Türkiye’de enflasyon sorunu

Türkiye’de enflasyon sorunu

Türkiyede üçüz açık problemi devam ettiği sürece, her 10 yılda bir enflasyon ve işsizlik gibi makroekonomik problemler tekrar yaşanmaya devam edecektir. Sürdürülebilir istihdam sağlayan ekonomik büyüme düzeyine erişim mümkün olmayacaktır. 

TÜİK verilerine göre, TÜFE’deki (2003=100) değişim 2023 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre %3,28, bir önceki yılın Aralık ayına göre %60,09, bir önceki yılın aynı ayına göre %61,98 ve on iki aylık ortalamalara göre %53,40 olarak gerçekleşti.

Ana harcama gruplarına göre, TÜFE’deki değişime bakıldığında; bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup %37,54 ile konut oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %92,86 ile lokanta ve oteller oldu.

Ana harcama gruplarına bakıldığında konut, giyim, ayakkabı, haberleşme, eğlence, kültür, ev eşyası harcama gruplarında fiyat hareketlerinin diğer harcama gruplarına göre daha az yükseldiği görülmektedir. Bu sektörlerde tüketicilerin talep daralmasıyla cevap verebildikleri, talep-fiyat esnekliği göreceli yüksek olduğu için, fiyat hareketleri sınırlı kalabilmiştir. Ancak eğitim, sağlık, gıda, içecek gibi talep-fiyat esnekliği düşük olan ürünlerde fiyatların ortalama %70-80 arasında olması endişe vericidir. Bu durum enflasyonda aşağıya doğru bir katılaşmaya işaret etmektedir. Diğer bir ifade ile, enflasyonun düşürülmesi için eğitim, sağlık, ulaşım gıda gibi harcamalarında daralma gerektirecektir. Özellikle eğitim, sağlık ve gıda gibi harcamalardan vazgeçiş, uzun vadede etkileri telafi edilemeyecek sonuçlara yol açabilir.

Peki, yükselen enflasyonun tahribatları, yapılacak ücret artışlarıyla telafi edilebilir mi?

Türkiye’de tecrübe edildi ki asgari ücrete yapılan zamlar doğrudan mal ve hizmet fiyatlarına misliyle yansımaktadır. Bu durumda, asgari ücret zammıyla emek kesiminin hayat standartlarının artırılamadığı anlaşılmıştır. Ücret zamlarının 2-3 aylık bir etkisi olduğu daha sonra tekrar ücretlerin hızla eridiği anlaşılmıştır.

Enflasyon kontrol altına alınmadan, yapılacak ücret artışlarının emek kesiminin geçim sorununa çözüm olamayacağı gerçeğinden hareketle, enflasyon-ücret zammı sarmalının kırılması gerekmektedir.

Ekonomi otoritesi enflasyon ile mücadelede faiz aracını kullanarak, gerekli müdahale adımlarını atmıştır, ancak arkasından yapısal reformlar gelmez ise, yüksek katma değerli ürünlerin üretimi için gerekli piyasa koşulları oluşmaz. Bu durumda, Türkiye cari açık, bütçe açığı ve tasarruf açığı sorunlarını çözemez.

ENFLASYON-ÜCRET ZAMMI SARMALI NASIL KIRILABİLİR?

  1. Asgari ücret artış oranı, mal ve hizmet üretim ve sunumunda referans alındığından, talep esnekliği düşük ürünlerde talep daralması fiyatları düşürmeyeceği için, asgari ücret artışının beklenen enflasyon oranını aşmaması gerekmektedir.
  2. Asgari ücret ile çalışan kesimin yaşam maliyetlerinin düşürülmesine yönelik yasal düzenleme yapılmalıdır; bu düzenleme ise bütçeye yük getirecektir. Dolayısıyla bu düzenlemenin geçici olması gerekmektedir.
  3. Uzun vadede, asgari ücretle çalışanların sayısının azaltılması ve yaşam maliyetlerinin düşürülmesine yönelik kamunun doğrudan piyasayı düzenleyici ve denetleyici rolünü yerine getirmesi gerekmektedir.
  4. Enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için, üretici fiyat endeksinin üzerinde bir değerleme artış oranı belirlenmemelidir.
  5. Üretimde dışa bağımlılığın azaltılması için, girdi üretiminde öncü sektörler seçilmeli ve desteklenmelidir.
  6. Gıda, eğitim ve sağlık sektörlerinde, kamu otoritesinin piyasaya doğrudan aktör olarak girmesi ve bu sektörlerdeki üretim yerli girdilerle yapılarak; bu sektörlerin enflasyona etkisi azaltılmalıdır.

Daraltıcı para politikasıyla atılan doğru adımların sonucunda, Türkiye hakkında olumlu raporlar gelmeye başlanmıştır. Bu olumlu gelişmelerle birlikte; yapısal sorunlar için atılacak adımlar da atılırsa; Türkiye ekonomisinde kalıcı çözümler üretmek için fırsat olacaktır.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından yayımlanan, piyasa katılımcıları Kasım 2023 anketinde, yıllık TÜFE beklentilerindeki gelişmeler grafiğine bakıldığında faiz artışları sonucu;

Katılımcıların cari yıl sonu tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 68,01 iken, Kasım 2023 döneminde yüzde 67,23’e gerilemiştir.

Katılımcıların 12 ay sonrası (2024 yılı içi için) TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 45,28 iken, Kasım 2023 anket döneminde yüzde 43,94’e gerilemiştir.

Katılımcıların 24 ay sonrası (2025 yılı için) TÜFE beklentisi ise, önceki anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 25,82 iken, Kasım 2023 yüzde 25,09’a gerilemiştir.

(Grafik 1)

Piyasa katılımcılarının beklentileri değerlendirildiğinde enflasyonun önümüzdeki 2 yıl boyunca da yüksek seyredeceği anlaşılmaktadır. Bu durum, yüksek faiz politikasının uzun bir süre yüksek seyretmesi gerektiğini ifade eder.

Nitekim, aynı ankette piyasa katılımcıları, BİST Repo ve Ters-Repo Pazarı’nda oluşan cari ay sonu gecelik faiz oranı beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 33,22 iken, bu anket döneminde yüzde 37,71 olmuştur. TCMB bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı cari ay sonu beklentisi ise bir önceki anket döneminde yüzde 33,68 iken, bu anket döneminde yüzde 37,80 olarak gerçekleşmiştir.

Yüksek faiz politikasıyla talebin baskılanması, doğal olarak; refah düşüşüne yol açacaktır. Diğer bir ifade ile, makroekonomik denge için bir bedel ödenecektir.

Ekonomi otoritesi enflasyon ile mücadelede faiz aracını kullanarak, gerekli müdahale adımlarını atmıştır, ancak arkasından yapısal reformlar gelmez ise, yüksek katma değerli ürünlerin üretimi için gerekli piyasa koşulları oluşmaz. Bu durumda, Türkiye cari açık, bütçe açığı ve tasarruf açığı sorunlarını çözemez.

Türkiye’de üçüz açık problemi devam ettiği sürece, her 10 yılda bir enflasyon ve işsizlik gibi makroekonomik problemler tekrar yaşanmaya devam edecektir. Sürdürülebilir istihdam sağlayan ekonomik büyüme düzeyine erişim mümkün olmayacaktır.

Erdem Bağcı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir