Mehmet Şimşek’in ekonomi politikaları ve “ekonomide dışlama” siyaseti

Mehmet Şimşek’in ekonomi politikaları ve “ekonomide dışlama” siyaseti

Şimşek’in zaman zaman yaptığı açıklamalara bakarsak, sanki bu krizin ve ekonomide hüküm süren enflasyonun sorumlusu çalışanlar ve onların talep ettikleri ücret artışları. Çalışan kesimlere karşı girişilen bu “suçlayıcı” nitelikte iletişim tarzı, iktidarın onlara karşı sermaye sahipleri ile bir güç birliği içinde olduklarına yönelik bir görüntü oluşturuyor.

Son zamanlar Sayın Mehmet Şimşek çok açıklama yapmaya başladı.

Seçim günü yaklaşıp, seçim sonrası ekonomik gelişmeler konusunda kamuoyu daha fazla fikir sahibi olmayı arzuluyor. Güncel ekonomik gelişmeler pek de arzulandığı şekilde gitmeyince, hafiften bir kıpırdanma ve telaş başlayıveriyor kamuoyunda.

İşte öyle günlerden birindeyiz yine.

Bu hafta TCMB Para Politikası Kurulu Mart ayı toplantısını yaparak, faiz konusunda kararını kamuoyuna açıklayacak.

Yabancıların beklentisi bir artırım yapılacağı yönünde.

Seçim öncesinde yerliler ise faizlerde bir değişim olmayacağına inanıyor.

Gerçi artış olursa, gerçekten büyük bir sürpriz olur.

Ama Sayın Şimşek’in çok sık medyada görünmesinin nedenlerinden birisi piyasaları sakinleştirmek ve seçim sonrasına yönelik iş insanlarının beklenti oluşturabilmesi için bilgi vermek.

Sayın Şimşek’e bakarsanız ekonominin içinde bulunduğu “krizden” çıkabilmek ve enflasyonla ciddi bir mücadeleye girebilmek için seçim sonrasında kararlılıkla “sıkı para ve talep” politikaları izlemek gerekmektedir.

Bu tarz politikalar olağanüstü dönemlerin politikalarıdır ve buna ihtiyaç var ise, ekonomide olağanüstü bir durum var demektir.

Öte yandan seçim meydanlarını dolaşan iktidar adaylarıyla Sayın Cumhurbaşkanının konuşmalarına bakılırsa, böyle olağanüstü bir durum yok. Ülkede her şey güllük gülistanlık. Bazı iktidar temsilcilerine göre, bir sıkıntı var ama ciddi değil.

Aynı ekonomiye yönelik iki farklı mesaj veriliyor kamuoyuna.  Ama birbiriyle çelişen iki farklı duruma işaret eden bu mesajlardan biri doğruyu yansıtmıyor.

Acaba hangisi?

Sıradan vatandaş için bu soruya cevap vermek gerçekten zor.

Tek sorun bu mu?

Elbette değil!

Sayın Mehmet Şimşek sürekli iş insanlarıyla temas halinde. Onlarla toplantılar yapıyor; seçim sonrası uygulayacakları ekonomi politikaları hakkında bilgiler veriyor. Sayın Bakanın bu tarz birden fazla toplantı yaptığını hatırlıyorum.  Ama hepsi iş insanları ve sermaye gruplarıyla…

ŞİMŞEK’İN TOPLANTILARININ HEPSİ İŞ İNSANLARIYLA

Sayın Mehmet Şimşek sürekli iş insanlarıyla temas halinde. Onlarla toplantılar yapıyor; seçim sonrası uygulayacakları ekonomi politikaları hakkında bilgiler veriyor. Sayın Bakanın bu tarz birden fazla toplantı yaptığını hatırlıyorum.  Ama hepsi iş insanları ve sermaye gruplarıyla…

Bazen İhracatçılar Birliğinde, bazen TOBB bünyesindeki iş insanlarıyla, bazen de ülkemizdeki ticaret ve sanayi odalarındaki sermaye sahipleriyle böyle toplantılar yapıyor.

Toplantıların amacı seçim sonrasında izlenecek olan politikalar hakkında iş insanlarına “ilk elden” bilgi vermek ve bu bilgiler ışığında üretici kesimlerin beklenti oluşturmasına yardımcı olmak.

Verilen bilgiler siyasi otorite tarafından da desteklenecek bilgilerse, bu toplantılar iş insanlarımız için bulunmaz nimet. Zira bu toplantılarda istedikleri soruları Sayın Bakana sorup, doğrudan cevabını alabilme imkânı elde ediyorlar. Elbette taleplerini de zorlanmadan iletebiliyorlar.

Zaten iddia edildiği kapsamda ve nitelikle sıkı kemer sıkmayı içerecek politikaların uygulanması ekonomik kesimleri ciddi maliyetlere maruz bırakacak ve bu maliyetleri öngörebilmeleri bakımından Sayın Bakan ile doğrudan iletişi olanağı elde edip, bir bakıma müzakere edebilme imkânına erişmektedirler.

Ne dersiniz bilmiyorum ama bu toplantılar ve toplantılarda verilen mesajlara bakınca, sanki ekonomide ortaya çıkacak sıkıntıların sadece iş insanlarını ve sermaye gruplarını etkileyeceği düşünülüyormuş gibi bir izlenime kapıldım ben.

Bu “kemer sıkma” politikaların mağdurları sadece sermaye grupları mı olacak acaba?

Ya da uygulanacak bu politikaların çalışan kesimlere etkilerinin ne olacağına yönelik samimi bir bilgilendirme ve/veya itiraf yapılmıyor.

Hatta Sayın Mehmet Şimşek’in zaman zaman yaptığı açıklamalara bakarsak, sanki bu krizin ve ekonomide hüküm süren enflasyonun sorumlusu çalışanlar ve onların talep ettikleri ücret artışları. Hem talep ettikleri ücret artışları, hem de harcamalarının finansmanı için yeterli gelire sahip olmayan bu insanların kullandıkları krediler ekonomik sorunlarımızın sorumlusu.

Çalışan kesimlere karşı girişilen bu “suçlayıcı” nitelikte tek yönlü iletişim tarzı, iktidarın onlara karşı sermaye sahipleri ile bir güç birliği içinde olduklarına yönelik bir görüntü oluşturuyor.

Çalışan kesimler sanki ülkede ekonomide yaşanan tüm olumsuzlukların sorunlusu ve yürütülen enflasyonla mücadele için de en büyük tehdit. En azından ekonomi yönetimindekilerin son zamanlarda yaptıkları açıklamaların bende bıraktığı izlenim bu.

ÇALIŞANLAR ENFLASYONLA MÜCADELEDE SANKİ EN BÜYÜK TEHDİT

Çalışan kesimler sanki ülkede ekonomide yaşanan tüm olumsuzlukların sorunlusu ve yürütülen enflasyonla mücadele için de en büyük tehdit.

En azından ekonomi yönetimindekilerin son zamanlarda yaptıkları açıklamaların bende bıraktığı izlenim bu.

Sanki enflasyon etkisiyle giderek azalan gelirleri ile harcamalarını finanse etmekte zorlanan “dar gelirliler” ve “ücretli kesimler” son zamanlarda gördüğümüz döviz talebindeki ve döviz fiyatlarındaki artışın sorumluları.

Sanki TCMB’nin net döviz rezervlerini negatife getiren bu ülkenin esnafı, zanaatkârı, köylüsü ve işçisi.

Sanki düşük faizlerle verilen kredileri alıp dövize ve gayrimenkule yatıranlar da bu insanlar.

Kamuoyu dikkat ederse, TÜİK’in (yani devletin resmi istatistik kurumunun) açıkladığı büyüme rakamlarına göre, iş dünyasına verilen onca kredi sanayi kesiminde arzulanan büyüme oranlarını sağlayamamış.

Peki, bunca kredi nereye gitmiş olabilir ki?

Bence Sayın Bakana muhatapları tarafından sorulması gereken bu soru son derecede yerindedir.

Ama cevap veren olur mu bilinmez.

Cevap beklemeyi geçtim… Acaba Sayın Bakan yaşanan bu sıkıntılarda hiçbir sorumluluğu olmayan çalışan kesimleri, tıpkı iş insanları gibi, muhatap alıp, seçim sonrası uygulayacağı politikalar için onların da desteğini almak istemez mi?

Onları bu sorunların sebebi olarak görmekten vazgeçip, çözümün bir parçası olmaya ikna etmek istemez mi?

Malum olduğu gibi, ülkemizde bu tarz “istikrar politikalar” ilk kez uygulanmıyor. Bunların en başarılısı “Derviş Reformlarıdır.” 2000’lerin başında görevde bulunan Sayın Kemal Derviş, programın başarısını sağlamak için, hiçbir ayrım gözetmeden ekonomideki tüm kesimlerden program için destek arayışı içine girmiş ve kapsamı geniş bir toplumsal mutabakat oluşturmaya çalışmıştır.

Sadece iş insanlarıyla değil, aynı zamanda işçi örgütleri, tarım kesimindeki örgütlerle de toplantılar yapıp, uygulanacak acı reçete konusunda onların da dâhil olacağı “milli bir mutabakat” arayışı içinde olmuştu.

Maalesef böyle bir ihtiyacı bugünkü ekonomi yönetimi hissetmiyor. Özellikle yapılan açıklamalarla çalışan kesimler ve onların talepleri sorunun bir parçası olarak görülerek dışlanıyor.

Neden Sayın Bakan ekonominin tüm “meşru” kesimleri de iş insanları gibi bilgilendirip, seçim sonrası uygulayacağı politikalar için onların da desteğini talep etmiyor (ya da edemiyor)?

Cevabı siz verin!

Öner Günçavdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir