Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği haftalık basın toplantısında AK Parti iktidarının ekonomi politikalarını sert sözlerle eleştirdi. Baş, “Bu ülkenin emeğiyle, alın teriyle yaşayan milyonlarca onurlu insanı adına söylemem gerekiyor: Ekmekten tasarruf olmaz! Bir tek kuru ekmeğe muhtaç ettiğiniz insanlardan tasarruf bekleyemezsiniz!” şeklinde konuştu.TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) haftalık basın toplantısı düzenledi.Erkan Baş, gündeme ilişkin açıklamalarda bulunduğu basın toplantısında ekonomi gündeminden adaletsizliklere, Can Atalay’ın tutukluluğundan Kobani Davası’nda çıkan kararlara ilişkin birçok konuya değindi.
‘MECLİS HALKLA, ÜLKE GERÇEĞİYLE BÜTÜN BAĞINI YİTİRMİŞ DURUMDA’
TİP Genel Başkanı Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:“İktidarın denetiminde toplumla, halkla, insanlarla, onların gerçek gündemleriyle bütün bağını kaybetmiş bir meclisten sesleniyorum. Normal şartlarda bir meclisten halkın sorunlarına çözüm üretmesini, en azından halkın sorunları üzerine, gerçek sorunları üzerine konuşmasını, tartışmasını, farklı fikirler geliştirmesini ve bir yol bulmasını beklediğimiz meclis maalesef halkla, ülke gerçeğiyle bütün bağını yitirmiş durumda.Bu ülkede milyonlarca emekli açlığa mahkum edilmiş, işsizlik tarihin en üst noktalarına ulaşmış ve artarak ilerliyor. İşçiler, bu işsizlik girdabında iş bulma fırsatı bulan şanslı insanlar diyelim, günde 12-14 saat çalışıp evlerine aç dönmek zorunda; çocuklarının, ailelerinin geleceğini güvence altına alma ihtimallerinin bile olmadığını kabul etmiş durumdalar. Yıllarca okumuş insanlar, meslek sahibi olmuşlar, asgari ücretin belki bir tık üzerinde bir maaşa köle gibi çalışmayı kabul ederse iş bulabiliyor, çalışabiliyor. Hepimiz için geçerli, pazara, markete, alışveriş yapmaya gidemez hale gelinmiş durumda. Gitmeyi düşünse yol parasını bile dert ediyor insanlar; bineceğimiz bir dolmuşun, otobüsün, vapurun, metronun yol parasını bile hesap etmek durumunda kalmışız.
‘BU ÜLKEDE YOKSULLUK HER GEÇEN GÜN BÜYÜYEN GERÇEK BİR SORUN’
Eskiden insanları eleştirirdik, ‘kahvede boş boş oturmak’ diye bir deyim vardı; şimdi çay parası ödeyecek durumda olmadığı için utancından kahveye bile gidemeyen insanları konuşuyoruz. Eskiden ‘Çaylar benden’ diye bir laf vardı, insanlar kahvede oturan herkese çay ısmarlarlardı; şimdi kendileri bir bardak çay içemeyecek duruma gelmişler. İnsanların yoksulluğunu, ülkenin içinde bulunduğu, bu adına ‘kriz’ denilen ekonomik durumu tarif edecek kelimeler bulamıyoruz. İktidarın buna karşı bulduğu formül tasarruf. Biraz daha kemer sıkacakmışız; ‘Biraz daha kemer sıkın, şu günler bir geçsin, sonra düze çıkacağız’… Yani 22 yıldır sürekli olarak yeni tarihler, yeni takvimler, yeni tarihler, yeni takvimler; ‘Biraz daha kemer sıkın, geçecek’… Bir tek ömrümüz geçiyor arkadaşlar, farkında mısınız? Bu arada geçen şey ömrümüz. Açlıkla, sefaletle, yoksullukla, yarını nasıl edeceğiz diye düşünerek kaybettiğimiz şey insan hayatı. O yüzden açık konuşmak lazım, net konuşmak lazım, dümdüz konuşmak lazım: Bu ülkede yoksulluk her geçen gün büyüyen bir sorun ve gerçek sorun. Bunu konuşmaktan asla vazgeçmemek, başka hiçbir gündemin bunun önüne geçmesine izin vermemek gerekir.
‘KURU EKMEĞE MUHTAÇ ETTİĞİNİZ İNSANLARDAN TASARRUF BEKLEYEMEZSİNİZ’
Ama yoksulluğun gerçek nedenini de konuşmak gerekir. Yani bu iktidarın ve bu iktidarın etrafında kümelenen bir avuç yandaşın hak etmedikleri ölçüde zenginleşmeye, milyonlarına milyonlar katmaya devam ettikleri bir tablo yoksulluğun gerçek nedenidir. Ülkenin bütün zenginliklerinin iktidarın ve iktidarın etrafındaki bir avuç para babasının, bir avuç zenginin, bir avuç sermayedarın tasarrufuna terk edilmiş olması hepimizin yoksullaşmasının nedenidir. İşte şimdi bu açıkladıkları paketler de aslında bunun itirafıdır. Büyülü bir paket açıklayacaklar, bütün sorunlar çözülecek gibi bir atmosfer yaratmaya çalışıyorlar. İnsanların boğazındaki son lokmayı da almayı tasarruf tedbiri olarak anlatıyorlar, oysa gerçek başka. Gerçek, birileri milyonlarına milyonlar katsın diye bu ülkede milyonlarca insanın yoksullaşmasıdır. Bakın denklem çok açık: Milyonlarca insan yoksullaşıyor, çünkü milyonerler milyonlarına milyonlar katıyor. O yüzden bugün başlarken burada, bu ülkenin emeğiyle, alın teriyle yaşayan milyonlarca onurlu insanı adına; işçiler, memurlar, üretici köylüler adına söylemem gerekiyor: Ekmekten tasarruf olmaz. Bir tek kuru ekmeğe muhtaç ettiğiniz insanlardan tasarruf bekleyemezsiniz!
ERDOĞAN VE ŞİMŞEK’E ‘ASGARİ ÜCRET’ TEPKİSİ: ‘ŞU ASGARİ ÜCRETLE BİR-İKİ GÜN GEÇİNİN’
Kendileri hiç hak etmedikleri halde saraylarda zevk-ü sefa içerisinde yaşıyorlar. Millet de sürünerek yaşamayı kabul etsin diye baskıyla, yalanla, korkuyla insanları ikna etmeye çalışıyorlar. Şimdi elimizde bir tek kuru ekmek kalmış, neymiş efendim? Temmuzda asgari ücrete zam yapmayacaklarmış! Milyonlarca insan bu durumda yaşamaya çalışırken ‘Temmuzda asgari ücrete zam yapmayacağız’ diye pişkin pişkin açıklama yapanlar vicdansızdır, insanlıklarını yitirmişlerdir. O kadar kolaysa Tayyip Erdoğan yaşasın bu paraya! Mehmet Şimşek, sen yaşasana bu paraya! Şu asgari ücretle bir iki gün geçinin, insanların ne çektiğini, ne yaşadığını bir hissetmeye çalışın.İnsanlık tarihi boyunca ezilenler, emekçiler, yoksullar, halk talep eder, mücadele eder talebi için. Türkiye’de insanların en büyük ortak talebi nedir? İnsan gibi yaşamak istiyoruz. Sadece ‘İnsan gibi yaşamak istiyoruz’dan ibaret hale geldi. İnsanların beklentisi bu, başka hiçbir beklenti kalmadı. Özgür yaşamak istiyorum, kaliteli yaşamak istiyorum, güzel yaşamak istiyorum, güvenceli yaşamak istiyorum, geleceğe umutla bakmak istiyorum, çocuğumun yarınlarından korkmamak istiyorum, evimde huzurlu oturmak istiyorum… Hepsini unuttuk; insan gibi yaşamak istiyoruz, nefes alıp vermek istiyoruz.Değerli arkadaşlar, bir ülkede milyonlarca insanın tek talebi insan gibi yaşamaksa, yani o ülkede milyonlarca insan ‘insan gibi yaşayamaz’ hale geldiyse, o ülkeyi yöneten iktidarın karakterini bundan daha iyi özetleyecek bir şey yoktur. Çok net. Eğer milyonlarca insan ‘İnsan gibi yaşamak istiyorum’ diye haykırıyorsa, o ülkedeki iktidar halk düşmanıdır, insana düşman bir iktidar vardır o ülkede artık. Karşı karşıya olduğumuz durum bu. Özellikle belirtmek istiyorum, bunlar yeteneksiz, beceriksiz falan da değiller; bu hafifletici bir sebep. Yani ‘Akılları basmıyor, bilmiyorlar, yetenekleri bu kadar’ değil. Gayet bilerek ve isteyerek sürdürdükleri bir yönetim anlayışıdır bu. Kendilerini, yandaşlarını zengin ettikleri ve bunun karşılığında halk ne hali varsa görsün diye resmen kaderlerine terk ettikleri bir yönetim anlayışıdır.
‘İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ, ÇÜNKÜ SİZİN İTİBARINIZ YOK!’
Geçen hafta burada basın toplantısında Mehmet Şimşek’in enflasyona ilişkin beyanlarına dair bir değerlendirme yapmıştım. Bakan demişti ki ‘Mayıs ayında enflasyon zirve yapacak, sonra enflasyon düşecek’. Ben de şöyle yanıt vermişim, ‘Bunların arsızlıkları, utanmazlıkları, hayasızlıkları mayıs ayında zirve yapacak’. Mayıs ayı bitmeden bu zirveyi test edeceklerini de bekliyorum. Haziran gibi eminim yeniden zirve yaparlar. Benim bu ifadeleri kullandığım tarih 15 Mayıs. Peki ne oldu? Ya bırakın mayıs ayını, daha benim bu sözü ettiğim hafta bitmeden, 17 Mayıs’ta Çalışma Bakanı bu zirveyi test etti. Aynen okuyorum: Kredi ve yurtlar kurumu bünyesinde yaz aylarında uygun olan yurtlar bir aylık dönemde emeklilerimizin ücretsiz kullanımına açılacak, Gençlik ve Spor Bakanlığımız bünyesindeki tesisleri ücretsiz olarak tüm emeklilerimize açma kararı aldık. Adam itiraf ediyor! Diyor ki, ‘Benim ülkemde milyonlarca emekli yaşayamayacak durumda ve ben onlara bu yurtlarda kalma imkanı tanıyacağım’. Bu insanlar o yurtlarda diyelim ki bir ay kaldılar, sonra ne yapacaklar? Geri kalan 11 ay nasıl yaşayacaklar, buna ilişkin bir öneriniz var mı? Ben bizim açımızdan söylüyorum, ‘Ekmekten tasarruf olmaz’ diyorum. Onlar ne diyorlar, ‘İtibardan tasarruf olmaz’. Bu sefer Tayyip Erdoğan’a katılıyorum, gerçekten itibardan tasarruf olmaz, çünkü sizin itibarınız yok! Siz itibarsızsınız zaten! Şu açıklamaları yapan, ülkeyi bu hale getiren herhangi bir iktidar itibardan falan söz edebilir mi? Yıllarca bu ülke için çalışmış, alın teri dökmüş insanlara sanki emekli dileniyormuş gibi davranıyorlar.
‘BAKAN BEY İŞÇİYİ, EMEKÇİYİ GÖRMEZ; FİNANS ÇEVRELERİNİ, SARAY’I GÖRÜR’
Bunlar bir taraf, bizler de başka bir tarafız. Böyle olmasa Sayın Mehmet Şimşek çıkıp ‘Yüzde 25 olan kira zammı sınırının devam etmesi için herhangi bir neden göremiyorum’ der mi ya? Görmez tabii! O işçinin, emekçinin, gençlerin ne yaşadığını bilmiyor ki, göremez! Bu bakanların hepsinin ortak özelliği sadece Tayyip Erdoğan’a bakıyor olmaları, başka yere bakmadıkları için bir şey göremiyorlar. Bakın vergi tartışılıyor. Verginin bütün yükünü emekçilere veriyorlar, o servetlerini büyütenlerin vergi verdiğini görmediğimiz gibi düzenli olarak aflar geliyor, indirimler geliyor. Ama Bakan Bey finans çevrelerini görür, zengin iş adamlarını görür, Saray’ı görür; ‘Kirayı nasıl ödeyeceğim’ diye ayın 30 günü dert çeken yoksulu emekçiyi, genci görmez tabii! Büyük şehirlerde milyonlarca insanın barınma hakkı fiilen ortadan kalkmış durumda. Yani bunlar ‘toplumun temel direği, aile’ diye demagoji yapıyorlar ama herhangi bir hanede huzur kalmamış durumda ülkede. Ya iş bulamıyor, iş bulsa ev bulamıyor, ev bulsa kirasını ödeyemiyor, ondan sonra şehrin en ücra köşelerine taşınmak zorunda kalıyor, günde 3-4 saat yollarda harcıyor, karşılığında da asgari ücret veriyor. Beyefendi de diyor ki ‘Ben kira artışlarını engellemek için bir neden görmüyorum’. E sen asgari ücreti arttırmayacaksın, dolayısıyla tüm çalışanların zaten asgari ücret ve civarında maaş aldığı bir ülkede ev sahipleri EFE-TÜFE’ye göre yüzde 60’larda zam yaptıklarında insanların aldıkları maaş kiralara yetmeyecek! Çok net bir düzen kurmuşlar: Çoğunluk çalışacak, ezilecek, sömürülecek; küçük bir azınlık zengin olacak. Biz de çok netiz: ‘Yağma yok’ diyoruz, bu düzen mutlaka değişecek, başka yolu yok!
AYM’YE ÇAĞRI: ‘CAN ATALAY İÇİN GEREKÇELİ KARAR AÇIKLANSIN’
Erdoğan Hataylıları mahsun ve garip bırakmaya doymuyor. Deprem günlerinde yardımsız, çadırsız, kepçesiz bıraktı; deprem geçti, evsiz, çadırsız bıraktı; aylar geçti, altyapısız bıraktı; her yağmurda konteyner kentleri su içinde bıraktı, günlerce elektriksiz bıraktı, aylarca enkazlara doğru düzgün müdahale edilmedi. Tüm kenti moloz, asbest, toz, toprak içinde bıraktı. Yıkılan hasar gören evleri yenileyeceğim vaatleriyle Antakya’da, Samandağ’da birçok bölgeyi rezerv alanı ilan etti. Yurttaşa hiçbir açıklama yapmadı, Hatay hep belirsizlikler içerinde kaldı. Şimdi de 2 bin 500 depremzedeyi bir kalemde işsiz bıraktı. 2 bin 500 kişi, belki de 2 bin 500 aile demek, belki 10 bin kişi demek. Hiçbir açıklama yapmadan hiç utanmadan 10 bin depremzedeyi mağdur ettiler. Tam bu aşamada bizim Hatay Milletvekilimiz, bu haksızlıkların, hukuksuzlukların devam edebilmesi için cezaevinde tutulan Can Atalay ile ilgili bir bilgiyi paylaşayım. 2 Şubat günü AYM’ye biz başvuru yapmışız, 15 gün içinde kararın verilmesi gerekiyor. 20 gün sonra, 22 Şubat’ta karar verilmiş, 5 günlük bir gecikme var. Şimdi, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı yayınlamıyor. Can Atalay’ın zaten hukuksuzca yargılandığı, hukuksuzca tutulduğu bu esaretin 110 gündür, 90 gündür devam ettirilmesi ve bu gerekçeli kararın açıklanmaması bir hak ihlali daha anlamına gelmektedir. O yüzden derhal bu gerekçeli kararın açıklanması, akabinde hiçbir hükmü olmayan Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararının ortadan kaldırılması, Can’ın tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde göreve başlaması talebimizi yeniliyoruz.
‘KOBANİ DAVASI’ TEPKİSİ: ‘TESLİM ALMAK İÇİN HAZIRLANMIŞ BİR OYUN SÜRDÜRÜLMEK İSTENİYOR’
Adaletle devam edeyim. Başından sonuna siyasi bir dava olan Kobani Davasında hiçbir vicdana sığmayacak, her açıdan siyasi olduğu belli kararlar alındı. O davada karar veren hakimlerin bunu vicdani kanaatlerine göre vermedikleri tartışmasız bir gerçek. Susturmak, sindirmek, teslim almak için hazırlanmış bir oyun sürdürülmek isteniyor. Biz bunu farklı davalardan biliyoruz. Gezi Davasında aynı hukuksuzluklar defalarca kez tekrarlandı ve bunların tümü, emekçi halkın nezdinde en küçük bir meşruiyeti olmayan kararlar, bu davaların siyasi davalar olduğunu, bunlarla teslim olmayan arkadaşlarımızı, diz çöktüremedikleri arkadaşlarımızı zindanlarda esir olarak tutmaya çalıştıklarını tüm dünya biliyor. Şimdi yetmiyor, Anayasa Mahkemesi’nin açık hükmüne rağmen ve o karara dayanarak 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen arkadaşlarımıza dönük sistematik bir tutuklama operasyonu. En son dün 27 arkadaşımız gözaltına alınmış, emniyette ifade işlemleri devam ediyor. Tüm mücadele arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerektiğini bir kez daha paylaşmak istiyorum.
CUMARTESİ ANNELERİNİN BİNİNCİ HAFTA EYLEMİNE ÇAĞRI
Van örneği çok önemlidir, Van’da hukuksuz bir adım atıldı. Ve bu adımın hukuksuz olduğu 2 gün sonra tescil edildi. Yani oradaki Van halkının seçtiği belediye başkanlarının göreve getirilmesinin engellenmesi girişimi 2 gün içerisinde Van halkının mücadelesiyle püskürtüldü ve belediye başkanları şu anda görevde ama oradaki hak gaspına karşı Van halkıyla dayanışma içerisinde olan arkadaşlarımız uyduruk gerekçelerle cezaevine atılıyor. Daha absürt ne olabilir? Yani mevcut mahkemeler bile ‘Van halkı haklıdır’ diyor. Siz o haklı olan insanların yanında durduğunuz için İstanbul’da, İzmir’de tutuklanıp cezaevine atılıyorsunuz, akıl alır bir şey değil! Cumartesi Anneleri’nin dünya çapında sürdürdüğü bir mücadele var. İktidarın, iktidarların zulümlerini, işkencelerini, katliamlarını unutturma çabalarına karşı bu hafızayı diri tutmak için bin haftadır mücadele eden Cumartesi annelerini bir kez daha saygıyla selamlıyoruz. Bu hafta bininci hafta ve Galatasaray Meydanı’nda olacaklar. Biz bu mücadelenin her zaman yanında duracağız. Cumartesi Annelerinin bu hafta gerçekleştirecekleri bininci oturma eylemine hem milletvekili arkadaşlarımız hem parti yöneticilerimiz hem de İstanbul Örgütümüz katılacak ve bu hukuksuzluk sona erene kadar Cumartesi Anneleri’nin mücadelesinin içinde, yanında olmaya devam edeceğiz.”
Yorum Yazın