Türkiye alarm veriyor, umutsuzluk ve çaresizlik yayılıyor

Türkiye alarm veriyor, umutsuzluk ve çaresizlik yayılıyor

Bizzat AKP’nin kendisi ve uyguladığı siyasi strateji topluma umut olabilecek her bir hareketi acımasızca boğup, yok etmeyi amaçlıyor. Kendisinden başka hiçbir kişiye ve harekete yaşam hakkı tanımıyor.  Toplum, kendisine umut olacak dayanaktan yoksun bir şekilde “umutsuzluğa” mahkûm ediliyor.

Artık hiç kimse ülkedeki ekonomik krizin etkilerinden muaf değil. O etkiler eninde sonunda hepimizi bulacak ve o zaman kamuoyunun “bunları hak edecek ne yaptıklarını” kendilerine sormaları gerekecek.

Alışageldiğimiz bir “saadet zinciri” olmasa da şımarıklıkta sınır tanımayan siyasetçilerimizin söylediklerinin peşinde giderek bugünlere geldik.

Çalışmadan, yeterli miktarda alın teri dökmeden elde edilen sahte bir refaha erişmemizi sağlayan siyasetçilerin yanlış politikalarının peşine takıldık durduk.

Sonuç ortada…

Şimdi bedel ödeme zamanı… Ama bu bedeli bazılarımız daha fazla ödeyecek. Bu kesin.

Ödenmeye başlandı da… Ama bu beli ödeyenlerin bazen bazıları da bu duruma gelmemizde hiçbir sorumluluğu olmayan, “günahsız” kimseler.

Bu günahsızlardan biri daha dün beni ve ailemi üzüntüye boğdu.

Cumartesi günü sabahı evde bir gürültü ile uyandım. Bir moral bozukluğu ve ölüm kasveti vardı evde.

Kayınvalidemin evinin bulunduğu apartmanının altında dükkânı olan, benim de tanıdığı esnaflardan biri, gencecik bir insan, kendini tavana asmış şekilde dükkânında bulundu.

Geride kısa bir mesaj, gözü yaşlı bir eş ve üç yaşında bir çocuk bırakarak göçüp gitmiş bu dünyadan.

Borçlarını ödeyemediğini gerekçe göstererek intihar etmiş.

Bildiğimiz, tanıdığımız bir genç. Ama bu denli hassas ve onurlu bir kişiliğe sahip olduğunu biliyorduk.

Borcunun da ne kadar olduğunu bilmiyorum. Ama neticede para konu olan. Bunun için hayatına kıymaya değer mi? Belli ki kimseye söyleyememiş. İçinde tutmuş.

Bu, bugün ülkemizde yaşadığımız acılardan sadece biri.

Ardı ardına gelen doğal afetler, bunları takip eden akıl almaz ihmallerin yol açtığı iş kazaları ve siyasilerin tüm bunlara karşı gösterdikleri kayıtsızlık insanların umutlarını, inançlarını alıp götürdü.

Ülkemin insanları son yıllarda büyük acılara alıştı ve sonunda tüm bu acıları kanıksadı.

Ardı ardına gelen doğal afetler, bunları takip eden akıl almaz ihmallerin yol açtığı iş kazaları ve siyasilerin tüm bunlara karşı gösterdikleri kayıtsızlık insanların umutlarını, inançlarını alıp götürdü.

Aslında çevremizde yaşadığımız bu adaletsizlikler, hukuksuzluklar olmasa, yaşadığımız ekonomik sıkıntılara katlanmak çok daha kolay olurdu. Ama insanların geleceklerine yönelik umutlarının azaldığı böyle bir ortamda, Sayın Mehmet Şimşek’in seçim sonrası uygulamaya arzuladığı politikalara gösterecekleri tahammülün sınırı da azalacaktır ister istemez.

Öte yandan muhalefetin kendi siyasi gündemini kamuoyuna diretmesinin oluşturduğu görece “suni” gündem de insanlarımızı çaresizliğe itiyor.  Kime güveneceğimizi bilmeden, başımızı dayayacak bir omuz bulamadan, çaresizliğin pençesine düşüveriyoruz hep birlikte.

Şu anda “umutsuzluk ve çaresizlik” tüm ülkeye hâkim olan bir duygu. İnsanlar kime güveneceğini bilmiyorlar. Beklenildiği gibi böyle bir ortamda “kemer sıkma” politikaların sonuçlarını tahmin edebilmek de zorlaşıyor. Zira böyle politikalara insanların tahammül sınırının aşılıp aşılmayacağını bilmek çok zor.

Bugün, 2001 yılından farklı olarak, o günlerin koşullarını hatırlayan nüfus göreli olarak azaldı. Beklentiler de o günlerden çok farklı. Dahası o günlerde tahammül edilecek sıkıntıların sonunda geleceğe yönelik bir “umut” vardı tüm toplumda. Neticede o umudun varlığı sıkıntıları aşmaya yönelik kapsamı geniş bir “toplumsal mutabakatın” oluşturulmasına olanak sağladı.  Hatta bu toplumun çoğunluğuna hâkim olan umut, sonunda AKP’nin bunca zaman hüküm süren iktidarının yolunu açtı.

Ya bugün?

Bizzat AKP’nin kendisi ve uyguladığı siyasi strateji topluma umut olabilecek her bir hareketi acımasızca boğup, yok etmeyi amaçlıyor. Kendisinden başka hiçbir kişiye ve harekete yaşam hakkı tanımıyor.  Toplum, kendisine umut olacak dayanaktan yoksun bir şekilde “umutsuzluğa” mahkûm ediliyor.

Şu anda “umutsuzluk ve çaresizlik” tüm ülkeye hâkim olan bir duygu. İnsanlar kime güveneceğini bilmiyorlar. Beklenildiği gibi böyle bir ortamda “kemer sıkma” politikaların sonuçlarını tahmin edebilmek de zorlaşıyor. Zira böyle politikalara insanların tahammül sınırının aşılıp aşılmayacağını bilmek çok zor.

Hatta bunca yıl AKP’ye umut bağlamış kesimler bile bugüne kadar alışık olmadıkları bir ortamla karşılaşıyorlar. Neticede tüm bu umutsuzluklara hayal kırıklığı ve çaresizlikler ekleniyor. Toplum giderek duygusallaşıyor; kırılganlaşıyor.

Lâkin hâlâ AKP’nin arkasında büyük bir halk desteği var. Bunların bir kısmı emekli ve sosyal yardım alan kesimlerden oluşuyor. Ama önemli bir diğer kesimi ise ticaret yapan küçük işletmeler ve kendi işini yapan esnaflardan oluşmaktadır.  Bunların çoğu yetersiz işletme sermayesi ile iş yapan, bunca zaman krediyle ayakta kalmış, daha da önemlisi “” sahibi olabilmiş bir kesimdir. Aslında bunlardan pek çoğu, bu enflasyonist ortamın etkisi ile kalan sermayelerini kaybetmiş, teknik olarak iflas etmiştir. Ancak bu işletmelerin bunca zaman hayatta kalmalarının nedeni, AKP iktidarının erişmelerine olanak sağladığı kredilerdir.

Aynı daha dün intihar eden komşumuz gibi.

Şimdi soruyorum. Seçimlerden sonra sıkılacak kemer, bunca zaman AKP’nin bu insanlarla sürdürdüğü “güven ilişkisini” tahrip etmeyecek mi?

Bırakın AKP’yi…

Muhalefet bu insanlara umut olabilecek, onların başlarını dayayabileceğin güvenli bir omuz sunabilecek mi?

Öner Günçavdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir