AB İlerle(me)me Raporu

AB İlerle(me)me Raporu

Türkiye, açıklanan 10 rapor arasında AB Komisyonu’ndan en olumsuz geri bildirimi alan ülke olarak öne çıkıyor. Şu an için, Türkiye’nin bu yeni dalgada tarihi genişleme sürecinin dışında kalması kuvvetle muhtemel görünüyor.

Yine o gün geldi çattı ve AB Komisyonu, genişleme sürecindeki ülkeler için her yıl düzenli olarak yayımladığı raporları açıkladı. Eskiden, bu ‘ilerleme’ raporları ülkemizde de heyecanla beklenir, olumlu ve olumsuz yönleri tartışılır, haklı ve haksız eleştirilere cevap aranırdı. Konu en azından birkaç gün boyunca gündemde kalırdı. Ancak 8 Kasım günü, AB’nin 2023 Genişleme Stratejisi belgesi ve Türkiye dahil olmak üzere 10 ülke için raporları açıklandığında, konunun uzmanı bazı akademisyenler ve sınırlı sayıda medya mensubu dışında neredeyse hiç ses çıkmadı. Yıllar içinde Türk kamuoyundaki ilginin büyük oranda sönümlendiği, makus talihimizin geniş çevrelerce neredeyse kanıksandığı bir noktaya gelindi. Türkiye’de AB çıpasına duyulan ihtiyaç her zamankinden daha da fazla hissedilirken, bu konuyu görmezden gelmek veya eleştirilere kulak tıkayarak ‘zaten AB bizi istemiyor’ kolaycılığını benimsemek doğru bir strateji midir, bu yaklaşımı ciddi bir şekilde yeniden sorgulamamız gerektiğine inanıyorum.

Keza, genişleme politikası, Avrupa Birliği’nin dış politika alanında en etkili ve belirleyici aracı olmayı sürdürüyor. Bu süreç, katılım ülkelerine sunulan çekici teşvikler, destekler ve avantajlarla birlikte, AB’nin değerleri, güvenliği, refahı ve istikrarı için hayati bir öneme sahiptir. Avrupa Komisyonu, bu bağlamda 2023 raporlarında Ukrayna ve Moldova için AB katılım müzakerelerinin açılmasını önerirken, Bosna Hersek için müzakerelerin açılmasına koşullu olarak yeşil ışık yaktı. Ayrıca, Komisyon, tarihi bir kararla Gürcistan’a adaylık statüsü verilmesini önerdi. Bu karar, AB’nin kıtanın coğrafi sınırlarının dışında kalan bir ülkeye adaylık statüsü vermesiyle, Avrupalılık kavramını coğrafi sınırları aşan ve daha kapsayıcı bir şekilde ele aldığına işaret ediyor. Özellikle Türkiye gibi topraklarının ciddi kısmı Avrupa kıtasının dışında bulunduğu argümanıyla uzun yıllar çeşitli bahane ve karşı çıkışlara maruz kalan bir ülke bakımından bu gelişme oldukça manidar.

Adaylık statüsünün onaylanması ve müzakerelerin resmi olarak başlamasına dair nihai kararlar, Aralık ortasında düzenlenecek AB Zirvesi’nde mevcut üye devletlerin oybirliği ile alınacaktır. AB, son dönemde özellikle jeopolitik nedenlerle Doğu genişlemesi sürecine hız verirken, uzun yıllardır sabırla bekleyen Batı Balkan ülkeleri için de yapıcı bir yaklaşım sergileyerek yeni bir ekonomik destek paketi açıklamıştır. Bu çerçevede, Reform ve Büyüme Fonu kapsamındaki 6 milyar Avro değerindeki destek programı, altı Batı Balkan ülkesinin AB ile sosyoekonomik uyumlulaşmasını hızlandırmayı ve AB’ye entegrasyonunu teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Tam üyelik, çoğu Avrupa ülkesi için hala en cazip seçenek olma özelliğini koruyor ve AB’nin 2030 yılına kadar 30’dan fazla üye ülkeye genişlemesi öngörülüyor.

Türkiye, açıklanan 10 rapor arasında AB Komisyonu’ndan en olumsuz geri bildirimi alan ülke olarak öne çıkıyor. Şu an için, Türkiye’nin bu yeni dalgada tarihi genişleme sürecinin dışında kalması kuvvetle muhtemel görünüyor. AB’nin son genişlemesinde, üyelik müzakerelerine Ekim 2005’te Türkiye ile aynı anda başlamış olan Hırvatistan, sekiz yıl süren müzakerelerin ardından 2013 yılında tam üye olmuş ve Ocak 2023’e gelindiğinde hem Schengen hem de Euro Bölgesi’ne dahil olmayı başarmıştı. Buna karşılık Türkiye’nin bugün itibariyle, bundan birkaç sene öncesine kadar AB’yle ortaklık süreci tahayyül dahi edilemeyecek ülkelerin gerisine düşmesi son derece üzüntü verici bir gelişmedir.

Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bazılarını uygulamayı reddetmesi, uluslararası hukuk ve Avrupa standartlarına uyum konusunda soru işaretleri yaratmıştır. Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularına yönelik endişeler de açıkça ifade edilmiştir. İfade özgürlüğü, cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve özellikle LGBTQ+ bireyleri ve kuruluşlarını hedef alan nefret söylemi ile ilgili konular süregelen endişe kaynaklarıdır.

Türkiye için siyasi, ekonomik ve AB müktesebatına uyum çerçevesinde ilerleme kaydetmek bir yana, ciddi bir gerilemeden söz ediliyor. AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası açısından AB ile uyum oranı sadece yaklaşık %10 civarında kabul ediliyor. Bu durumu Batı Balkan ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, Arnavutluk, Kosova, Karadağ ve Kuzey Makedonya’nın %100, Bosna-Hersek’in %98 ve Sırbistan’ın ise %51 uyum sağladığını görmekteyiz. AB liderleri geçtiğimiz Haziran ayında, Türkiye ile ilişkilerin geleceğini değerlendirmek üzere AB Komisyonu Dış Politika ve Güvenlikten Sorumlu Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’i görevlendirmişlerdi. Kasım ayı sonunda yayımlanması beklenen bu ikinci raporun sonuçları, ilerleyen dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkileri açısından canlandırıcı mahiyette ve belirleyici bir rol oynayabilir.

İlerle(me)me raporundan öne çıkan bazı noktaları özetleyecek olursak, Türkiye özellikle demokratik kurumlarının işleyişi, erkler ayrılığı, etkili denge ve denetim eksikliği, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konularında ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Ayrıca, siyasi çoğulculuk ve Kürt sorununa yönelik inandırıcı bir çözüm sürecinin işletilememesi, sivil toplum kuruluşları için artan baskı ortamı ve sınırlı çalışma alanları konuları da ele alınmıştır. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bazılarını uygulamayı reddetmesi, uluslararası hukuk ve Avrupa standartlarına uyum konusunda soru işaretleri yaratmıştır. Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularına yönelik endişeler de açıkça ifade edilmiştir. İfade özgürlüğü, cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve özellikle LGBTQ+ bireyleri ve kuruluşlarını hedef alan nefret söylemi ile ilgili konular süregelen endişe kaynaklarıdır. Yanısıra, Türkiye’nin Dünya Ekonomik Forumu’nun 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre 146 ülke arasında 129. sırada yer aldığına dikkat çekilmiştir. Her ne kadar Danıştay, Ocak 2023’te Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını onaylamış olsa da söz konusu sözleşme önemli bir uluslararası standarttır ve bu karar, Türkiye’nin ilerlemesinde ciddi bir geri adım olarak okunmaktadır.

Avrupa Komisyonu ülke raporlarında çeşitli eksikliklere işaret ederken, bazı alanlarda kaydedilen olumlu gelişmelere de yer vermektedir. Bu noktada Türkiye’nin dış politika alanında etkin bir aktör olduğu teyit edilmiş, göç ve sığınma politikaları kapsamında dünya genelinde en büyük mülteci topluluğunu barındırdığı olumlu bir şekilde değerlendirilmiştir. Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısını BM Genel Kurulu dahil olmak üzere kınamış ve tahıl koridoru ve esir takası konusunda kıymetli bir diplomatik performans ortaya koymuştur. Raporda, Türkiye’nin Arap devletleri, Ermenistan ve İsrail ile bölgesel normalleşme adımları ve uluslararası ilişkiler üzerindeki olumlu etkilerine de değinilmiştir. Ayrıca, Mart 2023’te TBMM, Finlandiya’nın NATO’ya katılımını onaylamış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü Ekim 2023’de imzalayarak TBMM’ye göndermiştir. İyi komşuluk ilişkileri ve bölgesel işbirliği hususunda, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde Şubat 2023’deki yaşanan depremin ardından belirgin bir iyileşme kaydedilmiştir.

Türkiye’nin yeni jeopolitik bağlamda AB’ye olan taahhüdünün önemli bir sinyali olacaktır. Brüksel’de Türkiye aleyhine esen rüzgarları ters çevirmek zor ama imkânsız değil. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Berlin’deki genişleme ve reform konferansında dile getirdiği gibi, jeopolitik saiklerle tıkanan AB yolculuğu yine aynı motivasyonla açılabilir. Bu tarihi fırsat penceresini doğru değerlendirmemiz hem Türkiye hem de AB açısından bir samimiyet testi olacaktır.

Genel olarak, Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamın tesis edilmesi ve AB ile Türkiye arasında karşılıklı güven ve faydaya dayalı bir ilişki zemini oluşturulması, AB açısından elzemdir. Bununla birlikte, Kıbrıs sorunu ikili ilişkilerde hala büyük bir engel teşkil etmektedir. Yanı sıra AB, Türkiye’nin Rusya ile ticari ve ekonomik bağlarını derinleştirmesini ve özellikle enerji sektöründe Rusya’ya bağımlılığını artırmasını dikkatle izlemektedir. Son olarak rapora, Türkiye’nin Hamas’ı destekleyen retoriği, 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e yönelik gerçekleşen saldırılar sonrasında AB’nin mevcut politikasıyla tamamen uyumsuzdur şeklinde bir cümle eklendiğini görüyoruz.

2023 ülke raporu, Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye’ye yönelik haksız ve önyargılı bir yaklaşım olarak değerlendirildi ve Yargı ve Temel Haklar faslındaki iddiaları temelsiz ve eleştirileri haksız bulundu. Aynı şekilde, AB, Ortadoğu’da tarihsel olarak yanlış bir konumda durmakla itham edildi. Bu süreçte, AB’nin somut eylem ve söylemle aday ülke Türkiye ile dayanışma ve işbirliği göstermesi elbette çok önemlidir. Ancak, tam üyelik hedefini stratejik bir amaç olarak ortaya koyan Ankara’nın da, reform sürecini canlandırmak için eleştirilere açık olarak, bazı net, somut adımlar atması ve iletişimini geliştirmesi beklenmektedir.

Bu tabloyu düzeltmek için başta demokrasi, yargı, hukuk, denge denetleme, yönetişim gibi alanlarda reform gündemine hız verilmesi ve AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası ile uyum sağlama çabalarını artırması, Türkiye’nin yeni jeopolitik bağlamda AB’ye olan taahhüdünün önemli bir sinyali olacaktır. Brüksel’de Türkiye aleyhine esen rüzgarları ters çevirmek zor ama imkânsız değil. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Berlin’deki genişleme ve reform konferansında dile getirdiği gibi, jeopolitik saiklerle tıkanan AB yolculuğu yine aynı motivasyonla açılabilir. Bu tarihi fırsat penceresini doğru değerlendirmemiz hem Türkiye hem de AB açısından bir samimiyet testi olacaktır.

Ayşe Yürekli, MA MSc Uyuşmazlık Çözümü ve Avrupa Çalışmaları Uzmanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir