AKP’nin talan teklifi: Doğal varlıklar, BAE’ye nasıl peşkeş çekilecek?

AKP’nin talan teklifi: Doğal varlıklar, BAE’ye nasıl peşkeş çekilecek?

Yenilenebilir enerjide Türkiye’nin daha önce deneyimlemediği bir kapitülasyon yöntemiyle doğal alanlar Birleşik Arap Emirlikleri’nin emrine verilecek. Yenilenebilir enerjinin böylesi bir yöntemle araçsallaştırılmasına ilk kez tanık oluyoruz.

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü.

Son 50 yılda dünyadaki sulak alanların yüzde 35’i kaybedildi.

Türkiye, sulak alanların korunmasını amaçlayan uluslararası bir sözleşme olan Ramsar Sözleşmesi’ne 1994 yılında imza attı.

Türkiye, Akyatan Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü, Manyas Gölü, Meke Gölü, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Uluabat Gölü, Yumurtalık Lagünü’nü Ramsar Alanı olarak tescil ederek ulusal sınırları içindeki bu sulak alanları korumayı ve akıllı kullanımını sağlamayı uluslararası düzeyde taahhüt etti.

Ancak uzmanlar, Türkiye’de son 60 yılda 260’tan fazla gölün, derenin, sulak alanın işlevsiz hâle geldiğini ya da kuruduğunu, ayrıca geçen yıl itibariyle sulak alanlardaki su kayıplarının ortalamasının yüzde 75’in üzerinde olduğunu tespit etti.

Türkiye’nin gölleri kelimenin tam anlamıyla can çekişiyor, her geçen yıl biraz daha kuruyor, memleketin göl varlığı çöle dönüyor.

Vahşi sulama yöntemleri, kuraklık ve değişen yağış rejimi sebebiyle göller sularını kaybediyor. Su seviyesi düşüp derinlik azaldıkça, buharlaşma tetikleniyor. Yapılan çalışmalar, Türkiye’nin göllerinden yarıdan fazlasını kaybettiğini gösteriyor.

Türkiye su zengini bir ülke değil. Türkiye’nin su açısından zengin bir ülke olduğu yönündeki algı, su kaynaklarının israfına yol açıyor. Bilinçsiz ve aşırı su kullanımı sebebiyle kaynaklar günden güne yok oluyor.

Mesela, Manisa’daki Marmara Gölü kış aylarında yaklaşık 65 bin su kuşunun görüldüğü, nesli tehlike altına girmek üzere türlerin uğradığı bir sulak alandı. Alan düzenli olarak barındırdığı su kuşu popülasyonu ile Ramsar Alanı olmak için gereken kriterleri sağlıyordu. Ancak yanlış planlama ve uygulamalar sebebiyle özellikle yeraltı ve yerüstü sularının aşırı kullanımı gibi nedenlerle, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne göre 2017 yılında Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillenen göl kurutuldu.

Göldeki su kaçak sulama ve kuraklık sonucu her geçen yıl azaldı, göle sağlanabilecek su kaynakları dururken, çiftçiler tarafından işgal edilen göl bir tarım bu alanına çevrildi.

Bu bir planlama hatasından çok doğal varlıklara verilen değeri ve genel mantaliteyi göstermesi açısından çarpıcı bir örnek.

Malum ülkedeki beton, asfalt lobisi Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı eliyle akarsuları, dereleri, gölleri, vadileri, sulak alanları, biyoçeşitliliği ve yaşam alanlarını her geçen gün talan etmeye devam ediyor.

Türkiye’nin doğal varlıklarının zararına ne varsa, AKP yine elinden geleni yapıyor. AKP’li milletvekillerinin imzalarıyla ilgi komisyonda görüşülmeye başlanana kanun teklifi 15 maddeden oluşuyor. Maddelerin büyük çoğunluğu çevre koruma açısından ciddi endişe kaynağı olurken, yasa teklifinin adrese teslim bir nitelik içerdiğini de söylemek lazım.

Bugünlerde TBMM gündeminde yeni torba yasa tasa tasarısı teklifi var.

Türkiye’nin doğal varlıklarının zararına ne varsa, AKP yine elinden geleni yapıyor.

AKP’li milletvekillerinin imzalarıyla ilgi komisyonda görüşülmeye başlanana kanun teklifi 15 maddeden oluşuyor.

Maddelerin büyük çoğunluğu çevre koruma açısından ciddi endişe kaynağı olurken, yasa teklifinin adrese teslim bir nitelik içerdiğini de söylemek lazım.

Tam da 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde denk geldiği için özellikle ilgili madde üzerinde durmak istiyorum.

Çünkü, bu tam bir talan teklifi. Yenilenebilir enerji, AKP için talanın yeni adresi hâline getirilmek isteniyor.

Yenilenebilir enerjinin bu kadar yanlış bir yöntemle araçsallaştırıldığına ilk kez tanık oluyoruz.

Teklife göre, Kıyı Kanunu’nda yapılan değişiklikle, içme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlar ile kanun kapsamında kalan kıyı ve sahil şeritleri hariç olmak üzere denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilecek.

Düşünün ki, herhangi bir imar şartına bakılmaksızın her türlü su kaynağının üzerine rüzgâr gülleri veya güneş panelleri kondurulabilecek.

Diğer yandan, yenilenebilir enerji kaynaklarına devlet tarafından sağlanan alım garantisinin TL olarak belirlenme zorunluluğu kaldırılacak. Mevcut düzenlemede bu yerli kaynaklar sadece TL üzerinden en düşük teklifi veren firmalara tahsis edilirken, yasa teklifiyle ‘TL’ ifadesi kaldırılarak, teklifin hangi para cinsinden olacağının yarışma şartnamesiyle belirlenmesinin önü açılacak. Yasa değiştiğinde rüzgâr ve güneşten elektrik üreten santraller sahiplerine dövizle alım garantisi verilebilecek.

Bu yasa teklifinin arka planında Arap sermayesini Türkiye’ye çekerek onlara kılçıksız bir bürokratik ortam yaratma çabası olduğu çok açık.

Özellikle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları yapmak istediği ancak ülkeye gelmek için TL şartının kaldırılması ve göller dahil tüm alanların yatırıma açılmasını talep ettikleri konuşuluyor.

Türkiye, BAE’nin yapacağı projeler için ruhsat, izin, ÇED gibi konularda kolaylık ve destek sağlayacağını anlaşma metnine koymuştu.

Bu yasa teklifinin arka planında Arap sermayesini Türkiye’ye çekerek onlara kılçıksız bir bürokratik ortam yaratma çabası olduğu çok açık. Özellikle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Türkiye’de yenilenebilir enerji yatırımları yapmak istediği ancak ülkeye gelmek için TL şartının kaldırılması ve göller dahil tüm alanların yatırıma açılmasını talep ettikleri konuşuluyor.

Hatırlanacağı üzere, Temmuz 2023’te Türkiye ile BAE arasında 50,7 milyar dolarlık yatırım anlaşması Cumhurbaşkanı Erdoğan ve BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zeyid El Nahyan arasında imzalandı.

Akabinde anlaşma kapsamındaki stratejik enerji ortaklığına ilişkin kanun teklifi Aralık 2023’te TBMM Dışişleri Komisyonu’na sunuldu. Kanun teklifi hâlen Komisyon’da görüşülmeyi bekliyor.

O kanun teklifinde yer alan nükleer ile ilgili detaylara şu yazıdayer vermiştik.

10 yıl yürürlükte kalacak olan ve “siyasi kapitülasyon” olarak nitelendirilen kanun teklifinin yenilenebilir enerjiyi de kapsayan ilgili maddesi şöyle:

  1. a) Yenilenebilir ve Temiz Enerji
    – 2500 MW’a kadar deniz üstü rüzgar projesi/projeleri
    – 3000 MW’a kadar optimize batarya depolamalı karasal rüzgar ve güneş enerjisi projesi/projeleri
    – Yeşil hidrojen ve/veya yeşil amonyak üretmek için 5000 MW’a kadar yenilenebilir ve temiz enerji projeleri
    – 2000 MW’a kadar pompaj depolamaları hidroelektrik santral projesi/projeleri
    b) Şebeke ve İletim
    – 1000 MW’a kadar batarya depolama projesi/projeleri
    – Üçüncü ülkelerde enterkonneksiyon projeleri
    c) Termik Santraller
    – İstanbul Ambarlı’da yer alacak 1200 MW-1800 MW kombine çevrim enerji santrali de dahil olmak üzere, 3000 MW’a kadar kombine çevrim gaz türbini enerji santrali projesi / projeleri
    – 3000 MW’a kadar temiz ve yerli kömür yakıtlı enerji santral projesi/projeleri

İlgili kanun teklifinin 6’ıncı ve 8’inci maddelerini incelediğimizde projeler için gerekli sahaların belirlenip BAE devletine tahsis edileceği belirtilirken, “Türk tarafı yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerine uygun olarak projelerin uygulanması için izinlerin, ruhsatların ve çevresel etki değerlendirme surecinin alınmasında kolaylık ve destek sağlayacaktır” ifadeleri yer alıyor.

Sonuç olarak, yenilenebilir enerjide Türkiye’nin daha önce deneyimlemediği bir kapitülasyon yöntemiyle doğal alanlar Birleşik Arap Emirlikleri’nin emrine verilecek. Yenilenebilir enerjinin böylesi bir yöntemle imar plansız, ruhsatsız, izinsiz şekilde doğal kaynakların başka bir ülkenin emrine verilerek araçsallaştırılmasına ilk kez tanık oluyoruz.

Pelin Cengiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir