Kömürden vazgeçmeyen Türkiye, iklim zirvesinde yine sadaka peşinde

Kömürden vazgeçmeyen Türkiye, iklim zirvesinde yine sadaka peşinde

Türkiye hem sera gazı emisyonu azaltımıyla ilgili kararlı hedefler koymuyor hem kömürden çıkışı takvimlendirmiyor hem de yoksul ülkeler için oluşturulacak fona göz dikiyor. Maalesef hem ekonomik hem de ekolojik açıdan Türkiye için gecikmenin maliyeti büyüyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) 28’inci Taraflar Konferansı’nın (COP28) bu yılki en önemli adımı olarak nitelendirilen Kayıp Zarar Fonu’nun kabul edilmesi, dünyaya verilen küçük ama olumlu bir mesaj.

Zirve her ne kadar pek çok tartışmayı içinde barındırsa da ülkeler, iklim kriziyle birlikte ortaya çıkan hasarı onarmak için, dünyanın en savunmasız insanlarına fon sağlamaya yönelik temel önlemler üzerinde anlaştı.

Adım önemli ama neden sönük kalıyor?

İklim krizinden en fazla sorumlu olan zengin ülkeler şimdiye kadar Kayıp Zarar Fonu’nda toplamda 700 milyon doların biraz üzerinde bir miktar taahhüt etti. 

Bu, gelişmekte olan ülkelerin geri dönüşü olmayan ekonomik ve ekonomik olmayan kayıplarının yüzde 0,2’sinden daha azına denk geliyor. 

Yapılan bir çalışmaya göre, gelişmekte olan ülkelerdeki kayıp ve zararın yılda 400 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Zararın yıllık maliyetine ilişkin tahminler ise 100 milyar ila 580 milyar dolar arasında değişiyor.

Küresel iklim kriziyle her gün karşı karşıyayız. Fona katkılar her gün artıyor ancak milyar dolarlara ihtiyaç var.

İklim adaleti uzmanlarına göre, Kayıp Zarar Fonu’na sürekli yeni ilaveler gelmeli ve ülkelere kredi olarak değil hibe olarak verilmeli. 

Taahhüt edilen paranın zamanlamasına ve niteliğine dair çok az ülke ayrıntı verdiği için fona ilişkin belirsizlikler sürüyor. 

Ayrıca, fonun gelecekte nasıl finanse edileceği de dahil olmak üzere hâlâ çözülmemiş sorunlar mevcut. 

rt yıllık bir süre için fonun yönetiminden Dünya Bankası’nın sorumlu tutulması konusunda anlaşma sağlandı.

Dünya Bankası böyle bir fonun yönetimi için en uygun kuruluş mudur, bu da bir tartışma konusu.  

Fona BAE, Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler 100’er milyon dolar seviyesinde katkı sağlarken; dünyanın en büyük kirleticisi ABD, Kayıp Zarar Fonu’na 17,5 milyon dolar taahhüt açıkladı.

Bu fon iklim krizinden en çok zarar görecek olan yoksul ülkeler için tasarlandı. Türkiye, bu sınıflandırmada yer almayan bir ülke üstelik ne sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi var ne de başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan kademeli çıkış stratejisi var.

ABD’nin İklim Özel Elçisi John Kerry, Kayıp Zarar Fonu için “nothing to do with compensation and liability” diyerek, yoksul ülkelere tazminat ödemeyeceklerini açık bir dille ifade etmişti. Kerry, dünyayı en çok kirleten ülkeler sıralamasında en üst sıralarda yer alan ABD’nin fonu desteklediğini ancak bunun cezalandırıcı bir yöntem olarak görülmemesi gerektiğini söylemişti.

Tarihin en büyük kirleticilerinin başında gelen ABD’nin iklim temsilcisinin sözleri, aslında dünyanın geldiği noktaya ilişkin kayıtsızlığı gösteren iyi bir örnek.

Üstelik bunu fona sadece sadaka seviyesinde bir katkı koyarak yapıyor.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Türkiye ne yapıyor?

Yeni dönem iklim diplomasisinde Türkiye nasıl bir rol alabilir diye düşünürken, Kayıp Zarar Fonu’na ilişkin kararın mürekkebi kurumadan fondan pay isteyerek gündeme dahil oldu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Türkiye’nin Kayıp Zarar Fonu içerisinde olması elzemdir, kaçınılmazdır” dedi.

Yukarıda da özetlediğimiz gibi, bu fon iklim krizinden en çok zarar görecek olan yoksul ülkeler için tasarlandı. Türkiye, bu sınıflandırmada yer almayan bir ülke üstelik ne sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi var ne de başta kömür olmak üzere fosil yakıtlardan kademeli çıkış stratejisi var. 

Ülkeler son dönemde art arda “Kömür Sonrası Temiz Enerji İttifakı”na (Powering Past Coal Alliance) katıldığını açıklıyor. En son dünyanın üçüncü büyük kömür santrali kapasitesine sahip ABD, bu ittifaka katıldığını duyurdu.

İttifaka katılan ülkelerin, karbon tutma kapasitesi olmayan kömür santrallerini da kademeli olarak kapatması bekleniyor. Bu nedenle ABD’nin, kömür santrallarının yarıya yakınını kapatacağı tahmin ediliyor.

ABD ile birlikte ittifaka katıldığını açıklayan yedi ülke arasında, AB’nin üçüncü en çok kullanan ülkesi Çek Cumhuriyeti de var. Çek Cumhuriyeti de kömürlü termik santrallarını 2033’e kadar kapatma kararı almıştı.

Türkiye bu stratejilerde geciktikçe kömürle birlikte gelen çevre sorunları artıyor, insanlar hastalanıyor, doğa giderek yok oluyor, enerjide yenilenebilir için dönüşüm politikalarının uzun vadeli planlanması zorlaşıyor.

Ekosfer Derneği’nin incelemesine göre, kömürden vazgeçenler ittifakına katılan yedi ülkeden sonra OECD bölgesinde, enerji sektöründe karbon tutma özelliği olmayan santrallarını kapatma kararı almayan sekiz ülke kaldı. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler ise Polonya, Bulgaristan, Romanya, Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Malta.

Maalesef, Türkiyede elektrik üretiminde kömürün payı artıyor. Türkiye’de üretilen elektriğin 2021’de yüzde 31,4’ü; 2022’de üretilen elektriğin ise, yüzde 34,6’sı kömürlü termik santraller tarafından üretildi. 

Türkiye, Paris Anlaşması kapsamında sera gazı azaltım hedeflerini Ulusal Katkı Beyanı’nda açıklamıştı. Buna göre sera gazı emisyonunda yüzde 21 artıştan azaltım hedefleniyordu. Güncellenmiş Birinci Ulusal Katkı Beyanı’nda Türkiye, 2030 yılı için referans senaryoya göre sera gazı emisyonu hedefini yükselterek yüzde 41 artıştan azaltımı planladığını açıkladı.

Referans senaryo, sera gazı emisyonunu azaltmak için hiçbir önlem alınamayan senaryoda ortaya çıkan emisyonu ifade ediyor. Referans senaryoya göre, 2030’da 1.175 milyar ton CO2’a ulaşması beklenen emisyonun alınacak önlemler ile 695 milyar ton CO2’de tutulması hedefleniyor. Belirlenen ilk hedef, 2030 için toplam sera gazı emisyonunun 929 milyon ton CO2’da tutulmasıydı.

Küresel Karbon Projesi tarafından açıklanan yeni bir çalışmaya göre, 2023’te fosil karbon emisyonları 2022’ye göre yüzde 1,1 artacak (36,8 milyar ton CO2) ve emisyonlar tüm yakıt türlerinde yükselecek.

Küresel Karbon Projesi’nin raporuna göre, Türkiye, 2022’de 400 milyon ton karbon emisyonu ile küresel olarak en çok emisyona sebep olan ülkeler sıralamasında 15’inci sırada yer alıyor. Türkiye’nin emisyonlarında kömür başı çekerken (167,2 milyon ton CO2), onu sırasıyla petrol, gaz ve çimento sektörleri takip ediyor.

Sonuç olarak, Türkiye hem sera gazı emisyonu azaltımıyla ilgili kararlı hedefler koymuyor hem kömürden çıkışı takvimlendirmiyor hem de yoksul ülkeler için oluşturulacak fona göz dikiyor.

Türkiye bu stratejilerde geciktikçe kömürle birlikte gelen çevre sorunları artıyor, insanlar hastalanıyor, doğa giderek yok oluyor, enerjide yenilenebilir için dönüşüm politikalarının uzun vadeli planlanması zorlaşıyor.

Maalesef hem ekonomik hem de ekolojik açıdan Türkiye için gecikmenin maliyeti büyüyor.

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir