Milletlerin zenginliğinden insanlığın zenginliğine

Milletlerin zenginliğinden insanlığın zenginliğine

Sorulması gereken soru şudur: Bütçe Açığı, Tasarruf Açığı, Cari Açık veren bir ekonomiyi kısa süreli yabancı kapital ile finanse etmek çözüm mü? Bu sorunun cevabı gayet nettir: Çözüm değildir. Ancak, Türkiye uzun yıllardır, temel ekonomi politikalarında hiçbir değişime gitmeden üçüz açık problemini yabancı sermaye ile finanse etmeyi sürdürmüştür. Bu nedenle de ekonomik problemler kronikleşerek devam etmiştir.

 “Milletlerin Zenginliği” kitabı yazılalı iki asır oldu, artık milletlerin zenginliğini değil, insanlığın zenginliğini konuşma vaktidir…

İnsan doğuştan iki temel üretim faktörüne sahiptir: Bunlardan birincisi “emek”; ikincisi ise, “doğal kaynak”tır.

Bu nedenle, temel üretim faktörleri emek ve doğal kaynaktır. Üretim faktörleri olarak kabul edilen sermaye, girişimcilik ve teknoloji ise rev üretim faktörleridir.

Çünkü bu türev üretim faktörleri, “Emek” ve “Doğal kaynak”ların etkin kullanımdan elde edilen “artık değer”den oluşmaktadır.

Şimdi Türkiye ekonomisinin uzun yıllardır içinde bulunduğu darboğazı konuşabiliriz:

 Sorulması gereken soru şudur: Bütçe Açığı, Tasarruf Açığı, Cari Açık veren bir ekonomiyi kısa süreli yabancı kapital ile finanse etmek çözüm mü?

Bu sorunun cevabı gayet nettir: Çözüm değildir. Ancak, Türkiye uzun yıllardır, temel ekonomi politikalarında hiçbir değişime gitmeden üçüz açık problemini yabancı sermaye ile finanse etmeyi sürdürmüştür. Bu nedenle de ekonomik problemler kronikleşerek devam etmiştir.

Bu sorunu; para politikası araçlarıyla, daha açık bir ifade ile, faiz politikasıyla çözmek mümkün mü?

Bu sorunun cevabı da gayet nettir: Çözüm değildir. Çünkü üçüz açık yaşayan ekonomilerde, maliyet enflasyonu ile işsizliğin aynı anda görülmesi sorunu, diğer bir ifade ile durgunlukta enflasyon sorunu olarak bilinen stagflasyon sorunu oluşmaktadır.

Daraltıcı politikalar ise, talep enflasyonu için kullanılacak politikalardır; maliyet enflasyonunun yaşandığı bir ekonomi de daraltıcı para ve maliye politikası tek başına çözüm olmayacaktır.

Daha açık bir ifade ile sert faiz artışları da tek başına çözüm olmayacaktır.

Çünkü, yaşanan enflasyonun en önemli nedeni girdi maliyetlerindeki artıştır; sadece talepteki artış değildir.

Peki öneri/çözüm nedir?

Çözüm, insanlığın zenginliğinin kaynaklarındadır. Emek ve doğal kaynaklarımızın etkin bir şekilde kullanımının ortamı hazırlanmalıdır.

Bu ortam nasıl hazırlanacaktır?

Sorunun cevabını çok boyutludur, bu nedenle bölümler halinde sunmaya çalışacağım.

 Bugünkü yazımızda ilgili meselenin ilk bölümünü ele alacağız: Yaşam maliyetlerinin makul düzeye çekilmesi.”

 Yaşam hakkının ekonomik boyutu; tarım, enerji, ulaşım, barınma, eğitim ve sağlık sektörlerine dayanmaktadır. Bu sektörler, yüksek katma değerli ürünleri üretebilmek için gerekli olan stratejik sektörlerdir.

 YAŞAM MALİYETLERİ NASIL MAKUL DÜZEYE ÇEKİLİR?

Yaşam hakkı her canlının doğal hakkıdır” düşüncesiyle devletlere önemli görevler düşmektedir.

Yaşam hakkının ekonomik boyutu; tarım, enerji, ulaşım, barınma, eğitim ve sağlık sektörlerine dayanmaktadır. Bu sektörler, yüksek katma değerli ürünleri üretebilmek için gerekli olan stratejik sektörlerdir. Örneğin fabrikada çalışan bir işçi gıda, barınma ve ulaşım maliyetlerini finanse edebilecek bir gelire sahip olamaz ise, üretim motivasyonunu kaybedecektir. Bu durum, verimlilikte düşüşe neden olacaktır. Katma değer üretimi gerçekleşemeyecektir…

Tarım, enerji, ulaşım, barınma, eğitim ve sağlık sektörlerinde piyasa başarısızlığı yaşanmaktadır.

Bu nedenle, devletin bu sektörleri yeniden düzenlemesi gerekmektedir,

Eğer, tarım sektöründe, bir üretici kilosunu 5 TL ye limon satamadığı için ağaçlarını kesmek zorunda kalıyorsa; pazarda da limonun kilosunu 40 TL ye alamıyorsa; burada piyasa mekanizmasının başarısızlığı söz konusudur, kamunun müdahale etmesi meşrudur….

Peki, böyle bir durumda kamu müdahalesi nasıl olacaktır?

Öncelikle, kamunun tarım sektöründeki üreticiden-tüketiciye ürünlerin geçiş zincirini kısaltması gerekmektedir.

Bu zincirin nasıl kısaltılacağı sorusu gündeme geldiğinde, hemen anlaşılmaktadır ki lojistik sorunu yaşanmakta ve üretici kolay bir şekilde pazara erişememektedir, doğal olarak tekelci bir yapı oluşmaktadır.

Eğer, raylı sistemlere önem verilirse, illerin birbirine daha az maliyetle lojistiği sağlanırsa ve bu konuda kamu sektörü fiili rol alırsa bu, kolay çözülecek bir sorundur.

Aksi takdirde, tarım sektöründe kamunun verdiği parasal destekler, bir sonuç doğurmayacaktır.

Tarım sektöründeki sorunlar sadece lojistik sorunundan oluşmamaktadır; aynı zamanda doğru yerde doğru tarımın yapılması için ziraat fakültelerinden yararlanılması ve kamunun tüm tarım alanlarını analiz edecek bir aktif rol üstlenmesi zaruridir.

Tarım sektöründe kullanılan girdilerin yurtiçi üretim oranı arttırılmalıdır. Bunun için yapılması gereken ise, entegre üretim sistemlerinin kurulmasıdır. Tarım ve hayvancılık sektörü hem dünyada hem de ülkemiz bir “beka” sorunu olarak karşımıza çıkmış durumdadır. Ancak tarım konusunda birçok ülkeye göre çok şanslı bir durumdayız; bu şansı sadece rasyonel politikalar güdüldüğü takdirde kullanabilecektir.

Erdem Bağcı

5 thoughts on “Milletlerin zenginliğinden insanlığın zenginliğine

  1. Saygıdeğer hocamız son yıllarda yaşadığımız ekonomik sorunların en çarpıcı yönlerinin altını çizmiş teşekkür ederiz.Maliyetleri düşürme anlamında raylı taşımacılığın önemini vurgulamış bende ek olarak deniz taşımacılığınin da önemli olduğunu hatırlatmak isterim zira karayolu tasimaciligina göre seksene bir oranında daha ucuz. Sevgiler, saygilar

  2. Türkiyenin dışa bağlılığının bi an önce bırakılıp kendi üretimini yapması kanatinde olmasını çok ince ve net ifade etmiştir. Üreticinin hakları malasef korunmadığı için ortada aracının serbest satış fiyatının istediği fiyata satması üreticinin para kazanamadığı bi ülkede aracı kazanıyorsa üretimde biter üretim biterse dışa bağlılık iyice artar devletin bu konuda eski faturalı fiyat sistemini getirmesi gerekiyor örneğin antalyada sera sisteminde domates yetiştiren bir vatandaşımız seradan domatesin kilosunu 2 liradan hale satıyorsa haldende 7 liradan pazarcı 7 liraya alıyorsa pazarda kilosu 30 liraya satılırsa vatandaşımız o domatesi yiyemez ve bunun sorumlulluğunu devlet başından def etmek için kışın domatesmi vardı yemeyin derse taviz verirse bu sefer temel ihtiyaçlarda da fırsatçılar tepesine biner. Herşey başını alıp gider Benim düşüncem şu ben ekonomiyi bir insan vücuduna benzetiyorum nasıl mı eğer organlarımızdan biri görevini yapmazsa (iflas etme ) diğer organlar da yavaş yavaş iflas etmeye başlar görevini yapmamaya yeltenir ekonomide birbirine bağlıdır eğer bi üreticinin ve tüketicinin hakkını koruyamıyorsa devlet yada yetkili merciler o ülkedede kimse üretim yapmaz ve dışa bağlı okuruz dışa bağlı olursak kendi tl mizden değil kur üzerinden ödeme yaparız ve kendi paramız değer kaybetmeye başlar ve yenik düşeriz omurgamız kırılır ekonomiyi ayakta tutan şey omurgadır yorumlarınız çok güzel emeği geçen herkese çok teşekkür ederim saygılar..

  3. Yaşam gittikçe zorlaşıyor. Ekonomi yerlerde. Karşılıksız aldığımız tek şey oksijen onuda toz bulutları sarmış .
    Kaleminize sağlık Erdem bey.

  4. Değerli Hocam elinize sağlık. Lojistik zinciri ve Tarımsal ürünlerinin maliyetlerinde “beyaz enerji” olarak isimlendirilen (rüzgar, güneş gibi) alternatif enerji kaynaklarının kullanılmasınında devletin proaktif olarak yer alması teşvik edici politikalar geliştirmesi gerekmektedir.sevgi ve saygılarımla

  5. Erdem hocamızın tespit ve önerileri, ekonomiyi kalkındırmak için özellikle üretimin önemini ve üretim süreci için önemli ve ilgili hususları açıklamıştır.
    Hocamıza değerli tespit ve önerileri için saygılar ve teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir