Devlerin omuzlarındaki cüceler, cücelerin sırtındaki devler

Devlerin omuzlarındaki cüceler, cücelerin sırtındaki devler

Gerek AKP ile MHP arasındaki ilişkide gerek AKP ile sisteme son 10 yılda entegre olan tarikatlar arasındaki ilişkiyi daha dikkatle ele aldığımızda, devin sırtındaki cüce metaforu daha bir anlam kazanır.

Ortaçağ İtalyan edebiyatının en önemli metaforlarından biri, devlerin omuzlarındaki cüceler metaforudur. Sir Isaac Newton’ın da başvurduğu bu benzetme, bir devi kabullenmeyi ve onun yanında kendini bir cüce gibi hissetmeyi, ancak bunu da bir güce çevirebilmeyi anlatır.

Güçlü olan devdir evet, ama cüce de güçsüz kimliği ile devin omzuna yerleşir ve bir noktadan sonra onu yönetmeye başlar. Kulağına fısıldar, dönmesini istediği yöne ağırlığını verir, kimlerin dost, kimlerin düşman olabileceğini ustaca, ürkütmeden deve empoze eder. Makul bir zaman sonra dev, belki de cücenin kontrolüne girmiştir. Herkes devin yaptıklarını konuşmaktadır, ancak asıl korkulması gereken figür, deve bunları yaptıran cücedir.

Gerek AKP ile MHP arasındaki ilişkide gerek AKP ile sisteme son 10 yılda entegre olan tarikatlar arasındaki ilişkiyi daha dikkatle ele aldığımızda, devin sırtındaki cüce metaforu daha bir anlam kazanır. MHP, kendi kimliğinden asla vazgeçmeden, kendisinden çok daha büyük bir devin omuzlarında, deve istediğini yaptırarak yılları geçirdi. Keza bürokrasinin hemen her kademesinde, özellikle yargı bürokrasisinde ve kürsüde görev yapan hakim ve savcılar arasında, güvenlik bürokrasisinde, sağlık bürokrasisinde, enerjide ve aklınıza gelen diğer alanlarda çok daha fazla karşılaşabildiğiniz “tarikat ehli”, işte böyle bir stratejinin sonunda aslında ulaşamayacağı yerlere erişebilme imkanı edindi.

Bunun için evvela cücenin kendi egosunu yenmesi ve cüce kimliğini kabullenmesi gerekiyor. MHP gibi “ideolojisinden başka pek bir şeyi olmayan” bir siyasi hareket, Alpaslan Türkeş zamanındaki siyah takım elbise altına, siyah ayakkabı içine beyaz çorap giyen eli tespihli tiplerden, bürokrasi içinde yer kapabilen cumhuriyet başsavcılarına, müsteşar ve bakan yardımcılarına, hatta cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine, şüphesiz yalnızca çoraplarının rengini değiştirerek gelmedi. Öncelikle o burnundan kıl aldırmayan kibri törpüleyerek, devin önünde diz çökmeyi kabul ederek, boyun eğerek, eğildiğinde ise devin kendisine yapacaklarına hiç ses çıkarmayarak geldi.

Diğer tarikatlar açısından da durumun farklı olduğunu düşünmüyorum. Dev o kadar büyük ve hala da büyümekte iken, omzuna atlayıp kapabildiği kadarını kapabilmek, deyim yerindeyse su akarken testisini doldurmak, mesela cüce bir Adıyaman uyanığı için o kadar da zor olmasa gerek. Usul usul kocaman dizine, ses etmeyince kalça kemiğine bas, kibar bir okşayışla devin kolunu tut ve kıvrak bir sıçrayışla devin devasa omuzlarına yerleş! Ondan sonra gelsin daire başkanlıkları, gitsin genel müdürlükler…

İşin gerçeğinde dev de bu simbiyotik, birbirini besleyen çıkardaşlıktan memnun. Ucu bucağı olmayan bir düzlemde, yapılması gereken milyon tane iş varken, o kadar hamlenin tümüyle devin başa çıkabilmesi mümkün değil.

Burada en çok dikkat edilecek nokta, devin durumdan memnuniyeti olmalı. İstediği kadar zekâ yoksunu ya da kent kültüründen uzak olsun, güç ve gücün getirdiği saygınlıkla beraber, devin olanların farkına varmamasına olanak yok. İşin gerçeğinde dev de bu simbiyotik, birbirini besleyen çıkardaşlıktan memnun. Ucu bucağı olmayan bir düzlemde, yapılması gereken milyon tane iş varken, o kadar hamlenin tümüyle devin başa çıkabilmesi mümkün değil. İstediği kadar dev olsun, tek bir merkezden yönetilmek zorunda olan bu yapı, elbette amaçsal birlikteliği olan, küçük birtakım cüceler grubuna da ihtiyaç duyacak ve o cücelere nihai amaç doğrultusunda hareket alanı tanıyacak.

Devin doğrudan bir organı olmasa bile, sanki devin bir organıymış gibi hareket eden, devin kolu, ayağı, gözü, kulağı olarak görev yapan onlarca cüce ve onları sırtında taşıyan büyük devden kurtulabilmenin yolu da, belki yine edebiyatta gizlidir. Hukukta, siyasette ve sandıkta bir sonuç alamayan sol partiler, biraz da işin bu yönüyle ilgilenseler keşke…

Cücelerin zekâsı konusunda son bir not: Etrafımdaki pek çok kişi farkında değil ama, örneğin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayları arasında MHP’li olmayan tek isim, herhalde DEM Parti adayı Öztürk Türkdoğan. Mansur Yavaş, Turgut Altınok ve Cengiz Topel Yıldırım, hayatlarının bir bölümünde yolları MHP ile çakışmış ve hala da bu kimliklerini terk etmemiş adaylar. Bu açıdan bakınca, cüce zekası konusunda pek çok şey söylenebilir elbette, yalnız bazı kesimler üzerinde yarattıkları toplumsal öfke ve kin, öyle birkaç senede geçmeyebilir. O dev bir gün ölecek elbet, bakalım cücelere ne olacak?

Günal Kurşun
Latest posts by Günal Kurşun (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir