Karbon ayak izinizi unutun, “iklim gölgeniz” ile tanışın

Karbon ayak izinizi unutun, “iklim gölgeniz” ile tanışın

Karbon ayak izinin anlamsızlaştığı bir dünyada iklim gölgesi, çevre için aldığımız önlemlerle sosyal çevremizi bilinçli ya da bilinçsiz etkileme halimiz olarak açıklanıyor.

Her yıl ocak ayının bir haftasında küresel elitlerin Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yıllık toplantısı için İsviçre Alpleri’ndeki küçük dağ kasabası Davos’ta toplanması, dünyanın da ilgi odağı haline geliyor.

Konuk çeşitliliği ile dikkat çeken bu buluşmalar, genellikle dünyanın ayrıcalıklı yüzde 1’lik kesimi için bir konuşma arenası olarak eleştirilse de aynı zamanda insanların küresel ölçekte değişimi etkilemek için lobi yapmaya ve bu güçlü elitleri etkilemeye çalıştıkları da bir yer.

Bu yıl Davos’taki toplantıların ana teması “Güvenin Yeniden İnşası” oldu.

Benim açımdan her yıl en merak edilen yanı, tam da forum başlamadan hemen önce açıklanan Küresel Riskler Raporu araştırması oluyor.

Araştırma, insani gelişmelerdeki ilerlemenin yavaş yavaş azaldığı, devletleri ve bireyleri yeni ve yeniden ortaya çıkan risklere karşı savunmasız bırakan küresel risk ortamı konusunda uyarıyor.

Küresel güç dinamikleri, iklim, teknoloji ve demografik yapıdaki sistemsel değişimler karşısında, küresel riskler dünyanın uyum kapasitesini sınırlarına kadar zorluyor.

Çevresel riskler, tüm zaman dilimlerinde risk ortamını domine etmeye devam ediyor.

Katılımcıların yüzde 66’sı aşırı hava olaylarını 2024’in riskleri sıralamalarında ilk sırada görüyor. Aşırı hava olayları, dünya sistemlerinde kritik değişiklikler, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü, doğal kaynak kıtlığı ve kirlilik gelecek 10 yıl boyunca karşılaşılması beklenen en ciddi 10 riskten beşini temsil ediyor.

Bununla birlikte, rapora katkı sunan uzmanlar risklerin aciliyeti konusunda farklı düşüncelere sahip. Özel sektör katılımcıları, çoğu çevresel riskin sivil toplum ve hükümetlere kıyasla daha uzun bir zaman çerçevesinde gerçekleşeceğine inanıyor.

Bu durum, çevresel riskler ile mücadelede dönüşü olmayan bir noktaya gelme riskinin arttığına işaret ediyor.

İki yıllık zaman diliminde de ikinci en ciddi risk olarak yine iklim değişikliği yer alırken, 10 yıllık bir zaman diliminde ciddiyet açısından ilk dört küresel risk arasında çevresel riskler ve küresel ısınma birinci sırada yer alıyor.

Dezenformasyon, 2024 yılının en önemli riskleri arasına girdi, yüzde 53 ile ikinci sırada.

Yanlış bilgi ile toplumsal huzursuzluk arasındaki bağlantı, gelecek iki yılda birçok ülkede yapılacak seçimlerde merkezi bir rol oynayacak. Devletlerarası silahlı çatışmalar gelecek iki yılın en önemli beş riski arasında yer alıyor. Birçok çatışmanın devam ettiği bir dönemde, önde gelen jeopolitik gerilimler ve zayıflayan toplumsal dayanıklılık riski çatışmaların yayılmasına neden oluyor.

2024’te milyarlarca insan seçim sandıklarına gidecek. Endişenin kaynağı, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yaygın kullanımı ve bunları yaymaya yönelik araçların, yeni seçilen hükümetlerin gerçek ve algılanan meşruiyetini zayıflatma olasılığı.

Üretken yapay zekâ gibi son teknolojik gelişmelerin sahte bilgilerin hacmini, erişimini ve etkinliğini artırdığına işaret edilen raporda, olası riskler kapsamında demokratik süreçlerin uzun vadeli erozyonu, şiddet içeren protestolardan nefret suçlarına, sivil çatışmalardan terörizme kadar uzanan huzursuzluklara dikkat çekiliyor.

Davos’tan 2024’te geriye ne kaldı diye sorduklarında yine iklim krizinden “aşırı endişeli” elitlerin özel jetlerinden vazgeçememesi cevabı verilecek. Toplantıların pek çoğunun gündeminde iklim kriziyle ilgili konular yer alırken, toplantılar için gelenler 2300 adet özel jetle uçtu.

Bunun da nasıl bir karbon ayak izi yaratacağının hesabı ortada.

Küresel iklim krizinin geldiği nokta artık o kadar büyük ki, bireysel eylemler anlamsız görünebilir. 

Yeni ortaya atılan bir kavrama göre, karbon ayak izimize odaklanmak yerine iklim gölgemize odaklanmanın daha etkili olacağı savunuluyor. Karbon ayak izinin anlamsızlaştığı bir dünyada iklim gölgesi, çevre için aldığımız önlemlerle sosyal çevremizi bilinçli ya da bilinçsiz etkileme hâlimiz olarak açıklanıyor.

Suyu tasarruflu kullanmanızın ya da elektrik sarfiyatı düşük ampulle aydınlanmanızın, işe giderken hangi ulaşım aracını kullandığınızın ya da ne sıklıkla kırmızı et yediğinizin sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz.

Karbon ayak izimizin artıyor olması, bizim etki alanımızın dışında gelişen ve karşılığında önlem almamızı zorlaştıran şartlara bağlı. 

Yeni ortaya atılan bir kavrama göre, karbon ayak izimize odaklanmak yerine iklim gölgemize odaklanmanın daha etkili olacağı savunuluyor. Karbon ayak izinin anlamsızlaştığı bir dünyada iklim gölgesi, çevre için aldığımız önlemlerle sosyal çevremizi bilinçli ya da bilinçsiz etkileme hâlimiz olarak açıklanıyor.

İlk olarak iklim hakkında yazılar yazan Emma Pattee tarafından ortaya atılan iklim gölgesi, kavramı, kişinin tercihlerinin ve bunların gezegen üzerindeki etkisinin tam bir resmini çizmeyi amaçlıyor.

Pattee, iklim gölgesiyle ilgili, “İklim gölgeniz, arkanızda uzanan karanlık bir şekildir. Gittiğiniz her yere gider, yalnızca klima kullanımınız veya arabanızın yakıt tüketimi değil; aynı zamanda nasıl oy verdiğiniz, kaç çocuk sahibi olmayı seçtiğiniz, nerede çalıştığınız, ne kadar kazandığınız ve paranızı nereye harcadığınız da hesaplanmalı. İklim değişikliği hakkındaki sözlerinizin, ilgisizliği artırıp artırmadığı hakkında konuşmalısınız” diyor.

İklim gölgeniz ne kadar büyükse gezegene sağladığınız fayda da o kadar büyük oluyor.

Kimileri, kusurlu olsa da karbon ayak izinin en azından kişinin davranışını olumlu yönde değiştirmeye yönelik bir çerçeve sağlayabileceğini savunuyor. Tartışmaya göre karbon ayak izini ve iklim gölgesini uyumsuz olarak görmek yerine tamamlayıcı olarak görmek daha iyi olabilir.

Karbon ayak izimizin büyük bir kısmı kontrolümüz dışındaki güçler tarafından oluşturuluyor, Şehirlerin nasıl tasarlandığını kontrol edemiyoruz, toplu taşımayı kontrol edemiyoruz, hatta hangi ülkede doğduğumuzu bile kontrol edemiyoruz.

Pattee, iklim gölgesi kavramının, bireysel eylemde bulunmak isteyenler ile bireysel eylemin anlamsız olduğunu savunanlar arasında bir köprü görevi gördüğünü düşünüyor.

Bu bakış açısı, kavramın özünün kafamızda oturmasını sağlıyor.

Karbon ayak izimizin büyük bir kısmı kontrolümüz dışındaki güçler tarafından oluşturuluyor, Şehirlerin nasıl tasarlandığını kontrol edemiyoruz, toplu taşımayı kontrol edemiyoruz, hatta hangi ülkede doğduğumuzu bile kontrol edemiyoruz. İnsanların özellikle az seçeneğin olduğu ortamda daha büyük bir karbon ayak izine sahip olması mümkün. Çünkü, herhangi bir bölgede toplu taşıma az olabilir. Esas mesele, bunu başkalarını yargılamak için bir ölçüye dönüştürmemek…

Bireysel eylemliliklere ihtiyacımız var ama bireysel eylem küresel iklim kriziyle mücadele etmek için yeterli değil. İletişimi ve eylemselliği olumlu yerden kurgulamak adına iklim gölgesi bir ara kavram, bir geçiş dönemi fikri olarak gayet kullanışlı.

İklim gölgemizin kimlerin üzerine düşüp, kimlerde iklim için önemli bir farkındalık yaratacağını bilemeyiz. Ama etkimizin hayal edebileceğimizden büyük olması, işte o en güzeli…

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir