Kürt sorunu var da, PKK sorunu yok mu?

Kürt sorunu var da, PKK sorunu yok mu?

Evet, Türkiye’de konuşmasak da Kürt sorunu vardır ama Kürt sorunundan daha ağır biçimde Türkiye’nin de Kürtlerin de hayatını zorlaştıran bir PKK sorunu vardır.  Bu gerçekle Kürtlerin de yüzleşmesi ve buna itiraz etmesi zorunluluktur.

Ağır bir hafta sonu geçirdik. Birer gün arayla gelen 6’şar şehit, Türkiye’de siyasi atmosferi değiştirdi. Mecliste imzalanan ortak bildiriye CHP’nin imza atmaması, Genel Başkan Özgür Özel’e yönelik çıkış ve tepkiler, yerel seçimin hangi atmosferde geçeceğine ilişkin hayli ipucu sundu bize.

Görünen o ki, Cumhur İttifakı yerel seçime 1 Kasım 2015 seçimi öncesi iklimle gitmek istiyor.

Hatırlayalım o dönem sadece devlet/iktidar bloku değil PKK da şiddette ısrar etmiş ve 7 Haziran 2015’de ekonomik sorunların çözülmesi için o kullanan seçmen, 1 Kasım’da seçim öncesi yaratılan güvenlik sorunu kaygısı ise tercihini değiştirmişti.

Son günlerde tüm tartışmalar o günlerin provası gibiydi.

Umarız yeniden aynı oyun sahnelenmez. Şehit cenazeleri seçim malzemesi olarak kullanılmaz.

Geçmiş deneyim bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Bütün mesele yapılacaklar konusunda cesur olmak.

Bu konuda da Kürt siyasetçiler kadar tüm muhalefet partilerine ve liderlerine sorumluluk düşüyor.

KONUŞMASAK DA KÜRT SORUNU VAR

28 Şubat 2015’de Dolmabahçe’de AKP ile –o zamanki adıyla- BDP arasında imzalanan 10 maddelik mutabakat metninin üzerinden üç hafta sonra 21 Mart 2015’de Erdoğan mutabakatı tanımadığını ve çözüm sürecin de bittiğini söyledi.

İşte bugün karşımızda Cumhur İttifakı olarak duran AKP-MHP ittifakı bu günlerde doğdu ve 7 Haziran gecesi de adı konmadan bu ittifak kuruldu. Bu ittifakın “Anti-Kürt” siyasallaşmaya dayanıyor. Ve bu ortaklık esas olarak da “devlet” destekli.

Bu ittifak için makul Kürt, üst kimliği kültürel olarak Müslümanlığı kabul edenlerdir.

Makul olmayan Kürtler ise, üst kimliğini etnik olarak Kürt tanımlayanlardır.

O yüzden devlet ve bu ittifak için, Hüda-Par makbul Kürtleri, HDP/DEM Parti ise makbul olmayan Kürtleri temsil ediyor.

Bu açıdan devlet ve Cumhur İttifakı için Kürt sorunu da yok, Kürtlerin sorunu da.

Ama biliyoruz ki, Kürt sorunu konuşulamıyor. Ve konuşulamadığına için de hiçbir sorun yok olmuyor. Bastırılıyor olabilir ama bu sorunun çözülmesi anlamına gelmiyor.

2015’de de bugün de bütün bu çatışmalı sürecin temel nedeni olan Kürt sorunu. Konuşmasak da, tartışmasak da Türkiye’nin önemli sorunu. Ne yazık ki, mevcut sistem ve siyasi iklim nedeniyle konuşamadığımız konuların başında geliyor.

Bugün, iktidar/devlet bloku Kürt sorununun varlığını reddetse de, Türkiye’de ciddi bir kamuoyu ve dünya bunun varlığının da, çözüm yolunun da farkında.  Ve o yolun siyasetten geçtiği de. Bu açıkça ifade de ediliyor.  Peki bu gerçeğe rağmen PKK, neden hala şiddet eylemlerinden vazgeçmiyor?

7-8 KEZ BİTEN AMA HEP VAR OLAN ÖRGÜT

Ve bu sorun çözülmediği için de bu sorunun doğal bir sonucu olan PKK varlığını koruyor. Devlet istatistiklerine göre sayısı sürekli 5-6 bin olan PKK olduğunu varsayarsak, geride kalan 40 yılda 40 bin kişi öldüğünü düşündüğümüzde, örgütün 7-8 kez bitmiş olması gerekiyor. Ama durumun öyle olmadığı da açık.

Bu deneyim bize, PKK’nın şiddetle, güvenlikçi yöntemlerle çözülemeyeceğini açıkça ifade ediyor olmalı.

Ancak bunda ısrar bize sonunun başka yönlerinin de olduğunu gösterir ancak.

Ki bunu da 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 de yapılan iki seçim arasında artan şiddette gördük.

20 Temmuz’da iki polisin öldürülmesi (ki failler hala bulunabilmiş değil) ile başlayan şiddet sarmalı, devlet ve PKK’nın iştahlı bir savaşına döndü. Kazananın kim olduğu ise ortada.

Son günlerde yaşanan acılar, ister istemez “Aynı oyun mu sahneliyor?” sorunuzu akla getiriyor.

Bu noktada sadece devlet, iktidar blokunun değil; PKK’nın da bir terör örgütünden çok, iktidarın ömrünü uzatma yönünde gönüllü çabalarını görmemiz gerekiyor.

Evet PKK, Kürt sorunun doğal bir sonucu. Ve kurulduğu günden bu yana gerçekleştirdiği terör eylemleri ile ülkemize büyük maddi ve manevi zararlar verdi.

Bugün, iktidar/devlet bloku Kürt sorununun varlığını reddetse de, Türkiye’de ciddi bir kamuoyu ve dünya bunun varlığının da, çözüm yolunun da farkında.

Ve o yolun siyasetten geçtiği de. Bu açıkça ifade de ediliyor.

Peki bu gerçeğe rağmen PKK, neden hala şiddet eylemlerinden vazgeçmiyor?

Neden sınır ötesine çekilmiyor?

Neden silah bırakmıyor?

Bu açıdan Kürt sorununun kabulünün bir sonucu olan PKK, bugün sorunun çözülmesi önünden en büyük engel durumuna gelmiştir.

Bugün itibariye görünen o ki, birileri PKK’nın silah bırakmasını istemiyor. Bunu istemeyen sadece başka ülkeler -örneğin ABD, örneğin Rusya- olmasa gerek.

Ne yazık ki, PKK’nın varlığını kendine meşruiyet kaynağı yapan içerde de bazı güçlerin olduğu gerçeğini kabul etmek, onların da PKK’nın varlığını sürdürmek istediğini görmemek ve kabul etmek durumundayız.

PKK bugün, başvurduğun şiddet yöntemi ile Kürt sorunun demokratik zeminde konuşulmasını kolaylaştıran değil zorlaştıran bir örgüt. Sorunun çözülmesine katkı sunan değil, çözülmemesini sağlayan bir örgüt.

DEM Parti’nin PKK’ya mesafe alması, Kürt sorunun demokratik çözümün zayıflatan değil, tam tersine, güçlendiren bir adım olacaktır. Çünkü günümüzde şiddet, şiddeti kullanan her yapı, örgüt ahlaki olarak zayıflatmaktadır.

KÜRTLER KÜRTLERE KARŞI

Bu haliyle de en büyük zararı Türkiye kadar Kürtlere, Kürtleri demokratik zemininde savunan partilere veriyor.

O yüzden DEM Parti, son yaşanan terör eylemlerinden, yaşanan acılardan dolayı en çok eleştirilen, yalnızlaştırılan parti.

Bu noktada DEM Parti’nin, PKK ve PKK şiddetine mesafe alması, onu kınaması ve siyaseti daha çok savunması hepimizin en temel ihtiyacı.

PKK’nın silah aracılığıyla parti üzerinde kurduğu tüm vasiyet kurumların, kendilerine örgüt komiseri rolü biçen herkesi partinin tasfiye etmesi bir zorunluluktur.

DEM Parti’nin PKK’ya mesafe alması, Kürt sorunun demokratik çözümün zayıflatan değil, tam tersine, güçlendiren bir adım olacaktır. Çünkü günümüzde şiddet, şiddeti kullanan her yapı, kurum ahlaki olarak zayıflatmaktadır.

Bugün HDP’nin eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Edirne’de hapiste tutan, onun mahkeme kayıtlarına düşen sözlerinin değersizleştiren ve görmezden gelen sadece devlet/iktidar bokunun siyasi kararları değil; PKK’nın, onun Türkiyelileşme siyasetine itirazları ve Kürt siyaseti üzerindeki vesayetini koruma kaygılarının bir sonucudur.

Bugün Demirtaş’ı siyasi sessizliğe iten de PKK vesayetten itiraz edemeyen, mesafe alamayan siyasi partidir.

Eğer bugün DEM Parti, diğer siyasi partilerin kendilerine el uzatmasını bekliyorsa bunun yolu, üzerine kurulmak istenen şiddet vesayetine karşı çıkmasıyla olacaktır. Bu çaba, aynı zamanda siyasetin alanın genişletilmesinin de yolu olacaktır.

Evet, Türkiye’de konuşmasak da Kürt sorunu vardır ama Kürt sorunundan daha ağır biçimde Türkiye’nin de Kürtlerin de hayatını zorlaştıran bir PKK sorunu vardır. PKK şiddeti, Türkiye’ye gelen her terör haberi, şehit cenazesi Türkiye’de Kürt sorununun konuşulmasına değil Kürtlerin daha da ötekileştirilmesine, DEM Parti’nin de siyaseten yalnızlaşmasına yol açıyor.

Bu gerçekle ve sonuçlarla Kürtlerin de yüzleşmesi ve buna itiraz etmesi zorunluluktur.

Artık konuş(a)madığımız sorunların başında Kürt Sorunu geliyor. Konuşamasak da Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunu olmaya devam ediyor. Kürt siyasi hareketini temsil eden partiler Meclis’te ama biz bölgede ne yaşandığını tam olarak bilmiyor, tartışamıyoruz.

Peki temel sorun devletin güvenlik politikası mı?

Kürt sorununun çözümünde neredeyiz?

Yerel seçimler sorunu konuşmak için fırsat mı?

Cevapları arıyoruz.

Dosyanın diğer yazılarını okumak için buraya tıklayınız.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir