CHP’ye Polonya dersleri: Siyasi enkaz nasıl temizlenir?

CHP’ye Polonya dersleri: Siyasi enkaz nasıl temizlenir?

AKP’yi ve Erdoğan’ı sandıkta yenmek bir meseleyse, 2002’den beri ülkenin kılcal damarlarına dek yerleşmiş bir partinin mirasını silip atmanın zorluğu da ayrı ve daha zor bir mesele. Polonya’da göreve başlayan Tusk hükümeti, izlediği politikalarla bu sorulara pratik yanıtlar veriyor.

Polonya’da geçtiğimiz Ekim ayında gerçekleştirilen seçimlerde 8 yıldır süren muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) iktidarı sona ererken, liberal siyasetin en önemli figürü olan eski başbakanlardan Donald Tusk’ın iktidara gelmesi ile yeni bir sayfa açıldı. 8 yıldır ülkeyi her anlamda muhafazakârlaştırmaya çabalayan, yargıyı siyasallaştıran, bürokrasiyi PiS’e yakın isimlerle dolduran, LGBTİ+ hakları konusunda negatif bir dil benimseyen, AB ile ilişkileri gergin bir denkleme oturtan ve ismi konulmamış bir tek parti iktidarı kurmaya çalışan muhafazakâr iktidarın ardından iş başına gelen Tusk hükümeti, iktidara gelişinin üzerinden yaklaşık 1 ay geçmesine rağmen Polonya’da hızlı ve köklü bir değişim sürecini başlattı.

Peki Polonya’da tam olarak neler oluyor? 8 yıllık muhafazakâr iktidarın ardından iktidara gelen Tusk hükümeti, 8 yılın mirasını temizlemeye nereden ve nasıl başladı? En önemlisi, Türkiye’de ana muhalefetin bu süreçten alması gereken dersler neler? Gelin hep birlikte bunlara bakalım.

MUHAFAZAKÂR İKTİDARIN MİRASI

2015’te %37, 2019’da ise %43 oranında oy alarak ve daha küçük muhafazakâr partilerin desteğini alarak iktidara gelen PiS, 8 yıllık iktidarı döneminde Polonya’yı her anlamda daha anti-demokratik, dünyaya kapalı ve muhafazakâr bir forma büründürmek motivasyonuna dayalı bir politika izledi. Tartışmalı yüksek yargı reformlarıyla Anayasa Mahkemesi’nin etkisi azaltılırken, yüksek yargıdaki atamalarda Cumhurbaşkanı’nın atama yetkileri arttırılarak yargının siyasallaşmasının ve PiS’e bağlı hale gelmesinin önü açıldı. (Cumhurbaşkanlığı makamında 2015’ten beri muhafazakâr siyasetçi Andrzej Duda’nın oturduğunu anımsatmakta fayda var.) Kamu yayın kuruluşlarına iktidardaki PiS’e yakın isimler atanırken, medya üzerindeki siyasi baskı da adım adım arttı. Sözgelimi PiS’in iktidara geldiği 2015 yılında Polonya basın özgürlüğünde 18. sıradayken, 2023 yılında Polonya’nın basın özgürlüğünde 57. sırada yer alıyordu.

Basın özgürlüğü ve yargının siyasallaşması gibi başlıklarda kayda değer ölçüde geriye gidiş yaşayan Polonya, PIS yönetiminde LGBTİ+ hakları konusunda da homofobik söylemi resmi söylem olarak benimseyen bir politik çizgide seyretti. Sözgelimi PiS kökenli Cumhurbaşkanı Duda, “LGBTİ ideolojisi komünizmden daha yıkıcı” diyebilecek kadar ileri giderken, PiS hükümeti de LGBTİ+ kimliğine dönük eğitim ve sivil toplum çalışmalarına karşı zorlaştırıcı bir tutumu benimsedi.

Bu süreçte özellikle yargının siyasallaşması, basın özgürlüğünün gerilemesi ve homofobik söylemlerin resmi söylem haline gelmesi nedeniyle Avrupa Birliği ile ilişkileri gerilen Polonya, Avrupa siyasetinin uzlaşmaz ve sorun yaratan çocuğu olarak görüldü. 2015’ten beri süren bu sevimsiz ve anti-demokratik hikaye, 2023 yılının Ekim ayında sona erdi ve Polonya’da muhalifler, iktidarın yeni sahibi olarak yeni bir hikaye yazmaya başladı.

CHP’ye tavsiyem, bir çalışma grubu oluşturup Polonya’ya göndermesi ve yeni hükümetin siyasetçileriyle, bürokratlarıyla temasa geçerek Polonya’da olan biteni birinci ağızdan anlamaya çalışması. CHP cephesinde post- AKP sürecinde nelerin nasıl yapılacağına dair derin bir boşluk söz konusu.

VE DONALD TUSK İKTİDARA GELİYOR

Polonya’da Tusk’un iktidara gelmesi, ülkenin üstüne çöken 8 yıllık muhafazakâr örtünün sıyrılması için önemli bir ilk adım oldu. Kısa süre içerisinde meclisteki ilerici muhalif partileri bir koalisyon etrafında birleşmeye ikna eden Tusk, aralık ayında hükümetini kurmayı başardı. Liberal sağdan merkez sola uzanan geniş bir yelpazede “demokratlar” koalisyonu kuran Tusk, muhafazakâr iktidardan memnun olmayan heterojen muhalif kitleyi bir araya getirmeyi başardı. Bunu yaparken pozitif, gerçekçi ve kapsayıcı bir söylemle seçmene ulaşmayı denedi. 5 yıl boyunca Avrupa Konseyi başkanlığı görevini yürüttüğünü, prestijli ve Avrupa’da sözüne itimat edilir bir figür olduğunu her fırsatta anımsattı. Polonya’nın örselenmiş itibarını toparlayacak doğru kişi olduğunu, somut ve nokta atışı söylemlerle her fırsatta anladı.

Aralık ayında hükümeti kuran Tusk, haklı ve doğru tarafta olmanın verdiği cesaretle karar alma süreçlerinde tereddüt etmeden ise başladı. İlk iş olarak, 8 yıl boyunca muhafazakâr iktidarın parti yayın organı haline gelen kamu yayıncısı TVP’nin yöneticilerini görevden almakta tereddüt etmedi. “PiS’in Polonya’daki işgali sona erdiği gibi, PiS’in devlet dairelerindeki işgali de sona erecek.” diyecek kadar açık sözlü bir politika izleyen Tusk hükümetinin bir sonraki adımıysa, eski İçişleri Bakanı Mariusz Kaminski ile yardımcısının, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı sarayına giren polislerce gözaltına alınması oldu. Yargı kararlarının uygulanması adına polisin Cumhurbaşkanlığı sarayına dahi girebilmesi, Tusk hükümetinin iradesini ve kararlılığını gösteren çok önemli bir sinyal ve sembolik bir adım oldu. Tusk hükümetinin yasaların artık herkese eşit ve adil şekilde uygulandığını vurgulaması da dikkate değer.

İktidarda birinci ayını geride bırakan Donald Tusk, 8 yıllık muhafazakâr enkazı kaldırma sürecine epey hızlı ve kararlı başladı. Tusk hükümeti, “Radikal ve sorunları temelden çözen kararlar alırsak muhafazakârlara yarar” demedi, farklı ideolojik motivasyonlar taşıyan diğer muhalif partilerle birlikte yola çıkarak, tüm kararları sonuca dönük şekilde almaya başladı. Polonya muhalefeti, somut sorunlara somut çözüm önerileri ve radikal müdahalelerle yanıt vermeyi tercih etti, spesifik bir yol haritasıyla ilerleme konusunda kararlı durmayı başardı, başarıyor.

2023 seçim süreci, seçim sonrasına ilişkin planların zayıflığını ve yetersizliğini göstermesi bakımından önemliydi. Polonya’da Aralık’tan beri yaşanan süreç, CHP için epey öğretici ve yol gösterici, fikir verici bir pratik olabilir. CHP’nin bu fırsatı kaçırmamasını dilerim.

POLONYA HİKAYESİNDEN CHP’YE KALAN

Polonya, ülkeyi muhafazakâr bir ideolojiyle sarmalayıp muhalifleri susturmak üzerine kurulu 8 yıllık bir deneyimden yeni yeni sıyrılırken bu durumun Türk muhalefeti için ilgi çekici olması beklenir.

Muhafazakâr ve baskıcı bir iktidarın ardından göreve gelen, geniş bir siyasi yelpazeyi kapsayan muhalefet bloku işe nasıl başladı, ülkeyi yeniden demokrasi yoluna sokma sürecine nasıl devam etmeyi planlıyor? Yargıyı, kamu yayıncılığını, bürokrasiyi siyasallaştırmış ve yandaşlarla doldurmuş bir iktidarın ardından göreve gelen Tusk hükümeti, ilk adımlarını nasıl attı? Böyle bir denklemde muhtemel zorluklar ve bunları aşma yolları nedir?

Bu soruların yanıtlarına Türkiye deneyimi bağlamında epey ihtiyacımız var. AKP’yi ve Erdoğan’ı sandıkta yenmek bir meseleyse, 2002’den beri ülkenin kılcal damarlarına dek yerleşmiş bir partinin mirasını silip atmanın zorluğu da ayrı ve daha zor bir mesele. Polonya’da göreve başlayan Tusk hükümeti, izlediği politikalarla bu sorulara pratik yanıtlar veriyor.

CHP’ye tavsiyem, bir çalışma grubu oluşturup Polonya’ya göndermesi ve yeni hükümetin siyasetçileriyle, bürokratlarıyla temasa geçerek Polonya’da olan biteni birinci ağızdan anlamaya çalışması. CHP cephesinde post- AKP sürecinde nelerin nasıl yapılacağına dair derin bir boşluk söz konusu. Bu boşluk dolmadıkça seçimi kazanmak da kazandıktan sonra başarılı olmak da zor hâle geliyor. 2023 seçim süreci, seçim sonrasına ilişkin planların zayıflığını ve yetersizliğini göstermesi bakımından önemliydi. Polonya’da Aralık’tan beri yaşanan süreç, CHP için epey öğretici ve yol gösterici, fikir verici bir pratik olabilir. CHP’nin bu fırsatı kaçırmamasını dilerim.

Emrah Aslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir