Özel’in Kılıçdaroğlu’ndan alacağı ders yok mu?

Özel’in Kılıçdaroğlu’ndan alacağı ders yok mu?

Bugün Özgür Özel’in önünde, Kılıçdaroğlu’na benzer bir açmaz, yani “içsel” ve “dışsal” sorunlara var. Bu noktada yapılması gereken, Kılıçdaroğlu’nun siyasi doğrularının sahiplenmek ve bu doğruların topluma aktarılması süreçlerindeki eksikliklerin giderilmesini sağlanmaktır. Sonuç olarak; Kılıçdaroğlu’nun “makro” düzlemdeki siyasi tercihleri doğru ama “mikro” düzlemdeki siyasi pratikleri hatalı olmuştur.

 

“Ama kesin olan bir başka şey de, Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin tek başına başarı için yeterli olmayacağıdır. CHP’de Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken siyaset yapma tarzının değişmesi yönünde çaba harcamasıdır. Bu, CHP’nin topluma açılması, değişen Türkiye’yi doğru okuması, demokrasi ve özgürlüklerin yanında yer alması ile başlayabilir.”

Bu satırları 15 Mayıs 2010’da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçildiği günlerde yazmışım.

Aradan 13,5 yıl gibi uzun bir zaman geçti. 

Kılıçdaroğlu bu süre içinde CHP’de önemli değişiklikler yaptı ama buna rağmen iktidar olmayı başaramadı. 

***

Her şeyden önce Kılıçdaroğlu, CHP’yi kendi kabuğundan çıkararak farklı toplumsal kesimlere açtı, farklı toplumsal kesimlerle, kimliklerle buluşturdu. Kendini anlatmaya, geçmişte eksik yapılanları, yapılmayanları itiraf ederek “doğru” politikayı izlemeye çalıştı. 

Erdoğan’ın AKP’yi “merkez parti”den bir “kimlik partisi”ne dönüştürme sürecine inat, CHP’yi kimlik partisinden biri “kitle partisi”ne dönüştürdü. 

Ve Kılıçdaroğlu 5 Kasım 2021’de, o güne kadar yaptığı her şeye bir ad koydu: “Helalleşme”. 

Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun helalleşme için verdiği örneklerin çoğunluğunda ana aktörü “devlet” olduğu olaylar olsa da; CHP’yi de, onun siyasal pratiklerini de kapsayan bir geçmişle barışma, geleceği birlikte kurma çabasının bir parçası olarak sundu bunu.

Bu açıdan Kılıçdaroğlu, siyasal sonuçlar açısından olmasa da, bir siyasi algı olarak CHP’ye karşı, özellikle muhafazakâr kesimde, var olan algısını kısmen değiştirdi. 

Ancak tüm bu çabalar Kılıçdaroğlu’nun siyaseten başarılı olmasını sağlamadı ve partisinin 38. Olağan Kurultay’ında da kötü bir finalle veda etti genel başkanlığa. 

İÇSEL VE DIŞSAL NEDENLER

Kılıçdaroğlu’nun siyasi başarısızlığının arkasında biri “içsel” diğeri “dışsal” olmak üzere iki nedeni var. 

“İçsel” nedenlerin başında, Kılıçdaroğlu’nun kişisel siyasi tercihleri bulunmakta. Kılıçdaroğlu, seçildiği tüm kurultaylarda, yakın çalışma arkadaşlarını belirlerken, hedeflediği değişimi gerçekleştirecek kadroyu oluşturmaktan ziyade, parti içi dengeleri gözetecek tercihler yaptı. Bu tercihi, en güçlü çıktığı kurultaylar da bile değişmedi. 

Ben, bunu, uzun yıllar boyunca, Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki “siyasi yalnızlığı” olarak yorumladım. 

Ancak 14/28 Mayıs seçimleri sonrası ortaya çıkan tablo, bu siyasi yalnızlığın doğal değil, tercih edilmiş bir “iradi yalnızlık” olduğunu bana gösterdi. 

Bu iradi yalnızlığın, başlık düzeyinde üretilen politikalardan ibaret kaldığını, yukarında aşağıya yeterince aktarılmadan oluşturulduğunu; dahası bu politikalar üzerine bir “güç/iktidar” mekanizması inşa edildiğini ve liderliğin de böyle konsolide edildiğini gördüm. 

Bu durumun tersine, değişim iradesi tek kişide değil de tüm çalışma kadrolarına yeterince aktarılmış ve bu politikalar bu kadrolar tarafından yeterince içselleştirilmiş olsaydı hem partinin dönüşümü daha hızlı olacaktı hem de daha geniş bir kesime ulaşma imkânı bulunacaktı. 

Ve bunun kadar önemli olan bir diğer nokta da, tercih edilen bu siyasal değişimi ete kemiğe büründürecek “kavramsal” düzlemde bir ideolojinin üretilmemesi, “anti-entelektüel” bir siyasetin sahiplenilmesiydi. 

Bu açıdan, Kılıçdaroğlu’nun siyasi başarısızlığının içsel nedeni olarak bizatihi kendi siyasi tercihleri temel rol oynadığını belirtmek gerekmektedir.

SİSTEMİN YARATTIĞI ÇARESİZLİK

Bunun yanında, başarısızlığın arkasındaki “dışsal” neden ise, Türkiye’de 2010 sonrası Erdoğan ve AKP’nin savrulduğu kimlik politikasının MHP tarafından sahiplenilmesi ve adım adım partinin MHP üzerinden devlete eklemlenmesidir. 

Bu eklemlenme ve uzlaşmanın ortak keseni ise “anti-Kürt” politikadır. 

Nihayet 15 Temmuz Kanlı Darbe Girişimi’yle birlikte oluşan siyasi iklim ve yine MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis Kürsüsü’nden müjdelediği sistem değişikliği önerisi sonrasında hayata geçen “Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi” ile Kılıçdaroğlu’nun ya da başka bir muhalefet partisinin tek başına iktidar olma imkanını ortadan kaldırdı. 

Bu andan itibaren ise kazanmanın tek yolu, toplumu ikna edecek ittifak modelleri kurmak oldu. 

Ne yazık ki Kılıçdaroğlu, bu konuda çok çaba harcasa da başarılı olamadı. 

Ne 14 Mayıs parlamento seçimlerinde muhalefet çoğunluğu kazanabildi ne de 28 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini.

ÖZEL’IN ZOR YOLU

Bugün Özgür Özel’in önünde, Kılıçdaroğlu’na benzer bir açmaz, yani “içsel” ve “dışsal” sorunlara var. 

Bu noktada yapılması gereken, Kılıçdaroğlu’nun siyasi doğrularının sahiplenmek ve bu doğruların topluma aktarılması süreçlerindeki eksikliklerin giderilmesini sağlanmaktır. 

Sonuç olarak; Kılıçdaroğlu’nun “makro” düzlemdeki siyasi tercihleri doğru ama “mikro” düzlemdeki siyasi pratikleri hatalı olmuştur.

Özel’e düşen bunlar ders almaktır. 

Bu yazı CHP’nin Gelecek Seçimi Dosyası‘nda yayımlanmıştır.
Dosyanın diğer yazıları için buraya tıklayınız.

Murat Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir