Kimlik siyasetinin kimlik sorunu

Kimlik siyasetinin kimlik sorunu

Bugün ülkemizde kimlik ve beka politikası ön planda. Bunu yapanlar, toplumu devletsizlik ve zayıflatılmış kimliklerine yönelik tehditlerle korkutarak bu politikalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kimlik siyasetin ardındaki kimlik sorununun adresi de gerçek olamayan muhafazakârlıkları.

Orucun son günleri ve bayramın ilk günlerinde kızımı Londra’da ziyaret ettik. Bu ziyaretim kızımı beşinci kez ziyaret edişimizdi. Bu beş kez içinde, kızımın özel ilgi alanı nedeni ve misafirperverliği sayesinde, zamanlarımızı Londra’dan çok daha fazla dışında Kuzey Galler, İskoçya, Cornwall ve yakın kasabaları ziyaret ederek geçirdik. Tarihi izleri araştırarak, Normanlar, Tudor ve Viktorya dönemleri de dahil olmak üzere farklı tarihsel periyotları keşfetme fırsatımız oldu.

Britanya’da evlerin %80’e yakını müstakil. Bu deneyimler, Britanya’nın yerlisi olan birinin kimlik ve aidiyet konusunda göçmen gerçeğine karşın pek de ciddi bir sorun yaşamayacağının bizlere ipuçlarını vermekte. Bu durum gerçek bir kültürel muhafazakarlığın da ortak aidiyete katkısının bir göstergesiydi de.

BRİTANYA’DA MİMARİ, KİMLİK VE AİDİYET

Kasabalar ve Londra genelinde dikkatimi çeken en önemli nokta, sokaklarda yürürken 300-500 yıllık tarihi dokuyu adım adım yaşayabilmemizdi. Örneğin denizci kasabalarında, restoranların ve evlerin mimari detaylarıyla birlikte denizci kültürünü hissedebilmek mümkündü. Ayrıca, farklı zamanlarda yaşamış farklı sınıflardan ailelerin aynı mekanlarda sürekliliğini gözlemleyebilmek ilginçti. Kasabaların ekserisinde evler hep aynı ailelere ait olduğundan evlerin özel isimleri bile vardı. Britanya’da evlerin %80’e yakını müstakil. Bu deneyimler, Britanya’nın yerlisi olan birinin kimlik ve aidiyet konusunda göçmen gerçeğine karşın pek de ciddi bir sorun yaşamayacağının bizlere ipuçlarını vermekte. Bu durum gerçek bir kültürel muhafazakarlığın da ortak aidiyete katkısının bir göstergesiydi de.

Gözlemlerim sırasında sürekli olarak ülkemi düşündüm ve karşılaştırmalar yapmaya başladım. Doğu’daki İshak Paşa sarayında PVC çatı ile Ayasofya Camii’ndeki benzer PVC tarzı yeni yapılan giriş gözümün önüne geldi. Koşuyolu’ndaki çocukluk futbol hatıralarımızın yaşandığı saha İnciraltı’na yerleştirilen şekilsiz ve sıkışık binaları hatırladım. Anılarınızı, derin kimliğimizi ve tarihimizi yaşayabileceğiniz mekanlar yerine, zihninize kazınmış hatıra veya arketip kalıplarında yaşatmaya muhtaç kalmaktasınız.

İstanbul, kısa periyotlarla gerçekleşen kentsel dönüşüm ve imar rantı nedeniyle kimliksiz ve yeşilsiz bir beton yığını haline geldi. Anadolu’daki şehirlerimiz, İstanbul gibi nefessiz bir şekilde yoğun yapılaşmış olmasa da kimliksiz bir yapılaşma trendini takip etti.

İSTANBUL’DA İMAR RANTI VE KİMLİKSİZLİK

İstanbul, kısa periyotlarla gerçekleşen kentsel dönüşüm ve imar rantı nedeniyle kimliksiz ve yeşilsiz bir beton yığını haline geldi. Anadolu’daki şehirlerimiz, İstanbul gibi nefessiz bir şekilde yoğun yapılaşmış olmasa da kimliksiz bir yapılaşma trendini takip etti. Son 50 yılda hızla tahrip edilen ve anlamsız hale getirilen mekanlar, ülkemizin yaşayan insanlarının da bir zaman çöküşünü yaşamasına neden oldu. Bu çöküşün kaygısı günlük beka siyasetince sıkça kullanıldı. Artık mekanlar da sıradanlaşmış ve anlamsızlaşmışlardı. Dünyada medeniyetler kesişim noktası olan Anadolu, antik dönem için hazine yağmacıları alanı kabul edildi. Göçebe alışkanlıkları bunu hoş gördü. Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Rus işgali ve Cumhuriyet dönemleri sokakları-evleri rant dönüşümlerine kurban edildi. Mübadele dönemi gayrimüslim estetik gayrimenkulleri yağmalandı.

İmparatorluktan Cumhuriyete geçişte kısmen yok sayılarak inkâr edilen geçmişe ve etnik sorunlara karşın Cumhuriyet kurucu iradesi tek bir kimlik oluşturmaya çalışarak ulus devleti oturtmayı başarabildi. Sonradan özellikle merkez sağ iktidarlar tarafından teşvik edilen kentlere göç ve rant politikalarıyla yok sayılan geçmişin sorunları depreşince bir benlik bunalımı veya kırılması açığa çıktı. Aslında bu, ortak bir aidiyet eksikliği veya kimlik sorunuydu. En doğal soru olan ‘biz kimiz?’ sorusuna, geçmişi olmayan anlamsızlaşmış mekanlardan, şekillendirilmiş inkâr edilmiş tarihten veya sürekli göç ve yer değişimlerinde tam bir cevap verilemiyordu.

İttihatçılar, Kemalistler ve popülist İslamcılar bu kimlik boşluklarını kendi bakış açılarına göre sentetik bir kimlik ve tarih inşa ederek doldurmaya çalıştılar. Resmi veya taraftar medya bu sentetik tarih ve geçici kimlik inşasında acımasızca kullanıldı.

SENTETİK KİMLİK VE TARİH İNŞASI

İttihatçılar, Kemalistler ve popülist İslamcılar bu kimlik boşluklarını kendi bakış açılarına göre sentetik bir kimlik ve tarih inşa ederek doldurmaya çalıştılar. Resmi veya taraftar medya bu sentetik tarih ve geçici kimlik inşasında acımasızca kullanıldı. Kemalizm dar bir tarihsel dilim için kendince rasyoneldi. Fakat Türk-İslam sentezcileri içinse neo Osmanlılık hiçbir zaman rasyonel olamadı. Zira İslamcı aydınların sosyolojik köylülüğü ve göçerliği Britanya örneği gibi gerçek bir muhafazakarlık anlayışını kendilerine mümkün kılamadı. Tarihi, sürekli bir değişmeyen tutarsız mekân ve zamanın akışı içinde açıklayamazlardı. Sonuçta karşımıza sentetik muhafazakarlık, Osmanlı ile bağlantısı olmayan popülist Türk-İslam sentezciliği veya herkese göre değişen Atatürk ve Abdülhamit yorumları çıktı.

Bugün ülkemizde kimlik ve beka politikası ön planda. Bunu yapanlar, toplumu devletsizlik ve zayıflatılmış kimliklerine yönelik tehditlerle korkutarak bu politikalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu korku ve endişe politikası, toplumu genel seçimler özelinde mevcut durumun devamını desteklemeye ikna edebiliyor.

Kimliğimizin ve varlığımızın tehdit altında olduğu söylendiğinde, ülke halkı bu durumu ciddiye alıyor. Aslında bu durum, eksik hissedilen bir bilinç veya kimlik arayışının da varlığını gösteriyor.

Kimlik siyasetin ardındaki kimlik sorununun adresi de gerçek olamayan muhafazakârlıkları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir