Türkiye’nin makroekonomik istikrar problemi…

Türkiye’nin makroekonomik istikrar problemi…

Türkiye makroekonomik sorunlarının üstesinden gelmeden, ekonomik istikrar sağlayamaz, nitekim şu anda Türkiye ekonomisi, tedavi altında ve kemoterapi (faiz politikası) almaktadır. Türkiye ekonomisinin bağışıklık sistemini güçlendirmek için, içsel ve dışsal etkenler dikkate alınarak bir politika seti oluşturulmalıdır.

Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik sorunları; işsizlik, enflasyon, reel ekonomik büyüme, gelir dağılımı adaletsizliği, bütçe açığı, tasarruf açığı, cari açık, döviz yetersizliği, dışa bağımlılık problemi…vb. Bu sorunlar birbirinden bağımsız değildir. Aksine, birbirini besleyen sorunlardır.

Makroekonomik problemlerle mücadele etmek için oluşturulan ekonomi politikaları, tek yönlü olmamalıdır. Çünkü makroekonomik problemler çoklu faktörden beslenmektedir. Bu faktörleri içsel faktörler ve dışsal faktörler olarak iki başlıkta ele alabiliriz.

Türkiye özelinde, makroekonomik problemlerin bazı içsel faktörlerini şöyle sıralayabiliriz;

  • Sosyal ve ticari ilişkileri düzenleyen hukuk sistemi, üretim için özgür ve güvenilir bir yatırım ortamı sağlar.
  • Bir ülkenin varlığını oluşturan vatandaşların her bireyinin erişebildiği kaliteli bir eğitim sistemi, üretim için yeni fikirlerin doğmasını, verimlilikte artış için yetenekli bireylerin yetişmesini sağlar.
  • Kaliteli bir eğitim sisteminin kurgulanması ve başarılı bir şekilde uygulanabilmesi de yetişkin eğitimine bağlıdır. Bu nedenle, yaşam boyu sürekli eğitim programlarının geniş halk kitlelerine açılması gerekmektedir.
  • Türkiye’de ekonomi tamamen özel sektörün faaliyetlerine bırakılmıştır, ancak firmaların yapılanması ve kurumsallaşmasına yönelik tecrübeler yetersizdir. Bu nedenle, birçok firma ülke ekonomisi için bir yük hâline gelebilmektedir. Firmaların kurumsallaşmasına yönelik kamu otoritesinin yönlendirmesi gereklidir.
  • Türkiye’de finansal sistemi oluşturan kurumların, ticari ve kâr ilişkileri çerçevesinde, hareket etmeleri anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, asli görevlerinin reel sektörün işleyişi ve ülkenin finansal bağımsızlığını korumak olduğu da unutulmamalıdır. Finansal sistemdeki kurumlar yüksek kârlar elde ederken, firmaların faaliyetlerini sürdürmeleri ve bireylerin zorunlu (konut, eğitim, evlilik gibi) ihtiyaçları için gerekli olan finansa ulaşamamaları makroekonomik problemlere yol açar. Bu nedenle, finansal sistemin yeniden kurgulanması gerekmektedir.
  • Makro ekonomik problemlerin en önemli boyutu da verimliliğe dayalı olmayan üretim yapısıdır. Verimlilik, sadece teknik bir kavram değildir, aynı zamanda üretim ilişkilerinde yer alan her bireyin motivasyonudur. Son üç yıllık zaman zarfında, kıdem ve kariyer basamakları arasındaki ücret dengesizliği artmıştır. Bu durum sosyal ilişkileri ve üretim sürecindeki motivasyonu negatif etkilemektedir. İşletme yönetiminin insan kaynağına yönelik yaklaşımlarına yönelik kamu otoritesinin eğitim programlarıyla yönlendirmesine ve kriz dönemlerinde çalışanların korunmasına yönelik işletme bünyesinde özel bir fon ayrılması zorunlu hale getirilmesine ihtiyaç vardır.

Türkiyede ekonomi tamamen özel sektörün faaliyetlerine bırakılmıştır, ancak firmaların yapılanması ve kurumsallaşmasına yönelik tecrübeler yetersizdir. Bu nedenle, birçok firma ülke ekonomisi için bir yük hâline gelebilmektedir. Firmaların kurumsallaşmasına yönelik kamu otoritesinin yönlendirmesi gereklidir.

Türkiye özelinde, makroekonomik problemlerin bazı dışsal faktörlerini şöyle sıralayabiliriz;

  • Küresel ekonomik sorunların devam ettiği bir dönemdeyiz. Bu durum, Türkiye’nin ihracatı, turizmi ve yabancı yatırımcılar açısından olumsuz değerlendirilebilir. Böylece, ihracata dayalı büyümenin, dışa bağımlılığı yüksek bir ekonomi hâline gelen Türkiye için, yurtiçi kaynaklara yönelmesini ve dış ticaret partnerlerinde çeşitlendirmeye gitmesini gerektirmektedir.
  • Türkiye’nin yükselen Hindistan ekonomisini gözardı etmemesi gerekmektedir. Hindistan ve Çin ekonomisi önümüzdeki yüzyılda hem Pazar bakımından hem de üretim merkezleri olma konusundaki üstünlüklerini koruyacaklardır. Avrupa ile Asya arasındaki köprü konumundan yeterince yararlanabilmesi için, dış ticaretin yönü iyi okunması ve yurtiçi firmaların küresel gelişmeler konusunda eğitilmesi gerekmektedir.
  • Asya ülkelerindeki ekonomik yükselme, AB ve ABD firmalarına rağmen değil, tam tersine batı ülkelerinin firmalarının katkılarıyla olmaktadır. Her ne kadar Asya – ABD- AB arasında ticaret savaşları yaşanıyor olsa da rasyonel siyasi bakış açısı; güç dengelenmeleri sağlayacaktır.
  • Batının ekonomik gücünü ve stratejik üslerini güçlendirmek üzere, 2000 yılından sonra başlattığı vekâlet savaşlarını sürdüreceği ve böylece Ortadoğu da İran’ın konumunu da zayıflatmaya yönelik istikrarsızlığa neden olma politikalarını sürdürecektir. Türkiye’nin bu durumda, denge politikasına önem vermesi ve tarafsızlığını koruması gerekmektedir.
  • Türkiye’nin enerji, tarım ve hayvancılık politikasında dışa olan bağımlılığını bitirmesi gerekmektedir. Çünkü önümüzdeki yıllar, gıda ve enerji güvenliği büyük bir önem arz edecektir. Bu konuda kamunun yurtiçi firmalarla iş birliği yaparak, arz – talep dengesine bırakılmadan, bu sektörlerin stratejik sektör olarak ele alınması gerekmektedir. Çünkü uluslararası dengede, birincil sorun olarak, gıda krizi kapıdadır.

Sonuç olarak, Türkiye makroekonomik sorunlarının üstesinden gelmeden, ekonomik istikrar sağlayamaz, nitekim şuan da Türkiye ekonomisi, tedavi altında ve kemoterapi (faiz politikası) almaktadır. Türkiye ekonomisinin bağışıklık sistemini güçlendirmek için, içsel ve dışsal etkenler dikkate alınarak bir politika seti oluşturulmalıdır.

Erdem Bağcı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir