Buyurun Sayın Baerbock, buradan yakın!

Buyurun Sayın Baerbock, buradan yakın!

İsrail mantalitesi ve onun arkasındaki Batı aklı, şiddet üzerinden kendini güvenliğe alacağını sanıyor. Ama en büyük yanılgı, faşizmin hiçbir zaman güvenlik getirmeyeceğidir. Bütün mesele İsrail’in güvenliğini sağlama meselesiyse eğer, salt İsrail’in güvenliğini sağlamaya odaklanmış aklın yapacağı tek şey, yeryüzünde tek bir Filistinli dahi sağ bırakmamaktır. Buyrun sayın Baerbock, buradan yakın!

Filistinlilere sub-human yaftasında bulunan İsrail Savunma Bakanı Gallen, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada Hamas’ın Gazze’de kontrolü kaybettiğini duyurdu. Gerçekten de İsrail askerlerinin Gazze’deki parlamento binasında İsrail bayraklarıyla verdiği pozlar, ayrıca Gazze kentindeki bazı merkezî yerlerin gele geçirilme görüntüleri ilk anda Gazze’nin düştüğü izlenimini doğrular nitelikteydi. Oysa anaakım TV’lerdeki görüntüler, anlık akan ve bütünüyle yanlış olmayan bilgilerin ana amacı da zaten konuya derinlemesine vakıf olmayan kitleleri Gazze’nin düştüğüne, Filistinlilerin yenildiğine inandırmak. İsrail’in Gazze’nin merkezi yerlerini ele geçirdiği ve kontrolü eline aldığı kısmen doğru olsa da bu sadece gerçeğin bir parçasını yansıtmakta. Nitekim en tehlikeli yalan, gerçeğe en yakın olan yalandır.

İsrail’in Gazze’nin üstünde belirli bölgelerde hâkimiyet kurduğu doğru olsa da Gazze’nin bir de altı var. Kaldı ki Hamas ve İslami Cihad savaşçılarının tanklara ve İsrail askerlerine karşı düzenledikleri roket saldırıları, operasyonlar bütün hızıyla sürüyor. İsrail’in kontrolü bütünüyle ele alabilmesi için hem roket saldırılarının durması hem de her gün neredeyse onlarca İsrail askerlerinin ölümüne yol açan Filistinli savaşçıların düzenlediği saldırıların sona ermesi lazım. İsrail’in gökten ateş yağdıran ağır bombardımanına, sivil yerleşim bölgelerine düzenlenen “nazivari” saldırılara rağmen Filistinli savaşçıların aktivitesinde bir azalma görmüyoruz.

Yüzlerce İsrailli rehineyi, neredeyse içinden arabaların geçebildiği yüzlerce kilometrelik tünelleri, Hamas ve İslami Cihad’ın yer altında ya da bina kenarlarında gizlenmiş savaşçıları göz ardı ederseniz gerçekten İsrail, Gazze’yi bütünüyle ele geçirmiş diyebilirsiniz. Elindeki savaş teknolojisi sayesinde sahada ezici bir üstünlük elde etmiş görünse de zaman İsrail’in lehine işlemiyor. Tabii Batı Şeria’daki hareketlenmeleri, işgal altındaki toprakların kuzeyinde Hizbullah’la İsrail ordusu arasında giderek yükselen tansiyonu saymıyorum bile.

Dolayısıyla meselenin o kadar kolay olmadığını anlamak için dahi olmak gerekmiyor. İsrail, ilk izlenimin öneminin farkında. Önce genel dünya kamuoyunda, ardından Filistin’i destekleyen kitlelerde bir umut kırıklığı, bir yenilgi psikozu yaratabilirlerse bu dalganın Gazze’yi de etkileyebileceğini düşünüyor. Elbette İsrail, Gazze’nin üstünde uzun vadeli sayılabilecek bir hâkimiyet bile sağlayabilir ancak bunun kalıcı ve sürdürülebilir olacağından kimse emin değil ve bunun hiç de kolay olmadığının herkes farkında. 2005’te İsrail, Gazze’den keyfi nedenlerle değil, her gün üst üste aldığı darbeler ve İsrail’in işgalinin külfetinin orada kalmasından daha maliyetli olduğunu anladığı ve bu maliyete katlanamadığı için çekilmişti.

İsrail’in Hizbullah’a savaş açtığı 2006’daki Temmuz savaşında da böyle olmuş, İsrail Güney Lübnan’da birçok köyü ele geçirdiğini ilan etmesinin hemen ardından Nasrallah onlara, “Acele etmeyin, daha her şey bitmedi!” demiş ve tünellerden aniden İsrail askerlerinin karşısına çıkan savaşçılar, İsrail’e “küçük” sürprizler hazırlamıştı.

Nitekim 7 Ekim’de yaşananlar, tıpkı BM Genel Sekreteri Gueterres’in dediği gibi boşlukta meydana gelmeyip katliamlarla, işgallerle, sistematik ihlallerle geçen 70 yıllık birikimin bir sonucudur.

Velev ki İsrail’in Hamas’ı Gazze’de başını kaldıramayacak hale getirdiğini düşünelim; Gazze’de Hamas ve İslami Cihat taraftarlarının yeniden örgütlenebilmesinin imkânsız olduğunu ve gerilla savaşına kaldıkları yerden başlamayacaklarını garanti eden şey nedir? Sonra onca rehineyi sağ kurtarma gibi bir dertleri varsa (ki bundan emin değiliz) onca savaş esirini, Gazze’yi dümdüz ederek, kentin üzerinden buldozer gibi geçerek nasıl kurtarmayı planlıyorlar?

Netanyahu’nun baş etmesi gereken bir mesele de rehinelerle ilgili hem içerden hem dışardan gelen baskılar. Nitekim aile ve destekçileri, rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunmak üzere Tel Aviv’de bir protesto yürüyüşü başlattı. Gelen haberlerde protestocuların önümüzdeki günlerde Kudüs’e yürüyeceği ve burada Başbakanlık binasında birleşerek sevdiklerinin özgürlüğünü talep edeceği kaydediliyor. İsrail ordusunun önceliğinin Hamas’ı yok etmek ya da Gazze’yi dümdüz etmek değil rehineleri kurtarmak olması gerektiğini düşünen göstericiler, yakınlarının hayatları hakkında oldukça endişeliler ve bu konuda bir şeyler yapmak yerine Gazze’yi dümdüz etmekle meşgul olan Netanyahu yönetimine ağır sözler sarf ediyorlar. Gerçi bir taraftan da rehineler konusunda Washington Post gazetesine konuşan adı belirtilmeyen üst düzey bir İsrail yetkilisinin açıklamalarına göre Hamas’la İsrail arasındaki bir zamandır süren dolaylı müzakereler sonuna yaklaşmış durumda. Ancak bu anlaşma, muhtemelen 5 günlük geçici bir ateşkes için öngörülüyor, bunun kalıcı bir statüko inşasına dönük olup olmadığı konusunda net bir tablo yok.

İsrail’in soykırıma dönüşen katliamlarıyla ilgili AB ve ABD’nin özellikle son dönemde, ellerinde kanıt olmaksızın, sırf İsrail işgal yönetiminin açıklamalarına dayanarak Hamas’ın hastanelerinin altını komuta merkezi haline getirdiği yönünde açıklamalar yapmaları gerçekten inanılmaz. AB Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in Gazze’deki hastanelere ve sivil yerleşkelere yönelik saldırılarını meşrulaştırmaya yarayacak “hastane ve sivillerin Hamas tarafından canlı kalkan olarak kullanıldığı” açıklamasıyla İsrail’in güvenliği konusundaki hassasiyetini Filistinlilerden tümüyle esirgeyen Alman Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, AB ülkelerini ve Almanya’yı Gazze’deki soykırımın dizayn edicileri konumuna çoktan yükseltti. Alman Dışişleri Bakanı Baerbock, Brüksel’deki AB Dışişleri bakanları toplantısı öncesinde gazetecilere verdiği demeçte aynen şunları söyledi:

Annalena Baerbock

Çok değil bir on yıl sonra gözlerinin önünde anne ve babalarının vahşice katledildiğini gören çocukların, Hamas’tan daha radikal bir örgüt kurup kurmayacaklarını da garanti edemeyiz.

“Masum çocukların, kadınların, annelerin, ailelerin sadece acı çekmekle kalmayıp aynı zamanda öldükleri bu korkunç durumdaki dürtüyü tamamen anlıyorum. Ancak dürtüler, insanların güvenliği ve barışı gerçekten garanti altına almalarına yardımcı olmak için yeterli değil. Bir şeyler talep edenlerin, bu vahim ve korkunç durumda ateşkes talebi İsrail’in güvenliğini nasıl garanti edebilir, sorusunu da yanıtlaması gerekiyor” dedi. Yani her gün acımasızca katledilen Filistinlilerin güvenliği değil de ABD’nin en gelişmiş silahlarla donattığı savaş makinesi İsrail’in güvenliğiymiş önemli olan! Kim sağlayacakmış İsrail’in güvenliğini? O zaman bu akla göre İsrailli yasadışı yerleşimcilerin güvenliğini sağlamak için Gazzelileri Sina’ya sürmekten daha doğal en olabilir, öyle değil mi?

AB ve ABD, İsrail’deki aşırı sağcı ve katliamcı Netanyahu hükümetine verdiği desteğin kendilerinin imajına, insan hakları ve demokrasi iddialarına ne kadar zarar verdiğini bile bile bu desteği ısrarla sürdürmeleri, sivil katliamına göz göre göre sınırsız destek vermeleri akıl alır gibi değil gerçekten. Çok değil bir on yıl sonra gözlerinin önünde anne ve babalarının vahşice katledildiğini gören çocukların, Hamas’tan daha radikal bir örgüt kurup kurmayacaklarını da garanti edemeyiz. İsrail mantalitesi ve onun arkasındaki Batı aklı, şiddet üzerinden kendini güvenliğe alacağını sanıyor. Ama en büyük yanılgı, faşizmin hiçbir zaman güvenlik getirmeyeceğidir. Nitekim 7 Ekim’de yaşananlar, tıpkı BM Genel Sekreteri Gueterres’in dediği gibi boşlukta meydana gelmeyip katliamlarla, işgallerle, sistematik ihlallerle geçen 70 yıllık birikimin bir sonucudur.

Bütün mesele İsrail’in güvenliğini sağlama meselesiyse eğer, salt İsrail’in güvenliğini sağlamaya odaklanmış aklın yapacağı tek şey, yeryüzünde tek bir Filistinli dahi sağ bırakmamaktır. Buyrun sayın Baerbock, buradan yakın!

İslam Özkan, Dr., Yazar

İslam Özkan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir