Yeni Anayasa’ya doğru: Fransa yarı başkanlık sistemi

Yeni Anayasa’ya doğru: Fransa yarı başkanlık sistemi

Hukuk sistemleri kanunları ve mevzuatı kullanarak ahlaki ve dini normlara müdahale etmeye başladığında, esasen din ve vicdan hürriyetini çoktan özel alana hapsetmeye başlamıştır. Dolayısıyla anayasacılık çalışmalarının ruhu, adalet ve eşitlik olmalıdır. Kurumları temsil eden fertler de birer beşer olduğuna göre, kesinlikle kurumsal kontrol-denge anayasaların en temel saç ayaklarından biri olarak hep dikkate alınarak hareket edilmelidir.

Günümüz dünyasında, hükümet yani yönetim sistemleri milletlerin ve toplumların daha adil ve eşit bir şekilde temel hak ve hürriyetlerini en üst düzeyde korunabilmesi için kurumsal kontrol-denge esasına dayalı olarak inşa edilmeye çalışılır. Sistemler; anayasalar, kanunlar ve ordularla değil, milletin fertlerinin onların varlığına inanmasıyla korunur. Bir ülkede yaşayan kişiler huzur ve sulh içinde yaşayıp adalete her an ulaşabiliyorsa o sistemin ömrünün daha uzun olması beklenen bir durum olacaktır. Diğer bir ifadeyle, adil bir sistemi kurup devam ettirebilecek kurumsal kontrol-denge mekanizmaları inşa edilmişse ve eksiklikler veya aksaklıklar görüldüğünde de çareler ve çözümler üretebilen yollar açıksa, fertlerin sisteme güveni tazelenerek devam edecektir. Bir ülkede ferdiyetçilik ne kadar güçlü ise ve de destekleniyorsa, o ülkenin her alanda daha da ileri gitmesinin önü bir o kadar daha açılmış olacaktır. Fakat iktidarı elinde tutan elitist kadrolar, adalet ve eşitlik anlayışını en son tahlilde kendi ekibindeki kişilere uygulanamaz hale getiriyorsa, yani sistemin dokunulmazları (untouchables) denilen ve kanunları işletmeyerek hukuksuzluğa zemin hazırlanıyorsa, o sistemin de “İlahi Adalet” gereği fazla bir ömrü olmayacaktır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye gibi Batılı anlamda formatlanmış veya formatlanmaya çalışılan ülkelerde siyasi partilere aşırı bağımlı ve bağlı olmak, ferdiyetçiliğin önünü tıkayan en önemli engellerden biri olsa gerektir. Bu noktada milli ve yerli kültürümüzden ve İslam’ın hür ferdiyetçi anlayışından istifade edilmesi şarttır. Son olarak, milletin meclisinde milleti liyakatle temsil edecek fertlerin olmasının yolu da, “dar bölge seçim sistemi”nden geçtiği de bilinen bir gerçektir.

Milletin yönetime katılımı ise referandumlardan daha çok halk girişimi (insiyatifi) modellemeleriyle sağlanmalıdır. Sistemler açık, dürüst ve şeffaf olmalıdır. Kurumsal yapılar, dürüstlük (hesap verilebilirlik) ve şeffaflığı sağlayacak (açık olma) araçlara önem verilerek inşa edilmelidir. Hem fertler hem kurumlar için kurumsal kontrol-denge mekanizmalarını kurmak kaçınılmaz bir gerekliliktir. İslam hukukunun ruhuna ve uygulamasına aykırı olan “hikmet-i hükümet” gibi anlayışların arkasına saklanmadan adil ve eşitlikçi yönetimi sağlayan araçların neler olduğuna ve olabileceğine dair araştırmalara devam edilmelidir. Devlet insan için vardır; insan devlet için değildir. Kutsal olan, Allah ve Resulu Hz. Muhammed (s. a. v.)’in ifade ettikleridir. Unutulmasın ki: “Örten ve/ya aldatan, bizden değildir!” Malum olduğu üzere, günümüzde Batılı anlamda demokratik hükümet sistemi olarak dünya üzerinde iki çeşit model vardır: Başkanlık ve parlamenter hükümet sistemleri. Bir de bunların arasında yer aldığı kabul edilen yarı başkanlık hükümet modeli bulunmaktadır. Bu yazımızda bu modelin en önde gelenlerinden biri olarak kabul edilen Fransız yarı başkanlık hükümet sisteminin doğuşu ve işleyişini ele almaya çalışacağız.

Fransız İhtilali’nden sonra Fransa’nın tarihi, sistemi sahiplenen statükocu monarşi destekçileriyle, buna karşı çıkan liberal burjuva, sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesine şahitlik etmiştir.

FRANSIZ CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞU

Fransız siyasetinin tarihsel geleneklerinden kaynaklı olarak cumhurbaşkanının yetkilerinin başbakana göre daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Cumhurbaşkanı başbakanı seçer, bakanlar kuruluna başkanlık eder. Milletlerarası anlaşmaların tamamını müzakere eder. Referanduma karar verebilir. Fakat iç politika kararları, başbakan tarafından onaylanmak zorundadır. Denilebilir ki yine de Fransa’da en güçlü siyasi kurum cumhurbaşkanlığı makamıdır.

Fransız İhtilali’nden sonra Fransa’nın tarihi, sistemi sahiplenen statükocu monarşi destekçileriyle, buna karşı çıkan liberal burjuva, sosyal demokratlar ve sosyalistlerin mücadelesine şahitlik etmiştir. İhtilalin hemen ardından 1791 yılında, ilk yazılı Fransız Anayasası kabul edilmiştir. Montesquieu ve Rousseou’dan etkilenen bu anayasa; milli egemenlik, seçimler, kuvvetler ayrılığı ilkeleri ve anayasanın dilbacesine milli egemenliğin tek olup, bölünemez, devredilemez ve dokunulamaz niteliğiyle millete ait olduğu ifadesini koymuştur. 1791 anayasasıyla milli egemenlik, meclis ve kral arasında paylaştırılmıştır.  Meclis, yasaları yapıp denetleyecek (yasama organı), kral (artık monark olmuştur) ise yapılan kanun ve düzenlemeleri uygulamakla sorumlu olacaktır (yürütme organı).

1791 Fransız Anayasası’yla, Fransa artık meşruti yönetime geçmiştir. Fakat, bu yönetim şekline Prusya ve Avusturya karşı çıkarak kralın yetkilerinin iadesi için Fransız yönetimine karşı savaş açmıştır. Fakat, netice değişmediği gibi, kralın düşmanla iş birliği yaptığı tespit edilerek Prusya’ya kaçarken yakalanmış ve giyotinle idam edilmiştir (Böylece Bourbon Hanedanlığı’nın yönetimi geçici olarak sona ermiştir). I. Cumhuriyet’in ilk üç yılında Jakoben denilen “Anayasanın Dostları Derneği” şeklinde oluşmuş eşitlikçi grup meclisi de kontrolünde tutmuştur. Bu grup, terör hareketlerine göz yumarak, yanı sıra korku ve ölümlerin yaşandığı bir dönemin oluşmasına destek vererek aristokrat sınıfını giyotinden geçirmiştir. Jakobenler, meclis şeklinde Dominikan Kilisesi olan Aziz Yakup’da toplanıp yönetimi oradan gerçekleştirmişlerdir. Korku ve ölümlerle, yani terör yöntemiyle halkı “daha mutlu bir geleceğe taşımak” iddiasıyla zorla kendi prensiplerini dikta ettirerek dönüşüm sağlamak istemişlerdir. Ancak 1795 yılında oluşturulan daha geniş katılımlı burjuva meclisiyle “Jakoben Terörü” sona erdirilebilmiştir. 1795-1799 yılları arasında yol gösterici bir anayasa hazırlanarak getirilen düzenlemelerle öncelik olarak terör sona erdirilmeye çalışılmıştır. 1799 yılında General Napoleon Bonaparte, darbe ile yönetimi ele geçirip yeni bir yönetim oluşturunca, I. Cumhuriyet Anayasası da sona ermiştir.

1804 yılında Napoleon kendisini imparator ilan ettirmiş ve yönetimi 1815’e kadar devam etmiştir. 1815’de statükocu monarşi taraftarları eski krallığı yeniden inşa edip Bourbon Hanedanlığı’nı tekrar yeniden yönetime getirmişlerdir. Bourbon Hanedanlığı yönetimi de, tıpkı Jakobenler gibi, terör yöntemleriyle intikam almaya başlamış ve 1830 yılında liberal burjuva sınıfının kralı Louis Philipp von Orleans tarafından devrilmiştir. Liberal burjuva krallığı (von Orleans yönetimi) 1848 devrimlerine kadar devam etmiştir.

Sol ve liberal eylemciler, cumhuriyet yönetimi talep eden kitleleri sokaklara dökmüş, 1848 yılında kral istifa etmiş ve bunun sonucunda “II. Cumhuriyet” ilan edilmiştir. Meclis ve devlet başkanının, erkek nüfusun tamamının katılacağı genel bir seçimle belirlenmesine karar verilmiştir. Seçimi prens Louis Napolyon Bonapart kazanarak devlet başkanı olmuş, 1852 yılında kendisini imparator ilan etmiş ve onu iktidara taşıyan anayasayı askıya alınca II. Cumhuriyet de sona ermiştir.

1870 yılında Fransa-Almanya arasındaki savaşta sol kesimler, bir yandan Louis Napolyon Bonapart’ın imparatorluğuna diğer yandan ise, Prusya’ya karşı savaşmaktaydılar. Fransızlar kaybedince imparatorluk sona ermiş ve “III. Cumhuriyet” ilan edilmiştir. Genel kanaate göre III. Cumhuriyet’in Anayasası daha özgürlükçü ve sosyal içerikli yapılmıştır. Bu anayasayla birlikte laiklik ilkesi de anayasaya dahi edilmiştir. Yanı sıra yürütmenin yetkileri de arttırılmıştır. Almanya, II. Dünya Savaşı’nda Fransa’yı işgal edince III. Cumhuriyet de sona ermiştir.

1. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’da “IV. Cumhuriyet” kurulmuştur. Anayasa yapım sürcinde II. Dünya Savaşı’nda Fransız ordusunun başındaki General Charles de Gaulle geçici hükümetin başındayken, anayasa ile ilgili talepleri kabul görmeyince 1946 yılında istifa etmiştir. Yapılan anayasa, parlamenter hükümet sistemine göre şekillenmiş ve yasama organına da geniş yetkiler tanınmıştır. Yasama organı hem devlet başkanını hem de başbakanı seçebilmekteydi. Meclis, çok sayıda parti yer aldığından koalisyon hükümetlerine açık bir yapıda bulunmaktaydı. Hükümetler zor kurulmakta, siyasi ömürleri de kısa olmaktaydı ve bu da siyasi istikrarsızlık anlamına gelmekteydi. Hatta, milletvekilleri suni krizler çıkararak bakan olmanın peşinde koşmuşlardır. 12 yıl içinde (1946-1958) bu durumun bir sonucu olarak Fransa’da toplam 25 hükümet kurulmuştur. Siyasi istikrarsızlık neticesinde sömürgeleri Fransa’dan kopmaya başlayarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 1954 yılında bu halkaya Cezayir’de katılmış ve bağımsızlık savaşı 1962 yılına kadar sürmüştür. Bu talihsiz ve güç dengesinin olmadığı savaşta 1,5 milyon Cezayirli müslüman katl edilmiştir. Bugün gelinen noktada, bunun apaçık bir şekilde “soykırım” olduğu ortaya çıkmıştır.

1958 yılında Fransa’da siyasi krizden çıkışın yolları araştırılırken, emeklilik günlerini yaşayan II. Dünya Savaşı’nda Fransa tarafının kahramanı General de Gaulle’in şartları kabul edilmiş ve böylece 29 Mayıs 1958’de de Gaulle yönetimi göreve başlamıştır. De Gaulle meclisten güvenoyu alır almaz partilerin gücüne dayanan ve siyasi istikrarsızlığa sebep olduğu ileri sürülen yönetim sistemine son vermiştir. De Gaulle 3 Haziran 1958’de meclisten iki yetki talep etmiştir: 6 ay sınırsız yasa yapma ve icraat yetkisi, anayasa yapma yetkisi. Meclis bu şartları kabul ederken de Gaulle’den de beş şarta uymasını istemiştir: yasama ve yürütmenin kaynağı genel oy olacaktır, yasama-yürütme arasında güçler ayrılığı olacaktır, hükümet parlamentonun önünde siyaseten sorumlu olacaktır, 1789 Bildirgesi ve 1946 Anayasasının dilbacesinde yer alan temel hak ve hürriyetleri koruyan yargı bağımsızlığına dokunulmayacak ve son olarak yeni anayasa Fransa ile ortaklık kurmuş halklarla ilişkileri yeniden düzenleyecektir. De Gaulle’in hazırladığı Anayasa 28 Eylül 1958 tarihinde halk oylamasıyla kabul edilmiş ve 4 Ekim 1958 tarihinde Cumhurbaşkanı Rene Coty tarafından onaylanınca yürürlüğe girmiştir (V. Cumhuriyet’in resmi kuruluş tarihi).

Yeni anayasa, bazı yönleriyle Fransız cumhuriyet geleneklerine ters düşmekteydi; meclisin üstünlüğüne son vermekte, meclisin yetkilerini kısmakta, cumhurbaşkanını en geniş yetkilerle donatmaktaydı. Ayrıca temsili demokrasi yerine yarı doğrudan demokrasi anlayışına (olumlu bir gelişme olarak) geçilmiştir. Takip eden yıllarda anayasa pek çok değişikliğe uğramıştır. En önemli değişiklik, 1962 yılında kabul edilen Devlet Başkanı’nı doğrudan halkın seçmesidir. Böylece, bazılarına göre parlamenter sistem anlayışındaki güçlü meclis geleneği Fransa’da akamete uğramıştır!

Anayasalar, “adalet ve eşitlik adına hak ve hürriyetleri korumak için yapılır” duygu ve düşüncesiyle yola çıkılarak inşa edilmelidir. Buna da, anayasaların itici gücü olarak anayasanın yapım ruhu (sipirit of the constitution) diyebiliriz. Adalet ve eşitliği ikame etmeyen sistemler, sürekli olarak sistem değişiklikleriyle ve siyasi kavgalarla çalkalanmaya (Fransa’da olduğu gibi) mahkûm olacaktır.

MİLLİ MECLİS

Fransa’da yasama organı Milli Meclis ve Senato’dan oluşmaktadır ve yetkileri nerdeyse eşit olarak ayarlanmıştır. Milli Meclis’den hükümet çıktığı için, halkı gerçekten temsil eden yer olarak kabul edilmektedir. Çift basamaklı mutlak çoğunluk sistemi uygulanmaktadır. Ülke dar seçim bölgesine göre bölünmekte, ilk oylamada oyların %50 veya daha fazlasını alan seçilmekte, aksi halde bir hafta sonra aynı seçim bölgesinde ikinci oylama yapılmakta ve en fazla oyu alan seçilmektedir. Seçim barajı bulunmamaktadır fakat ikinci oylamaya katılabilmek için ilk tur oylamada en az oyların %12,5’ni almış olmak gerekmektedir. Bunun anlamı şudur: Bu sistemte büyük partilere avantaj sağlanmakta, siyasi istikrar, adaletli bir temsile tercih edilmektedir. Millet Meclisi seçimleri 5 yılda bir yapılmaktadır ve 18 yaş seçme; 23 yaş ise seçilme yaşıdır. Her milletvekili yedek milletvekili ile birlikte seçilmektedir. Buradaki amacın boşluk oluşturmama ve erken seçimleri ortadan kaldırmak olduğu ifade edilmektedir (milletvekili istifa ederse yedeği yerine geçememektedir, ancak hükümette bakan veya Anayasa Konseyi üyesi olmak isterse veya ölürse). Milletvekili bakanlıktan ayrılacak olur veya istifa ederse, milletvekilliğine geri dönememektedir. Milletvekili sayısı 577’dir.

Fransız Anayasası’nın 8. maddesine göre Başbakanı, Devlet Başkanı belirler. Meclis (Any. m. 24) hükümeti denetler. Ortalama her yıl 15.000 civarında yazılı soru önergesiyle Meclis, hükümeti denetlemeye çalışmaktadır. 30 kişiden oluşan meclis soruşturma komisyonları da başka bir denetleme aracıdır.

SENATO

1958 Anayasası madde 24’e göre Senato, yerel yönetimlerin temsilcisi konumundadır. 2003 tarihli düzenlemeyle senatör sayısı 348’e yükseltilmiştir. Aynı düzenlemeyle görev süreleri 9 yıldan 6 yıla indirilmiştir. 2011 yılından itibaren de her 3 yılda bir senatörlerin yarısı yenilenmektedir. Seçilme yaşı da 35’den 24’e indirilmiştir. Senatörler doğrudan halk tarafından değil, daha önceden yerel yönetimlere seçilmiş veya millet meclisine seçilmiş seçmenler kurulu tarafından seçilir.

YASAMA SÜRECİ

Fransız Anayasası’na göre yasama sürecinde bir kanun teklifi veya taslağı meclisin her iki kanadında da aynı cümlelerle kabul edilmesi gerekmektedir. Bu da yasama organını oluşturan iki organ arasında metnin defalarca gelip gitmesi anlamına gelmektedir. Hükümet sıkıntı çıkarsa her iki organdan 7’şer temsilci çağırarak uzlaştırma komisyonu oluşturmakta, bu da işe yaramazsa Başbakan Senato’yu devre dışı bırakarak Millet Meclisi’nin çıkardığı kanunu Devlet Başkanı’na imzalanmak üzere takdim etmektedir. Temmuz, 2013 tarihi itibariyle bu şekilde çıkan kanunların oranı %13 civarındadır.

DEVLET BAŞKANI

Devlet Başkanı, 2000 yılından itibaren (7 yılda bir), genel oyla 5 yıllığına ve iki dönem olarak seçilmektedir. Seçimler, iki turlu mutlak çoğunluk sistemine göre yapılmaktadır. İlk turda mutlak çokğunluk, ikinci turda basit çoğunluk aranmaktadır. Devlet Başkanı seçimlerinde tüm ülke (denizaşırı sömürgeler de dahil) tek bir seçim bölgesi olarak kabul edilmektedir. İkinci tura en çok (eğer ilk turda %50 veya daha fazla oy alamamışsa adaylardan biri) oyu alan iki aday katılabilmektedir. 2007 yılından beri adaylar ilk turda 15 milyon euro, ikinci turda ise 20 milyon euro harcama yapabilmektedirler.

Devlet Başkanı, 1958 Anayasası’na göre “olağanüstü yetkiler”le donatılmıştır. Bu yetkilerin bir kısmını tek başına, bir kısımını ise Başbakan’la birlikte kullanmaktadır. Tek başına kullandığı yetkilere örnek olarak; Başbakan’ı atamak, istifa ettiğinde görevden almak, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek, Başbakan’ın önerdiği bakanları atamak, Anayasa Konseyi’nin 3 üyesini atamak, kanunları 15 gün içinde imzalamak veya bazı maddelerin tekrar görüşülmesi için iade etmek, mecliste yasalaşmayacağına inandığı tasarıları meclisi devre dışı bırakarak tasarıları referanduma götürmek, Başbakan, Meclis ve Senato Başkanı’na danışarak yasamayı fesh etmek, elçileri atamak, orduların komutanlığını yapmak ve afvetme yetkilerin sayabiliriz. Devlet Başkanı ve Başbakan aynı partiden olduğunda sistem rahat işleyebilmekte, fakat farklı partiden oldukları zaman (cohapitation) yetki kargaşaları yaşanmaktadır. Bu dönemlerde ise genelde Devlet Başkanı yetki paylaşımına giderek iç, sosyal ve ekonomi politikalarını Başbakan’a bırakıp, kendisi ise dış politika ve güvenlik konularına odaklanmaktadır. Devlet Başkanı “vatana ihanet” dışında hiçbir kuruma karşı sorumlu değildir.

ANAYASA KONSEYİ

Fransız Anayasa Konseyi 1971 yılına kadar (ki 1958’de kurulmuştur) rejimin “sadık bekçisi” olarak görüldüğünden pek kaale alınmamıştır. Bahsi geçen yıldan itibaren yürütme aleyhine kararlar almaya başlamasıyla kabul gören bir organ konumuna yükselmiştir. Dokuz üyesi bulunmaktadır. Her 3 yılda bir Konsey’in 1 üyesini Devlet Başkanı, bir üyesini Meclis Başkanı ve 1 üyesini de Senato Başkanı seçmektedir. Konsey üyelerinin tekrar seçilmeleri mümkün değildir. Konsey Başkanı’nı atanan üyeler arasından Devlet Başkanı seçmektedir. Konsey, yasa tasarıları veya düzenlemelerinin anayasaya uygunluğunu saptar. En az 60 milletvekili veya en az 60 senatörün yazılı başvurusu üzerine Konsey, 1 ay içinde kararını vermek zorundadır. Ancak, Hükümet kararın acil bir şekilde verilmesini talep ederse Konsey o zaman 8 gün içinde karar vermek zorundadır. Konsey kararları, temyiz edilememekte, yani nihai kararlardır. Eski devlet başkanları Konsey’in doğal üyesi sayılmalarına rağmen, aktif olarak görev yapmadıkları gözlemlenmiştir. Fransız hükümet sisteminde yargının bağımsızlığının güvencesi Devlet Başkanı’dır. Başkan’a bu konuda Yargıçlar Yüksek Kurulu yardımcı olmaktadır. Bu kurulun üyelerini de Başkan atamaktadır. Fakat, atandıktan sonra görevden alınamazlar. Son tahlilde, Batı demokrasilerinde anayasa yargısı işlevini gören anayasa mahkemeleri ve yüksek mahkemeler gibi Anayasa Konseyi hareket ederek, çoğunluktan daha çok mutlu azınlıkların sesi olmuştur.

1. Cumhuriyeti’n yolda olduğunu düşünen bir kısım Fransız yazarlar, Fransa’da ki yönetici sınıfın halkın değerlerine uzak olduğunu ve siyasetin beklentileri karşılamadığının artık genel bir kanaat olduğunu ifade etmektedirler. Fransız siyasetinde jakoben bir toplum mühendisliğinin önderliğinde deneysel bir dizayn anlayışı ile hareket edildiği düşüncesini göz ardı etmemek gerekir.

SONUÇ

1. Cumhuriyeti’n yolda olduğunu düşünen bir kısım Fransız yazarlar, Fransa’da ki yönetici sınıfın halkın değerlerine uzak olduğunu ve siyasetin beklentileri karşılamadığının artık genel bir kanaat olduğunu ifade etmektedirler. Fransız siyasetinde jakoben bir toplum mühendisliğinin önderliğinde deneysel bir dizayn anlayışı ile hareket edildiği düşüncesini göz ardı etmemek gerekir. 1789 İhtilali’nden beri en az 15 anayasa ve bu anyasalarla kurulmuş olan beş cumhuriyet… Yukarıda görüldüğü üzere, III. ve IV. Cumhuriyet’lerde iktidarın merkezi parlamentodur. Bu dönemde, “halkın oyu değil, partilerin genel merkezleri ve parlamentodaki kurmay heyetleri” ülkenin geleceğini belirlemekteydi. V. Cumhuriyet ise, parlamentonun hakimiyetine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış da denilebilir.

Fransa’daki yarı-başkanlık sisteminin* parlamenter sistemde ki istikrarsızlıkları sona erdirmek ve tıkanıkları çözmek için ortaya çıktığı Fransız cumhuriyetinin anayasa hukuk tarihine bakıldığında apaçık gözükmektedir. Tanzimat’tan beri kurumsal bazda bu ülke insanının, özellikle idari anlamda en fazla etkilenilenmesi sağlanılan ülkelerden biri olan Fransa, Türkiye’de ki gibi katı bir parti disiplinine sahip değildir. Bunu da yeri gelmişken not etmek gerekir. Yukarıda aktardığımız verilere ve bilgilere dönecek olursak, Tükiye’de yapılan anayasa ve anayasa değişikliklerinin (büyük oranda özellikle 1960 Askeri Darbesi’nden sonra) Fransa tecrübesinden etkilendiğini net bir şekilde görebilmekteyiz.

Bir kez daha hatırlatmakta fayda mülahaze ediyoruz: Anayasalar, “adalet ve eşitlik adına hak ve hürriyetleri korumak için yapılır” duygu ve düşüncesiyle yola çıkılarak inşa edilmelidir. Buna da, anayasaların itici gücü olarak anayasanın yapım ruhu (sipirit of the constitution) diyebiliriz. Adalet ve eşitliği ikame etmeyen sistemler, sürekli olarak sistem değişiklikleriyle ve siyasi kavgalarla çalkalanmaya (Fransa’da olduğu gibi) mahkum olacaktır. Şahsen seküler hukuk anlayışıyla yapılan anayasacılık çalışmalarının insanlığa huzur getirmediğinden uzun ömürlü olmayacağı ve yakın bir gelecekte dini inançları da ötelemeyen anayasacılık anlayışına geçileceğinin, anayasacılık çalışmalarında algıya dayalı modellemelerin sona ereceği, milli ve yerliliğin daha çok ön plana çıkacağı kanaatini taşımaktayım. Ferdiyetçiliği geliştirmeyen ve önünü tıkayan sistemler, fikirleri ve faaliyetleri hür insanlara sahip olamayacaklarından atıl bir halde kalarak gerilemeleri bir vakadır. Ayrıca, günümüz Batı demokrasilerinin en büyük hastalıklarından ve açmazlarından biri olan seküler anayasa hukukunun bir anlayışı olarak, kamusal ve özel alan ayrımı vardır. Oysa ki, ülkemizdeki insanların kabul ettiği dinin hukuk anlayışında, yani İslam hukukunda böyle bir ayrım yoktur. Hukuk sistemleri kanunları ve mevzuatı kullanarak ahlaki ve dini normlara müdahale etmeye başladığında, esasen din ve vicdan hürriyetini çoktan özel alana hapsetmeye başlamıştır. Dolayısıyla anayasacılık çalışmalarının ruhu, adalet ve eşitlik olmalıdır. Kurumları temsil eden fertler de birer beşer olduğuna göre, kesinlikle kurumsal kontrol-denge anayasaların en temel saç ayaklarından biri olarak hep dikkate alınarak hareket edilmelidir.

* Bu anlamda 1975 tarihli Portekiz Anayasası da yarı başkanlık sistemini kuran bir belge olarak karşımıza aynı kaygılarla çıkmaktadır. Bahsi geçen Anayasa; Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesi, Cumhurbaşkanının yasama üzerindeki veto yetkileri, parlamentoyu fesih yetkisi ile yarı başkanlığın karakteristik özelliklerini yansıtır.

Fatih Öztürk, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir