Hangisi daha ürkütücü: Ekonomik kriz mi yoksa iklim krizi mi?

Hangisi daha ürkütücü: Ekonomik kriz mi yoksa iklim krizi mi?

Enerji maliyetleri düşecek, dışa bağımlılık azalacak, karbonsuzlaşmaya dayalı bir sanayiye geçiş sağlanacak, yeni istihdam alanları açılacak, hava kirliliğine, iklim afetlerine daha güçlü biçimde hazırlık sağlanacak, enflasyonla mücadele gücü artacak. Türkiyenin enerji bağımsızlığı ve ekonomik istikrarı için emisyon azaltımı şart. Çünkü, ekonomik kalkınmanın yolu tam da iklim kriziyle mücadeleden geçiyor.

Ekonomik krizlerle içinden geçmekte olduğumuz iklim krizi arasında sandığımızdan çok daha güçlü bir bağ var.

İkisinin de kaderi birbirine bağlı.

Bu bağ giderek hem insanlığın hem de gezegenin geleceğini çok daha yakından ilgilendiriyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı COP28 Dubai’de başladı. Sıcaklık artışını 1,5 °C’de sınırlamak için, küresel emisyonları 2030’da 2010 seviyesinin yüzde 45 altına indirmek ve 2050’de sıfırlamak için COP28’in bir milat olması gerekiyor.

Çoklu krizler çağında önemli bir eşikteyiz.

Artık çok fazla zaman kalmadı, 1,5 °C hedefi için iklim acil durumu hiç olmadığı kadar kritik bir harekete dönüşmek zorunda.

Fakat bu yılki iklim zirvesinin Dubai’de gerçekleşmesi ve başkanlığını da ADNOC (Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi) CEO’su Sultan Al-Jaber’in yapacak olmasıyla zirve, fosil yakıt lobilerinin gölgesinde bir hayli tartışmalı başlıyor.

Ekonomik kriz ve iklim krizi ister gelişmiş olsun ister gelişmekte olan ya da ister yoksul ülkeler hemen hepsinin gündemi.

Stockholm Çevre Enstitüsü (SEI), Climate Analytics, E3G, Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü (IISD) ve BM Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan Üretim Açığı Raporu (Production Gap Report) önemli bazı temel tespitlere sahip:

  • Hükümetler, 2030’da 1,5 °C ısınma sınırının izin verdiğinden iki kat daha fazla fosil yakıt üretmeyi planlıyor.
  • Ülkeler, 2040’a kadar kömür üretiminin ve kullanımının neredeyse tamamen sonlandırılmasını ve 2050’de kadar petrol ve gaz üretiminin ve kullanımının 2020 seviyelerine göre en az dörtte üç oranında azaltılmasını hedeflemeli.
  • Öne çıkan 20 ülkeden 17’si net sıfır emisyona ulaşma taahhüdünde bulunmuş ve birçoğu fosil yakıt üretim faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak için girişimler başlatmış olsa da, hiçbiri ısınmayı 1,5 °C ile sınırlandırmaya uygun olarak kömür, petrol ve gaz üretimini azaltmayı taahhüt etmedi.
  • Fosil yakıtlardan uzaklaşma kapasitesi daha yüksek olan hükümetler daha iddialı azaltımları hedeflemeli ve sınırlı kaynaklara sahip ülkelerdeki geçiş süreçlerinin desteklenmesine yardımcı olmalıdır.

İklim krizinin temelinde yer almasına rağmen fosil yakıtlar son yıllara kadar uluslararası iklim müzakerelerinde büyük ölçüde yer bulamadı.

2021’in sonlarındaki COP26’da hükümetler, tüm fosil yakıtların üretimini ele almayı kabul etmemiş olsalar da, “hız kesmeyen kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılması ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması” yönündeki çabaları hızlandırmayı taahhüt etti.

Bu taahhütlerin artık hızlı biçimde hayata geçiriliyor olması gerekli.

Maalesef, elde edilen bulgulara göre, hükümetler gelecek 10 yılda 1,5 °C ısınma hedefiyle uyumlu olandan yüzde 460 daha fazla kömür, yüzde 82 daha fazla gaz ve yüzde 29 daha fazla petrol üretme yolunda ilerliyor.

Mevcut duruma bir de Türkiye özelinden bakalım…

Türkiyenin 2053te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için 2020 yılına kıyasla 2030a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedeflemesi gerekiyor.

İklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin emisyon azaltım hedefinin güncellenmesinin ülkeye sağlayacağı ekonomik faydaların çok fazla olduğunu belirtiyor.

Türkiyenin enerji bağımsızlığı ve ekonomik istikrarı için emisyon azaltımı şart. Çünkü, ekonomik kalkınmanın yolu tam da iklim kriziyle mücadeleden geçiyor. 

2053’te net sıfır hale gelmeyi hedeflediğini açıklamış olsa da, Türkiye yeni kömürlü termik santrallerin geliştirilmesi konusunda Avrupa’daki tek istisna.

Türkiye 2023te Avrupada termik santral kapasitesini artıran tek ülke oldu.

Türkiye’nin “2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde” yayımladığı Ulusal Enerji Planı’nda “mevcut kömür santrallerinin piyasadaki rekabet kurallarına göre teknik ve ekonomik ömrünü tamamlayana kadar üretimlerine devam etmesi” öngörülüyor.

Bu plan, ülkenin uzun vadeli iklim hedefleriyle tamamen zıt.

Türkiye’nin en güncel doğal yutak hacmi göz önüne alındığında 2053 itibarıyla 80 milyon ton (Mt) CO2 eşdeğeri sera gazı salması anlamına geliyor.

TÜİK 2020 yılı verilerine göre, Türkiye’nin yıllık sera gazı emisyon seviyesinin 523,9 mt CO2 eşdeğeri olduğu göz önünde bulundurulduğunda, 2053 net-sıfır hedefinin ne denli iddialı olduğu ortada.

Kararlı bir fosil yakıtlardan çıkış iradesi olmadığı için yenilenebilir enerjiye dayalı bir ekonomiye geçiş de giderek zorlaşıyor.

Artan Elektrik Fiyatları ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi” başlıklı raporda, Türkiyede yenilenebilir enerji santrallerinin ve bu santrallere verilen teşviklerin piyasaya etkilerini değerlendirilmişti. Rapor, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışın enflasyonda yaratacağı düşürücü etkisinin yanında, ithal yakıt maliyetlerini ve karbon emisyonlarını da önemli ölçüde azaltacağını gösteriyor.

Türkiye, mevcut piyasa şartlarında yüksek miktarda teşvik sağlanarak sürdürülebilen kömür yatırımlarında ısrar etmek yerine, aşamalı olarak kömürden çıkmayı ulusal bir hedef olarak ne zaman benimseyecek?

İşin ilginci, dünyanın en büyük 6’ncı kömür ihracatçısı ve Türkiye’nin de en çok kömür ithalat ettiği Kolombiya, enerji üretiminde kömürden çıkış ittifakı Powering Past Coal Alliancea katıldı.

Kömür için finansman imkanları hızla azalıyor, kömür tedarikçileri de kömürden çıkışa doğru yöneliyor.

Oysa, Türkiye’de elektrik üretim lisansının süresi 2050 yılının sonrasına dek uzanan termik santraller var.

Türkiye, mevcut piyasa şartlarında yüksek miktarda teşvik sağlanarak sürdürülebilen kömür yatırımlarında ısrar etmek yerine, aşamalı olarak kömürden çıkmayı ulusal bir hedef olarak ne zaman benimseyecek?

Şimdi değilse ne zaman?

Yeni kömürlü termik santral yapımını durdurma ve mevcut santralleri 2030 yılına kadar aşamalı olarak kapatma taahhüdü hem yurttaşları hem de Türkiye ekonomisini çok başka bir alana taşıyacak, bu alanda gösterilecek bir kararlılık ve ciddiyet, küresel ticarette önemli bir aktör haline dönüşecek.

Enerji maliyetleri düşecek, dışa bağımlılık azalacak, karbonsuzlaşmaya dayalı bir sanayiye geçiş sağlanacak, yeni istihdam alanları açılacak, hava kirliliğine, iklim afetlerine daha güçlü biçimde hazırlık sağlanacak, enflasyonla mücadele gücü artacak.

2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde tüm bunları gerçekleştirmek, Türkiye’yi başka bir lige taşımak mümkün. Karar vericilere gerekli olan kararlılık, vizyon ve ısrar…

Çünkü iklimin kaderi ekonomiye, ekonominin kaderi iklime bağlı.

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir