Türkiye’nin poli-yönetim krizi: Siyaset canlanıyor mu?

Türkiye’nin poli-yönetim krizi: Siyaset canlanıyor mu?

Bugün karşımızda, yargı ve yargı kurumları alanında çok ciddi kriz yaşayan, demokrasi eksiği sorunu çok ciddi boyutlara ulaşmış, ekonomide tüm çabalara rağmen gerekli para ve yatırım olasılığı bulamayan, kara para aklamalardan uyuşturucu çete liderlerinin varlığına kadar geniş alanda mafyalaşmaya karşı kırılganlaşmış, dış politikada Gazzede yaşanan soykırım derecesinde etnik kıyıma karşı en fazla tepkiyi verirken çözüm sürecinde yer alamayan, dış politika alanında yalnızlaştırılan bir Türkiye var.

Bugünün doğası ve psikolojisi içinde küresel dünyanın tek değil, “çoklu” krizi var.

Küreselleşmenin çoklu krizi; güvenlik, ekonomi, demokrasi, iklim, kutuplaşma, otoriterleşme, vb. alanlarda yaşanıyor.

Her alandaki sorunlar ve giderek çözümsüz hale gelmeleri kriz potansiyeli taşıyorlar.

Birden farklı sorunun aynı anda yaşanmasına, bu sorunlara yönetimlerin çözüm bulamamasına, yönetimlerle halk arasında güven sorunun artmasına ve ortaya çıkan genel kriz durumunun her alanda yaşanan krizlerin toplanmından büyük olması ve böylece küreselleşen dünyanın geleceği için ciddi derecede belirsizlik”, güvensizlik” ve endişe-korku” duygularının yaşanması, hep birlikte poli-riz” durumunu yaratıyor.

Küreselleşen dünya, çoklu kriz ile yönetilemeyen küreselleşmenin eş zamanlı yaşanmasının yarattığı poli-kriz meydan okumasıyla karşı karşıya.

Durdurulamayan, belli aktörlerce durdurultmayan, “savaş” ve “iklim krizi”, poli-kriz durumunun en gözlenebilir göstergeleri.

POLİ-YÖNETİM KRİZİ

Türkiye, bu süreçten muaf değil. Tam aksine, poli-kriz durumunu yaşayan ve çözemeyen ülkelerin başında geliyor.

Özellikle 2018’den bugüne hem poli-kriz durumu hem de bu krizlerin çözülememesi “Poli-Yönetim Krizi” dediğim durumun ortaya çıkması, yaygınlaşması ve derinleşmesi sorununu yarattı.

Son on yıldır çok fazla ve arka arkaya gelen seçimler yapıldı.

Türkiye, “şeçim yorgunluğu” yaşıyor.

Seçim yorgunluğu poli-yönetim krizinin bir nedeni olabilir.

Fakat, Mayıs 2023 seçimlerinden bugüne son altı ayda yaşadıklarımız, ki yaşamaya devam edeceğiz görünüyor, seçim yorgunluğunun esas neden olmadığını gösteriyor.

İktidar seçimleri kazandı; muhalefet savruldu ve “muhalefetsiz Türkiye” dediğim olguyu yaratmaya başladı; Başkanlık Sistemi pekişti; Ekonomi, İçişleri, Dışişleri bakanlıklarında bakan ve yönetim anlayışı temelinde çok önemli değişiklikler yapıldı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimde eli ve etkisi güçlendi.

Her alanda yaşanan sorunlar kriz potansiyeli taşıyor, her sorun diğer alana olumsuz yansıyor, sorunlara çözüm bulma olasılığı azalıyor, yönetim kurumları arasında büyük güvensizlik ve kavga var: Türkiye, poli-yönetim krizi yaşıyor.

Fakat, sadece medyayı izleyerek söyleyebiliriz ki, bugün karşımızda, yargı ve yargı kurumları alanında çok ciddi kriz yaşayan, demokrasi eksiği sorunu çok ciddi boyutlara ulaşmış, ekonomide tüm çabalara rağmen gerekli para ve yatırım olasılığı bulamayan, kara para aklamalardan uyuşturucu çete liderlerinin varlığına kadar geniş alanda mafyalaşmaya karşı kırılganlaşmış, dış politikada Gazzede yaşanan soykırım derecesinde etnik kıyıma karşı en fazla tepkiyi verirken çözüm sürecinde yer alamayan, dış politika alanında yalnızlaştırılan bir Türkiye var.

Her alanda yaşanan sorunlar kriz potansiyeli taşıyor, her sorun diğer alana olumsuz yansıyor, sorunlara çözüm bulma olasılığı azalıyor, yönetim kurumları arasında büyük güvensizlik ve kavga var: Türkiye, poli-yönetim krizi yaşıyor.

Muhalefetin savrulması ve muhalefetsiz Türkiye durumunda yönetim krizin arttığını görüyoruz.

İktidarın güçlü konuma gelmesi, poli-yönetim krizini çözemiyor.

İbn Haldun’a gidelim. O da, ünlü eseri Mukaddime’de, bir toplumun çöküşünün göstergelerini şöyle sıralar:

  • Dayanışmanın yok olması,
  • Üretimin zayıflaması,
  • Tüketim çılgınlığı,
  • Vergilerin artması,
  • Liyakatin dikkate alınmaması,
  • Adaletsizliğin yaygınlaşması,
  • Umutların kırılması,
  • Göçün hızlanması,
  • İblishane gibi gurur ve kibrin artması,
  • Gösteriş, riyakarlık ve yalakalığın artması,
  • En kötüsü, her şey normalmiş gibi, bütün bunları görmekzden gelen ve kabullenen bir toplumun olması.

Sanki İbn Haldun bugün yaşıyor ve bugünün dünyasını ve Türkiye’sini yazıyormuş gibi…

Bu onbir madde, Türkiye’nin farklı dönemlerinde yaşanmıştı fakat, en yaygın ve artan şekilde 2018’den bugüne yaşanıyor.

Türkiye’nin poli-yönetim krizinin nedenini ve boyutlarını İbn Haldun bize anlatıyor.

Poli-yönetim krizi, “asabiyeti bozulmuş Türkiye” anlamına geliyor.

Denge ve denetlemesiz, kurumları eprimiş; hem yönetim alanında, hem devlet-toplum ilişkilerinde, hem de toplum içi ilişkilerde yaşanan kopukluk ve güven sorunu, poli-yönetim krizini yaratıyor.

Muhalefeti ve toplumu suskun iktidar, hayatın her alanında yaşanan ciddi krizlere çözüm bulamıyor.

Ekonomiye kaynak aramak için Ekonomi Bakanı dünyayı uçakla iki kere dolaşma düzeyinde yurt dışı ziyaretlerde bulunuyor ama kaynak bulamıyor.

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi üyelerine suç duyurusunda bulabildiği bir yönetime kim kaynak verebilir?

Çok ciddi hayat pahalılığı krizi yaşadığımız bir durumda, güzellik salonlarından garip isimli fonlara çok yüksek miktarlarda “para aklama” operasyonları haberlerini okuyoruz.

Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya, Avrupa’dan Avrasya’ya, uyuşturucu patronlarının her gün yakalandığı bir süreçten geçiyoruz.

Kara para aklama ve mafya, v.b sorunları anlatan müthiş TV dizisi “Ozark”ı sanki ülkemizde yaşıyoruz. “Ozark Türkiye’si mi?” sorusunu soruyoruz.

Bu örnekler uzatılabiliriz.

Communication between two people.

Fakat şu gerçek değişmiyor: İktidarın seçim kazanması ve yönetim alanında yaptığı ciddi değişiklikler, Türkiyenin poli-yönetim krizini çözemiyor.

İçeride poli-yönetim krizi yaşayan, dışarıda, en son Gazze’de ateşkes sürecinde gördüğümüz gibi, küresel yönetim ve çatışma çözüm süreçlerinde ve tartışmalarında yer almayan ya da dışarıda bırakılan bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız.

2024 yılı, siyasetin canlanması ve değişim/revizyon/ kartların yeniden karılması temelinde yapılan tartışmalar ve gelişmelerle geçecek gözüküyor. İktidarın poli-yönetim krizini içeride ve dışarıda çözemediği, buna karşın, siyasetin ve muhalefetin yeniden canlanma olasılığının arttığı bir süreç başlamış gibi.

SİYASET CANLANIYOR

Bence, başta CHP’de “lider değişimi” olmak üzere; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “50+1 kuralı değişebilir” çıkışını; bu çıkışa MHP Lideri Bahçeli’nin “Siyasetçi, muhtar seçmiyoruz; cumhurbaşkanı seçiyoruz!” tepkisini; Meclis Başkanı Kurtulmuş’un Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde “revizyona gidilebilir” açıklamasını; İYİ Parti’de yaşananları; Kürt sorunu ve HEDEP içi tartışmalarını; Cumhurbaşkanı’nın yargı alanındaki danışmanlarının “milli yargı” ve “hukuk” anlayışlarının toplumda büyük tepki görmesi gibi gelişmeleri, iktidarın poli-yönetim krizini çözememesiyle bağlantılı düşünebiliriz.

Siyaset canlanıyor.

2024 yılı, siyasetin canlanması ve değişim/revizyon/ kartların yeniden karılması temelinde yapılan tartışmalar ve gelişmelerle geçecek gözüküyor.

İktidarın poli-yönetim krizini içeride ve dışarıda çözemediği, buna karşın, siyasetin ve muhalefetin yeniden canlanma olasılığının arttığı bir süreç başlamış gibi.

Asabiyeti bozulmuş Türkiyeden çıkıp, geleceğe güvenle bakan ve sorunlarını çözen bir Türkiyeyi İkinci Yüzyılda yaratabilir miyiz?” sorusu ise hala canlılığını ve geçerliliğini koruyor.

İzleyeceğiz ve tartışmaya devam edeceğiz…

Fuat Keyman

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir