Barınma sorunu nasıl çözülür?

Barınma sorunu nasıl çözülür?

Unutulmamalıdır ki bireylerin yaşam maliyetleri düşürülmeden, yoksullaşma önlenemez, verimlilik arttırılamaz; aksi bir durumda en fazla 2-3 aylık bir süreçte etkili olacak, telafi edici ücret artışlarıyla, sorunların daha da büyümesi pahasına ertelenmesine neden olacaktır. Üretimde kalite ve verimlilik arttırılmadan yapılan işler uzun sürmeyecek; sürekli yeniden yapılması gerekecektir… 

Yoksullaştırma sorunu, yaşam hakkının ihlali demektir. Bu bağlamda Yaşam hakkı her canlının doğal hakkıdır” düşüncesiyle devletlere önemli görevler düşmektedir.

21. yüzyılda üretim teknolojisinin geldiği boyutlar dikkate alındığında, yoksulluk sorunundan bahsediliyorsa, sorunun yanlış teşhis edildiği anlaşılacaktır. Dünya’da yoksulluk değil, yoksullaştırma sorunu vardır. Eğer, devletler ve devletleri oluşturan kurumlar üstlerine düşen görevleri sağlıklı bir şekilde yerine getirirlerse, yoksullaştırmaya izin vermezler; tam tersi bir durumda, bu kurumlar görevlerini sağlık bir şekilde yerine getirmezlerse, yoksullaştırmanın ortamını hazırlarlar. Bu durumda, tüm meslek çalışanları, akademisyenler, öğretmenler, doktorlar, çalışanlar veya çalışmayanlar, yoksullaşma dereceleri farklı olsalar da yoksullukta eşitlenirler. Bu nedenle, devletlerin ve kurumların yaşam hakkının ihlaline izin vermemeleri gerekmektedir.

Yaşam hakkının en önemli boyutlarından biri de barınma hakkıdır. Bu nedenle, bir ülke yurttaşlarının barınma problemini çözebilmesi için, kiracı ile ev sahibini karşı karşıya getiren kira artış tavanı gibi konular, ekonomi 101 dersinde öğrencilere anlattığımız, konut kıtlığına yol açacağı önceden bilinen reflektif stratejiler yerine, uzun vadeli politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizin vatandaşlarını ev sahibi yapması ve kaliteli konutların üretimi için barınma ve altyapı yatırımları yapması zorunludur. Bu süreç, tamamen piyasa mekanizmasına bırakıldığında ve ranttan arındırılmadığında, sağlıklı bir finansal sistem kurulmadan, fırsat yaratan faiz kampanyalarıyla gerçekleştirildiğinde, doğal olarak bu fırsatları değerlendiren bireylere rant sağlanmış olur. Halbuki, barınma ve altyapı için yapılan yatırımlar, ülke kaynaklarının ve yetersiz tasarrufların verimsiz alanlara yatırılması anlamına gelmektedir. Bu doğrultuda, ranttan ve servet aktarımın uzak bir politika ile altyapı yatırımlarının planlanması gerekmektedir. Bu doğrultuda yapılması gerekenleri 5 başlık altında sunabiliriz:

Türkiye’nin deprem şehri olduğu gerçeğinden hareketle, depreme dirençli kentlerin inşası ve nüfusun Anadolu kentlerine dağılımını teşvik edecek, alt yapı, sanayi, üretim, sosyal doku dikkate alınarak, gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

NASIL BİR KONUT EDİNDİRME SİSTEMİ?

Bir şehirde konut sahibi olmayan 18 yaşını doldurmuş her birey ne zaman isterse, emeklilik yaşına kalan süre kadar düşük faizli kredi imkânı sağlanmalıdır. Örneğin, emekliliğe 30 yılı kalan bir bireye 30*12=360 taksitli kredi imkânı sağlanmalıdır.x

Bu sistemin, ekonomik dalgalanmalardan etkilenmemesi için, zorunlu deprem sigortası (DASK) ve konut sigortalarından, gerekirse bütçeden ayrılacak bir kaynaktan oluşan fon kurulmalı ve bu sistem makroekonomik istikrarsızlıkların yaşandığı dönemde, oluşturulan bu fon ile desteklenmelidir.

NÜFUSUN YOĞUNLAŞTIĞI BÜYÜK ŞEHİRLERE İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI, KENTLERE ÖZGÜ YATIRIMLARA İZİNLER VERİLMELİDİR

Türkiye nüfusunun yüzde 20’sinin üzerinde bir oranının sadece bir şehre yığılması hiç sağlıklı bir yapı değildir. Bu durum, İstanbul gibi büyükşehirlerin sanayiden arındırılması gerekmektedir. Sadece turizm, ticaret, entelektüel hizmetlere tahsis edilmelidir.

DEPREM RİSKİ DİKKATE ALINARAK, KENTLEŞME VE YAPILAŞMA POLİTİKALARINDA DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM GEREKLİDİR

Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeğinden hareketle, depreme dirençli kentlerin inşası ve nüfusun Anadolu kentlerine dağılımını teşvik edecek, alt yapı, sanayi, üretim, sosyal doku dikkate alınarak, gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Örneğin tekstil sektörü gibi emek yoğun sektörler, büyük kentlerden taşınmaları sağlandığında, ciddi bir nüfusu da kendileriyle birlikte taşıyacakları gerçeği unutulmamalıdır. Buna ek olarak, Türkiye’deki firmaların genellikle aile şirketi olduğu dikkate alınırsa, emek yoğun firmalar genellikle aynı bölgedeki nüfus ile istihdam edildikleri tespit edilecektir. Bu durum, firmanın taşınması, kendisiyle birlikte emek gücünü de taşıyacaktır.

Tüm lise mezunlarının üniversite okuması ve okuduğunda da iş bulma imkanlarına sahip olma olanakları zayıflamaktadır. Bu aşamada, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması ve ara elemanların yetişmesinin önü açılmalıdır. Özellikle inşaat sektöründe, depreme dirençli kentlerin inşası için gerekli nitelikli usta işçilerin yetişmesinde kamunun müdahil olması gerekmektedir.

İNŞAAT GİRDİLERİNİN ÜRETİMİNDE VE İNŞAAT SÜREÇLERİNDE YER ALAN USTALARIN YETİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA KAMUNUN ROL ÜSTLENMESİ VE DENETİMİNİN ARTTIRILMASI GEREKMEKTEDİR

Türkiye’de en önemli piyasa başarısızlığı emek gücünün yetiştirilmesinde ve nitelikli mesleklendirmede yaşanmaktadır. Türkiye’nin eğitim sisteminde, gençlerin neredeyse tamamı lise eğitimini tamamladığında 19 yaşını doldurmuş olmaktadır. Lise eğitimi tamamlandığında mesleksiz yetişkinler karşımıza çıkmaktadır. Tüm lise mezunlarının üniversite okuması ve okuduğunda da iş bulma imkanlarına sahip olma olanakları zayıflamaktadır. Bu aşamada, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması ve ara elemanların yetişmesinin önü açılmalıdır. Özellikle inşaat sektöründe, depreme dirençli kentlerin inşası için gerekli nitelikli usta işçilerin yetişmesinde kamunun müdahil olması gerekmektedir. Ayrıca, inşaat girdilerin üretiminde kalitenin ve yerlilik oranının arttırılması için kamu otoritesinin aktif rol alması gerekmektedir. Aksi taktirde, kaliteli konutlar inşa edilemez ve 20-30 yılda bir konut yenilenmesiyle karşı karşıya kalınacaktır. Bu durum milli servetin yok olması demektir.

YENİ İNŞAAT PROJELERİNDE YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINDAN YARARLANMA ZORUNLU HALE GETİRİLMELİDİR

Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok zengin bir ülkedir, bu nedenle bu kaynaklardan yararlanması durumunda yoksulluk sorunu yaşamayacaktır. Özellikle yurttaşların fatura derdinden kurtulması için, yeni inşaatların yapımında yeşil projeler zorunlu hale getirilmelidir. Binaların ısınma, aydınlanma ve her türlü enerji kaynağını kendi üretmelidir. Böylece, bireylerin yaşam maliyetleri düşürülecektir.

Unutulmamalıdır ki bireylerin yaşam maliyetleri düşürülmeden, yoksullaşma önlenemez, verimlilik arttırılamaz; aksi bir durumda en fazla 2-3 aylık bir süreçte etkili olacak, telafi edici ücret artışlarıyla, sorunların daha da büyümesi pahasına ertelenmesine neden olacaktır. Burada sihirli iki kelime, “kalite” ve “verimlilik”. Üretimde kalite ve verimlilik arttırılmadan yapılan işler uzun sürmeyecek; sürekli yeniden yapılması gerekecektir…

Erdem Bağcı

3 thoughts on “Barınma sorunu nasıl çözülür?

  1. Erdem bey elinize sağlık yine can alıcı bir başlığı detaylıca incelemissiniz.İnsaat sektörü vazgeçmeyeceğiz bir gerçek, dediğiniz gibi yapı stokunun daha kaliteli hale gelmesi temel kazımından son çiviye kadar iyi eğitilmiş ekiple yapilmalı fakat bu uzun süreci organize ederken zaman kaybetmemek bu süreçteki yapıları kurtarmak için etkin bir denetim uygulanmalı diye düşünüyorum.

  2. Değerli hocamızın tespit ve önerileri günümüz ekonomisi ve yaşam koşulları için oldukça önemli ve vaz geçilmez tespit ve önerilerdir.
    Hocam, emeğinize ve gönlünüze sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir