kurtarır mı?” İki soruya da müspet cevap vermek müşkül. Besbelli sivil özneler olarak hayata dönmemiz lazım. Umudu kendi bünyemizden doğuracağız. Umut, edimlerimizin başkalarına fayda ve hoşnutluk vermesine mütealliktir. Kişisel çıkar ‘ummak’ ile umut arasında kalın bir çizgi var kanaatimce. Şu basit soruyu sorarak başlayabiliriz: “Kimseye haksızlık etmeden yaşayabilir miyim?” Bu soru’nun ardından hissedilir bir sessizlik gelecektir. Çenemi tutacağım. Kimseyi linç etmeyeceğim, suçlamayacağım. Korkularımın, yönünü şaşırmış bir öfke şeklinde tezahür etmesine izin vermeyeceğim. Böylece kimsenin zamanını boşa harcamayacağım…

KAYIP KUTLAMA

“Yeni yıl ile Noel farklı şeyler. Biz, yeni yılı kutluyoruz. Hıristiyanların Noel’in kutlamıyoruz…” diyor kimileri.

Ben kendi namıma, bu hassasiyetin hassas bir şekilde ele alınması gerektiği fikrindeyim. Kendimi kibre kaptırmadan; paniğe kapılmadan, serinkanlı, özgüvenli, barışçı bir tutumla… her kutlamaya katılma eğilimindeyim. “Yeni yılınız kutlu olsun” dediğim gibi “Mutlu Noeller” de diyebilirim. Düşmansız hayat projesinden yanayım ve kutlamaların düşmanlığa uzak, giderek düşmanlığı yatıştıran, silen bir tesiri olduğunu düşünüyorum.

Diyelim gemi seyahatindeydiniz. Gemi battı. Yüzerek bir adaya çıktınız. Adadaki kabile birşeyleri kutluyor, bayram ediyor. Sözgelimi tavşanları boyamışlar, palmiyeleri süslemişler, ellerinde çıngıraklarla dans ediyor gülüşüyorlar… Sizin de elinize pembe bir tavşan tutuşturdular. Sizi güle oynaya dansa davet ettiler. Ağzınıza da lokum tutuyorlar. Hangi dinin, hangi göreneğin kutlama çemberine düştüğünüzü bilmiyorsunuz. Görünen o ki bu insanlar pürneşe, alkışlarla, tamtamlarla coşuyorlar. Konuştukları dili de ilk kez duyuyorsunuz. Ne yapacaksınız? Eğlenceden kaçacak mısınız? Dans etmeyecek misiniz? Tavşanı denize mi fırlatacaksınız?..

Diyeceğim, kutlamalar birer imkandır. Barışın, itimadın, tazelenmenin… imkanı. Reddetmenin, ötelemenin, karalamanın âlemi yok.

Şu yaşımda fark ettim ki düşünceler toplumu değiştirmiyor. Başkasının fikirleri şöyle dursun, insanların değişiminde kendi dünya görüşleri, inançları, tasvip ettikleri düşünceler bile tayin edici bir etki doğurmuyor.

 

BİLETSİZ İKRAMİYE

Şu yaşımda farkettim ki düşünceler toplumu değiştirmiyor. Başkasının fikirleri şöyle dursun, insanların değişiminde kendi dünya görüşleri, inançları, tasvip ettikleri düşünceler bile tayin edici bir etki doğurmuyor. Dolayısıyla, sizi, fikirlerimle, yaklaşımlarımla daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Onun yerine, eski, demode bir fıkra anlatayım da bu yazıya ayrılan yeri doldurayım gitsin:

Jack ile Bob birlikte bir haftasonu kayağa gitmektelermiş. Kamyoneti kuzeye doğru sürmüşler. Birkaç saat sonra şiddetli tipiye yakalanmışlar ve yakındaki bir çiftliğe yönelmişler. Kapıyı açan cazibeli kadına, geceyi çiftlikte geçirip geçiremeyeceklerini sormuşlar.
Kadın “Hava çok kötü ve ben bu koca evde yalnız yaşıyorum. Fakat geçen ay dul kaldım. Sizi misafir edersem, dedikodular alır yürür” demiş.
Jack: “N’olur… Biz ambarda yatabiliriz. Tipi durur durmaz gideriz.”

Kadın insafa gelmiş; iki adam ambara yerleşmiş.
Sabah hava açmış ve iki kafadar yola çıkıp haftasonunu kayak yaparak geçirmişler.
Dokuz ay kadar sonra, Jack bir avukattan sürpriz bir mektup almış. Mektup, kayak yapmaya gittikleri haftasonu tanıştıkları güzel kadının avukatındanmış. Derhal, Bob’un yanına gitmiş: “Bob, dokuz ay önce kayak tatiline giderken çiftliğine sığındığımız güzel dulu hatırlıyor musun?”

Bob: “Evet?!”
“Geceyarısı ben uyurken sen kalkıp evine gittin, onu ziyaret ettin değil mi?”

Bob, sıkılarak “Immm, öyle oldu dostum, gittim” diye cevap vermiş.
Jack: “Ona kendi ismin yerine benim adımı söyledin, ha?”

Bob’un suratı pancar gibi kıpkırmızı olmuş: “Ah, evet… üzgünüm Jack… maalesef öyle yaptım. Neden soruyorsun?”
Jack: “Kadın ölmüş ve tüm mirasını bana bırakmış!”

Murat Menteş

One thought on “Pembe tavşanı sakın denize fırlatmayın

  1. Murat Menteş’den yine harika bir yazı. Hem bilgilendirici, hem mesaj veren, hem güldüren, hem düşündüren, beni yine şaşırtmayan bir kalem Murat Menteş. Yeni yıl umarım insanlığın vicdana sahil olacağı, birbirini anlayacağı, bilgileneceği, birbirine saygı duyan ve sevgi ile yaklaşan bir dünya halkı oluruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir