Cumhuriyet Halk Partili dostlarıma…        

Cumhuriyet Halk Partili dostlarıma…        

Milli mücadele yıllarından günümüze Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının ilerici siyasetçileri koşullar ve şartlar ne olursa olsun demokrasiyi, kurum ve kuruluşlarını savunmuş ve bu sebepledir ki tarihteki yerlerini almışlardır. Tezatlık; tarihi ile çelişmek pahasına, cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarının saldırı altında olduğu bir ortamda cumhuriyeti ve demokrasiyi, cumhuriyet ve demokrasinin kültürü ile koruma mücadelesi vermemektir.

İçinde bulunduğumuz durumda, partimizdeki siyasi tartışmalarda radikalliğimizi büyük bir şaşkınlıkla izleyenler olduğunu görüyorum. Fikirlerimizi ve eleştirilerimizi radikallik bağlamında okumak bizleri ne kadar mutlu ediyorsa radikal pozisyonumuzun dayandığı noktayı da tüm siyaset arenasını ele geçirmiş olan oligarşik çevrelere ve basit hırslara dayandırmak da aynı derecede öfkelendiriyor. Türkiye’nin bütün ilerici dinamikleri kurumsal siyasetin bataklığında günden güne erimekte ve hatta boğulmaktadır. Siyaset bir eylem olarak bir takım ideolojik veya daha genel olarak ideoloji dışı örgütlenmelerle bir araya gelmiş insan kalabalıklarının makam mücadelesine dönmüş durumda. Kimse herhangi bir makama sahip olduktan sonra çarkı kırmakla, bozuk düzeni yıkmakla ilgilenmiyor. İşte böylesi bir gerçeklikte toplumda ilerici iddiasını taşıyan her bir vatandaşın görevi, radikalliğini koruyarak bu her taraftan muhafazakarlaşmaya açık düzeni hiçbir savunucusu bulunmayana kadar eleştirmek, fırsat bulunduğunda ise yıkmaktır. Bu bizden önceki kuşaklar tarafından bizlere teslim edilmiş bir görevdir.

Cumhuriyet Halk Partisi hem iç kurum bürokrasisi ile hem de seslenebildiği devlet bürokrasisinin her kademesinde kurucusu olduğu Cumhuriyet değerleri için örgütlenmek zorundadır. Fakat bugün tüm cephelerde olduğu gibi Cumhuriyet Halk Partisi de kendi cephesinde aynı sorundan mustarip bir yapı haline gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi; ilk yıllarında ortadan kaldıramadığı feodalizmin, kapitalizm ile toplumun kılcallarına işlemiş hali olan oligark teknokrasisinin esiri altında. Bu öyle bir zihniyet ki; ileri gelen siyasetçiler, Cumhuriyet ve onun dayanağı olan laikliğin sonucu olan TBMM başta olmak üzere birçok kurumun içi gericiliğin meşruiyetine tümden zemin hazırlar bir hale de gelse kurumsal varlıklarını yeterli görüyor. Böyle bir ortamda devrimciliğin körelmesi kaçınılmaz olandır. Oysa devrimciliğin üzerine diğer beş ilkesini inşa etmiş CHP, 5 ilkesini var eden kurum ve kuruluşların içi boşaltıldığında devrimciliğe dönmek zorundadır. Bu tarihsel bir zorunluluktur.

Ülkenin anayasasının kaldırıldığı, seçilmiş belediyelerine son derece kusursuz bir manipülasyon ve milliyetçilikle zihin yıkama çalışmaları sonucu atanan kayyımların olduğu bir ortamda hangi ideolojik sıfatı taşırsa taşısın “ilerici” olduğunu iddia eden her vatandaşın sorumluluğu, kusursuz bir radikalliğin savunuculuğunu yapmaktan başka ne olabilir ki? Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2017 Referandumu ile devletin bürokrasisini adeta ele geçirdiği bir ortamda AKP’nin kendisini genel siyasetten soyutladığını görmemek siyaset bilmemezliğin bir sonucudur. Bu siyaset bilmemezlik ise ülkede anayasanın bile tanınmadığı bir ortamda yerel ve genel seçimler dışında siyasetin ve hatta demokrasinin ürünlerinin geri kalanını yok saymaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, isminde olan Cumhuriyet için fabrikalarda, küçük atölyelerde, kafelerde geniş emek kitlelerini örgütlemeyi tercih etmemesi; üniversitelerde örgütlenmenin partinin iç siyasi faydalarına hizmet etmek dışında amacının olmaması; devrimi silaha, demokrasiyi sandığa, siyaseti seçimlere ve tercihlere indirgeyen çok kısıtlı bir zihniyeti doğurur.

Behice Boran BBC Türkçe’ye verdiği bir röportajda “Seçimler demokrasi şöleni değildir, demokrasinin bir vesikalığıdır ki ancak özgür ve adil şartlarda yapılması koşuluyla” der.  Öyleyse demokrasinin alanını hem parti içinde hem de parti dışında genişleterek, kitleleri bu yolla örgütleyerek iktidarı sıkıştırmaya çalışmaktan daha normal ne olabilir?

Yazımın tam bu kısmında Behice Boran’ı anmak isterim. Boran BBC Türkçe’ye verdiği bir röportajda “Seçimler demokrasi şöleni değildir, demokrasinin bir vesikalığıdır ki ancak özgür ve adil şartlarda yapılması koşuluyla” der.  Öyleyse demokrasinin alanını hem parti içinde hem de parti dışında genişleterek, kitleleri bu yolla örgütleyerek iktidarı sıkıştırmaya çalışmaktan daha normal ne olabilir? Bu arzu neden sürekli başka sebepler öne sürülerek ertelenme gayreti içindedir? Bugün radikal olarak görülüp seçim sonrası tartışmalara bırakılan fikirler seçimlerde de Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel ve günümüz siyasi amaçlarına da hizmet edecektir.

Öyleyse çizilecek yol bellidir. Cumhuriyet Halk Partisi genel ülke siyasetinden azade bir yapı değildir. Ülke siyasetindeki genel kültür CHP’yi de doğal olarak etkilemektedir ama cumhuriyetin kurumlarının içini boşaltan, cumhuriyetin kazanımlarını kendi aralarında bölen AKP’nin feodal ağaları ile baş edebilmek için önce CHP’nin içinde demokrasiden taviz verilmeyecek, onun alanını genişletecek radikal demokrasi başarıları gerçekleşmek zorundadır.  Bazen içinde bulunduğumuz koşulların yoğunluğundan tarihteki gerçeklerle yüzleşmeyi atlıyoruz. Kurtuluş Savaşı’nın Türkiye tarihinin belki de en heterojen yapısına sahip insanlarıyla meclis aracılığı ile gerçekleştirildiği; kongreler, kongrelerce seçilmiş temsilciler, temsilcilerce oluşturulmuş heyetlerle başlayan milli mücadelenin tüm mirasını CHP bugün gururla sahipleniyor. Fakat görülmelidir ki içi boş sahiplenmelerin kimseye katkısı yoktur.

Milli mücadele yıllarından günümüze Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarının ilerici siyasetçileri koşullar ve şartlar ne olursa olsun demokrasiyi, kurum ve kuruluşlarını savunmuş ve bu sebepledir ki tarihteki yerlerini almışlardır. Tezatlık; tarihi ile çelişmek pahasına, cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarının saldırı altında olduğu bir ortamda cumhuriyeti ve demokrasiyi, cumhuriyet ve demokrasinin kültürü ile koruma mücadelesi vermemektir. Bütün diktatoryal eğilimleri ile siyasetin hakimi olan Cumhur İttifakı’nı 1920’lerin demokrasi tehditlerinden, Talat Aydemir’lerden, 12 Mart’ın Cuntacıları’ndan, 12 Eylül’den daha tehlikeli yapan nedir?

Tarih, Cumhuriyet Halk Partisi’nden çok şey bekliyor.

Toplum, Cumhuriyet Halk Partisi’nden çok şey bekliyor.

 

Ozan Şahin, Yeditepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğrencisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir