Okuma yazma ≠ medya okur yazarlığı

Okuma yazma ≠ medya okur yazarlığı

Uzmanların fikirlerine daha çok  değer vermemiz, “Uzmanlar güvenilirdir” kanımızdan ileri gelir. Medya okur yazarlık düzeyimizin yükselmesi ise, insan olarak sahip olduğumuz ortak zihin çalışma ilkelerimizin ötesine geçmek için daha fazla ve ayrıntılı bilgi yapıları oluşturmaktır.

İnsanın varoldğu günden bu yana, bir diğeriyle iletişim halinde olduğu varsayılır. Birlikte yaşamanın gereği ilgi, istek, amaç ya da ihtiyaçlarını birbirine anlatmak hem birlikte yaşamanın gereğiydi hem de sonucuydu. Dil; tarihsel süreç içerisinde, ilkel fonetik imlerden, ikonografik, görsel imajlardan, sözlü, simgesel anlam sistemlerine ve/veya yazılı metinlere pek çok ifade biçimini içeren temel iletişim aracımız haline geldi. Şimdilerde biliyoruz ki bir pandomim gösterisi veya istem dışı vücut dilimiz bile “kelimeler” ile ifade edilebildiği sürece dilin parçasıdır. Muhakkak ve ancak dil ile ifade bulduğunda etki alanından ve hatta varlığından bahsedebileceğimiz unsurlardır. Wittgenstein’ın da dediği gibi, “Dilin dışında dünya yoktur”. Kullandığımız dil, toplumsal nitelikleriyle ortak anlam sistemimiz olduğu kadar bireysel deneyim ve tutumlarımızla öznel nitelik de taşır.

Toplumlarda hiyerarşik düzen, üretim biçimleri, mülkiyet ilişkileri değiştikçe, kişiler arası, yüz yüze iletişimin yanı sıra kitle iletişim araçları yoluyla gerçekleştirilen kitle iletişimi kavramıyla tanıştık. Böylece içine siyasal iktidarlar, toplumsal kurumlar ve ekonomik aktörlerin de girdiği bir toplumsal pratik gittikçe anlam dünyamızın ve dolayısıyla yaşamlarımızın değişmez unsuru haline geldi. Kitle iletişimi, günümüzde bireylerin tekil olarak da içerik üretebildiği sosyal medya mecralarının yaygınlaşmasıyla ve etkinlik düzey ve biçiminin dönüşmesiyle devam etmektedir.

Dijital iletişim olanaklarının gelişmesi ve internet erişiminin yaygınlaşmasıyla buna eşlik eden serbest piyasa ekonomisinin gerekleri nedeniyle, her gün yüzlerce mesajla karşılaşmaktayız. Mesajı, mesajı taşıyan metinleri oluşturanların gayeleri ve deneyimleri ile şekillenen bu mesajların taşıdıkları anlamları doğru anlamak, gerektiğinde doğruluk denetimlerini yapabilmeli ve kendi ihtiyacımız doğrultusunda mesajları kategorize edebilmeliyiz. Hem kendi özel yaşamımız hem de içinde bulunduğumuz toplumun gereklerine göre siyasal talepler geliştirebilmemiz, bu talepleri ifade edebilmemiz ya da bizim için doğru ifade edenleri tespit edebilmemiz veyahut günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak için doğru ürün satın alabilmemiz ister görsel ister sözel ister karma metinleri doğru okuyup anlayıp değerlendirebilme becerimize bağlıdır.

Biz birer okuyucu izleyici/olarak ve en azından sosyal medya hesaplarımız vasıtasıyla, aynı zamanda birer medya içeriği üreticisiyiz. Tüm medya mesajları bir gerçeklik inşa eder ve belli bir amaç taşır; bu amaç ekonomik ve/veya ideolojik olabilir. Zihnimizde mesajların kodaçımı sürecimiz belli bir kodlama sürecini de aynı zamanda işletmektedir

BİR MESAJIN ANLAMI VE ÇÖZÜMLENMESİ

Medya metinleriyle bize ulaştırılan mesajları anlama, çözme ve hayata geçirme sürecinin, bir başka deyişle, bireylerin bilişsel süreçlerinin nasıl işlediğine ilişkin bilgilerimizi, çoğunlukla, sosyal psikoloji ve bilişsel psikolojinin bulgularına borçluyuz. Söz konusu teori ve bulgulara ancak küçük bir giriş yapacağım bu yazıda, bi kaç temel tespiti dile getirmem gerekiyor.

Biz birer okuyucu izleyici/olarak ve en azından sosyal medya hesaplarımız vasıtasıyla, aynı zamanda birer medya içeriği üreticisiyiz. Tüm medya mesajları bir gerçeklik inşa eder ve belli bir amaç taşır; bu amaç ekonomik ve/veya ideolojik olabilir. Zihnimizde mesajların kodaçımı sürecimiz belli bir kodlama sürecini de aynı zamanda işletmektedir. Aynı mesaja maruz kalan her okuyucu veya dinleyici, aynı anlamı çıkarsamayabilir. Bununla beraber insan zihninin çalışma prensiplerine dair ortak eğilimlerimiz de mevcuttur. Kişisel tutum ve ihtiyaçlarımızın, mesaja maruz kaldığımız bağlamın veya ait hissettiğimiz sosyal grubun yarattığımız anlamlara etkisine dair teorik yaklaşımları bir başka yazıya bırakarak, insan zihninin ortak eğilimlerine göz atalım.

İnsan zihni, minimum seviyede bilişsel çaba göstererek hayatta kalmaya odaklıdır. Bu bağlamda, yapılan çalışmaların vardığı ortak sonuçlar şu şekilde sıralanabilir: İnsan zihni, soyuttan ziyade somut bilgiye açıktır, toplum üzerine düşünmekten ziyade spesifik bir insan üzerine düşünmeyi daha kolay bulur, insan davranışlarının genel ilkelerini düşünmekten ziyade tekil olaylar üzerine düşünmeyi tercih eder, karar verirken bir veya iki olay üzerine düşünmeyi, çok sayıda olay üzerine düşünmeye tercih eder. Mesajla karşılaşmadan önce mesaj konularına dair tutumlarımız, çıkardığımız anlamda kilit role sahiptir. Varolan tutumlarımızla uyuşan mesajları arayıp bulma eğilimindeyizdir. Mesajlara anlam verirken bir takım kısa yollara başvururuz. Örneğin uzmanların fikirlerine daha çok değer vermemiz, “Uzmanlar güvenilirdir” kanımızdan ileri gelir. Medya okur yazarlık düzeyimizin yükselmesi ise, insan olarak sahip olduğumuz ortak zihin çalışma ilkelerimizin ötesine geçmek için daha fazla ve ayrıntılı bilgi yapıları oluşturmaktır.

Eda Çağlayan Ertok
Latest posts by Eda Çağlayan Ertok (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir